Büyüdük, geliştik derken…

Hüseyin ŞİNASİ - 16.04.2018

 

               

 Ülkeler gelişmiş, gelişmekte olan, az gelişmiş veya geri kalmış ülkeler olarak sınıflandırılır. Ülkelerin ve milletlerin gelişmişliği; eğitim seviyesi, hayat standardı, çocukların gelişimi, sağlık hizmetleri, ortalama yaşam süresi, ekonomik refah ve toplumsal huzur gibi değerlerle ölçülür.

 

Her devletin yöneticileri, ülkelerini ve vatandaşlarını geri kalmışlıktan, az gelişmişlikten ve gelişmekte olan ülke değerlendirmesinden çıkarıp, gelişmiş ülke konumuna getirmeye çalışır.

 

Bu açıdan bakıldığında, dünyanın en gelişmiş ve refah seviyesi yüksek ülkelerinin; Norveç, İsveç, Finlandiya gibi Baltık kıyısı ülkeleri olduğu görülür. Bunları Almanya, Hollanda, İsviçre, Danimarka, İngiltere, İrlanda, Kanada, ABD, Japonya, Singapur, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda, gibi ülkeler takip eder. Ülkelerin gelişmişlik sınıflandırmasında, ne yazık ki ülkemizin sıralaması çok gerilerdedir.

 

Geçtiğimiz günlerde ülkemizin 2017 yılında ekonomik olarak %7,4 oranında büyüdüğü açıklandı. Ekonomik büyüme, üretim ve tüketimde meydana gelen artışlar ile ifade edilir.

 

Şayet bir ülkede üretim artıyor ve ihtiyacından fazlasını satılabiliyorsa bir gelişmeden söz edilir. Aynı ülkede üretim tüketimi karşılamıyor ve dışarıdan satın almak zorundaysa, satın almak için kaynakları yeterli değilse asıl sıkıntı o zaman başlar.

 

Gerçek anlamda ekonomik bir gelişmeden söz etmek için üretimin ve tüketimin birlikte artması, belli bir miktar tasarruf edilmesi gerekir. Bunun yanında milli gelirin adil dağılmış olması beklenir. Milli gelirlerin önemli bir kısmı küçük bir azınlığın elinde ise halkın büyük bir bölümü gelir yetersizliği yaşıyorsa ülke gelişmiş sayılmaz.

 

Ekonomistlerin konuşup durduğu terimlerin çoğunu anlayamayız. Ancak günlük hayatta karşılaştığımız işsizlik, hayat pahalılığı, fiyat artışları canımızı yakmaya başladığında bazı şeyleri görebiliyoruz.

 

Halkımızın gerçeği biraz da budur. Bir örnekle açıklamaya çalışalım.

 

Aylık geliri 2000 lira olan bir aileyi düşünelim. Aile fertleri o ay 2200 lira harcarsa ne olur? O evin ekonomisi %10 büyümüş olur.

Peki, ailenin 2000 liradan başka bir geliri yok ise ne olur?

O aile o ay, kredi kartlarına, bankalara, esnafa, eşe dosta 200 lira borçlanır. Bu borçlanma durumu her ay devam eder gider ise sıkıntılar yaşanmaya başlanır.  Ülkeler için de durum böyledir. Üretmeden harcadıkça ekonominin hacmi artar. Bu ülkenin büyüdüğü anlamına gelmez. Borcun büyüdüğü anlamına gelir.

 

Sonra gün gelir, büyüyen, içinden çıkılmaz hale gelen borçlar için para arar durursun. Ev içinden eşten, dosttan, olmadı bankalardan, ülke için düşünürsek, dış kaynaklardan para bulmaya çalışırsın. Bu borç batağından yeni gelir kaynakları bulmadan, yani bir şey üretmeden veya elindeki kaynakların bir kısmını satmadan kurtulamazsın.

 

O halde sihirli anahtar üretim, üretim, üretimdir.

Fakat ürettiğiniz şeyler de kaliteli, ucuz ve sağlıklı olmak zorundadır.

Başka çare yoktur.

 

 



 

 

 

 

 

 

Tarih: 16.04.2018 Okunma: 791

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?