Milli iradeyi kim temsil eder?

Hüseyin ŞİNASİ - 04.07.2012

                           

 

            Bir Konya’nı bir ilçesinde görev yapmakta olan kamu görevlisi şunları anlatıyor: Konya merkezinde ve ilçelerinde kimse vatandaşa kimlik bile soramaz. Suç işlese de mi, diyorum. Evet, diyor böyle durumlarda iktidarın yerel yöneticileri devreye girer. Vatandaş ceza almaktan kurtulur, diyor. Buna diyecek bir şey bulamıyorum.

            Sekiz-dokuz sene önce bir kamu kurumu bilgisayar sistemi almak için bir ihale açar. İhalede sistemin modeli ve markasına kadar her şey tasarlanmış ve ısmarlama bir yöntem uygulanacağı belli oluyor. İhale katılmak isteyen işletme yetkilisi, hazırlanan şartnamenin usule uygun olmadığını düşünerek uyarmak ister ve kurumun yolunu tutar. Hoşbeşten sonra konu açıklanır. Kurum yetkilisi “böyle münasip gördük” der ve konuyu kapatır. İşletme yetkilisi de o kurumun ihalelerine bir daha katılmama kararı alıp çıkar.

            Geçen hafta bir sigorta acentesinde ilginç bir otuz otuz beş yaşlarında ilginç bir kişiyle karşılaştık. Konuşmalarından Bozyazılı olduğu anlaşılıyordu. Bilindiği gibi bugünlerde Bozyazı Adliyesi kapanacak ve tüm adli dosyalar Anamur’a taşınacak. Ancak ne muhalefet partilerinden ne iktidar partisi yetkililerinden en ufak bir itiraz duymadık. Demek ki, adliyenin kapanıyor olmasının 2B arazileri için Mersin-Antalya yolunu trafiğe kapatanların gerekçesi kadar bile değilmiş. Karşılaştığımız kişinin ilginçliği esas bu noktada başlıyor. Sanırsınız ki, iktidar partisinin en yetkili kişisi. Ne imiş, adliyenin dosya sayısı azmış. Anamur’a uzaklığı 14 km imiş. Hem Bozyazı’da fazla adli vaka olmuyormuş. O nedenle halk itiraz edemez, sesini çıkaramazmış.

            Tam bu sırada bir internet sitesinde AKP’ye gönül vermiş insanların ruh halini anlatan Afşar Zeybekoğlu’nun bir yazısı dikkatimi çekti. (1)  

AKP seçmeni bu partiden ne umuyor; gerçekten çok merak ediyorum.

Ne yalan söyleyeyim,  oy vermememe rağmen ben de 2007 seçimlerine kadar bu partiden yana ümit vardım. O zamana kadar, vatanını, milletini seven sıradan dindarlarımızın, sıradan Müslümanların, daha fazla söz sahibi olacakları sivil bir yönetimin başa geçtiğini düşünüyordum. Böylece meselâ sadece inançlarından dolayı başörtüsü takan insanlarımız, vergi verdikleri devlet bünyesinde daha rahat yaşayacaktı.
           Ne olduysa zaten 2007 seçimlerinden sonra oldu. Siyasal dincilik, sırf ordu korkusundan karnında sakladığı Türk düşmanlığını, hırçın bir zafer sarhoşluğuyla orta yere kustu. “Türk düşmanlığı” bir hakaret veya haksız itham değil. “ Sen “Ne mutlu Türküm diyene!” dersen; öbürü de “Ne mutlu Kürt’üm diyene!” der…”  terbiye noksanı akıl daneliğinin adı, açıkça Türk düşmanıdır.

Peki, ülkenin yarısı bu söyleme nasıl oy verdi? Demek ki ülkenin yarısının aslında Türk olmakla bir ilgisi yokmuş? Yani ülkenin yarısı, uğruna bir İstiklâl Savaşı verdiğimiz Türk adını, Türk bayrağını zerrece umursamıyormuş
AKP seçmeninin ne istediği aslında az çok belli:

 1-İktidar eliyle devletin nimetlerine ulaşabilmek. Devlet bankalarından rahat ve sınırsız kredi alabilmek… Böylece “ Nasıl olsa bizden önce onlar yiyordu, şimdi sıra bizde…” açgözlülüğüyle iktidardan alabildiğine nemalanmak. Ayrıca gene iktidarın etiketlerini takarak devletin istihdam makinesini sorumsuzca kullanabilmek. Bir mevki elde edebilmek için karısının başını kapatmak, uygun şekilde bıyık bırakmak vs.

            2- Ülkede sulh, sükûn ve istikrar… Bu istek aslında çok da yanlış değil.  Yalnız AKP’li seçmen için bunun niteliği falan önemli değil.  AKP’li seçmenin sulh,  sükûn ve istikrar anlayışı “Bana dokunmayan yılan , bin yıl yaşasın!”dan ibaret. Yani, kuş uçmaz kervan geçmez hudut boylarında Türk evlâdı şehit olmuş herhangi bir AKP’linin umurunda bile değil. Hadi göz görmeyince gönül katlanır diyelim… İstanbul’un, İzmir’in göbeğinde yapılan silâhlı eylemler ve bebek katillerinin propaganda gösterilerine acaba neden sessiz kalınıyor? Çünkü seçtiği parti ne diyorsa onu doğru kabul ediyor. Bunun sebebi de aklını, cemaatinin, tarikatının emrine amade kılması,  onlara ipotek etmesi, böylece vicdanını susturabilmesi. Bundan dolayı meselâ memleket 1919’daki gibi işgal edilse ve meselâ İngiliz askerleri Beyoğlu’nda “sulh ve sükûnu sağlasa” AKP’li seçmen bundan asla şikâyet etmez.
           Bu tespitleri çok insafsız buluyorsanız;  iktidara geldiğinden beri etnik ırkçı terörün hiç olmadığı kadar azmasına sebep olan bir partinin, hangi seçmenle oylarını arttırdığının cevaplanması gerekir.  Sokaktaki kadının saç telinden tecavüz sebebi çıkaracak kadar “ahlâk kumkuması”  dinci seçmenin, bir hafta önce din kardeşlerinin ülkesi Libya için batıya kafa tutan bir liderin bir hafta sonra bu ahlâkî çıkışından nasıl olup da çark ettiğini sorgulamaması çok ciddi bir riyakârlıktır.
          O riyakârlıktır ki memleketi kendisine borçlu olduğu Türk adı, namusu sayılacak en temel hukuk metninden çıkarılmak üzereyken hâlâ sırf ekmek, ikbal ve menfaat derdinden Türk adını kabile adı sayan dinci ilkellikten medet umabilmektedir.
          O halde AKP seçmenlerine bazı şeyleri hatırlatmakta fayda vardır.
Kendilerini Tanrı sanmalarını sağlamış olan bu parti, elindeki oy sopasıyla bu ülkenin kurumlarını keyfi şekilde kırıp dökmeye devam ettiği ve Anayasadan Türk adını silmeye muvaffak olduğu takdirde, yarın birileri etnik kimliklerini AKP seçmeninin burnuna dayayıp ülkeyi bölmeye hakkı olduğunu söylediğinde, Van’da, Diyarbakır’da, Urfa’da malı mülkü olup da hasbelkader Türk olan dinci seçmenler, “Biz de Müslümanız!” diyerek o mallarının müsadere edilmesini engelleyemeyecekler.

Yarın Müslüman kardeşliği adına Anayasadan Türk adını bile silebilmekten sarhoş olacak dinci seçmen,  yabancı ordular ve bebek katili etnik ırkçı PKK sürüleri memleketimizde yol kesip resmen kimlik sormaya başladığında “Hani biz Müslüman’dık, kardeştik?” diye şikâyet edemeyecektir.

 Orduyu Müslüman düşmanı kâfir sürüsü olarak görüp de ona edilen eziyetlere sevinen dinci seçmen, yani ülkenin yarısı, yarın ülkemiz sınırlarından bebek katili kuduz köpek sürüsü, yabancı orduların önünde tazılık ederek girdiğinde kendisini “One munite”in koruyamayacağını görecektir.

            AKP seçmeni bilmelidir ki bu ülke Türk ülkesi olarak bilinmektedir. Türklükten vazgeçerek dünyayla barışacaklarını ve dinci liderlerinin siparişiyle dünyadan ihale kapacaklarını sanırlarsa yanılırlar. Türk adından vazgeçmek, adı Türk olan bir orduyu tahrip etmek ancak ihanettir; Türk düşmanlarının yüzünü güldürür ve düşman da asla hainleri kendinden saymaz. Hainin yeri düşmanın evi değil, köpek kulübesidir.

           AKP seçmeninin oy haritasıyla memleketin okuma alışkanlığı haritası birebir aynı, çok ilginç değil mi? Yani memlekette en az kitap, gazete dergi okunan yerler ya AKP dinciliğinin veya PKK etnik ırkçılığının “av sahaları”.

          Gerek intikam duygusundan gerek iktidar dalkavukluğundan, “türban” yaygınlaşırken hukukun temel karinelerinin çiğnenmesine karşı vicdani suskunluk korkutucu bir hale geliyor. Çocuk tecavüzleri hasıraltı edilebilirken kadına tecavüzün hele dince aklanmaya çalışılmasına AKP’li seçmen hiç ses çıkarmıyor.

           Batıda aşırı lüks yaşayan siyasetçiler koltuklarından olurken bizde, hükümet üyelerinin reşit olmayan çocuklarının dahi servet edinebilmesi, yatıp kalkıp dinden bahseden AKP seçmeninin kul hakkı duyargalarında zerrece titreşim yaratamıyor.

           İşin karamsar yanı memlekette cehalet, köşe dönücülük, kindarlık, nezaketsizlik siyasal dincilikle beraber yükseliyor. Yani AKP seçmeni ekmeği birilerince sağlandıkça, düşman saydıkları bir bir temizlendikçe, kimin sayesinde yaşadığını umursamadan yan gelip yatabiliyor.

           Evet… Ülkede bir iradenin var olduğu, bir gerçek… Ama o iradenin “millî” olup olmadığı son derece tartışmalı…

 

 (1) http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi57329-AKP_Secmeni_Milli_Irade_mi.html

Tarih: 04.07.2012 Okunma: 763

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?