Ölmüşüz ağlayanımız yok

Hüseyin ŞİNASİ - 17.09.2011

                          

 

TRT televizyonlarında, Türk halk kültürünü yansıtan belgeseller yayınlanıyor.

Bu dizilerden birinde Denizli yöresinde yaşayan Yörük gelenekleri arasındaki koç katımı günleri ve şenlikleri idi. Programın bir bölümünde çoban elbisesiyle birlikte dereye atlıyor, yüzerek karşı kıyıya geçiyor.

Onu her sürüde olan lider koyun takip ediyor ve arkasından bütün sürü kendini derenin serin sularına hiç tereddüt etmeksizin bırakmaları ile devam ediyordu.

Yine koyun sürüleri ile ilgili bir başka haber Doğu Anadolu’dan gelmişti.

Bir kış günü anlaşılmayan bir nedenle büyük bir koyun sürüsü, uçurumdan kendilerini atıp toptan intihar etmişlerdi.

Teşbihte hata olmaz, kimse üstüne almasın. Sanki halkımız da böyle bir anlayış hâkim midir, diye düşünmek kendimi alamıyorum.   

12 Haziran seçimlerinin üzerinden üç ay geçti.

Seçim propagandaları döneminde kimler hangi sözleri verdi, hangi olmayacak şeyleri oluyormuş gibi gösterip oyları aldıktan sonra bir daha o taraflara hiç uğramadı?

Haydi, bunlar daha çok yeni şeyler diyelim.

Halkoylamasının üzerinden de bir sene geçti.

Halkoylaması öncesinde neler söylendi, neler vaat edildi ve şimdi hangi noktadayız?

Geriye dönüp baktığınızda hayatınızda bir sene içinde ne değişti?

Sizlerin olmuşsa bilmem, ama benim hayatımda olumlu bir değişiklik olmadı.

Elbette 12 Eylül Halkoylamasında “evet” diyenler de “hayır” diyenler de işin abartıldığının farkındaydılar.

Ama 12 Eylül halkoylamasından çıkan sonuç ile iktidar, yapmak istediği bazı şeyler konusunda daha pervasız davranmaya başladığı, hak, hukuk, adalet, özgürlük gibi kavramları kendi anlayışına yorumlamayı alışkanlık haline getirdiği bir kırılma noktası yaşadık.

Bu sakat anlayışın 12 Haziran seçimleriyle artık geri dönülmez bir noktaya doğru gittiği anlaşılıyor.

Bu bakımdan, halkoylamasında çıkan sonuç, bunun tersi yani “hayır” çıkmış olsaydı, iktidar bazı adımlarını daha dikkatli atacak, daha az hata yapacaktı.

Bundan böyle iktidarın her yaptığı işte hata yapma ihtimali çok daha yüksektir.

Bu aşamada muhalefet partilerine de büyük sorumlulukların düştüğü aşikârdır.

Ama muhalefet partilerinin de iktidardan geri kalır bir tarafı yoktur. Ne yazık ki, Kılıçdaroğlu da, Bahçeli de ülke yönetimi konusunda sınıfta kalmıştır.

BDP’yi saymıyorum.

Meclis dışı muhalefet partilerini ara ki bulasın.

Son günlerin dış politik gelişmelerine bakıyorum, iç gelişmelere bakıyorum.

Resmen duvara toslamışız. Beyler etmeyin eylemeyin.

Gemi batıyor, kaptan sarhoş, makine dairesi uykuda, azgın sular bacayı sarmış durumda. Siz hala oyunda oynaştasınız.

Hükümetin dış politikasının iflas ettiğini birkaç kez tekrarladık, yine tekrarlıyoruz. Batıdan, ABD’den, Araplardan, İsrail’den dost olmaz.

Batının haçlı zihniyeti hala dimdik ayakta.

Araplar, tarihten gelen kin ve haset damarları nedeniyle hep düşmandır, yine düşman olacaklardır.

Bakmayın siz meydanlara çıkıp kendini yırtar, parçalarcasına nara attıklarına, birazcık maddi menfaat onları çabuk değiştirir.

Biliyorum çoğunuz okumayı sevmez, bol hamaset yüklü palavralara kanarsınız.

Ama 1850’lerden 1918’e kadar ve sonrasına bir göz atın. Arap dünyasında İngiliz, Fransız ve Alman yardakçılığının nerelere vardığını görür ve şaşar kalırsınız.

Geçmişten gelen bunca acı tecrübeye rağmen kalkmış Mısır’a el atıyor, Tunus’u karıştırıyor, Libya’da NATO’yla bir olup din kardeşine bomba yağdırıyor, işgal ediyor, Suriye’ye sopa gösteriyor, İsrail’e “kalkarsam haa” diyor, Rumlara  “şımarma” diyor, İran’a karşı füze kalkanı kurduruyor, Irak’ta kukla bir Kürt devleti kurulmasına göz yumuyorsun.

Daha sayalım mı, bölücü PKK terör örgütü ile yardakçıları ve destekçileri kontrol ve gözetiminde görüşmeler yapıyorsun. Bu görüşmeler gündeme getirilince de karşındakini “alçak, şerefsiz, ahlaksız” gibi ithamlarla suçluyorsun. Bu işler ortalığa saçılıverince de suspus oluyor, kıvırmaya başlıyorsun.

MİT-PKK görüşmeleri bir başka ülkede meydana gelse ve bu durum halkan gizlenmiş olduğu ortaya çıksa, Mit görevliler derhal istifa eder haktan özür dilerler, utançlarından yerin dibine geçerlerdi.

İçişleri Bakanı, Başbakan istifa eder, meclis feshedilir, seçime gidilir, halk sandıkta bunun hesabını sorardı.

Ama siz iktidar ve muhalefette böyle bir ışık, bir işaret görebiliyor musunuz?

Aksine Başbakan Mısır, Tunus, Libya seferlerinde buyurmuş, “Fidanı yedirmem”. Fidan dediği de, MİT Müsteşarı Hakan Fidan.

Bu arada bir bazı bakanlar var ele güne şenlik.

PKK terör örgütüne “kaçın, bir yerlere saklanın” gibilerden mesajlar yollayıp duruyor.

Yarabbi ne günlere kaldık. Ölmüşüz de ağlayanımız yok.

Tarih: 17.09.2011 Okunma: 715

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?