BİRİNCİ SINIF DEMOKRASİ

Neslihan KORUTÜRK - 08.04.2010


Askerler hapse atıldıkça entellerin yüreği yağ bağlıyor. Yüreğin yağ bağlaması, sıhhi bakımdan sakıncalıysa da, sevinenler için atalarımız böyle bir deyim bulmuşlar, biz mi değiştireceğiz? Yürekleri yağ bağladıkça da bi coşuyor, bi coşuyorlar, memlekete birinci sınıf demokrasinin geldiğini haykırıyorlar.

Hoş geldi sefa geldi!

İyi geldi, güzel geldi de bi bakalım bakalım, bu birinci sınıf demokrasi ne mene bişeymiş?

Şu mene bişey oluyor:

Başbakan Yardımcılarından birinin beğenmediği gazetecileri “tuuu size” diye tükürüğe boğduğu 1 birinci sınıf demokrasi oluyor. Aynı Yardımcı’nın hızını alamayıp, aynı çizgideki gazetecilere, bu sefer “yuuuuh size” diye iltifatlar yağdırdığı 1 birinci sınıf demokrasi oluyor. Bu Yardımcı’nın hakkını yemeyelim; bir de bayan Meclis Başkanının makamını kibarca ziyaret etmesi şeklinde 1 birinci sınıf demokrasi atağı vardır.

Başbakan Yardımcılarından diğerinin savcıların hal hatırını sorduğu, bu arada gözaltında ne var ne yok, kim var kim yok diye yokladığı, tarikat üyelerinin gözaltında kalmalarının gayet sakıncalı olduğunu hatırlattığı 1 birinci sınıf demokrasi oluyor. Yine bu Yardımcının da hızını alamayıp, savcıya “gözaltılardan partimiz zarar görüyor onları serbest bırak” diyerek, hürriyetlerin seviyesini yükselttiği 1 birinci sınıf demokrasi oluyor.

İktidar partisi milletvekillerinden birinin “Daha evvel onlar fişliyordu, şimdi biz onları fişliyoruz. Şimdi sıra bizde” diyerek nasıl derin bir görev şuuru içinde olduklarını âleme ilan eden 1 birinci sınıf demokrasi oluyor.

İktidar partisinin diğer vekilinin, AKP’yi eleştiren herkesin “kanı bozuk” olduğunu belirleyen yüksek ahlâk, tıp, sosyoloji bilincini kanıtlayan 1 birinci sınıf demokrasi oluyor.

Tabii örnek çok fazla da, biz burada kitap değil köşe yazıyoruz. Hepsini almamıza imkân yok! Lâkin asıl birinci sınıf demokrasinin kaynağı, yukarıdakilere de cüret ve fırsat veren zattın hakkını teslim etmemişsin olmaz.

Birinci sınıf demokrasimizin ulu mimarı, hiç kuşkusuz öfkeli hitabet sanatının büyük piri Recep tayip Erdoğan’dır.

Kendileri Başbakan olmadan önceki siyasî safhasında “Demokrasi bizim için bir trendir. Varacağımız durağa kadar bizi götürür, sonra ineriz!” sözleriyle meşhurdur. Nitekim birinci sınıf demokrasi de o biçim bir nesne olsa gerektir!

Yine nitekim kendileri, iktidara, “dokunulmazlıkları kaldıracağım” vaadiyle geldiği halde dokunulmazlıklara asla dokunmayan 1 birinci sınıf demokrattır.

Yüzde 10 seçim barajının kaldırılmasını “kendi bacağımıza kurşun sıkmaktır” şeklinde düşünen ve barajın aynen devamını savunan 1 birinci sınıf demokrattır.

Kendileri, geçen sene, gazete isimleri vererek halka onları satın almamalarını öğütlemişti. Beğenmediği gazeteler ölsün-batsın diyen 1 birinci sınıf demokrattır.

Kendisini eleştiren, karikatürünü çizen hemen bütün yayın organlarını mahkemeye veren 1 birinci sınıf demokrattır.

Son olarak daha bikaç gün önce, gazete patronlarına, kendi istediği gibi yazmayan köşe yazarlarını işten atmasını isteyen 1 birinci sınıf demokrat olduğunu ispatladı.

Ülkede olduğu gibi, partisinde de kendi sesinden başka 1 sese tahammülü olmayan, kimsenin fikrini söylemesine izin vermeyen 1 birinci sınıf demokrattır. Tabii buna itiraz eden AK Partililer olabilecektir. Diyeceklerdir ki, “Yanılıyorsun, sayın genel başkanımız fikrimizi söylememize izin verir… Kendisiyle hemfikir olma özgürlüğümüz sınırsızdır!”

Elbette böyle bir itiraza söyleyecek sözümüz olamaz!

*                           *                      *

UYSA DA UYMASA DA

Galiba müstahakız

* Eğer bütün gazetelerimiz 8 sütun üzerine dev puntolarla “Hop dedik Başbakan” diye haykıramıyorsa...

*  Eğer “Bundan sonra sana her kim ki demokrat der, karşısında bizi bulur” diye kükreyemiyorsak...
*  Eğer hep birlikte “Bizim patronumuz okurumuzdur” diye yürüyüşe geçemiyorsak...
*  Eğer “Ne yapacaksın Başbakan? Maliye’ye ceza mı kestireceksin?” diye posta koyamıyorsak...
*  Eğer köşelerimizi boş bırakarak falan toplu eyleme geçemiyorsak...
*  Eğer Başbakan’a manşetlerimizden “Özür dile” ya da “Sözünü geri al” diye çağrıda bulunamıyorsak...
*  Eğer “Sen nasıl Avrupalı lidersin?” diyemiyorsak...

*  Eğer “Söz söyleme hürriyeti bütün hürriyetlerin anasıdır” diyemiyorsak...

*  Eğer şöyle ağzımızı doldurarak “Diktatör mü olmak istiyorsun?” diye soramıyorsak...
*  Eğer Başmüzakereci Egemen Bağış’ı “Ne diyorsun Başbakan’ın ‘Kov şu gazetecileri’ çağrısı için...” diye bulduğumuz yerde sıkıştıramıyorsak.
* * *
Eğer bunların hiçbirini yapamıyorsak...
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tüm aşağılamalarına, horlamalarına, gözdağı vermelerine, tehditlerine müstahak oluruz.
Manzaraya bakınca zillet içinde “Galiba müstahakız” diyorum, başka da bir şey diyemiyorum.

Ahmet Hakan, Hürriyet, 28.02.2010

Tarih: 08.04.2010 Okunma: 810

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

özgür deniz

30.10.2009 - 15:12

evet kimse töhmet altında kalmamalıdır ama bir yuvadaki yanlış yapanlarda cezalandırılmalıdır ki yuva ebediliğini korusun. yoksa ucu açıldımı suçun işin içinden çıkılmaz. devletleri yıkanda suçların önünün açılmasıdır der makyevelli ve çok doğru der. bizim ülkemizin ve kurumlarımızında bu hale gelmesinin yegane sebebşi suçluların asla cezalandırılamamasıdır. bir yapyı sağlam yaşatacakmısın o yapıdaki çürük tuğlayı çıkarıp atacaksın ama namusluca olacak bu. saygıyla canım abim...

Osman YILDIZ

30.10.2009 - 16:00

İsmail bey Tarafsız olmamakla suçladığınız medyanın bir parçası olarak sizde yazılarınızda yorumdan ileri giderek kesinlik ifade eden cümleler kuruyorsunuz. Asıl olan yanlışlığımız bu. Olaylara objektif olarak bakamıyoruz. Lütfen biraz sakin olarak olaylara bakınız. Tüm bu gündemin ana amacı bilgi kirliliği oluşturmak. Atı alanın Üsküdar'ı geçmesini sağlamak olduğunu unutmayınız. Saygılarımla

Necmi Uçar

31.10.2009 - 11:39

Dürüstlükle yapılmayan işten hayır gelmez, bundan faydalanmak isteyenler de bir yere veya zamana kadar faydalanırlar sonra yaptıkları kötülükler ayakalrına dolanır bu hep böyle olmuştur ancak bu arada da günahsızlardan çekenler olur bu acı işte, böyleleri bir kuruşluk menfaat için başkalarını yada devleti binlerce liralık zarara sokmakta hiçbir sakınca görmezler. habercilikle ne ilgisi var diyeceksiniz fayda sağlamak yada birşeyler çevirmek için haberi işine geldiği gibi verenler aynı ziyniyetteki kişilerdirde ondan saygılar sunarım.

özgür deniz

30.10.2009 - 15:12

evet kimse töhmet altında kalmamalıdır ama bir yuvadaki yanlış yapanlarda cezalandırılmalıdır ki yuva ebediliğini korusun. yoksa ucu açıldımı suçun işin içinden çıkılmaz. devletleri yıkanda suçların önünün açılmasıdır der makyevelli ve çok doğru der. bizim ülkemizin ve kurumlarımızında bu hale gelmesinin yegane sebebşi suçluların asla cezalandırılamamasıdır. bir yapyı sağlam yaşatacakmısın o yapıdaki çürük tuğlayı çıkarıp atacaksın ama namusluca olacak bu. saygıyla canım abim...

Osman YILDIZ

30.10.2009 - 16:00

İsmail bey Tarafsız olmamakla suçladığınız medyanın bir parçası olarak sizde yazılarınızda yorumdan ileri giderek kesinlik ifade eden cümleler kuruyorsunuz. Asıl olan yanlışlığımız bu. Olaylara objektif olarak bakamıyoruz. Lütfen biraz sakin olarak olaylara bakınız. Tüm bu gündemin ana amacı bilgi kirliliği oluşturmak. Atı alanın Üsküdar'ı geçmesini sağlamak olduğunu unutmayınız. Saygılarımla

Necmi Uçar

31.10.2009 - 11:39

Dürüstlükle yapılmayan işten hayır gelmez, bundan faydalanmak isteyenler de bir yere veya zamana kadar faydalanırlar sonra yaptıkları kötülükler ayakalrına dolanır bu hep böyle olmuştur ancak bu arada da günahsızlardan çekenler olur bu acı işte, böyleleri bir kuruşluk menfaat için başkalarını yada devleti binlerce liralık zarara sokmakta hiçbir sakınca görmezler. habercilikle ne ilgisi var diyeceksiniz fayda sağlamak yada birşeyler çevirmek için haberi işine geldiği gibi verenler aynı ziyniyetteki kişilerdirde ondan saygılar sunarım.