Askerler hapse atıldıkça entellerin
yüreği yağ bağlıyor. Yüreğin yağ bağlaması, sıhhi bakımdan sakıncalıysa da,
sevinenler için atalarımız böyle bir deyim bulmuşlar, biz mi değiştireceğiz?
Yürekleri yağ bağladıkça da bi coşuyor, bi coşuyorlar, memlekete birinci sınıf demokrasinin geldiğini haykırıyorlar.
Hoş geldi sefa geldi!
İyi geldi, güzel geldi de bi bakalım
bakalım, bu birinci sınıf demokrasi ne mene bişeymiş?
Şu
mene bişey oluyor:
Başbakan Yardımcılarından birinin
beğenmediği gazetecileri “tuuu size”
diye tükürüğe boğduğu 1 birinci sınıf demokrasi oluyor. Aynı Yardımcı’nın
hızını alamayıp, aynı çizgideki gazetecilere, bu sefer “yuuuuh size” diye iltifatlar yağdırdığı 1 birinci sınıf demokrasi
oluyor. Bu Yardımcı’nın hakkını yemeyelim; bir de bayan Meclis Başkanının
makamını kibarca ziyaret etmesi şeklinde 1 birinci sınıf demokrasi atağı
vardır.
Başbakan Yardımcılarından diğerinin
savcıların hal hatırını sorduğu, bu arada gözaltında ne var ne yok, kim var kim
yok diye yokladığı, tarikat üyelerinin gözaltında kalmalarının gayet sakıncalı
olduğunu hatırlattığı 1 birinci sınıf demokrasi oluyor. Yine bu Yardımcının da
hızını alamayıp, savcıya “gözaltılardan
partimiz zarar görüyor onları serbest bırak” diyerek, hürriyetlerin seviyesini
yükselttiği 1 birinci sınıf demokrasi oluyor.
İktidar partisi milletvekillerinden
birinin “Daha evvel onlar fişliyordu,
şimdi biz onları fişliyoruz. Şimdi sıra bizde” diyerek nasıl derin bir görev şuuru içinde olduklarını âleme ilan eden 1
birinci sınıf demokrasi oluyor.
İktidar partisinin diğer vekilinin,
AKP’yi eleştiren herkesin “kanı bozuk”
olduğunu belirleyen yüksek ahlâk, tıp, sosyoloji bilincini kanıtlayan 1 birinci
sınıf demokrasi oluyor.
Tabii örnek çok fazla da, biz burada
kitap değil köşe yazıyoruz. Hepsini almamıza imkân yok! Lâkin asıl birinci
sınıf demokrasinin kaynağı, yukarıdakilere de cüret ve fırsat veren zattın
hakkını teslim etmemişsin olmaz.
Birinci sınıf demokrasimizin ulu mimarı,
hiç kuşkusuz öfkeli hitabet sanatının büyük piri Recep tayip Erdoğan’dır.
Kendileri Başbakan olmadan önceki siyasî
safhasında “Demokrasi bizim için bir
trendir. Varacağımız durağa kadar bizi götürür, sonra ineriz!” sözleriyle
meşhurdur. Nitekim birinci sınıf demokrasi de o biçim bir nesne olsa gerektir!
Yine nitekim kendileri, iktidara, “dokunulmazlıkları kaldıracağım”
vaadiyle geldiği halde dokunulmazlıklara asla dokunmayan 1 birinci sınıf
demokrattır.
Yüzde 10 seçim barajının kaldırılmasını
“kendi bacağımıza kurşun sıkmaktır” şeklinde düşünen ve barajın aynen devamını
savunan 1 birinci sınıf demokrattır.
Kendileri, geçen sene, gazete isimleri
vererek halka onları satın almamalarını öğütlemişti. Beğenmediği gazeteler
ölsün-batsın diyen 1 birinci sınıf demokrattır.
Kendisini eleştiren, karikatürünü çizen
hemen bütün yayın organlarını mahkemeye veren 1 birinci sınıf demokrattır.
Son olarak daha bikaç gün önce, gazete
patronlarına, kendi istediği gibi yazmayan köşe yazarlarını işten atmasını
isteyen 1 birinci sınıf demokrat olduğunu ispatladı.
Ülkede olduğu gibi, partisinde de kendi
sesinden başka 1 sese tahammülü olmayan, kimsenin fikrini söylemesine izin
vermeyen 1 birinci sınıf demokrattır. Tabii buna itiraz eden AK Partililer
olabilecektir. Diyeceklerdir ki,
“Yanılıyorsun, sayın genel başkanımız fikrimizi söylememize izin verir…
Kendisiyle hemfikir olma özgürlüğümüz sınırsızdır!”
Elbette böyle bir itiraza söyleyecek sözümüz
olamaz!
* * *
UYSA DA UYMASA DA
Galiba müstahakız
* Eğer bütün gazetelerimiz 8 sütun
üzerine dev puntolarla “Hop dedik Başbakan” diye haykıramıyorsa...
* Eğer
“Bundan sonra sana her kim ki demokrat der, karşısında bizi bulur” diye
kükreyemiyorsak...
* Eğer hep birlikte “Bizim patronumuz okurumuzdur” diye yürüyüşe
geçemiyorsak...
* Eğer “Ne yapacaksın Başbakan?
Maliye’ye ceza mı kestireceksin?” diye posta koyamıyorsak...
* Eğer köşelerimizi boş bırakarak falan toplu eyleme geçemiyorsak...
* Eğer Başbakan’a manşetlerimizden
“Özür dile” ya da “Sözünü geri al” diye çağrıda bulunamıyorsak...
* Eğer “Sen nasıl Avrupalı lidersin?” diyemiyorsak...
* Eğer
“Söz söyleme hürriyeti bütün hürriyetlerin anasıdır” diyemiyorsak...
* Eğer şöyle ağzımızı doldurarak “Diktatör mü olmak istiyorsun?” diye
soramıyorsak...
* Eğer Başmüzakereci Egemen
Bağış’ı “Ne diyorsun Başbakan’ın ‘Kov şu gazetecileri’ çağrısı için...” diye
bulduğumuz yerde sıkıştıramıyorsak.
* * *
Eğer bunların hiçbirini yapamıyorsak...
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tüm
aşağılamalarına, horlamalarına, gözdağı vermelerine, tehditlerine müstahak
oluruz.
Manzaraya bakınca zillet içinde “Galiba müstahakız” diyorum, başka da bir şey
diyemiyorum.
Ahmet Hakan,
Hürriyet, 28.02.2010