BEDEL

Neslihan KORUTÜRK - 22.08.2009

Bu dünyada herkese yer var.


 

Hükümet kanadı, son zamanlarda, çok önemli bir takım şeyler yapıyormuş izlenimi veriyor. “Yapılan şeyler” dünyaya, çok ehemmiyetliymiş gibi sunulduğu için çok da tartışılıyor, elbette. İş o kadar mühim ki, o kadar netameli ki, hükümetin başı “bu işin bedeli neyse ödemeye hazırız” diyor.

 

Tabii insanın aklına sorular üşüşüyor: Bir kere, neden sana zararı olabilecek, bedel ödetecek bir işe girişiyorsun?

 

Öte yandan, giriştiğin iş iyi bir şeyse, güzel bir şeyler yapıyorsan, neden onun bedeli olsun? Yapılan iş yararlı bir şeyse, orada “bedel”den değil, ödülden söz etmek gerekmez mi?

 

*   *   *

 

Yoksa haddizatında, yapılan veya yapılmaya çalışılan şeyler, daha önceki bir alışverişin, bir borcun faturasını ödemek mi? Bugün yapılan, yapmaya mecbur edilen şeyler, atılan adımlar zaten doğrudan doğruya ödenen bir bedel mi?

 

*   *   *

 

Ortalama olarak 5 yılda 2 sefer seçime gidiyoruz: Birinde yerel yönetimleri, diğerinde merkezî yönetimi belirliyoruz! Daha doğrusu belirlediğimizi sanıyoruz. Ona inanıyoruz. Koltukta oturanları kendimizin seçtiğini vehmediyoruz.

 

Zannediyoruz ki, verdiğimiz 1 oyla başbakanı, bakanları, belediye başkanlarını işbaşına biz getiriyoruz. Filhakika, bunlar sandığa attığımız oylar sayesinde söz konusu makamları işgal ediyorlar.

 

Fakat oylarımızı partilere yönlendiren etkenleri kim belirliyor?

 

Hangimiz, hiçbir etki altında kalmadan, tamamıyla hür irademle reyimi kullanıyorum, diyebilir ki?

 

Öyle diyen, öyle olduğunu zannedendir.

 

*   *   *

 

İç ve dış odaklar ki, adını da koyalım; ABD, AB, sermaye ve medya ülkede öyle bir hava yaratırlar, öyle rüzgârlar estirirler, seçmeni öyle bir yönlendirirler ki; gider hepimiz onların işaret ettikleri parti ve adaylara oylarımızı veririz. “Hepimiz” teriminin altını çiziyorum. Evet, hepimiz! Elbette istisnalar kaideyi bozmaz. Zaten istisnaların da iktidar belirleyici etkisi ve gücü olmaz.

 

*   *   *

 

Milleti bir istikamete yönlendirenler, tabii ki işin sonunda kendi çıkarlarının gerçekleşmesi için bunu yaparlar. Övdükleri parti ve onun başkanının kara kaşı-kara gözü için değil! Nitekim seçtirdikleri iktidardan da sırası geldikçe alacaklarını bir bir tahsil ederler.

 

Elbette güç odaklarının estirdikleri rüzgârlarla işbaşına gelenler yine onların gücüyle iktidarlarını sürdürebilirler. Böyle iktidarların güç odaklarına “hayır” diyebilecek takatleri olamaz.

 

Anlaşılıyor ki; dış odaklar 7 senelik iktidara verdikleri desteğin bedelini “açılım” adı altında talep ediyorlar.

 

Yoksa iktidar kendine ve ülkeye bedel ödetecek bir “açılım”ın altına neden kendi arzusuyla girsin ki?

 

Bu tahlillere karşılık, Başbakan’ın,  inandırıcı bir cevap vermek yerine, Cuma namazı sonrasında terbiyesini bozması da hakikati değiştirmez. Tam tersine; "öfkeyle bağırması", kendisinin Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanına dediği gibi “suçluluk psikolojisi içinde” olduğunun göstergesi olarak kabul edilir.

 

 

 

Arşiv

Tarih: 22.08.2009 Okunma: 877

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?