Bu dünyada
herkese yer var.
Türkiye’nin meseleleri büyürken, ülkeyi “yöneten zekâ”
küçülüyor gibi… En iyimser bakışla bu zekâ yerinde sayıyor. Tabii “yöneten zekâ” derken sadece hükümet
edenleri kastetmiyorum. Millî Güvenlik Kurulu üyelerinden Planlama teşkilatına,
medyadaki köşe başını tutanlardan valilere kadar, yönetimde etkili olan herkesi ve her kesimi kastediyorum.
Einstein’ın bir sözü var: “Karşılaştığınız problemleri onu yaratan
düşünce tarzıyla çözemezsiniz.” O sözü şöyle de açabiliriz; sorunları, onların çıktığı dönemdeki bilgi birikimi ve zekâ seviyenizle
çözemezsiniz.
* * *
Ülkenin gittikçe kalabalıklaşan nüfusunun sağlık,
eğitim, güvenlik, istihdam, özgürlük, gençlik ve ona bağlı istikbal sorunları
devasa boyutlara ulaşıyor. Bunlara dünyanın ve Türkiye’nin geldiği seviyeden
dolayı eklenen sorunlar ekleniyor.
Son seçimler, öncesiyle ve sonrasıyla meselelerimizin
artık görmezden gelemeyeceğimiz kadar büyümüş olduğunu ispatladı. Görülüyor ki,
sorunlarımız neredeyse içinden çıkılamaz bir hale gelmiş. Bu sorunları “ben yaptım oldu”, “yasaklama”, “erteleme”,
“halk avcılığı” gibi anlayışlarla çözmeye imkân var mı?
Yepyeni, hiç denenmemiş, bütün kesimleri kucaklayan,
önyargıları ve tabuları yıkan, şefkatli bir yaklaşıma ihtiyaç var. Ülkenin ve
dünyanın ürettiği bütün bilgi birikiminden yararlanmaya ihtiyaç var. O yepyeni
anlayışla bilgi birikimi üzerinde yükselen dev
bir zekâya ihtiyaç var. O dev zekânın ortaya koyacağı çözümlere ve insanî
bir sistemin kurulmasına ihtiyaç var.
* * *
Zihniyet
Hastanelerde bebekler ölünce veya yurtlar yanıp
içindeki çocuklar kül olunca “Eh ne yapalım, takdiri ilâhi!” diye işin içinden
çıkan bir anlayış…
Merkezî sınavlarda sıfır çekenleri, “Aslında onların
doğru cevapları var da, 4 yanlış 1 doğruyu götürdüğü için sıfır alıyorlar!”
diye savunan bir anlayış…
Özgürlük denilince aklına sadece “türban özgürlüğü”
gelen bir anlayış…
“Devletin helikopteri neden piknik için kullanıldı?”
sualini “O soruyu soranın maksat ve hedefi belli!” diye geçiştiren bir anlayış…
Demokratik gösteri ve yürüyüş hakkını kullananlara
karşı kocaman coplarla saldıran ve yere düşenleri bile kız-erkek ayırmadan
acımasızca coplayan bir anlayış…
İstihdam denilince, sadece yakınlarının işe
yerleştirilmesini düşünen bir anlayış…
İstikbal denilince, sadece kendi çocuklarının
istikbali akıllarına gelen bir anlayış…
Toplumsal bir olay sonunda ölen ve yaralananları
görmek için hastaneye gelen bayan vekilin hastaneye girmesini önleyen bir anlayış…
“İnsanî” ve çağdaş bir anlayış tarzı olamaz herhalde!
* * *
İnsanî Bir Sistem
İnsanî anlayışa dayalı, insanî bir sistem kurmak
zorundayız.
Öyle bir sistem ki;
Her öğrenciyi kendi öz evladı görebilen bir Millî
Eğitim sistemi…
Her hastayı kendi öz anne- babası olarak gören bir
sağlık sistemi…
Suçluları bile bu memleketin bir evladı ve
kazanılabilir gören bir adalet sistemi…
Her yürüyüşü ülkeyi yıkacak zanneden hastalıklı
yaklaşıma son veren, daha akılcı ve hoşgörülü bir güvenlik sistemi…
Başta ihaleler, her türlü faaliyeti saydam hale
getiren bir yerel ve merkezî idare sistemi…
Memleketin her yöresini, her ferdini kucaklayabilen,
her fert üzerinde itimat telkin eden, tam demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir
sistem…
İnsana, her şeyden önce ve en önce “insan” olarak
bakabilen bir sistem!
“Yöneten
zekâ” dev bir zekâ halinde kendini
gösterip ya “insanî bir sistem”i
kurmaya muvaffak olur veya önümüzdeki dönem çok ağlarız. Çok dövünürüz.
Arşiv