MISIR’DAKİ SOMUT HAKİKAT VE MUHALİF OLAN YANDAŞLAR

İsmail Hakkı CENGİZ - 12.07.2013

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


1. Kan dökülmektedir… Ve dökülen kan Müslüman kanıdır.

2. Müslüman kanını yine Müslüman akıtmaktadır. Yani Mısır’da Müslüman Müslüman’ı katletmektedir. Tıpkı, Suriye’de, tıpkı, Pakistan’da, tıpkı, Somali ve Irak’ta olduğu gibi…   

Her şey tartışmaya açık olabilir ama Mısır’da kan döküldüğü tartışma dışıdır… Herkesin gördüğü açık bir gerçektir.

Hadiseler uzun süredir devam ediyordu, arada bir ölüm vakası meydana geliyordu… Fakat 3 Temmuz darbesinin ardından ölümler arttı, nihayet katliam boyutuna vardı…

51 kişinin birden öldürülmesi, elbette halkta öfkeyi artırır, misilleme sesleri yükselir…

Nitekim önceki gün (09/07) gelen bir haber, “Mursi yandaşlarından silahlı adamların 2 askeri kaçırdığını, bir askeri feci şekilde dövdüğü”nü bildiriyor.

Bu emareler, büyük bir yangının ilk kıvılcımları gibi!

Dilimiz söylemeye varmıyor ama sanki Mısır’ı Suriye’ye benzetme çabaları var…

Bunu, iktidarı ele geçirenler, yanı Mısır Ordusu bilinçli olarak mı yapıyor?

Bi bakalım:

3 Temmuz gecesi yapılan açık-seçik bir darbedir…

Gel gelelim, darbeciler, hiç de darbe yapmış gibi davranmıyor, “darbenin gereğin”ni yerine getirmiyor!

Bütün dünya bilir ki darbeler yığınlara karşı yapılır… Yığınlar da darbeye karşı çıkar… Bunu bilen darbeciler de sert tedbirler alır, hürriyetleri kısıtlar…

Bikere, “darbe” demek, “sıkıyönetim” demektir.

“Sokağa çıkma yasağı” demektir…

“İletişime engeller getirmek” demektir…

Çünkü darbeye büyük bir direnç söz konusu olabilir ve bunu önleyecek tedbirler de bunlardır. Mısırlı generallerin bunları bilmemesine imkân var mı?

Yok fakat darbenin gerektirdiği hiçbir kısıtlamaya gittikleri de görülmüyor.

Herkes istediği gibi toplanabiliyor, yürüyüş yapabiliyor, yurtiçi-yurtdışı görüşebiliyor… Askerî birliklere, kışlalara, karargâhlara yürüyebiliyor oraların önünde sabahlayabiliyor.

Yani her türlü muhalefet ve eylem serbest!

Yanlış anlaşılmasın, özgürlükler kısıtlansın demiyorum. Ama zaten her türlü özgürlüğe “darp” anlamına gelen “darbe” bu iş için yapılır! Dolayısıyla, “darbeciler”in bunu maksatlı olarak yapmadıklarını, kan dökülmesine zemin hazırladıklarını söylemeye çalışıyorum.

Bütün dünyanın gördüğü gibi; yönetim, askerî tahrik edecek gösterilere bile izin veriyor…

Sonra da 51 kişi birden öldürülüyor… Burada kasıt aramaz da ne yaparsınız?

Darbeci General Sisi bunları öngördü mü? Darbe bunun için mi yapıldı? Dış güçler böyle mi istiyor? Birileri onu darbe yapmaya yüreklendirdi, teşvik etti, hatta itti mi?

Yani darbede dış güçlerin parmağı var mı? Şu bilgiye bakın ve yok diyebiliyorsanız deyin:

“Korgeneral Sisi, Mursi’ye karşı bildiri yayınlamadan bir gece önce, Washington’da ABD Savunma Bakanı Hagel’le uzun bir görüşme yapmış. (tesadüf) Bu görüşme Pentagon basın toplantısında bir gazetecinin sorusu ile doğrulandı.” (Savaş Süzal, Yeniçağ, 09/07/13)

Öte yandan, can yakıcı soru şu: Evet, dış destek, itme-çekme olabilir ama ordusuyla, halkıyla, cemaatiyle bu oyunlara Müslümanlar niçin geliyor?

Ne zamana kadar bu oyunlara figüran olmaya devam edeceğiz?

Mısır’daki en somut gerçek; oluk oluk Müslüman kanının Müslümanlarca döküldüğüdür.

x   x   x

BURADA YANDAŞ, MISIR’DA MUHALEFET

Eğer iktidardaysanız veya onun yandaşıysanız, muhalefete laf yetiştirmekte, cevap vermekte eliniz çok güçlü demektir. Alabildiğine cesur olabilir, rakiplerinizi yerden yere vurabilirsiniz. Her türlü eleştiriye çok “inandırıcı”, çok “ikna edici” cevapları büyük bir maharetle bulabilir, gönül huzuru, vicdan rahatlığı içinde verebilirsiniz.

Üstelik karşınızdaki inansa da inanmasa da, ikna ve tatmin olsa da olmasa da sizin üzüleceğiniz, takacağınız pek bişey yoktur. O onların sorunudur… Siz iktidarsınız, icraatın başındasınız… Daima Sizin dediğiniz olacaktır… Dediğiniz dedik, çaldığınız düdüktür.

Elbette bu durum muhalefeti üzer, incitir, yaralar, sinirlendirir, hırçınlaştırır, insana çaresizliğini hissettirir, sıkıntıya, hatta depresyona sokar.

Son 10 gündür TV’lerde Mısır konuşuluyor, tartışılıyor…

Burada keyfiyet tersine dönmüş vaziyette…

Mısır’da, bizim yandaşlara rakip bir iktidar oluştu…

Hal böyle olunca, muhalefete düşenleri savunmak,

İktidarın yanlış yaptığını,

Aşırı güç kullandığını, masum insanları öldürdüğünü söylemek onlara düşüyor.

Burada, onlarla birlikte olduğumu belirtmeliyim. Yerlerinde olsam, ben de aynı şeyleri savunacaktım.

Orası ayrı…

Benim ibretle seyrettiğim; karşılarında muhalifler varken son derece rahat olan bizim yandaşların, Mısır’daki iktidara çakmaya çalışırken, aynen eskiden karşılarında olan muhaliflerin ruh haline girmeleri…

İncinmiş görünmeleri,

Öfkelenmeleri, çaresizlik hissetmeleri,

Karşılarında herhangi bir karşıt görüş olmadığı halde seslerini yükseltmeleri,

Sıkıntılarının açıkça yüzlerinden okunması…

Dediğim gibi bu çok tabii…

Lâkin insan sormadan edemiyor: Şimdi, Türkiye’deki muhalefetin sıkıntısını, psikolojisini anlayabildiniz mi?

Onu anlamış olmanız bile büyük kazançtır.

Bir de işin komik tarafı var: Türk ekranlarından Mısır iktidarına çatan yandaşların, sanki bütün Mısır halkı kendilerini dinliyor, hepsi Türkçe biliyormuş gibi, onlara dönük ateşli tavsiyeler, direniş çağrıları yapıyor olmaları!

x   x   x

İKTİDAR HER YERDE AYNI MIDIR, YAHU?

Mısır’daki iktidarın güvenlik güçleri, 51 kişiyi bir çırpıda öldürüyor…

İktidar sözcüleri, “Biz müdahale etmedik” diyor.

“Teröristler saldırdı, iki subay bir polis öldü, 40 subay yaralı” diyor…

“Gösteriler barışçıl olmaktan çıkmıştır.” diyor.

“Şu an silahlı kuvvetlere karşı psikolojik harp uygulanmaktadır.” diyor.

“Sabahki olaya ilişkin kullanılan fotoğraflar Suriye’ye ait.” diyor.

“30 Haziran’dan sonra ülkede gerçek demokrasiye doğru büyük bir adım atılmıştır.” diyor.

Başka ne diyor?

Sıkı durun:

“Camide içki içilmiştir.” diyor. Ve Mısır devlet televizyonu, “göstericilerin camide içtikleri viski şişeleri”ni gösteren haberler yapıyor!

Arkadaş, iman ettim, bunlarda yaratıcılık sıfır, birbirlerinden kopya çekerek idare ediyorlar!

X   x   x

DUANI İSTEMEM

Dilencinin biri, Bektaşi'ye:  'Bir sadaka ver sana dua edeyim.'

Bektaşi on para verdikten sonra dilenciye dönerek:  'Duanı istemem.'

Dilenci sorar: 'Neden?' 

'Duan kabul olsa, sen dilenci olmazdın!'

x   x   x

GÜNÜN ÇİZGİSİ, PENGUEN’DEN, 04 Temmuz


Tarih: 12.07.2013 Okunma: 663

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

C.Osman Tamtürk

02.04.2013 - 20:34

Spor ile ilgili okurlar muhakkak ki "CAS" kısaltmasının spor için uluslar arası tahkim, yani bir çeşit mahkeme olduğunu bilirler. Fenerbahçe de UEFA ya karşı oraya gitmişti.

C.Osman Tamtürk

02.04.2013 - 20:34

Spor ile ilgili okurlar muhakkak ki "CAS" kısaltmasının spor için uluslar arası tahkim, yani bir çeşit mahkeme olduğunu bilirler. Fenerbahçe de UEFA ya karşı oraya gitmişti.