BİR DEVİN UYANIŞI...2...DAVOS...

Özgür DENİZ - 01.02.2009

Temelsiz nefretlerin toplumun ruh haritasını bozması. Yani hiçbir sebep yokken insanların birbirlerine kin duymaları, birbirlerini çekememeleri, birbirlerinin ilerlemelerini istememeleri, hatta mümkünse mani olmaları. Farklı yönlerden birbirlerine karşı komplekse girmeleri bizi mahvetmiş, insanlarımızı iğrenç tefrikaya itmiş, kini ve nefreti körüklemiştir. Hâlbuki kâinat aydınlığı, gözbebeğimiz, yegâne sevgilimiz, yüce peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) diyor ki; “Mümin gıpta eder, münafık kıskanır.’’ Öyleyse biz de birbirimizin iyiliklerini, güzelliklerini, faziletlerini ve başarılarını kıskanacağımıza, gıpta ederek desteklesek hem biz, hem kardeşimiz, hem de toplumumuz huzurlu ve mutlu olur. Milletçe birlik ve beraberlik bağlarımız perçinlenir. Keza Gazi Mustafa Kemal Atatürk’te demiyor muydu: ‘’tek can ve tek fikir olunuz, necat buradadır’’ diye? Gelin kardeşçe yaşayalım, kin ateşini söndürelim, sevgi tohumlarını ekelim. Sevgisiz bir toplumun sonu tefrikadır, sefalettir, acı ve ıstıraptır. Büyük şair ve mütefekkir Akif’in de ifade buyurdukları gibi;

               

Girmeden bir millete tefrika düşman giremez.

            Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.

 

Evet, her işimizi tek yürek, tek yumruk olarak yaparsak huzur ve gönenç içinde yaşarız. Atalarımızda öyle yapmamışlar mıydı? Ahilik teşkilatı bütün insanlığa örnek değil miydi? Öyleyse niçin ayrılık? Neden kin, nefret ve sevgisizlik? Bireysel hırsların ve adavetlerin sonu nereye varır düşünebiliyor muyuz? Bu ülke bizim gidecek başka toprağımız yok. Dinimiz, devletimiz, dilimiz, vatanımız, bayrağımız bir, hep birlerde birleşmişiz. İyisiyle, kötüsüyle, güzeli, çirkiniyle her şey bizim, bize ait. Neyi, niçin, nereye kadar reddedeceğiz? İçinde bulunduğumuz topluma yabancılaşsak, ekmeğini yiyip, suyunu içtiğimiz, tabiatıyla kucaklaştığımız topraklara ihanet etsek, birbirimizi itsek, bizi biz yapan değerlerimizi hor ve hakir görsek, insanlarımızın arasına kin ve nefret tohumları ekip sevgiden yoksun bıraksak, evlatlarımızı tarih bilinç ve şuurundan mahrum yetiştirsek, bireysel menfaatlerimizi amme menfaatine müreccah kılıp her şeyi kendimize yontsak, ”BİZ” bilincinden mahrum hep “BEN” diye yaşasak ne kazanacağız? Hiç, koskoca bir hiç.

                

İnsanlar bir niyet ve düşünce ile anlam kazanır. Niyetimizde, düşüncemizde muhkem olursa biz kazanırız. Gelin zamanı çoğaltalım, kendimizi hakikate adayalım. Güzel vatanımızı, Türkiye’mizi, bir bilgelik ve hüner yurdu yapalım, bilim ocağı haline getirip, ilim meşalesiyle ocağı aydınlatalım, yaşatalım.

                

Evet, sevgili dostlar; önemli olan bu yazıların yazılıp okunması değil, üzerinde düşünülüp, anlaşılması, sorgulanması ve fiiliyata geçirilmesidir. Bugün gerekeni yapmazsak, yarınlarda gülmeyi bırakın bir tebessüm bile imkânsız olabilir. Tam Bağımsız bir Türkiye İçin, yeniden diriliş için, hayatın gerçek amacı olan eylemi gerçekleştirmeliyiz, yani, bildiklerimizi yaşamalıyız. Hoşça kalın.

 

Kitap-ahlak-devrim-tevhit-adalet-özgürlük-emek-vatan-bağımsızlık.

Sevgili ülkemiz Türkiye’miz bir gün mutlaka özgür olacak inşaallah.

 

 

DAVOS:

 

Deniz dalgalanmayınca durulmaz derler. Yer sarsılmayınca toprak sıklaşıp muhkemleşmez derler. Elhak doğrudur. İsabetlidir. İşte bu yüzden davos=kaos olmuştur ve çokta iyi olmuştur. Zira bundan böyle davos’ta kaos yaratanlar dünyaya yeniden bir düzen gelmesinin yolunu aralamışlardır. Baş eğmezlere had bildirilerek mustazafların yüreklerinde deli bir rüzgâr estirilmiştir. Siyonist adamlık görmüştür. Müslüman Türk’ün kim olduğunu ve sabrı taşırılırsa neler yapabileceğini bilfiil idrak etmiştir.

 

Osmanlı bakiyesi büyük Türk Devleti’nin itibarı ve Osmanlı torunu yağız Türkmen çocuklarının şerefi korunmuştur. Helal olsun, helal olsun, helal olsun Büyük Türk Devleti’nin saygıdeğer Başbakanı Recep Tayip Erdoğan zat-ı âlinize. Bu işi birileri yapmaları gerekiyordu ve biri yaptı. Gerçekten takdire şayan bir tavır. Onurlu bir duruş. Bir bağımsızlık manifestosu. Gerçek ve görkemli bir devrim. Devrimsel bir seremoni ve terennüm. Herkes haddini bilmeli. Şudur, budur demek asla adamlık değildir. Bugüne kadar şudurla budurla gidildi. Ne oldu? Hiç. Biri kalkıp yapaydı da varsın şöyle desinlerdi varsın böyle desinlerdi. Ama yapaydı. Ve bu kişinin kimliğine, düşüncesine bakılmadan alkışlanaydı. Yani buradaki alkışlanan tavır bir düşünce değil. Sahip çıkılan onur. Bir milletin ve devletin onurunun taşınması olayıdır ve yapan kişi alkışlanmalıdır ve alkışlandı. Bu kim olursa olsundu. Asla önemli değildi.  Şimdi bu onurlu duruşa hep birlikte sahip çıkma zamanıdır zaman.

 

Aslında bu olayda derin bir gerçek ortaya çıkmıştır. Mandacılar ve bağımsızlıkçılar. Yani gizli Mustafa Kemal düşmanları ve maskeliler ile gerçekte Mustafa Kemal takipçileri ve bu toprakların öz sahipleri. Yani hem bir Türk dünyaya bedeldir diyeceksin hem de onurlu bir duruş karşısında köpekçe korkacak ve siyonistin ödeteceği bedelleri sıralayacaksın. Ne korkuyorsun, ödeme, ödetme. Sen adam değil misin? Erkek ol. Karşı dur. Yok, bunlara ne gerek var. Köpeklik yap bedele de gerek kalmasın, öylemi yani? Yazıklar olsun. Yazıklar olsun. Yazıklar olsun. Zaten hep böyle yapmıştınız. O servetler, o mevkiler, o şuh kadınlar, o yalılar, saraylar, yatlar, katlar, görülmemiş saltanatlar nereden gelecekti değil mi? Ah onur! Sen nelere satıldın bilemezsin. Ama sana sahip çıkan bizler biliriz ve bu yüzden senden asla vazgeçemeyiz. Ah Yüce Vatan Türkiye’m sen nasıl bu hallere düşürüldün bilemezsin. Ama üzerinde yaşayan bizler biliriz bunları ve seni onun için çok severiz ve uğruna can veririz tereddütsüz. Öyle masum, öyle doğal, öyle onurlu.

 

 Bugüne kadar bütün basını gördük, her yerin durduğu yerden neler konuştuğunu işittik. Ve gördük saf gerçekleri. Ve idrak ettik, bu vatanı ve bu milleti bu hallere düşürenlerin tıynetlerini. Herkeste derin bir ŞOK vardı. Aslında bu derin ve keskin ŞOK un gerçek sebebini ben size söyleyeyim mi ey bu vatanın öz be öz sahibi güzel çocukları. Yemin ediyorum bu ŞOK u gerçekleştirenin bir İSLAM müntesibi olmasıdır. Yani İSLAM’IN gündeme oturmasıdır ve bir Müslüman’ın sahip olması gereken duruş nasıl olmalıdırın gündem oluşturmasıdır. Ayrıca kukla, uşak, kişiliksiz Arap liderlerinin saltanatlarının sarsılacağı ve dolayısı ile siyonistin, Arap topraklarındaki ve genelde Ortadoğu’daki tesirinin halkların deli uyanışı ile yok olacağının yaratacağı kâbustur. Yani asırlardır ezilen, horlanan, küçük görülen İslam Âlemi’nin ve İslam Dini’nin yeniden dünya gündemini çok sarsıcı bir şekilde meşgul edecek olması ve insanlığın bu yönde araştırmalarını yoğunlaştıracağı korkusunun yürekleri kaplamasıdır. Ve tekrar Müslüman Türk’ün dünyanın yönetimini ele geçireceği endişelerinin yüreklere korku salmasıdır. Yani asıl ŞOK burada gizlidir. Ve bu işleri küçümsemenin derinlerinde yatan gerçekte budur. Hatta mandacılığın ne pahasına olursa olsun hortlatılmasının sebebi de budur. Zira kumpas paramparça edilmiştir. Büyük oyun bozulmuştur. Müstekbirlere had bildirilmiştir. Türk Devlet’i gizli ve derin gücünü izhar etmiştir. Arık tıynetleri ve niyetleri malum olanların kendilerini açık etmelerinin sebebi de budur ki zaten biliniyorlardı ve gizli kalmanın anlamsızlığını gördüler, işte bu yüzden pervasızlar.

 

Geçende bir programda konuşan dörtlü vardı. Kendini akademisyen sanan ve her olayda arada birde olsa fikri sorulan zevat kendini bir şey sandı ki yine ahkâm kesiyordu. Hâlbuki boş konuşuyordu. Çok konuşuyordu ama boş konuşuyordu ve asla bir şey söylemiyordu. Yani kuru cerbeze ve zevzeklik ediyordu. Yazık. Karşısındakileri ahmak sanan zavallı. Sanki âlemin akıllısı. Hem baştan net bir durum tespiti yapıyordu hem de içinden çıkamıyor ve söylediğini yutmak zorunda kalıyordu. Derin bir tenakuz içindeydi. Ama bunu idrak edemeyecek kadar idrak zafiyeti içindeydi. Akademisyen ya inanırlar sanıyordu. Biri yav bir çözüm söyle diyordu, ama nafile. Karıştırıp duruyordu. Tam bir şaşkındı. Bir ara monşer demek şekerim demektir dedi. Ama demir yumruğu yedi. Zira Fransızca olan nosyonun karşılığı Paris’ten uçup gelip konuverdi önüne ve mor oldu zavallı. Yazık. Çokbilmişlik insanı böyle yapıyor işte. Yıllardır bilinen bir şeyi çokbilmişliğiyle yanlışlıyordu ama kaynaktan yanlışlanan kendisi oluyordu. Ah bu zavallı monşercikler. Yav kardeşim haddini bilsene, her şeyi bilemeyeceğini bilsene. Hayır, ille bilecek, ahkâm kesecek ve bizde inanacağız. Bu millet uyandı oğlum uyandı. Artık uyutmaya çalışmak nafile. Hizmet edeceksin, adam olacaksın. Yoksa yok olacaksın. Bu saf ve ölümsüz hakikat.

 

Birde şu diplomasi siyaseti denilen şey var. Yani bir nevi köpeklik siyasetinin yumuşatılıp it siyaseti haline getirilmiş şekli. Haddizatında çıtkırıldım siyaseti. Adam olmak zor mesele velhasıl kelam. Yukarıda da değindiğimiz gibi. Aman dikkatli olalım, aman gönül kırmayalım, aman ne derlerse bir düşünelim, aman menfaatimiz zedelenir, aman başımıza çorap örerler, aman inceliği elden bırakmayalım, aman nezaketli olalım. Ulan daha nere kadar bu teranelerle? Hiç mi onurlu tavır almayacağız, hep mi boyun büken biz olacağız, ulan bu devletin banilerinden aldığınız ders bumu, ulan hep mi bize dayatılacak ve biz koşulsuz tabi olacağız? Yazıklar olsun ervahınıza, çapınıza. Siz adam mısınız ulan? Kedi bile bir yere kadar kaçar ve sonunda sıçrar ve yırtar suratınızı. Hiç mi onurdan nasibiniz yok sizin? Ulan kraldan fazla kralcı olmak neyinize? Ulan üzerinde gezindiğiniz, yediğiniz, içtiğiniz, hazinelerini gönlünüzce yağmaladığınız, saltanatlarda, yatlarda, katlarda, görülmemiş saltanatlarda devran sürdüğünüz mukaddes toprakların yüce ruhundan utanın be. Sizin hiç yüzünüzde hiç kızarmaz öyle değil mi? Siz hangi soydansınız ulan? Türk Soylu olmadığınız kesin. İslam’dan nasipsizliğiniz mutlak. Sizin Mustafa Kemal’i de idrakiniz bu işte. Nasılda dökülüverdi boyanız. Nasılda akıverdi suratınızdan sahte onur. Tüccarlığınız ne de kolay ifşa olunuverdi. Dolayısı ile bendeniz kuşkusuz size şaşırmıyorum. Ama bunları şaşıranlar adına soruyorum. Siz busunuz oğlum bu işte. Siz sahtekârsınız. Siz yalancısınız. Siz mandacısınız. Siz himayecisiniz. Siz vatan hainisiniz. Siz din düşmanı, siz değer düşmanı, siz devlet düşmanı, siz onur ve haysiyet düşmanısınız. Siz insan bile olamazsınız ki değildiniz de zaten.

 

ARTIK UYUMA UYAN EY TÜRKOĞLU VE TÜRK KIZI!

ŞEREFİNE, ONURUNA, HAYSİYETİNE, BAĞIMSIZLIĞINA SAHİP ÇIK!

 

 

 

Tarih: 01.02.2009 Okunma: 600

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Necmi Uçar

23.01.2009 - 11:19

Efendim bu günkü yazınızı ibretle okudum ve çok güzel fikirleriniz beni düşündürdü. Anlatmak istediğiniz gerçekler, bazıları tarafından görülmeden veya bilinmeden yapılan eleştiriler insanı üzüyor. Bizde olayların nedeni hiç araştırılmadan hemen yargılanır, yargılayanlar da bu işi bilseler bari. Rahmetli olan sayın gazi albayıma Allahtan rahmet sevenlerine sağlık ve afiyet diliyorum. saygılar sunuyorum.Bu vatan ve millete hizmet edenlere selam olsun... Soyup yiyenlere de zakkum olsun inşallah.

kemal caliskol

23.01.2009 - 22:50

Sevgili Arkadasım, yazınızda albayın artık tekerlekli sandalyeye mahkum olduğunu, yaslandığını ve zaten artık hayattan bir beklentisi kalmadığını söyleyerek, canına kıymasının normal olduğunu yazıyorsunuz. Ama bence o bu tavrıyla mücadelesini sürdürüyor ve mesajını çok acımasızca veriyor, Zaten böyle bir kahramana da ancak bu yakışırdı. O bence tetiği çekmekle hareketsiz bedenine son vermedi.Ugruna her şeyini verdiği milletinin ve devletinin kimlerin eline kaldığını vurgulamak iöin tekerlekli sandalyede yapabileceğinin en zorunu yaptı.Yani o ölümü seçmedi bence..Ülkesinin bugün geldiği bu ortamda TAVRINI böyle gösterdi.Kanaatindeyim.Yani o kahraman ölmedi.Bugün bazı TV organlarında ETÖ diye bir kavram duyuyoruz ya.Ona dayanamadı bu kahraman O ETÖ ki içinde hep PKK terörist örgüt basını yakalayanlar ve ülkenin aydın insanları var..

Seyfeddin Karahocagil

24.01.2009 - 00:57

Muhterem Dostum ve değerli kardeşim. Gine çok harika şeylere temas etmişsiniz.Önce her ne kadar intihar konusunu hiçbirşekilde tasvibetmesem de. Gazi Albaya Allahtan rahmet diliyorum. Bu millet için kendini feda eden gazi ve şehitlerimiz için Söylenecek şey onlara hepimizin minnet borcunun olmasıdır. Ama beklerdim ki Bu Rahmetli Albayımız, tekerlekli sandalyada da olsa, Kendini temize çıkararak, Bahsekonu medyanın yüzüne tükürmeliydi.. "Ben böyle intihar olaylarından hep şüphelenmişimdir. Mesela Van da Cezaevinde intihar eden adam gibi, Atatürk'ün Ölümünde Koşarak gidip intihar eden adam gibi.. Öldürülme şüphesinden kendimi alamıyorum." Çünki intihar bana ters geliyor. Neden Gazi ve en büyük onurla taltif edilmiş bir subay, bir iftira atıldı diye alınganlık haliyle intihar etsin? Bu benim huyum belki çünkü böyle şeylere çok şahit olduk.. Gelelim ikinci konuya: Adam sıradan bir işci olarak seçiliyor ve türkiyenin en komprador adamlarından oluyor. Ve fukara işçi tayfasıda hâla alkışlıyor. Niye bıraksın ki? Baksanıza Arzuhan Doğan Yalçındağ birdaha seçildi Tüsiad Başkanlığına. İki ağızlı vargeli kurdun mu tamam Karşıdaki hapı yutsda bile alkışlar.. Selam, sevgi ve de saygılarımla

Necmi Uçar

23.01.2009 - 11:19

Efendim bu günkü yazınızı ibretle okudum ve çok güzel fikirleriniz beni düşündürdü. Anlatmak istediğiniz gerçekler, bazıları tarafından görülmeden veya bilinmeden yapılan eleştiriler insanı üzüyor. Bizde olayların nedeni hiç araştırılmadan hemen yargılanır, yargılayanlar da bu işi bilseler bari. Rahmetli olan sayın gazi albayıma Allahtan rahmet sevenlerine sağlık ve afiyet diliyorum. saygılar sunuyorum.Bu vatan ve millete hizmet edenlere selam olsun... Soyup yiyenlere de zakkum olsun inşallah.

kemal caliskol

23.01.2009 - 22:50

Sevgili Arkadasım, yazınızda albayın artık tekerlekli sandalyeye mahkum olduğunu, yaslandığını ve zaten artık hayattan bir beklentisi kalmadığını söyleyerek, canına kıymasının normal olduğunu yazıyorsunuz. Ama bence o bu tavrıyla mücadelesini sürdürüyor ve mesajını çok acımasızca veriyor, Zaten böyle bir kahramana da ancak bu yakışırdı. O bence tetiği çekmekle hareketsiz bedenine son vermedi.Ugruna her şeyini verdiği milletinin ve devletinin kimlerin eline kaldığını vurgulamak iöin tekerlekli sandalyede yapabileceğinin en zorunu yaptı.Yani o ölümü seçmedi bence..Ülkesinin bugün geldiği bu ortamda TAVRINI böyle gösterdi.Kanaatindeyim.Yani o kahraman ölmedi.Bugün bazı TV organlarında ETÖ diye bir kavram duyuyoruz ya.Ona dayanamadı bu kahraman O ETÖ ki içinde hep PKK terörist örgüt basını yakalayanlar ve ülkenin aydın insanları var..

Seyfeddin Karahocagil

24.01.2009 - 00:57

Muhterem Dostum ve değerli kardeşim. Gine çok harika şeylere temas etmişsiniz.Önce her ne kadar intihar konusunu hiçbirşekilde tasvibetmesem de. Gazi Albaya Allahtan rahmet diliyorum. Bu millet için kendini feda eden gazi ve şehitlerimiz için Söylenecek şey onlara hepimizin minnet borcunun olmasıdır. Ama beklerdim ki Bu Rahmetli Albayımız, tekerlekli sandalyada da olsa, Kendini temize çıkararak, Bahsekonu medyanın yüzüne tükürmeliydi.. "Ben böyle intihar olaylarından hep şüphelenmişimdir. Mesela Van da Cezaevinde intihar eden adam gibi, Atatürk'ün Ölümünde Koşarak gidip intihar eden adam gibi.. Öldürülme şüphesinden kendimi alamıyorum." Çünki intihar bana ters geliyor. Neden Gazi ve en büyük onurla taltif edilmiş bir subay, bir iftira atıldı diye alınganlık haliyle intihar etsin? Bu benim huyum belki çünkü böyle şeylere çok şahit olduk.. Gelelim ikinci konuya: Adam sıradan bir işci olarak seçiliyor ve türkiyenin en komprador adamlarından oluyor. Ve fukara işçi tayfasıda hâla alkışlıyor. Niye bıraksın ki? Baksanıza Arzuhan Doğan Yalçındağ birdaha seçildi Tüsiad Başkanlığına. İki ağızlı vargeli kurdun mu tamam Karşıdaki hapı yutsda bile alkışlar.. Selam, sevgi ve de saygılarımla