Dava… Ne ulvi bir çağrışımı var değil mi ilk söyleyişte? Derin bir hissiyatı, engin bir hassasiyeti, ağır bir mesuliyeti ihtiva ettiğini idrak edebiliyoruz kulağımızda yankılandığı an. Sahi bir davamız var mı? Davası olan biri var mı? Belki de şöyle sorabiliriz; kalbi olan var mı? Çünkü davası olanın kalbi vardır. Kalbin olmadığı yerde dava diye bir şey yoktur, olması muhal ender muhaldir. Zira davanın ana membaı kalptir, kalpten fışkıran merhamettir. Davanın muharriki merhamettir. Merhamette ancak hisseden bir kalpten tezahür eder. Ve hissetmeyenin davası olamaz. Davası olan behemehal hisseden bir kalbin malikidir. Kalp dediğiniz şey; en ulvi duyguların temerküz ettiği yerdir. Duygudan mahrum olanlar menfaatlerinin zebunu olmuş tufeylilerdir. Çocukları diri diri toprağa gömenlerin davası olabilir mi? Yeryüzü, çıplak ayaklı çocukların üzerine basmasından utanç duyuyorsa, onca nimeti bolca verirken üzerinde karnı aç çocukların gezmesinden ar ediyorsa ama bunları insanım diyenler görmüyorlarsa, orada hangi davadan söz edilebilir? Ülkeler bombalarla tamusal bir görünüm arzediyorsa; milletler göz önünde diri diri yakılıyorsa; insanlık yekpare olarak esaret zincirleriyle tutsak kılınmışsa; kurtlar kuzuyu paramparça ediyor ama hesabı sorulmuyorsa; mülkiyet, karunların, hamanların, firavunların tasallutuna maruz kalmışsa; hangi davadan söz edilebilir? Bana kimse davam var demesin. Zira davam var diyebilecek cesareti olanın, iddiasını ispat edemediği takdirde kirli yüzüne tükürülmesini tolere etmesi iktiza eder. Bilakis, tanıksız dava utançla biter ve her iddia ispatı önkoşul kılar. Lafla peyinir gemisi yürümez bebeğim. Bana masal anlatmayacaksın. Eylemin yoksa kof söylemlere karnımız toktur. Köpek gibi havlayan tiplerden de tiksiniyorum artık. Ki, böylesi tipleri, köpekle kıyaslamak bile köpeğe hakarettir haddizatında. İnsan isen, her boyutta insan gibi olacaksın. Şerefsiz, namussuz, ahlaksız, izzetsiz, onursuz, haysiyetsiz, karaktersiz, kişiliksiz, hissiyatsız, mesuliyetsiz insan olmaz, olamaz. Bana maval okumayacaksın. Davası olanın, ahlakı vardır, adaleti vardır, hicabı vardır, hüznü vardır, derdi vardır, ar sahibidir davası olan. Bahanesi değil, gayreti vardır, samimiyeti vardır, kavgası vardor davası olanın. Her türlü kötülüğü yapıp, bin türlü bahaneyle ortaya çıkamaz davası olan. Çendan ar edecek kadar ahlak ve şeref sahibidir davası olan. Kötülüklerden hicap duymuyorsan, kötülere zımnen müzahir oluyorsan, acı çeken ruhları görmüyorsan, menfaatin için höykürüyor ama zulme maruz kalana duyarsız kalıyorsan bana hangi davadan söz edebilirsin? Konfor içinde yaşıyorsan ama bir dilim ekmeğe muhtaç olanı görmüyorsan davam var demekten hicap duymayı da bileceksin, zaten böylesi bir durumda bile hicap duymuyorsan ve hala davan olduğunu iddia ediyorsan, insan bile değilsindir ki, davan olsun. İnsanlığın maruz kaldığı koşullar ve şartlar muvacehesinde, karnı aç çocukları düşünmeden, namusu kirletilmiş masum ve biçare insanların acılarını hissetmeden, hakkı gasp edilmiş insanların sessiz çığlıklarını ve beyni ve bedeni uyuşturulmuş gençlerin yürek sızlatan iniltilerini duyumsamadan, geceleri deliksiz uykuya dalıp, umarsızca uyuyabiliyorsan hangi davanın apolojisini yapıyor olabilirsin? İnsanlık acılardan acılara sürgün yaşarken, konfor ve refah peşinde koşuyorsan neyin davasını güdüyor olabilirsin ki? Tek bir davamız var maalesef; dünya tarlasından en fazla nimeti toplayabilmek, topladıklarımızı teraküm etmek ve teraküm ettiğimiz nimetlerle güç devşirmek, devşirdiğimiz güçle de insanlık üzerinde tahakküm kurmaktır. Bu kadar basit, sıradan, sığ, kof yaratıklarız işte. Ama meydana çıktık mı afra taframızdan geçilmez, gözümüz kimseyi görmez. İnsanız diye arz-ı endam eyleriz insanlık toprağında hayasızca. Daha kallavi koltuğa oturmak, daha fazla mülk sahibi olmak, daha çok paraya ulaşmak, beynimizdeki kadın tahayyülüne kavuşmak, en ballı ihaleleri kazanmak, yat kat saltanat peşinde koşmak; işte bizim bugünkü dünyada davamız olan şey budur. Tüm bunlar için, her şeyimizden taviz vermekten zerre imtina etmeyiz. Ama tüm bunları da insanlığa dava diye yutturmaya yelteniriz, cahil kalmasını sağladığımız insanlıkta ne hazindir ki, kolayca yeme uzanır ve oltaya takılır. Veyl olsun cümlemize. Her türlü yalanın pervasızca söylendiği, insanlığın arsızca aldatıldığı, her türlü haramın umarsızca kasalara boca edildiği, namusların soysuzca kirletildiği, her türlü iftiranın hicap duymadan atıldığı, ayakta olanın düşürülmeye çalışıldığı ve düşeninde hoyratça çiğnendiği bir dünyada sözü edilecek bir davanın varlığı mevzubahis olabilir mi? Kul hakkının bile isteye, göz göre göre yendiği, masumların gözyaşlarına gülündüğü, dünya için namustan dahi vazgeçildiği bir dünyada, yaşayan bir davanın varlığı kabil-i mümkün müdür? Ki, böyle bir dünyada insan diye bir varlık var mıdır ki, dava diye bir şey olsun? Bana insan diye bir varlık gösterebilirseniz, dava diye bir iddanın varlığını da ispat etmiş olursunuz. Hakikatin öldüğü bir dünyada, ne insan vardır ne de bir davanın varlığı söz konusu olabilir. Bekleyin, sessizce ama çarçabuk gelmekte ve sizi apansız bulup, ensenizden yakalayacak olanı!
DAVA...
Özgür DENİZ - 11.12.2025
Tarih: 11.12.2025
Okunma: 15
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.