İNSAN KENDİNİ BİLMEDEN VE BİLİNMEDEN HİÇBİR ŞEY OLMAZ...

Özgür DENİZ - 19.08.2022

Kesin bilgiyle bildiğimiz bir şey var ki; insan dediğimiz aklı ve kalbi olan ve dünya tarlasında istediği için gövdesiyle tecessüm etmiş canlı, varlığını hissederek yaşadığımız dünya denilen yerin öznesidir. Çünkü aklı olan odur, iradesi ve ihtiyarı olan odur, odur çalışan, ter döken, yaş ve kan akıtan, odur emek verip üreten ve üretirken kendini yeniden yaratan. Savaşan odur, odur barışan, zafer kazanan da, yenilgiye uğrayan da odur. Değişen, değişirken değiştiren odur. Yani her şeyde dominant unsur olan ve her şeye dokunduğu zaman dokunduğunu dönüştüren odur. Varlık, bir dokunuştur! Elbette tersi durumda geçerlidir onun için; kendisinde olanları kullanmayan da odur bazen, kullanmayınca da insanca yaşamaktan mahrum kalanda odur. Oysa bir kullansa kullanması için verilenleri, belki de hayatı baştan sona değişecektir. Yani aktif olması da, pasif olması da kendi elindedir. İkisinin sonucuna katlanacak olan da kendisidir. Ve bu dünya denilen yerde her şey insan içindir, insana dairdir. Ölüm insana dairdir, yaşam da. Sevmekte ve sevilmekte, nefrette ona dairdir. Her şey onun için yapılır ya da yapılmaz. Yapılırsa mutlu olacak olan odur, yapılmazsa mutsuz olacak olan da. İnsanla anlam kazanır burası. İnsanı çıkardığınız da hiçbir anlamı kalmaz. Elbette doğal olarak tersi durum da geçerlidir, burası olmazsa da insanın hiçbir anlamı kalmaz. Çünkü söylediğimiz her şeyin gerçekleştirildiği yer burasıdır, dünya dediğimiz yerdir. Toprağı ekerek yaşamını idame ettirmektedir, güneş olmazsa yaşayamaz, susuz ve havasız varlığından bahsedilemez, ormanlar damarlarındaki kan kadar hayatidir onun için. Yani denge olayı, ekosistem dediğimiz şey. Ekosistem, canlı cansız içendekilerle bir bütündür ve anlamlıdır ve her biri diğerinin varlığıyla varlığını sürdürür. Öyleyse bu dünyada ilk çözülmesi ve anlaşılması gereken varlık; insandır. Peki, kimdir bu insan denilen varlık, nedir? Nasıl biridir? Niçindir? Nasıl olmalıdır? Nereden gelmiş ve nereye gitmektedir? İnsanı bilmeden, tanımadan, çözmeden, çözülebilecek hiçbir şey yoktur. Kimdir gerçekten bu varlık, nasıl bir şeydir, o ne yapmamıştır da dünya bu hale gelmiştir, o ne yapabilecektir de dünya daha güzel bir yer haline gelecektir? Hatta o kendini ne kadar tanımaktadır ya da kendine yabancı mıdır ve dünyayla ne kadar tanış olmuştur? Ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmekte midir? Bu soruların cevapları bulunmadan, insanı bulmak ve bilmek kabil-i mümkün değildir. İnsan bulunmadan, tanınıp bilinmeden ve çözülmeden de olabilecek hiçbir şey yoktur. İnsanı tanımıyorsun, bir ev yapıyorsun, gel gir otur diyorsun, ne kadar akılcıdır bu? Bu soruların cevapları bulunmadan insanı çözemeyiz, insanı çözemezsekte hiçbir şey yapamayız. Hem de öyle sığ bir şekilde yapmamalıyız bunu, dip derinliğine dek inmeliyiz meselenin, en köklerine kadar tetkik etmeliyiz, çözümlemeliyiz. Her şey insan içindir demiştik. Eğer söylediğimiz gibi meseleyi en dibine kadar çözümlemezsek, insan adına yapıyoruz dediğimiz her şeyi insana rağmen yaparız ki, insana rağmen yapılan hiçbir şey de muvaffak olamayız, bilakis yenilmek kaderimiz olur ve yaptığımız her şeyde akim kalır. Öyle de olmuyor mu zaten, insana rağmen yaptığımız hangi şey de muvaffakiyet elde ettik? Elde edebileceğimizi sanmakta ahmaklıktan başka bir şey olur mu? İnsan diye bildiğimiz, filhakika acayip, garip, girift ve çetrefilli varlık çözülmeden, onun ne olduğu, nasıl olduğu, niçin olduğu idrak edilmeden, daha gerçekçi ifadeyle üzerinde mutabık kalamadığımız bir varlıkla karşı karşıya iken, ne kültürel boyutunu, ne eğitim boyutunu, ne ahlakilik boyutunu, ne birey-toplum-devlet bağlamındaki mekanik ve organik ilişkiler boyutunu tanzim ve dizayn etmek kabil değildir. Ortaya koyacağımız tüm çabalar beyhude olur. Şöyle bir benzetme yapabiliriz; aşılama ve tefrik etme metodolojisini, bağ bakımını ve bitki ilmini, çağcıl ve ileri bilim anlayışı bağlamında üst düzeyde bilen velâkin buna rağmen yetiştirmek istediği bitkinin ne olduğuna akıl erdiremeyip, bitki ekeceği toprağın mahiyetini ve gereksinimlerinin ne olduğunu fark, ihsas ve idrak edemeyip göz önünde bulundurmayan bahçıvana benzer, insan için bir şey yaptığını zanneden ama yaptıklarını insanı tanımadan, bilmeden, anlamadan insana rağmen yapanlar. İnsan da kendisini tanımayınca, iki tanımayan ve tanınmayan arasında hayat adeta cehenneme dönmektedir. Zulüm iki tarafın onayıyla olur ya, aynen öyle işte, zulmeden ve zulme sessiz kalarak yol veren. İşte tüm problemlerin kaynağı burasıdır kanımca. Bugün insan üzerinden bir şeyler yaparak, buradan bir toplumsal düzen inşa etmek isteyenler için de bahçıvan olayı geçerlidir. İnsan toprağını tanımadan, bilmeden, çözümlemeden, gereksinimlerini anlamadan, o toprağı ekip sürmek kabil olamaz, metazori yapılacak olan ekim, sürüm de hezimetle sonlanacaktır. İnsan sorunsalını, kaotik, çelişik, girift ve çetrefilli bir varlık olan insanı çözmeden, çözümlemeden, ilerici, akılcı ve muvaffakiyet vaat eden eğitim sistemine mülaki olmak, bu temellerde bir eğitim sistemi inşa etmeden de ilerici bir toplumsal sistemi tesis etmek muhal ender muhaldir. Bu durum realize edilmeden de, terakki kaydetmek, büyük atılımlar yapmak, istiklali ve istikbali teminat altına almak kabil-i mümkün değildir. Yeryüzünde, insan odaklı ve insana odaklı olan ve insandan çıkarak akılcı ve ilerici bir toplumsal sistem ideali düşleyen hiçbir teorinin, kadim bir sorun olan insan sorununu çözümlemeden ve çözme kavuşturmadan, insanı tüm boyutlarıyla dip derinliğine dek çözümlemeden hedeflerine mülaki olması gerçeklikten uzaktır, kabil değildir. Üst düzeydeki bir toplum idealinden, ileri düzeydeki medeniyet düşünden, siyasi ve iktisadi öğreti prensiplerinden çok daha önce, ne tür bir insanı hedeflediğimiz ilkesel düzeyde tespit edilmelidir ve insan tüm mevcudiyetiyle teşrih masasına yatırılmalıdır. Bu yapılmadan yapılacak her şey beyhudedir, havan da su dövmeye benzer. Tanımadığınız şeyle ilgili bir şey yapmaya yeltenmek ahmaklıktan başka bir şey olamaz. Şu halde ve ilk halde; insan kimdir, nedir bilinmelidir, insan olma sorunu nedir ve insanlaşma nasıl olur, merhaleleri nelerdir sarih bir şekilde tespit edilmelidir. Yoksa kumdan kaleler yapan çocuklardan farkımız kalmaz. Her sorunun temeli de, emeli de budur. İster herhangi bir dine bağlanmak isteyin, ister herhangi bir ideolojinin neferi olmaya heves edin, isterse ilerici ya da gerici konumda bulunun, hangi kimliğe malik olursanız olun, çözeceğimiz ilk ve temel sorun budur. Bilakis gidin top oynayın, insanlık toprağında oynayacak kalibreniz yoktur çünkü. Öyle ya, bu mesele çoluk çocuğun çözeceği bir mesele değildir. Zira bu toprakta başarılı olmamız hiçbir zaman kabil olamaz, böyle olduğumuz müddetçe. Bizim en büyük ve kadim sekterliğimiz, dar kafalılığımız, ahmaklığımız, odunluğumuz, bönlüğümüz, alıklığımız; insanı tüm boyutlarıyla tanımadan, onu çift yönleriyle bilmeden, her boyutuyla ve yönüyle dip derinliğine dek çözmeden, insan üzerinden ve insan üzerine hesaplar yapmamızdır. Her defasında yaptıklarımız akim kalsa da, başarısız olsakta! Bu yüzden de bu dünyada daima kapitalizm kazanmaktadır, böyle devam ettiği müddetçe badema da kazanacaktır. Ta ki, biz kendimizi bilesiye ve bizim üzerimizden hesaplar yapanlarca bilinesiye dek. Ya insan olacaksınız ya da ormana gideceksiniz!


Tarih: 19.08.2022 Okunma: 189

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?