İNSAN DENİLEN ŞEYTAN...102...

Özgür DENİZ - 06.06.2022

Hayat sıkıcı ve yeknesak geliyor hasta insana. Hiçbir şeyi insanca yaşamayı beceremiyor, ne yaşıyorsa mal gibi yaşıyor, zaten böyle olduğu için sürü gibi güdülüyor, çünkü hastalık tüm bünyesini sarmış ve sarsıyor, sersemletiyor sürekli. Ne eğlenmesini biliyor, ne kendi kendine kalıp düşünmeyi becerebiliyor, mütemadiyen kalabalıklara karışmayı istiyor canı. Kalabalıklarda duymak ne mümkündür kendini ve anlamak hayatı. Ne yapacağını şaşırıyor nihayetinde, koşturup duruyor deli koyun gibi, bir oraya bir buraya. Bu ise onu farklı arayışlara yönlendiriyor. Bu yönelim onu götürüp faşist kapitalist şeytani düzenin güçlü ama beyinsiz pezevenk efendilerinin kucağına düşürüyor. Bu tür dördüncü tür yaratıklar tarafından kendisine cazibeli, gösterişli bir hayat sunuluyor, haddizatında yaşaması için sunulmuyor, büyülemesi için gözlerine gösteriliyor sadece ve ona ulaşmak için kendine yabancılaşması niyeti taşınıyor arka planda, kendisi farkında olmuyor bunun ama farkında olması gerekenler farkındalar. Yani tuzağı ve tezgâhı kuran ne yaptığının farkında ama tuzağa düşüp, tezgâha gelen hiçbir şeyin farkında değil, gerçi kendinin farkında olmayan, bunun nasıl farkında olsun ki? Yeter ki, ona kutsal kelimeler söyle, kulağına kimlik ninnisi fısılda kifayet edecektir. Sanatçılar ve sporcular niçin uçuk ücretler alıyorlar? Kompradorlar ve soysuz, cahil, asalak ve zombi veletlerine niçin konforlu bir hayat sunuluyor ve niçin her şey onlara göre dizayn ediliyor? Halka göre ultra lüks yaşasınlar, çılgınlar gibi yaşasınlar, halka yaşamlarıyla örnek olsunlar ve halk onlar gibi yaşamaya arzu duysun ve bunlar gibi yaşamaya çalışıp kendine yabancılaşsın için, kendine yabancılaşsın ki, bu türlerin hayatları da garanti altında olsun. Böylece de sormayı, sorgulamayı bıraksın, itaat etsin, rahat ettirsin. Bireyselleşen halk toplumsallığını unutup böylece kendisini aldatanları ve sömürenleri de unutsun ve kendi kavgamı vereceğim derken bunlarla kavga etmeyi bıraksın. Bunların yaşadığını bunlara, kendine sunulan hayatı da kendine layık görsün ve haline şükretsin diyedir tüm bunlar. Oysa ne şükür böylesi bir şeydir, ne de sabır dünden bugüne bize anlatılan şeydir. Olguların ve kavramların mahiyetlerini bilmediğimiz için de kolayca oltaya takılıp yem oluyoruz. Keza, gençlikte taammüden realizmden koparılıyor, idealizmden uzaklaştırılıyor, gününü gün eden, günü kurtarma peşine düşen gençlik isteniyor. Çünkü gençliğin sorması, sorgulaması istenmiyor. Zaten yoksulluğun en dibinde ki sebepte bu tür şeyler değil midir? Yani yoksulluk; taammüden, bilinçli, kontrollü, denetimli bir şekilde kurgulanan melun bir tezgâhtır. Tüm zenginlikler bilinçli bir şekilde birkaç elde dolaştırılmakta, halk ise zenginliklerden hak ettiği payı asla alamamaktadır, niçindir bu, işte söylediğimiz sebeplerden dolayıdır. Yani düşünülmesin, sorulmasın, sorgulanmasın diyedir, ezenlerin, sömürenlerin düzeni. Yoksulun beyni sürekli midesindedir, sürekli yoksulluğun sürüklediği yöne gider, bu yüzden soramaz, sorgulayamaz, düşünemez, mücadele edemez. Hem korkar hem de boyun eğer, tabi olur, nihayet sürüleşir ve güdülür. Bir de kutsallarla narkozladın mı ohhh ne güzel, gel keyfim gel. Anlamadan inanan, sorgulamadan kabul eden bir gençlik arzulanıyor. Zira egemenliğin yolu bu şekilde açılacak ve egemenlik ancak bu minval üzere tahkim edilecek. Gençlik bile isteye, kayıtsız şartsız, sorgusuz sualsiz inanacak, biat edecek bir istikamette yetiştiriliyor. Zira isteniyor ki, gençlik neyin ne olduğunun farkında olup, kendini bilip, hayatı tanıyıp, kendilerinin rüyalarını, hayallerini, düşlerini, yarınlarını çalan faşist kapitalist şeytani düzenin güçlü ama beyinsiz pezevenk efendilerinin çarklarına çomak sokmaya tevessül etmesin. Sadece hamaset ninnisi dinlesin, onunla uyusun ve büyüsün, böylece kuzu gibi büyütülüp koyun gibi güdülsün. Bu makûs talihimizi, birleşerek, birleşik güçlerimizle yenip, değiştirmeliyiz ve yeni bir insan olarak yepyeni bir hayatı kendi ellerimizle yaratmalıyız, başka bir opsiyonumuz yoktur. Behemehâl alışkanlıklarımızı terk etmeliyiz ve aykırı bir yaşama merhaba diyebilmeliyiz. Artık birilerinin şu kötü, bu kötü, şu iyi, bu iyi demesine aldanmadan, aldırmadan, neyin iyi, neyin kötü olduğuna aklımızın ışığında, bilmin yol göstericiliğinde, vicdan yasaları temelinde kendimiz karar vermeli, doğruyu kendimiz bulmalı ve nereye yöneleceğimizi kendimiz tayin etmeliyiz. Asla ve kata milliyet, din, mezhep, ideoloji eksenli bakmamalıyız hiçbir şeye. Bilakis aldanırız ve yanılırız, zaten bu minvalde bakmamız isteniyor ama biz bu oyuna gelmemeliyiz. Faşist kapitalist şeytani düzenin güçlü ama beyinsiz pezevenk efendilerinin de istedikleri budur, zira böyle yaşarsanız hayat kaostan ibaret olacaktır ve kaosta da kimlerin kazanacağı malumdur. Tanrı bile kimlikleri değil, davranışları olumsuzlar. Hatta şöyle der; ‘’söyle onlara gittikleri yoldan vazgeçerlerse, yaptıklarını yapmayı bırakırlarsa, umurlur ki affedilenlerden olurlar.’’ Yani onlar şu kimliğe sahip oldukları için kötüdürler demez, şu davranışlarından dolayı kötüdürler der. Yani ayetlerde bu tür ifadeler çok geçer. Tabi dinden ne anladığımız, onu bildiğimiz kadardır. Ve ayrıca dini yaşamak için mi biliyoruz yoksa kullanmak ve onunla kazanmak için mi biliyoruz burası da önemlidir. Yani dinci miyiz, dindar mıyız, mesele budur din bağlamında. Ki, kuşkusuz dinciyiz ve din ticaretiyle maişetimizi temin ettirip, hayatımızı idame ettiriyoruz. Hülasa; Din, kimliği değil davranışı olumsuzlar. Bu yüzden, hep, gittikleri yoldan vazgeçer, davranışlarını değiştirirlerse artık onları bırak der. Dolayısıyla önemli olan davranıştır yani eylemdir. Ama biz nedense hep kimliklere bakarız ve kimliğine göre inanır, taparız. Oysa din işte şu dinsiz öldür onu demez ama ondaki şu davranış kötüdür der. Ama olaylara kimlik üzerinden bakmak işimize geliyor ve insanları kolayca aldatıp sömürebiliyoruz bu yolla. Toplumun da kafası basmadığı için durumu algılayamıyor. Herkes farklı kimlikler ardında halk için kavga veriyormuş gibi bir hava yaratıyor ama herkes kendisi için kavga veriyor. Bizde direkt olarak kimlikler üzerinden anlamaya çalıştığımız için kolayca aldanıyoruz. Zaten eylemlerin değil, kimliklerin ön plana çıkarılmasının ardında yatan sebepte budur. Kimse kimseyi düşünmüyor. Her şey koca bir yalan haddizatında ama biz gözümüzün gördüğü her şeyi gerçek sanıyoruz yani koca yalanları yutmaya dünden hazırız. İnsançocuğuna bakıyorsun muhteşem eylemler ortaya koyuyor, her türlü melaneti ortaya çıkarıyor, gerçekleri söylüyor ama birileri çıkıp; işte o şu kimlikten, onun kimliğini unutuyor musunuz dedi mi, onun yaptığı her şeyi yok sayıyor ve ondan kaçıyoruz. İşte biz bu kadar mal, geri zekâlı, sefil, ahmak kişilikleriz, bu yüzden de asla iflah olmalıyız, insan gibi yaşamayı beceremeyiz. Oysa seninle aynı kimlikten olup seni aldatan, ezen, sömüren biri mi yoksa seninle aynı kimlikten görmediğin ama senin hakkını, hukukunu arayan biri mi? Kim nasıl yaşamaya layıksa o şekilde yaşar; şerefli yaşamaya layıksa şerefli yaşar, şerefsiz yaşamaya layıksa şerefsiz yaşar.

Tarih: 06.06.2022 Okunma: 191

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?