İNSAN DENİLEN ŞEYTAN...61...

Özgür DENİZ - 17.04.2022

Biz bir dine inandığımızı dilimizle söylüyoruz ama gerçekten inanıyor muyuz inandığımızı söylediğimiz dine? Ben inanmadığımızı düşünenlerdenim. Din sadece dildedir bu ülkede, eylemde ise yoktur ve olmamıştır da hiçbir zaman. Din daima bir tecime vasıtası olmaktan öteye gidememiştir. Sadece inanıyormuşuz gibi yapmışızdır daima. İnanan biri asla ve kata, öldürseler bile haram yemez. Bir soru sorsak mesela; bu ülkede dindar olarak yaşayabilir misiniz desem ne dersiniz? Mesela; kul hakkı yiyen birine; bak ey insan, kul hakkı yiyorsun diye uyarabilir misiniz, uyarsanız nasıl bir felaketle karşılaşırsınız? Başınız beladan kurtulmaz. Zira din birileri için sadece itaat etmek içindir, uyarmak için değildir. Bendeniz dille inanıyorum diyen hiçbir kimseye inanmıyorum, hayatın diğer yönlerinde olduğu gibi burada da eylemin belirleyici olduğunu düşünüyorum ve eyleme bakıyorum. Ya da inanmak nasıl olur? İnandığımız nasıl belli olur? Yani dille inanıyorum deyince inanılmış olur mu? Yoksa imanı gösteren başka hüccetler mi gerektirir inanmış olmak? Tanrı böyle bir imanı kabul eder mi? Yani ben inanıyorum deyip öylece kalanın imanının değeri nedir acaba Tanrı indinde? Ya da Tanrı’nın kabul ettiği imana sahip miyiz? Mesela; imanın gerçek olanı akılla kabul edileni midir yoksa kalple kabul edileni midir yahut ikisiyle birlikte kabul edileni midir? Çünkü şöyle bir durum vardır; birisi akılla Tanrı’nın varlığını kabul ediyordur ama kalbiyle kabul etmediği için kabul ettiğini söylediği Tanrı’nın buyruklarına karşı hassas değildir, böylesi bir imanda insanlığın sorunlarına karşı duyarsız, umarsız olmayı tevlit eder nihayetinde, yani ediyor, hayat bunun hüccetidir yahut başka birisi aklıyla Tanrı’nın varlığını kabul etmiyordur ama kalbiyle kabul ettiği için Tanrı’nın buyruklarına karşı acayip hassastır, aklıyla inanmasa bile belki farkında değildir ama yaşadığı hayat tamamen Tanrısal bir hayattır, hayatına baksanız sanki sınırlarını Tanrı’nın çizdiği bir hayattır ve böylesi bir imanda insanlığın sorunlarına karşı sonsuz hassastır ve insanlık acı çektiğinde acı çeker, mutlu olduğunda mutlu olur. Veyahutta hem aklıyla hem de kalbiyle iman edenler vardır ve bunlarda aklıyla değil kalbiyle iman edenler gibidirler. Tanrı gerçekten hangi imanı daha muteber görür, kabul eder? Ya da bir insan olarak bizlere göre hangi iman daha değerli ve sahicidir, muteberdir? Aklıyla inandığını söyleyip hayatını Tanrı yokmuş gibi yaşamak mı daha değerlidir yoksa aklıyla inanmasa da kalbiyle Tanrı varmış gibi yaşamak mı daha değerlidir? Peki, bu dünyada kim mü’min’dir kim münafıktır? Yahut inandıklarını söyleyenler hangi düzlemde yaşamaktadırlar ve yaşadıkları hayat onları hangi tanımlamanın içine sokmaktadır? Hayır, şimdi böylesi bir çözümleme yapmak günah mıdır, dine mugayir midir ve bu karar Tanrı’nın kararı mıdır yoksa insan kararı mıdır? Ya da böyle karar olabilir mi? Din konusunda kararı kim verir? Dinin sahibi mi yoksa muhatabı mı? Maalesef din cahilleriyiz ama din konusunda ahkâm kesmekte pek mahiriz, bayılıyoruz böylesi bir şeye yapmaya. Böylesi tiplere de ancak, hadi ordan denir. İnanıyorum diyenlere de; uyumak nereye kadar diye sorulabilir.

Tarih: 17.04.2022 Okunma: 180

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?