İNSAN DENİLEN ŞEYTAN...37...

Özgür DENİZ - 22.03.2022

Bildiğimizi sandığımız hiçbir şeyi bilmiyoruz maalesef, bu yüzden de bildiğimizi sandıklarımıza mütenasip eylemler ortaya koyduğumuzu düşünüyoruz ama ne acıdır ki hem kendimizi hem de karşımızdakileri kandırıyoruz. Kendimizi kandırıyoruz çünkü ahmağız, karşımızdakiler bize aldanıyorlar çünkü ahmaklar. Oysa bilseydik aldanır mıydık, aldatabilirler miydi? Tanrı var diyoruz ve inandığımızı söylüyoruz O’na değil mi? Böyle düşünmüyor muyuz yoksa? Hani böyle düşündüğümüzü düşündüğüm için düşündüğümü ifade ediyorum. Yalanlayabilir misiniz bendenizi? Yalanlayamazsınız, zira inandığınızı söylüyorsunuz ve var olduğuna inanıyorsunuz. Yahut inanıyormuş gibi yapıyorsunuz, sahtekâr olduğunuz için her şey beklenir sizden. Evet, Tanrı var değil mi? İnanan bir insansak varlığından şüphe edemeyiz, öyleyse var değil mi? Elbette dine inanan için Tanrı vardır, Tanrı yoksa zaten niye dine inansın? Öyleyse inanan biri için Tanrı’nın varlığı pek tabi gerçekliktir. Yeryüzü ve gökyüzü arasında bir dünya var, tüm organlarımızla algıladığımız ve duyumsadığımız bir dünya var yani değil mi? Öyle ya üzerinde yürüdüğümüz bir toprak, güneşiyle ısınıp aydınlandığımız bir gök var. Şöyle bir bakıyoruz, gökyüzü diye devasa bir mavilik, yeryüzü diye kapkara devasa bir uzam ve ikisi arasında da devasa bir boşluk var değil mi? Bu dünya topraklarının üzerinde insan var, hani kendimizi insan diye biliyorsak varız yani değil mi? Görüyoruz, düşünüyoruz, dokunuyoruz, hissediyoruz değil mi? Bunları yapabilenlersek, kendimizi insan görmemiz de gayet normaldir değil mi? İnsanı yaratmış Tanrı, kendi kendisini yaratamayacağına göre demek ki yaratılmış insan yahut istediği için varolmuş. Öyle ya henüz olmayan, olduğunun bilincinde bile olmayan, herhangi bir beden giydirilmemiş olan ve o bedene can katan ruh dediğimiz o şey olmayan beden de mevcut değilken, nasıl olurda kendisini yaratmış olur değil mi ya da istediği için varolmuş olabilir mi? İnsan dünyanın toprakları üzerinde, öyle ya ne göklere uçabiliyoruz, ne de yerin dibine doğru kayıp gidiyoruz, basbayağı toprak üzerindeyiz, yürüyoruz, koşuyoruz, oynuyoruz, gülüyoruz, ağlıyoruz değil mi? Dünya türlü nimetlerle lebalep, gözlerimiz görüyor bunu, hayalden ibaret olsa da canlı bir hayal olduğu da gerçek yani her şeyin değil mi? İnsana eşler, evlatlar, mallar vermiş Tanrı ya da verilen şeylerle elde etmiş bunları kendisi. Tamam, Tanrı vermiş ama insanda Tanrı’nın kendisine bahşettiği mümeyyiz vasıflarını istimal ederek bunu hak etmiş yani değil mi? Yani ter, yaş, kan dökmüş ve emek sarf etmiş değil mi? Aklını kullanmış, gücünü kullanmış, bilimi kullanmış, her türlü yetilerini kullanmış ve mevcut nimetlerden kendine bir behre sahibi olmuş değil mi? Şimdi Tanrı nasıl anılır? Yatakta iken, doğrulmuşken, ibadetler sırasında, hayatın her anında ve her yönünde anılır değil mi? İlla zikir çekmek değildir Tanrı’yı anmak değil mi? Öyle ya bir yere girip ömür boyu bu minvalde bir zikir çekmek zaten dinin direktiflerine de terstir. Bir garibi doyurduğun vakit Tanrı’yı andığın vakittir. Bir kula hakkını teslim ettiğin vakit Tanrı’yı andığın vakittir. Mazlum için dövüştüğün vakit Tanrı’yı andığın vakittir. Sana ait olmayan ve herkese ait olan şeyleri herkesle paylaştığın vakit ve herkese ait olan ama birilerine ait kılınan şeyleri yine herkese ait kılmak için kavga verdiğin vakit Tanrı’yı andığın vakittir değil mi? Şimdi insan bu dünyaya gelmiş evet velâkin bu dünya iyilerle kötülerin, ezenlerle ezilenlerin mücadele alanı. İnsan burada bir şey yapacaksa mutlaka kayıplarda verecektir. Çünkü kaybetmeden kazanmak olası değildir. Bunu kaybetmek olarak değil de bedel ödemek olarakta algılayabiliriz yani bedel ödemeden bir şey elde edemezsiniz. Peki, insan kaybetmek ister mi, istiyor mu?  Sahip olduğu elinden çıkıp gitsin der mi, gidenin ardından bakıp kalmaz mı, zaten böyle olmuyor mu? Burada işin içine güçlü bir irade ve saf bir inanç giriyor mu tüm bunları başarabilmek için? Şimdi sizlere eşler, evlatlar, mallar verildi yahut bizatihi verilmiş yetilerinizle elde ettiniz bunları ama bunlar sizde kalıcı değildir, öyleyse bunları bahane ederek kalıcı olan şeylerden mahrum olmamanız iktiza eder değil mi? Bunlara bağlanıp kalıpta Tanrı yolunda halk ve hakikat için yaşamaktan korkmamak ve kaçmamak icap eder değil mi? Korkup kaçtığın vakit, sana ait olmayanlara bağlanıp kalmışsın demektir değil mi? Bunları yaparak Tanrı’yı anarsanız en doğrusunu yapmış olursunuz değil mi? Aksine eşlerinize, evlatlarınıza, mallarınıza sımsıkı sarılıpta bunları yapmaktan korkup kaçarsanız işte o vakit hüsrana uğramışsınız demektir değil mi? Çünkü Tanrı sizlere verdiklerini ya da sizin kazandıklarınızı doğru yoldan dönesiniz diye vermedi, doğru olan yolda bunları kaybetmek pahasına da olsa dosdoğru durmanız ve istikamet üzere yürümeniz ve halk için amansız kavga vermeniz için verdi değil mi bir yerde? Öyleyse nedir sahtekârca ve riyakârca hareketler, söylemler? Sen bu dünyada baki değilsin hatta kimse baki değildir, doğru mu bu? Bu dünyada baki değil öyle ya. Baki olmayan için baki olmayan ömrünü heba etmek rasyonel bir duruş mudur? Bir rüzgâr gibi gelip geçeceksin ve her şey viran olacak. Sana nasıl verilmişse, sen de vermekten korkma, zaten kendine ait olanı vermiyorsun ki. Nasıl olurda kendine ait olanı sahiplenebilirsin? Başkasına ait olana nasıl benim diyebilirsin ve herkesten esirgeyebilirsin? Zaten kendine ait olmayanı sahiplendiğin için değil midir dünyada ki tüm kötülükler, zulümler, pislikler, adaletsizlikler? Öyleyse sana nasıl verildiyse ya da verilenlerle nasıl kazandıysan sen de öylece vermekten korkmayacaksın. Çünkü vermek, verdiğin şeyin yok olması değildir, verdiğin şeyin çoğalmasıdır, zira verdiğini misliyle geri alacaksın zaten. Çünkü ne kadar veriyorsan o kadar kazanacaksın. Emek verdiğin kadar yemek almıyor musun? Aldırmıyorlar, emeğini gasp ediyorlar orası başka, en gerçekte böyle değil midir yani verdiğin emek kadar aldığın yemek yok mudur, olmayacak mıdır? Bir de sizin yapıp ettiklerinizden yana habersiz olunduğunu sanmayın ve sakın ola ki yanlış işler yapmayın. Yani görülmediğinizi, bilinmediğinizi, duyulmadığınızı, yalnız olduğunuzu sanmayın. Kendi kendinizi görmüyor musunuz? Birazcık şerefli olun ve şerefli davranın kendinize ve gerçeklere. Size verilen bir süre vardır. Öyle değil midir, her şeyin bir süresi yok mudur? Muayyen süre biterken, yeni bir süreç başlamaz mı? O süre ne ertelenir ne de erkene alınır, böyle bir şey olacaksa da onu siz yapamazsınız, yapamayacaksınız. Tabi bunu yapmakta elbette sizin dışınızdaki iradenin dâhilindedir. Zaten siz böyle bir şeye güç yetiremezdiniz. Öyleyse bu dünyayı sahiplenme, bu dünya için o günü hatırla, gerçeği unutma, bu dünyadaki şeylere taparak asıl kazanacaklarını kaybetme. Bu dünya senin değil, herkesin ve birilerinin kendilerine ait kıldığı dünyayı yine herkesin yapmak için kavga ver. Amansızca, acımasızca ver kavganı icap ediyorsa ama asla vazgeçme kavgandan. Faşist kapitalist şeytani güçlerle amansızca savaş ve asla yılma, yıkılma bu yolda. Mutlaka kazanacaksın kutsal kavganda. Kavgadan kaçma ve korkma, eşimi, evladımı, malımı kaybedeceğim diye. Senin olmayanı nasıl kaybedebilirsin ki? Böylesi durumlarda da şeytan sizi Tanrı ile aldatmasın. Aldatılma ahmakça!

 

EKSTRA:

 

https://www.medyaradar.com/kur-korumali-mevduatin-devlete-ilk-maliyeti-14-milyar-tl-haberi-2079698

 

Şimdi kimin parası kime gidiyor? Burada adalet var mı? Mesela, devletin benim paramı başkasına verme salahiyeti var mı? Zorla verirse bu hak olmaz mı? Hak olursa, hakkı helal etmek kime ait? Peki, ben hakkımı hangi sebeple helal edecem? Hangi cihetten bakarsanız bakınız burada gerçekten bir gariplik yok mu? Parasını faize kim yatırır? Parası olan değil mi? Peki hazine kimin? Yüz milyonun değil mi? Peki gerçekte hazine kimi koruması gerekir? Gariban insanları değil mi? Peki kimi koruyor? Kimin parası kime gidiyor? Yoksulun parası kodamanın kasasını dolduruyor. Güzel icraat değil mi? oh ne ala memleket, bedavadan, zahmetsiz, masrafsız kazan hem de iyi kazan. Gerçekten böylesi bir şey haram mıdır, helal midir? Eğer haramsa, bu toplum külliyen haramzade olmuyor mu ve bu devlet eliyle olmuyor mu? Kararı, akıl, bilim, vicdan temelinde kendiniz verin.

 

https://www.youtube.com/watch?v=k4Oo0cX-gOA

 

Sabredin izleyin. İsterseniz izlemeyin. Takdir, tercih hakkı sizin. Sadece ölçmek, biçmek, tartmak için izleyin.

Tarih: 22.03.2022 Okunma: 186

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?