İNSAN DENİLEN ŞEYTAN...32...

Özgür DENİZ - 17.03.2022

Biz insanlar gerçekten çok ahmak, çok aptal, çok mal, çok cahil, çok alık ve bön, çok kullanışlı yaratıklarız. Böyleyiz kardeşim, kimse kusura bakmasın böyleyiz. Bunu insan varlığını kötülemek, insan varlığına hakaret etmek için söylemiyorum, kendimi de dışarıda bırakmıyorum. Ama böyle olmamalıyız da diyorum kesin ve net bir şekilde. Olmamalıyız kardeşim, böyle olmamalıyız, böyle olmaya zorlayan mı var bizi? Hayır, bile isteye böyle olmayı tercih ediyoruz. Oysa aklımız var, kalbimiz var, vicdanımız var, zekâmız var, ihtiyarımız var, niye kullanmıyoruz bunları? Kullanmayınca da söylediğimiz gibi oluyoruz işte. Önümüzde duran koyuna at dersek böyle olduğumuzda şüphe olmaz. Ya karşımdaki ağaç işte ağaç ve sen ona araba diyorsun. Bre ahmak ağaç işte ağaç, ağaç diyemiyor musun? Diyemiyorsun, çünkü kör, sağır, dilsiz, hissiz, geri zekâlısın. Aklımızı kullanabiliyor muyuz? Hayır. Düşünebiliyor muyuz? Hayır. Sorabiliyor muyuz, sorgulayabiliyor muyuz, bu şöyle olmalıydı niye böyle oluyor diyebiliyor muyuz, hakkımızın ne olduğunu biliyor muyuz, hakkımızı arayabiliyor muyuz, hakkımız elimizden alınınca dur orada diyebiliyor muyuz? Hayır. Bizi tehdit edene değil de bize umut olana gönlümüzün kapılarını açabiliyor muyuz? Hayır. Bize ıvır zıvır şeylerden, kof laflar edenden, sürekli nutuk atandan, insani olan hiçbir şeyden söz etmeyenden yüz çeviripte; ekonomiden, yoksulluğa çare bulmaya çalışandan, bizim haklarımızı çalandan ve bizleri soyandan söz edenden yana yüzümüzü çevirebiliyor muyuz? Hayır. O vakit biz namussuzca, kahpece, şerefsizce, pezevenkçe yargılamada mı buluyoruz, söylediklerimiz yanlış mı, tespitlerimiz isabetsiz mi? Hayır. Resmin ne olduğunu ifade ediyoruz münhasıran. Önüne bir tutam ot konulup çifte koşulmuş öküzleriz ve o bir tutam ot hatırına yorulmak, dinlenmek nedir bilmeden sürüyoruz da sürüyoruz bizim olan ama ürününü başkalarına sunduğumuz toprağı. Ulan toprak bizim, emek bizim, ter bizim, yaş bizim, kan bizim ama adam geliyor ürettiğimize konuyor ve eyvallah ediyoruz, böylesi bir şey sığırlıktan başka nedir Tanrı aşkına? Ve bir an bile durup düşünmüyoruz, şüphelenmiyoruz neler olup bitiyor diye. Ne peygamberleri dinlemeyi becerebilmişiz ne de filozoflara kulak kabartabilmişiz. Hadi filozoflar tehdit ve tehlike de ya peygamberleri niçin dinlemiyoruz, anlamıyoruz? Bu yüzden de yaşamı bataklığa çevirmiş ve içine batmışız, debelenip duruyoruz, debelendiğimiz yerde de hep başkalarına kazandırıyor ve başkalarının yaşamalarına tavassut ediyoruz. Gerçekten aklı olan biri böyle yapar mı, böylesi bir yaşama müsaade eder mi? Gerçekten kalbi olup hisseden, vicdanı olup sancı çeken biri böyle olur mu, böylesi bir yaşama müsaade eder mi? Etmez kardeşim etmez, zerre aklı, onuru, namusu, vicdanı varsa etmez. Çehov ne diyordu? İnsanlar anlamaktan çok inanmayı tercih ediyorlar diyordu. İnsan dediğimiz işte bu yüzden maldır ve kullanışlıdır. Hemen inanmayı seçer, durayım, düşüneyim, bi anlayayım ondan sonra inanayım demez ahmak. İşte böyle yaptığımız için aptalca bir hayat yaşıyoruz ve yaşamadığımız kadar yaşatıyoruz. Çünkü önümüze konulanı anlamak yerine onu getirene inandığımız için tüketmeyi tercih ediyoruz. Oysa gerek getirenin kim olduğunu, gerek getirenin ne getirdiğini önce anlamak iktiza etmektedir. Anlasana be ahmak önce, sonra ne yapacaksan yap. Çünkü anlamadan tüketmenin sonucu zehirlenmektir. Eğer biz yaşamıyorsak, mutlaka yaşayanlar vardır ve işte onlarda bizim yaşayamamamız üzerine bir yaşam kuranlardır. Bizlere koşacaksınız demişler ve mütemadiyen koşuyoruz, bir türlü durup ne oluyor diye sormuyoruz. Çünkü koşarken hiçbir şeyin farkında olamıyoruz. Çevremize bakamıyoruz ve çevremizde neyi geride bıraktığımızı göremiyoruz. Önce ekmeğimizi elimizden almışlar, sonra aldıkları ekmeği ulaşamayacağımız yere koymuşlar ve bize de ekmeğe ulaşmamız için koşmamızı söylemişler, bizlerde eyvallah deyip talimata uymuşuz. Hakikatin fısıltılarını duymamışız bile, bu koşu esnasında. Zaten hakikatin haykırışını da engellemişler, fısıltıyı da duymayacak bir tempoda koşmamızı buyurmuşlar. Deliler gibi koşuyoruz, bir dilim ekmeğe ulaşmak için. Niye koşuyoruz demiyoruz, koşturan kim sormuyoruz, uğruna koşup yorulduğumuz şey gerçekte kimin diye sorgulamıyoruz, kimin yolunda koştuğumuzdan şüphe duymuyoruz, sadece koşuyoruz, koşmak zorunda mıyız diye sormuyoruz. Gerçekten böylesi utanç verici bir hale kendi rızasıyla düşen bir yaratığı savunmak bile utanılası bir şey ama yapamıyorsunuz. Çünkü gerçekten hiçbir şeyin farkında olmayan ve hiçbir şeyi anlayabilecek yetiye malik olmayacak kadar cahil olduğunu görüyorsunuz, biliyorsunuz, hissediyorsunuz. Tabi farkında ve idrakinde olarak kendi elleriyle bu duruma düşmediğini bildiğiniz için savunmaktan başka çareniz kalmıyor. Çünkü onun kurtuluşu herkesin kurtuluşu olacak biliyorsunuz! Albert Camus’un dediği gibi; savunuyorsun, çünkü görüyorsun ki düşmüş!

Tarih: 17.03.2022 Okunma: 196

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?