İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...371...

Özgür DENİZ - 09.02.2022

Bakınız ey insançocukları, insanlık toprağında kurulmuş doğal insanlık sofrasında bağdaş kurup oturmuş bulunan insanlıkta kardeş olanlar! Bu bir Büyük İnsanlık Manifestosudur. Yeni Dünyanın Manifestosudur. Bir Devrim Manifestosudur. Eski devri nihayete erdiren, yeni devrin bidayeti olan bir manifestodur. Bu maksatla kaleme alınmıştır ve nihayet sona gelinmiştir. Şimdi son sözlerimizi söylemek zamanıdır. İlk harfinden son harfine dek yalansızdır, sahtelikten arîdir, muhkemdir, kötülük yoktur içinde, her iddiası ispatlıdır, her davası tanıklıdır, tüm insanlığı ihata etmek istemektedir, cerh edilmesi muhal ender muhaldir. Elbette bizler hatadan, günahtan, yanlıştan münezzeh değiliz ve bunun da bilincindeyiz. Ne mükemmeliz, ne de bileniz her şeyi, hayır aklımızın erdiğince, dilimizin döndüğünce, gönlümüzün hissettiğince, gücümüzün yettiğince izahlar yapmaya gayret ettik, kavgamızı verdik. Ama düşüncelerimize şu ana değin hiç ihanet etmedik ve badema da etmemek için direneceğiz. Kavgamızı da hayatımızın her kademesinde düşünceyle savaşarak verdik, onurluca dövüştük. Kafka’nın dediği gibi; insana yaraşır en güzel silahla savaştık, yani kafamızla. Güce tevessül etmedik, güce tevessül edecek kadar küçülmedik, alçalmadık. İnsanlığın karşısında geçip, arkamıza aldığımız güce güvenerek bağırıp çağırmadık, höykürmedik, tehdit etmedik, ölüm kusmadık. Çünkü güvenip, inandığımız bir kafamız ve yüreğimiz vardı ve bunlardan da yaşam fışkırırdı ve bizlerde yaşamdan bahsettik sürekli. Zira yekpare insanlık yaşasın istedik, bu dünyaya yaşamak için geldiler dedik, öyleyse kimse yaşamak sevincinden mahrum olarak sefalet içinde sürünerek ölmesin istedik. Bu dünyanın birilerinin babalarının çiftliği değil herkesin bahçesi olduğunu, çitlerle çevrilemeyeceğini biliyorduk çünkü. Güçle korkutmak, korkutarak korkularla varlık sağlamak peşinde koşacak kadar düşmedik, alçalmadık, küçülmedik. Çünkü biz insandık, aklımız vardı, yüreğimiz vardı, dilimiz vardı, öyleyse başka yola başvuracak kadar düşmezdik, düşemezdik. Ayrıca bu topraklar bizim babamızdan miras kalmış bir mülk değildi, geri kalan da marabalarımız değildi ki, onlara köleymiş gibi, kölelerimiz mi gibi davranalım, onları tehdit edelim, hakaret edelim onlara, hayır böyle bir şey yoktu. Öyleyse herkesin eşit olduğu, insan olduğu, herkese ait olan topraklardı bu topraklar. Binaenaleyh, güce yeltenmek ve güçle korkutmak acizlikti, sefillikti, sekterlikti, dar kafalılıktı, zekâdan ve fikirden yoksunluktu, zaten zekâsı ve fikri olan da, var olanla savaşırdı, aynı toprağın çocuklarını korkutmaya yeltenmezdi, bu kadar pislik ve iğrenç olmazdı. Zaten yüreğine ve kafasına güvenmeyenin de yaşamasının bir anlamı olamazdı. Öyle ya, yüreğin ölmüşse, kafan çürümüşse neyle ve nasıl yaşabilecektin ki? Çünkü insanı ve insanlığı kurtarabilme imkânı, potansiyeli olan yegâne iki silahtır bunlar. Geçelim! Bu hastalıklı, köleci, faizci, sömürgen, sınırcı, sınıfçı, vahşi, faşist kapitalist sistemin hastalıklı ve hastalık üreten yapısından ve yapılarından insanlığa çare olmadığı ve olmayacağı artık kesindir, mutlak gerçeğin ta kendisidir bu, netlik kesbetmiştir tarihin ve insanlığın geldiği aşamada, hüccetsiz bir iddia değildir bu, yalanlayabilecek yürek ve kafa da yoktur ve badema da olmayacaktır, çünkü yalanamayacak kadar gerçektir hatta hayatın ispatladığı bir gerçekliktir. Hayır, geldiğine dair, aksinin kabil olabileceğine dair tek bir hüccet gösterirseniz boynum kıldan incedir. Tarih bunun şahididir, insanlık bunun şahididir. Ya yeni bir insan, yeni bir sosyal yapı, yeni bir politik düzen ya da yok oluş, başka bir opsiyon bulunmamaktadır. Ya geri dönüşü olmayan bir mücadele yolu ya da köleliğe, kulluğa devam ve bu minvalde rezilce ölüm, başka bir opsiyon bulunmamaktadır. Ya namuslu ve onurlu bir kavga ya da yok oluş! Politik yapı ve bu yapıya egemen olanlar hastadırlar. Kurumsallaşmış din ve o dinle varlık kazanan, etkin olan, mevcut düzenin payandası haline gelmiş, insanlığın derdine çare olmaktan sonsuz uzaklarda kalmış âlimler, şeyhler, büyük mikyasta cemaatler hastadırlar hatta hastalığı üretenlerdir. İnsanlığın beynini enformasyon çöplüğü haline getiren ve çöplük haline gelmiş beyinler tarafından beslenen aydınlar, gazeteciler hastadırlar. Milliyeti münhasıran güçle özdeşleştiren ve dünyayı bu yoldan dize getirmeye çalışanlar hastadırlar. Yazılı ve görsel medya hastadır ve bitevi insanlığı zehirlemekten başka yaptıkları hiçbir şey yoktur. Sanatçısı, şarkıcısı, artisti hastadır. Komprador pezevenkler zaten ezelden ebede hastadırlar ve hastalığı yayan asıl virüslerdir ve hastalıklı yapının da her devirde yegâne garantörleridirler. Ve dahi bu hastalıklı yapının bulaştığı tüm kurumlar hastadırlar. İnsan hastadır, hayat hastadır, dünya hastadır, hülasa; sağlam tek bir şey kalmamıştır, her şey an be an hastalık üretmeye devam etmektedir. Şimdi bu hastalıklı yapıdan medet ummak hangi mantıkla bağdaşır? Bu hastalıklı yapıyla nereye kadar gidebiliriz, daha ne kadar var olabiliriz? Bu hastalıklı yapının ve uzantısı olan yapıların külliyen yok olması elzemdir, tertemiz bir sayfa açmak için. Nietzsche’nin dediği gibi artık tüm değerler bozulmuştur, kokmuştur, mevcut değerlerin temelli olarak yok olması ve değerlerin yeniden yaratılması gerekmektedir. Bilinmelidir ki, tahtlar spontane devrilmezler, altlarında ki toprak kaydırılmalıdır ki devrilmelerine şahitlik edilebilsin. Devrimden başka kurtuluş yolu, mücadeleden başka kurtuluş ışığı, direnişten başka kurtuluş kılıcı yoktur. Ama her şey insan için ve insanca olmalıdır! Çünkü kalpleri fethetmek ve o kalplerde payidar kalmak ancak böyle kabildir. Ve Lenin’in de ifade ettiği gibi ve aynı zamanda mutlak gerçekliğin en berrak ifadesi olan şudur ki, ezilenlerin gerçek bayramı; Devrim Günü olacaktır ve keza Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi; ‘’Doğu’dan bir güneş doğacak, emperyalizm ve sömürü yok olacak, tüm halklar gülecektir.’’ Ve en nihayetinde Tanrı diyor ki; ‘’biz ezilmişleri, güçsüz düşürülmüşleri, zaafa uğratılmışları yeryüzüne varisler kılmak, önderler yapmak istiyoruz.’’ Öyleyse insanlık ailesinin tüm ezilmişleri, güçsüz düşürülmüşleri, zaafa uğratılmışları bu vaadi hak etmek için gayret etmelidir. Zalimlere karşı birleşmelidir ve büyük hedefe mülaki olmak için ayağa kalkmalıdır. Çünkü Tanrı vaadini hak edenlere layık görecektir. Zira herkese emeğinin karşılığını verecektir. Zincirlerinizden başka kaybedecek hiçbir şeyiniz de olmadığına göre ey yeryüzü ezilenleri birleşiniz ve bu dünyayı yerle yeksan eyleyip yeni bir dünya inşa ediniz. Evet DEVRİM! Alıştığımız, kanıksadığımız hayattan kurtulmak ve hiç tanımadığımız, alışmaya çalışacağımız yeni bir hayat yaratmak için. Kurumuş ağacı sürekli sulamak, gübrelemek, ondan yana umutlu olmak ahmaklıktır, mallıktır, geri zekâlılıktır, yapılması gereken; hiçbir faydası olmayan, ancak enerjimizi çalan, hep bizden alan ama bize hiçbir şey vermeyen, bahçemizde fuzuli yer işgal eden kurumuş ağacı söküp atmak ve yerine yeni bir ağaç dikmektir.

Tarih: 09.02.2022 Okunma: 217

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?