AFORİZMALAR...9... CUMHURBAŞKANINA ÇAĞRI

Özgür DENİZ - 09.01.2009

Bazı insanlar toplumsal beklentilere cevap olabilecek şekilde hayatlarını tanzim ettiklerinden özgür iradeleriyle karar veremezler. Etkili bir şekilde yaşamak istiyorsak eğer, inandığımız ilke ve değerler istikametinde iç özgürlüğümüzü gerçekleştirmemiz, özgüvenimizi elde etmemiz ve hakkı eksen almamız iktiza eder.

 

        

İnsanları önemseyin ve insanlara saygınlık atfedin. Zira yaşamınıza yeni anlamlar eklemlenecek, yeni yüzler girecek ve hayatı daha derin idrak edecek ve daha dolu yaşayacaksınız. Manevi zenginliğe kavuşacaksınız. Tekâmül edeceksiniz. Her insan bir değerdir.

 

        

Bizim kültürümüzde en önemli öğe otoritedir. Otoriteye olumlu bakmalı, direktiflerini sorgulamadan uygulamalıyız. Onun yapıp ettikleri tek ve gerçek doğrudur. Harici unsurlar yanlıştır ve geçicidir. Bireyin duygu ve düşüncesi anlamsız kalır onun yanında. Bireyin inkişafı ve tekâmülü için özgürlük ve adalet nosyonunun da pek kıymet-i harbiyesi yoktur bu otoritenin indinde. Zira otorite birey için düşünür ve doğru olanı yapar. Bireyin itaat etmesi kâfidir. Otoritenin koyduğu kurallar dairesi içinde yaşaması büyük ödevdir birey için. Bu toplumumuzdaki formal, informal bütün müesseselerde böyledir. Hâlbuki özgürlüğün olmadığı yerde bireye saygı ve sevgiden söz edilemez. Çünkü bireyin kendini ifade edebilmesinin ve gerçekleştirebilmesinin yegâne koşulu özgür bir ortamdır. Seçim yapmak, bu seçim istikametinde kaderini tayin etmek ve kimliğini seçmek bireyin vazgeçilmez hakkıdır ve bunu hiçbir otorite engelleyemez.

 

        

Enaniyetin kurbanı insanlık. Herkes ille ben diyor. Biz diyenler toprağın koynunda. Benlik kavgası insanlığın felaketinin ve sefaletinin yegâne müsebbibi. Bu kavgayı kolektif yaşama feda etmeliyiz. Onur, saygı, sevgi, barış, umut, kardeşlik, adalet, özgürlük ve bütün ulvi erdemler kollektif yaşamın öneminin idrak ve icra edilmesindedir.

 

        

Maddenin hâkim olduğu maddeye yenik toplumlar asla medeni olamazlar. O toplumda bütün insani kavramlar ve sağlıklı ilişkiler iflas etmiştir. Servet hırsı, kaos, bunalım ve gözyaşı hakimdir oraya. Hâlbuki mülke illegal yollarla hâkim olarak insanlığı sefalete, açlığa ve köleliğe mahkûm etmek kimsenin haddi değildir. Mülk Allah’ındır ve mülkiyet hırsızlık sayılabilir.

 

        

Her şeye Dair ne yapılması gerektiği hakkında yüksek fikirler serdederiz de, bir türlü küçükte olsa ne yapmalıyız diye bir türlü fikir ortaya koymayız ve bunu sormayı akıl bile edemeyiz.

 

        

Hayatın akışına kapılanlar akıntıya direnenlerin ve bilgiyle kuşananların hadimleri olmaya mahkûmdur.

 

        

Kimsesizlerin burnunu sürçenler, doğmamış çocuğa don biçenler, önüne gelene mevki seçenler, halkların kanını içenler, emekçiyi ezip ekmeğin ve hayatın kalitelisini seçenler özgürlük güneşinin doğuşuyla birlikte eriyip yok olacaklardır.

 

        

Okumayan bilemez, bilmeyen anlayamaz, anlamayan yaşayamaz, yaşamayan ağlayamaz, ağlamayan insan olamaz.

 

        

Toplum olarak bitevi bir düşünce kayması ve kaybı içerisindeyiz. Hızla tedenniyata ve tereddiye sürükleniyoruz. Kültürel olarak mütemadiyen yozlaşıyor, özümüze yabancılaşıyoruz. Buda birbirine duyarsız, iletişim sorunu olan, nemelazımcı, günü kurtarmaya odaklı, sağlıksız, fikirsiz ve bitevi tüketen çarpık bir neslin doğmasına neden olmaktadır. Bu derin bir varlık sorunudur. Acil çözüm bekleyen.

 

        

Davranışlar karakterin aynasıdır. Bizler toplumsal yaşamda ve insani ilişkilerimizde sergilediğimiz davranışlarla karakterimizi ifşa ederiz. Muhkem kaynak asil davranışın, asil davranış güçlü ve sağlıklı iletişimin belirleyicisidir.  

 

        

Ruhumdaki fırtına bir türlü dinmiyor. Hayat denilen engin denizin şedit dalgalarıyla boğuşuyorum mütemadiyen. Göklerde sükûnet arıyorum. Köleleştirici dalaletten özgürleştirici hidayete vasıl olup sahil-i selamette demirlemek istiyorum.

 

        

Yaşanmamış günler beyaz bir sayfa gibidir. Önemli olan o sayfaları doldurup kapatmak değil, neyle ve nasıl dolduracağımızdır.

 

        

Saadete ve zafere müyesser olup başarı dağının yüksek ve ulvi burçlarına mülaki olmak için; elleriniz uzanacak, kalbiniz sevgiyle coşacak, vücudunuz inançla gerilecek, gözleriniz görecek, kafanız idrak edecek, gönlünüz sevecek, adımlarınız hızlanacak. İşte o zaman sizin için karanlık, umutsuzluk ve acı yoktur.

        

        

Türk-İslam Medeniyeti en ince teferruatına kadar mana yüklü bir medeniyet. Her bir şeyin bir anlamı olduğu ve anlamıyla yaşandığı bir medeniyet. Bu yüksek medeniyette boşluğa ve saçmalığa yer yoktur.

 

        

Tabiatı, kâinatı, varlığı, oluşumları, hülasa masivayı müşahede ederek ve üzerinde derin tefekkürlere dalarak idrak etmek iktiza eder. Bilakis önyargıların esiri olmaktan kurtulamayız.

 

        

Umut filizlerini gözyaşlarımla besleyip yeşerttiğim, idealizmin şahikalarında gezindiğim, gerçeğin dağlarına tırmandığım, istikbale dair güzel rüyalar kurduğum, özgürlük şarkılarını terennüm ettiğim, devrimsel direnişin tohumlarını attığım, her dem asude bir bahar ülkesinin tahassürüyle yandığım, aşkı ve sevdayı yudum yudum içtiğim, doya doya mavi sularını temaşa ettiğim, aynı anda acılarında madeni olduğum bir mutluluk şehridir ………. Issız, gizemli, acı dolu toprakların incisi. Yüreği yanık insanların şehri. Sevgili ülkemin aziz bir parçası.

 

        

Sizlere yüreğimin derinliklerinden gelen fikir esintilerinden sonra şiirle veda ediyorum sevgili dostlarım.

 

         Hayatın zehirli manasını anlamak acı veriyor ruhuma

         Sonsuz ağır saatlerin dönmeyen çarklarında tükeniyorum peyderpey

         Gönül sarayımın zümrütten pencereleri alabildiğine açık

         En tatlı, en leziz sevdaları solumaktayım

         Ben zümrüt bağların sokağında sokağın tozlu yollarını gözyaşı yağmurlarıyla yıkayan yıkarken de söylenmemiş şarkılar terennüm eden ve gülen yalnız bir adamım.

         Biteviye acıları ve sevinçleri paylaşarak birlikte çoğalacağım dostlar aramaktayım

 

         AYRINTILAR:

        

1.Adalet adına dövüşüyle müsemma ve peygamberin övgüsüne mazhar olmuş yiğit sahabe Ebu zer bir gün Bilal-i Habeşi ye siyah kadının oğlu der. Bilal buna çok alınır ve olayı Peygamber Efendimize nakleder. Peygamberimiz Ebu zer’i kınar ve cahiliye âdetiyle mi yaşıyorsun hala der? Ebu zer çok utanır, kahrolur. Ve Bilal’ın evinin kapısının eşiğine kafasını koyar ve bu kafaya basmadıkça dışarı çıkamazsın der Bilal’a. Lakin Bilal eğilir ve Ebu zer’in kafasını elleriyle usulca kaldırır ve gözlerinden yaş gelerek: - Vallahi bu kafa basılmaya değil öpülmeye layık diyerek öper ve bağışlar. İşte yüceler yücesi ahlak.  Kendine güvenen benzerini göstersin.

 

         2.Hz. Ebubekir’e halife olduğunda maaş teklif edilir. Tüm ısrarlara rağmen ittihaz buyurmaz. Sonunda elbisesi eskidiğinde yenisini almaya, yola çıkarsa yanına binek almaya ve ailesini geçindirecek kadar masrafa evet der. Fakat ölümüne yakın beytülmalden aldıklarını hesap ettirir ve hepsini kuruşuna kadar geri öder. Aynı şey Hz. Ömer halifemize de teklif edilir. O da ittihaz buyurmaz. Israr ettiklerinde ise Hz. Ebubekir’i ve Yüce önderimiz peygamberimizi örnek vererek kabul etmez. İşte yüceler yücesi adalet telakkisi. Kendine güvenen benzerini göstersin.

 

         3.Hz. Osman halifemiz hizmetçisine: - Ben geçen sene senin kulağını bükmüştüm hadi öcünü al der. Hizmetçi denileni yapmaz. Hayâ eder. Fakat ısrar üzerine bükmeye başlar. Hz. Osman: - İyice bük yavrum, zira ahretteki kıyas dünyadaki kıyastan daha şiddetlidir. İşte yüceler yücesi hem ahlak hem adalet timsali. Kendine güvenen benzerini göstersin.

 

         4.Hz. Ebubekir halifemiz, Hz. Halid Bin Velid sefere çıkarken şunları söyler: seninle savaşmayanlarla savaşma. Çocuklara dokunma. Yaşlılara dokunma. Kadınlara dokunma. İbadet edenlere dokunma. Mabetlere dokunma. Ekine dokunma. Suya dokunma. Meyve veren ağaca dokunma. İşte yüce savaş ahlakı. Kendine güvenen benzerini göstersin.

 

 

 

         BİR ÇAĞRI:

 

         Sayın Cumhurbaşkanım kalbi ve derin saygılarımla,

         Sizlerde takdir edersiniz ki ülkemizde insanların yaşam standartları çok iyi değil. Belki bir gün iyileşir inşallah. Ama bu eldeki değerlerin adil bölüşülmemesinden doğan bir sorundur ve çözümü aslında çokta zor değildir. Ama çözüme yanaşan görülmemektedir. Zira para güç demektir. Güç hükmetmek demektir. Bu yüzden kimse içindeki kompradoru-karunu yok edip insanlaşma sürecine girememektedir. İnsanlara hükmetmek, onları istedikleri yöne kanalize etmek insanlaşma sürecini ikmal edememiş dördüncü tür mahlûkatlara tatlı gelmektedir. Zira onlar diğerleri ile aynı kategoride bulunmayı zül addetmektedirler. Onlar sahip olmaktan, sahip olduklarına gaddarca hükmetmekten gizli bir zevk almaktadırlar. Açlığa mahkûm edilen onurlu halkımız ise elindekini de kaybetme korkusu ile bu devlet güvenceli mahlûkatlara haklı başkaldırısını gösterememektedir. Zira devletine saygısızlıkta bulunmayı zül addetmektedirler. Yani devletlerine bu mahlûkatlardan daha fazla bağlıdırlar ama daha fazlada mağdurdurlar. Ne yaman bir tenakuz. Onlarda bundan istifade ederek biteviye palazlanmakta ve uygun koşulları bulduklarında tıpkı bir virüs gibi şirazeden çıkmaktadırlar. Haddizatında burada birazda adil bir yöneticinin eksikliğinden istifade vardır. Sayın Cumhurbaşkanım burada size yüce bir fırsat doğmaktadır haddizatında. Evet, biliyoruz ki, zor bir görevdesiniz. Bir devletin en tepe noktasındasınız. Belki rüzgâr sert esiyordur. Ama aşağıda da farklı değil aslında. Hatta aşağıdaki daha da üşütücü zira üsttekinin olanca yapaylığına karşı aşağıdaki oldukça doğal. Burada ki hava kurşun gibi ağır. Ama zirvedekiler bu duruma sağır. Sizler burada bir örneklik teşkil edebilirsiniz Sayın Cumhurbaşkanım.

 

         Sayın Cumhurbaşkanım,

         Sizlerinde malumunuz bugünlerde insanların geçimlerini sağladıkları maaşlarının konuşulduğu bir süreç içerisindeyiz. İnsanımız dört gözle bu süreci takip etmekte. Zira geçim meselesi. Zor mesele. Zam meselesi. Zor mesele. Ama istendiğinde halledilebilecek bir mesele. Ama işte halk yoklukla devlete bağlanmak istenirse hepsi çıkmaz sokak oluveriyor. Halk yoklukla uğraşırsa, düşünemez, okuyamaz, soramaz, araştıramaz, hak arayamaz ve kesin inançlılıkla zirvelere tam sadakat içinde olur telakkisi ne acıdır. İşte çözüm fırsatı. Buyurunuz Sayın Cumhurbaşkanım. Bunu yüreğimin en meçhul derinliklerinden gelen bir duyguyla, derin bir samimiyetle, onurlu bir içtenlikle haykırıyorum. Asla bazı özü bozuk, niyeti bozuk onursuzlar gibi art niyetli değilim.

 

         Sayın Cumhurbaşkanım,

         Sizler geçim sıkıntısı içinde olan bir insan değilsiniz. Sizler o görevde geçim sıkıntısını yenmek için bulunan bir insan değilsiniz. Zira o görevde olmasanız da en ileri düzeyde yaşam sürebilecek bir mülkiyete eminim sahipsiniz. Hatta tarihsel sürece bakılırsa idealist bir insansınız ve idealist insan, ülkesi, halkı ve insanlık adına dövüşen insandır. Ücret mukabilinde değil hasbi olarak görev yapar. Aldığı ve alacağı miktarda bellidir ki yukarıda bundan misaller verdim malum. İşte bu yüzden diyorum ki; bir benzeri ülkemde zuhur etmemiş bir hareket yaparak numune-i imtisal teşkil ediniz ve insanlığa önderlik yapınız. Aldığınız ZAM mı reddediniz. Hatta maaşınızı ON MİLYARA düşürünüz ki (((günü geldiğinde ve daha adil bir düzen kurulduğunda elbet daha da düşebilir ve düşecektir ve aslında bunun için dövüşülmelidir))) işte Müslüman ve işte İslam Adaleti desin âlem. Ve görsün bütün kulvarlarda adalet için dövüşen mustazaflar gerçek adaletin nerede ve kimde olduğunu. Bir umut ışığı olmak elinizdedir Sayın Cumhurbaşkanım. Burada tarihe kayıt düşmek tamamen inisiyatifiniz dâhilinde. Tarihten öte gönüllerde taht kurmak ve insanlık yaşadıkça unutulmamakta elinizde. Sakın herkes aldı ben niye almayayım demeyin. Bu asla bir Müslüman’a yakışmaz. Hem almadığınız birilerine değil beytülmale kalacaktır. Kim bilir belki bir gün bir yetime yarayacaktır. Ki siz bunu yaptığınız takdirde aç kalacak değilsiniz asla. Ailenizin geçimi zora girecek değildir asla. Hatta bunu idarede olan bütün Müslümanlar yapmalıdır bendenize göre. Ki yer ve gök adalet üzeri durur diyen bir önderin takipçileriyiz malum. Burada söylediklerim söylemediklerime açılan bir kapıdır akledersek şayet.

 

         Tekrar saygılarımla.

 

 

 

BİR ŞİİR:

 

Güneş ısıtır

Ateş yakar

Su kaynar

Yanar ormanlar

İnsanlar bakar

Başaklar sararmasa

Solmasa bahar

Kır çiçekleri gibi

Özgür ve natürel büyüse çocuklar

Düşmese toprağa taze bedenler

Yok olsa halkları sömürüp ezenler

Yaşama sevinci duysa bütün canlar

Dursa, durmadan akan kanlar

Tükense vahşice cana kıyanlar

Ne güzel olurdu değil mi yaşamak?

Mavi gökyüzünün altında

Özgürce dolaşmak

Kardeşçe kucaklaşmak

Umarsızca paylaşmak

Bitevi çoğalmak

Güzel olurdu inanın

Sevmek ve ağlamak.

 

Tarih: 09.01.2009 Okunma: 593

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

nalan iyidoğan

03.12.2008 - 15:14

ben bu yap-boz kepazeliğini sadece burda istanbulda ya da şehirlerde yapılıyor sanıyordum!utanmazlık,saygısızlık ölmüşlerimize hele de şehitlerimize kadar gittiyse,gerçekten yazık olmuş.onları bari rahat bıraksalar ya.biz alıştık(!)haftadabir yapılıp bozulan kaldırımlara lüzumlu lüzumsuz çevre düzenlemelerine...

F. Durak

04.12.2008 - 20:59

Çok aydınlatıcıydı efendim. Neler oluyormuş da bilmiyoruz. yüreğinize sağlık.

nalan iyidoğan

03.12.2008 - 15:14

ben bu yap-boz kepazeliğini sadece burda istanbulda ya da şehirlerde yapılıyor sanıyordum!utanmazlık,saygısızlık ölmüşlerimize hele de şehitlerimize kadar gittiyse,gerçekten yazık olmuş.onları bari rahat bıraksalar ya.biz alıştık(!)haftadabir yapılıp bozulan kaldırımlara lüzumlu lüzumsuz çevre düzenlemelerine...

F. Durak

04.12.2008 - 20:59

Çok aydınlatıcıydı efendim. Neler oluyormuş da bilmiyoruz. yüreğinize sağlık.