İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...155...

Özgür DENİZ - 16.06.2021

Ahhh insançocukları bir uyansalar, politik bilinci kuşansalar (((zira ne hazindir ki, hayatlarımızı tüm boyutlarıyla belirleyen, kaderimize en güçlü damgayı vuran şey politikadan başka bir şey değildir, yoksa canı cehenneme politikanın ve politika şeytanlarının))), mütemadiyen sorular sorup sorgulamalar yapsalar, tek bir pencereden değil bin pencereden ve geniş bir perspektiften baksalar, duygusal davranmayıp acımasız mantıkla yaklaşsalar nice şeylere ve kararlarını da yine duygusallığa kapılmadan saf akılcılık çerçevesinde verseler, dini-milliyeti-tarihi bir kenara bırakıp öyle baksalar her şeye ve eylemlere öncelik verseler karar verirken, öznel yaklaşımları bırakıp nesnel yaklaşımlar sergileseler her olaya karşı, yalanı gerçeği tefrik edebilseler ve hep gerçeğin peşinde olsalar, hiçbir şeye kendindenmiş ya da değilmiş gibi bir gözle bakmasalar, olguların özünün ne olduğunu bilseler ve olgular temelinde tahakkuk eden olaylarla olguları senkronize düşünseler neler olmazdı ki şu hayatta? İşte o zaman hayatta ki tüm paradoksları ihsas ederler ve ne iş bu iş diye sorarlardı önce kendilerine ve sonrada sormaları gereken neresi varsa oraya ve işte o zaman her şey tersine dönerdi. Bu kadar açıkça soymaya cüret edemezdi hiçbir kimse kendilerini. Bize yanlış yapanlar, yanlış yapmadan önce bin kez düşünüp bir kez karar verirlerdi, istemeseler de böyle yaparlardı, zaten istemezlerdi ama mecburiyet diye de bir şey var malum, bilhassa bizlerin mahkûmu olduğumuz. Mesela; kim ve ne olursa olsun, benim emeğimin ürünüyle, hiçbir şartta ve koşulda, ne manen ne de madden benim işime yaramayacak, beni yükseltmeyecek, bana hiçbir şey kazandırmayacak, beni mutlu, huzurlu, akıllı, sağlıklı kılmayacak, beni daha da insanlaştırmayacak, insanca ve hakça bir düzene temel teşkil etmeyecek şeyler yapamaz, yapmaya cesaret edemezdi, önce bana sormak zorunda kalırdı. Başta söylediğimiz gibi bir insanlık olsaydı böylesi bir şeye müsaade edilmezdi, çendan cüret edilirse isyan ateşi tüm hayatı sarardı. Çünkü benim emeğimi ıvır zıvıra harcamaya, dağa taşa dökmeye kimse cüret edemezdi, ederse gereken ne ise yapılırdı. Çünkü umarsızca harcanan servet harcayanın serveti değildir ve kendisinin olmayan serveti umarsızca harcaması da harcayanın haddine değildir. Keza; faraza devlet devasa bir devlet bankası açtı diyelim ve normal şartlarda oranın kapasitesi maksimum 150 kişi ama tutuldu oraya 750 kişi alındı ve bir de onlara ekstrem ücretler tahsis edildi, araçlar cabası. Şimdi bunu normal görmem beklenebilir mi bendenizden? Nasıl görebilirim ki? Bunu yapan ne babasının kasasından, ne anasının kesesinden, ne de hususi servetinden yapmaktadır bunu, bilakis benim emeğimin ürünü olan ortak servetten yapmaktadır ve böylesi bir şey de yapılamaz, yapılmamalıdır, icap ediyorsa da yaptırılmamalıdır ama kim sorar, kim arar? Canın çıkar kalır. Bir bilsek sahici, tutarlı, ciddi, esnemeyen tepkilerimizin ne kadar da kıymetli olduğunu ve karalarımızın da bu yönde olacağının bilinmesi! Biz güdülmeye alışmışız, biz sinmeye, korkmaya alışmışız, biz boyun eğmeye alışmışız. Biz insan gibi yaşamaya alışmamışız, bu yüzdende öylesi bir yaşam diye bir şey bilmiyoruz, bilmediğimiz şeyi de aramıyoruz. Gerçekten çok tiksindirici bir hayatın mahkûmuyuz, debelenip duruyoruz içinde ama beyhude çırpınışlar, zerre umut yok çıkışı dair, çünkü bu dünyada insan kalmamış, insan ölmüş. Bilakis, insan olan kusar olan biten ne varsa.

Tarih: 16.06.2021 Okunma: 237

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?