ŞİDDETLE UYARIYORUM...

Özgür DENİZ - 12.06.2021

Tanrı’m! Uyar diyorsun, şahitsin uyarıyorum, ateşin dokunmasın istiyorum, öyle bir dünyan var ki, zaten yarattığın dünyanın cehenneminde fazlasıyla yanıyorum. Tam istediğin şekilde uyarmaya çalışsam da ve Sen’in yanmamı istemediğini bilsem de yine de yanacağımı bildiğim için Sen’in istediğin gibi uyaramadığım da bir gerçektir. Çünkü var ettiğin dünya da yoksun gibisin ve dünyanda var olanlar, Sen’in varlığını yok sayarak istediğin gibi uyarmam neticesinde yakmaktan imtina etmeyeceklerdir çok iyi biliyorum ve o yüzden de istediğin gibi uyarıyı yapamıyorum, zira acıyacak bir can verdin ve canımın yanacağını bile bile bunu yapamam bunu da biliyorsun, ki tolere de ediyorsun, çünkü beni anlıyorsun, zira yarattığını biliyorsun, biliyorsun ama yanarken de olmuyorsun. Korktuğumu sanma, işkence acı verir ruhuma, ölsem iyi ama ya ölmezsem Tanrı’m, nasıl acır ruhum, en kötüsü de bu değil mi, o zaman Senin’le bağım temelli kopmaz mı? Sana karşı dürüst olmam gerektiğini bildiğim için böyle söylüyorum, bilakis sahtekâr olurum ama olamam biliyorsun. Canım yanıyor Tanrı’m, yüreğimin nasıl sızladığını, beynimin nasıl zonkladığını, gövdemin nasıl sarsıldığını, tüm mevcudiyetimle nasıl zangır zangır titrediğimi ancak Sen biliyorsun. Sen’in sesini haykırdığımı da biliyorsun yani nasıl bir duyguyla haykırdığımı çok iyi biliyorsun, çünkü bendesin. Sanki yokmuşsun gibi bir karşılık görmesem de, zaten Sen’in da böyle bir karşılık vermeyeceğini bilsem de yine de duymanı istiyorum. Seninle yine görüşeceğiz, konuşacağız, hesaplaşacağız Tanrı’m. Geçelim!

 

Soruyorum Sana Tanrı’m! Bu dünyayı niye yarattın? Bu ülkeyi niye yarattın? Bu güzellikleri, nimetleri niye yarattın? Beni niye yarattın Tanrı’m? Emrolunduğun gibi dosdoğru ol diyorsan değil mi? Peki nasıl olacam Tanrı’m, onu da söyler misin? Beni kimsenin kulu olarak yaratmadın değil mi? Başkalarının kulu olarak yarattıysan emrolunduğun gibi dosdoğru ol demen mutlak çelişki. Eğer Senin kulunsam, o vakit niçin emrolunduğum gibi dosdoğru olduğum zaman yangınlardan yangın beğeniyorum? Öyle ya beni başkalarının kulu olarak yaratmadın ve ben onlara başkaldırabilirim ya da onların kulu olarak yarattıysan Senin kulun olamam ve onlara boyun eğerim, perestiş ederim. Burada bir gariplik var Tanrı’m. Ve bu gariplik nedir, nasıldır, nasıl olabilmektedir anlamıyorum. Biliyorum Tanrı’m suç Benim değil diyorsun, sen sende olanları kullanmıyorsan, kullanmadığından dolayı kendini suçlamalısın, kullanmadıklarını vereni değil diyorsun. Hepiniz Bir’siniz ve hepiniz birleşip Bir olduğunuz da tüm acılarınız biter diyorsun ama anlamıyorlar yarattıkların Tanrı’m, burada suç kimin Tanrı’m ve başkalarının suçunu niçin başkaları çekmektedirler? Bu dünyaya ömrümün her anında, her saniyesinde acı çekmek için mi geldim Tanrı’m? Yaşayanları izlemek için mi geldim, başkalarının doğurduğu acıları tatmaya mı geldim, yaşamayacaksam niye geldim, olanlar niçin oldu, niçin yarattın şeyleri? Tüm bu çelişkileri çözmedikçe Sen’inle kavgam bitmeyecek Tanrı’m. Senin’le konuşacağımız daha çok şey var Tanrı’m. Geçelim!

 

İndirdiğin Rum Suresi’nin 41. Ayetinde şöyle diyorsun Tanrı’m, biraz eklemeler yaptım ama anlayacağına ve hoş göreceğine inanıyorum, zaten öyle olduğunu bildiğim için böyle söylüyorum; “”işlediğiniz günahlar ve kötülükler, yaptığınız pislikler ve büyük ahlaksızlıklar, doğaya ve insana karşı işlediğiniz cinayetler, günahlarına girdiğiniz masum insanlar ve dilsiz hayvanlar, midelerinize doldurduğunuz haramlar, teraküm ederek başkalarının yoksul kalmasına sebep olduğunuz servetler, suçsuz insanlara yaptığınız zulümler, namussuzca sömürdüğünüz terler-yaşlar-kanlar ve emekler, merhametsizce kirlettiğiniz denizler-sular-topraklar-havalar, gecesini gündüzünü zehir ettiğiniz ve yaşamak sevinçlerini öldürdüğünüz insanlar, haklarını yediğiniz yetimler, görmezlikten geldiğiniz ve yapılırken sükût ettiğiniz haksızlıklar, cezalandırdığınız iyilikler ve yaydığınız kötülükler, horladığınız iyiler ve övdüğünüz kötüler, eroinle zehirlediğiniz gençler, organlarını çıkarıp sattığınız çocuklar, küçücük bedenlerini ağzı salyalı pezevenklere peşkeş çektiğiniz çocuklar, bir yudum suya ve bir dilim ekmeğe muhtaç ettiğiniz insanlar, örttüğünüz hakikatler ve hakikat diye sunduğunuz yalanlar ve daha nice pislikleriniz ve kötülükleriniz yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu ve işlediklerinizin bir kısmını tatmaya, üst üste uyarılar almaya başladınız ey insançocukları, yürüdüğünüz yanlış, kötü ve karanlık yoldan dönüş yapmanız için.”” Geçelim!

 

Kim ne kadar dinliyor Seni Tanrı’m ve bunu söyleyene kim sevgiyle bakıyor Tanrı’m? Sen’in uyarını kendi dilimle ancak bu kadar söyleyebiliyorum Tanrı’m, daha teferruatlı olarak ise söyleyemiyorum. Niçin ama niçin söyleyemiyorum? İşte orada Senin’le ilginç bir kavga başlıyor Tanrı’m. Peki, suçlu muyum? Hayır Tanrı’m değilim ve lütfen suçlusun deme, zaten demeyeceksin, çünkü fazlasını yapamam Tanrı’m? Yaptığım zaman ikimizde ne olacağını çok iyi biliyoruz. Bu dünyada Sen yoksun Tanrı’m, varsın ama yoksun ve biliyorsun ki, Senin yokluğunda bana neler etmezler ki? Zaten ediyorlar, bunu ancak edilenler biliyorlar. Edenler ise Seni yok sayarak ediyorlar ettiklerini. Ama bilmiyorlar başlarına gelecekleri ve geliyorsa da anlamıyorlar nasıl geldiğini. Çünkü bu dünyada insan yok Tanrım. Bu dünya insana benzeyen vahşi hayvanların dünyası. Varlığını kabul edip, yokmuşsun gibi yaşayanların dünyası. Bu dünya sureti insan olup, sıreti yılan, çıyan, domuz, çakal, it, engerek olanların dünyası. Bu dünya kahpelerin, pezevenklerin, namussuzların, şerefsizlerin, alçakların, yalancıların dünyası. Peki, böyle bir dünyada nasıl olacakta Senin istediğin gibi yaşayacağım ve uyaracağım Tanrı’m? Yine de uyarabildiğim kadarıyla uyaracağım Tanrı’m. Geçelim!

 

Ey âlimler, şeyhler! Emrolunduğunuz gibi dosdoğru olunuz. Tabi gerçekten inanıyorsanız, işittik ve itaat ettik diyorsanız, namusunuzu ve şerefinizi kaybetmediyseniz lütfen dosdoğru olunuz. Mezhebinize, cemaatinize, dini anlayış ve algılayışınıza göre doğru olmayınız, hakikate göre dosdoğru olunuz. Kişilere, guruplara, teşekküllere göre değil, hakikate göre doğru olunuz. Çünkü siz, hakikate karşı sorumlusunuz. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanlar olmayınız. Sizlerin çıkarlarınız olamaz, sizler menfaatlerinize göre tavır belirleyemezsiniz, sizler beklentilerle yaşayamaz ve hareket edemezsiniz. Sizler hakikati yalanla örtemezsiniz. Sizler bir şeyler istediğiniz gibi olsun diye haksızlık karşısında susamaz, dilsiz şeytan olamaz, yanlışları tolere edemez, karanlık yollarda yürünmesine eyvallah diyemezsiniz. Sizler spontane deruhte ettiğiniz sorumlulukların sahibisiniz. Din bağlamında sizler peygamberi misyonun mirasçılarısınız, birer manevi öndersiniz ve önderliğinize seza söylemek ve eylemek zorundasınız. Bunu yapmazsanız ve bunu böyle yapmazsanız namusunuzu ve şerefinizi kaybedersiniz, vicdanınızı öldürürsünüz, ahlakı çiğnemiş olursunuz. Sizler ahlaklı olmak zorundasınız, ahlakçılık yapamazsınız. Böyle yaparsanız zalimlerden olursunuz. Sizler zalimlerin yardakçısı olamazsınız. Merhametin ziyadesiyle benliklerinde bulunması gereken ilk zümresiniz ve merhametsizlik edemezsiniz. Sizler iyi olursanız insanlar iyi olacaktır, sizler kötü olduğunuzda nasıl olacakta kötülüğün kötülük olduğunu söyleyebileceksiniz ve nasıl olacakta insanlar iyi olacaklar? Yanlış varsa ve onu kim yaptıysa, o yanlışın yanlış olduğunu ifade etmekten ve yanlış yapanı uyarmaktan imtina etmeyiniz, edemezsiniz. Neyden korkuyorsunuz ya da korkabilir misiniz yahut korkunuzun bir sebebi olabilir mi? Şerefsiz olmayınız, lütfen şerefli olunuz. Ateşlerde yanarsınız, kanlar kusarsınız, kızgın demirlerle dağlanırsınız. Habbab’ı hatırlayınız, nasılda kızgın demirlerle dağlanmıştı da sözünden dönmemişti. Bizler sizin müritleriniz değiliz ve bizleri öyle göremezsiniz, görmenize herhangi bir sebep bulamazsınız. Hatta insanlara müritler olmamalarını söylemelisiniz. Ama yine de bize karşı merhametli ve adil olmak zorundasınız. Çünkü bizler bağımsız birer bireyiz, kuluz ama sizlerin kulu değiliz ve olmayız da. Olmadığımız için de bizlere karşı mesafeli olamazsınız, bizlere adaletsizlik yapamazsınız, merhametsizlik edemezsiniz, bizlere yapılan kötülüklere kayıtsız kalamazsınız. Sizler herkese karşı adil ve eşit davranmak zorundasınız. Ta ki din sahibi olmayanlara bile. Bilakis, Tanrı’ya, Peygambere, Kitaba ve Büyük İnsanlığa ihanet etmiş olursunuz ve yaptıklarınızın da sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsınız. Geçelim!

 

Ey politikacılar, bürokratlar! Sizler insanların temsilcilerisiniz, insanları temsil etmek ve insanların haklarını korumak için o makamlardasınız ama o makamların sahibi siz değilsiniz, biziz biz ve bizim için kullanmalısınız o makamları siz. Bu dünyanın realitesine göre varsınız, istenmeseniz de oluyorsunuz ama varlığınızın ve olmanızın da gerekleri vardır, lütfen varlığınızın ve olmanızın mucibince, gereğince hareket ediniz. Sizler oralarda insanları soymak ve soydurmak için var değilsiniz. İnsanları soyacak ve soyduracak kadar onursuz, şerefsiz, namussuz olamazsınız. Soyuyor ve soyduruyorsanız da tüm bunları tolere etmiş oluyorsunuz. Kendiniz istediğiniz gibi yaşayıp, insanlara acı çektirmek ve insanların sefaletine duyarsız kalmak için orada bulunmuyorsunuz. Sizler adaleti ikame etmek için oradasınız. Düşmanlarınıza bile adil olmak zorundasınız. Keza ahlakla siyaseti de ayıramazsınız, ayırdığınız vakitte insanlığı öldürürsünüz. Bin düşünüp bir hareket etmelisiniz. İnsanların kaderlerini etkiliyorsanız, böyle yapmak zorundasınız. Çünkü günahlarınızın bedelini bizler ödemek zorunda değiliz, bunu yapamazsınız. Her türlü kötülüğü yapıp, günahı işleyip, doğacak sonuçlardan kaçmak için bizleri pisliklerinize ortak edemezsiniz. Kendinizi baki sanıp baki heveslere kapılıp keyfinizce yaşayamazsınız, hareket edemezsiniz, kararlar alamazsınız. İnsanların güvenliğini sağlamak için orada bulunuyorsunuz. Bu garip insanların, korkularından yaşamayı bile unutan insanların hakkını yemeyin, yedirmeyin, yiyene ve yedirene acımayın. Şerefsiz olmayın, lütfen şerefli olun. Sizlerin kulunuz, köleniz değiliz biz. Bizleri kulunuz ve köleniz olarak görüp, bizlere istediğiniz gibi davranamazsınız. Kimsiniz siz, kaç paralıksınız, kendinizi ne sanıyorsunuz? Bu vatan babalarınız çiftliği, bu millette sizin milletiniz değildir, bu devlette sizlerle var değildir. Kendilerinizi vazgeçilmez olarak göremezsiniz, böyle görüpte her şeyi yapmaya hak sahibi olamazsınız. Efendimiz değilsiniz hiçbiriniz ve badema da olamayacaksınız. Sizler de, bizler de yani hepimiz ölümlüyüz ve mutlaka öleceğiz ve ona göre yaşamak zorundayız. İnsanların malını, mülkünü dilediğinizce kullanamazsınız, inhisarlarınıza alamazsınız, israf edemezsiniz, peşkeş çekemezsiniz ve bu sebeple de insanları acılardan acılara sürgün edemesiniz, sefalete mahkûm edemesiniz. Bizlerin hazinemizden politika yapmak için milyonlarca lirayı çalamazsınız, alamazsınız. Bu hırsızlıktır, gasptır, ahlaksızlıktır, adaletsizliktir, zulümdür. Sizler insanların haklarını korumak, güvenliklerini sağlamak, acılarını dindirmek için varsınız ve oradasınız. Bilakis kimsiniz ve anlamınız nedir? Makamlarla insan olmayınız, kaybedince hayvandan daha aşağılara inersiniz. Makamla şerefli olmayınız, şerefli olunuz ki makamlarınızı da şereflendiriniz. Sizlerin her yaptığınız, masivaya dair her şeyin kaderini belirlemektedir ve durum buysa, ona göre yaşamak zorundasınız, bilakis isticalen bulunduğunuz makamları bırakınız. Haddinizi ve hududunuzu biliniz ve kendinize geliniz. Geçelim!

 

Ey aydınlar, gazeteciler! Kafalarınızı kiraya vermeyiniz, yüreklerinizi çıkarlarınızın altında ezmeyiniz. Şerefli ve namuslu olunuz. Kalemlerinizi satmayınız, kiralamayınız. Kitap yüklü merkeplere dönüşmeyiniz. Malumatfuruş zalimler olmayınız. Gerçekleri yazınız, yalanlarla insanları aldatmayınız. İnsanların hayallerinin kirletilmesine, umutlarının çalınmasına, düşlerinin karartılmasına yol vermeyiniz, yol verecek şekilde hareket etmeyiniz. Bile isteye yalanı gerçeklere müreccah kılmayınız ve gerçekleri yazınız, yalanları yazmayınız. Namuslu, dürüst, onurlu, şerefli ve doğru olunuz. Hakikati behemehâl gizlemeyiniz açık ediniz, kimsenin çıkarı için hakikati eğip bükmeyiniz. Sizler birilerinin köpekleri değilsiniz, onların kapılarında beklemeyiniz ve onlar için havlamayınız, köpek gibi yaşamayınız, öyle yaşamayı da reddediniz. Münhasıran söylemeyiniz aynı zamanda eyleyiniz de. Çünkü eylemsiz söylem kıymetsizdir, değersizdir. Keza eyleme dönüşmeyen bilginin hükmü yoktur. Çünkü sözün tanığıdır eylem. Sizler insanların haklarının korunması, aranması, alınması için yazınız, zaten bunun için varsınız, olmalısınız. İnsanlar için dövüşünüz, yücelirsiniz; insanlar için dövüşmezseniz, alçalırsınız. Alçaklar olarak anılmayınız. Sizler ihale takipçiliği yapamazsınız, insanların onurlu yaşam kavgalarının ortakları olmalısınız. Sizler hiçbir patronunda köpeği değilsiniz, onlar için insanlara karşı havlayamazsınız. Sizler büyük insanlık için ve ortak ülke adına dövüşmelisiniz. Ayrıcalıklar kalksın, kimse kimseyi ezmesin, kimse kimseye üstünlük taslamasın, herkes eşit ve özgür olsun diye yazmalısınız. Bağımsızlık ve özgülük uğruna dövüşmelisiniz. İnsanları soyanları ve soyduranları açık etmelisiniz. İnsanlığın safında durmalısınız. Birer cesur yürek ve aydınlık kafa olmalısınız. Geçelim!

 

Ey yargıçlar! Kararlarınızı hiçbir baskı altında kalmadan alınız. Verdiğiniz kararların ya hayatları hayatlandıracağını ya da hayatları bitireceğini bilerek alınız. Verdiğiniz her karardan mesulsünüz ve sonuçlarından sorumlusunuz. Sizler kimsenin yargıçları değilsiniz, hakikatin yargıçlarısınız ve hakikate göre kararlar almalı, vermelisiniz. Sizler zalimlerin kılıcı, mazlumların celladı ve eceli değilsiniz. Çünkü sizin karalarınızla ya insanlar ölürler ya da dirilirler. İnsanları öldürmeyiniz diriltiniz. Suçluların değil suçsuzların yargıçları olunuz. Vebal altına girmeyiniz, biliniz ki bu sonsuz feci bir şeydir, bedelini çok ağır ödersiniz. Tanrı’ya yemin olsun ki, sonsuz kötü bir şeydir vebal ve iflah etmez kimseyi. Sizler haklı olandan yana kullanmalısınız kılıcınızı. Verdiğiniz adaletsiz bir kararın nelere yol açacağını düşünerek hareket etmelisiniz. Sizler hiçbir kimsenin karşısında boyun eğmemelisiniz, dünyaya minnet etmemelisiniz, namertten yana kesmemelisiniz. Siz öldüğünüz gün insanlığın da öleceğini bilmelisiniz. Sizler çok yüksek mevkileri işgal ediyorsunuz ve ağır sorumluluklar taşıyorsunuz, belki de herkesten daha önemli bir konumdasınız, çünkü sizler adaleti temsil ediyorsunuz ve adaletten yana kesecek kılıçlarsınız, bu yüzden bulunduğunuz yerin farkında ve bilincinde olarak hareket etmelisiniz. Tabir caizse öldüren ve yaşatan bir vazife ifa ediyorsunuz. Merhametli, ahlaklı, adil olmalısınız. Vicdanlarınızın sesinde olmalıdır kulaklarınız daima ve ruhlarınız özgür olmalıdır. Doğru kararlarınız, özgürlüğünüzün çocuğudurlar. Lütfen vicdanlarınızı öldürmeyiniz, bilakis insanlığı da öldürürsünüz. Şerefinizle, onurunuzla hareket ediniz ve bu değerleri behemehâl kaybetmeyiniz, kaybettirecek en ufak bir harekete de tevessül etmeyiniz. Geçelim!

 

Ey polisler, askerler! Sizler bu milletin evlatlarısınız ve bu milletin evlatlarını korumakla mükellefsiniz, bu vatanı savunmakla yükümlüsünüz. Sizler para babalarının polisleri ve askerleri değilsiniz. Sizler milletin ve devletin güvenlik güçlerisiniz ve milletin ve devletin yanında durmalısınız. Hiçbir kişinin, gurubun, teşekkülün çıkarlarına alet olmamalısınız. Sizler herkese eşit mesafede durmak zorundasınız. Sizler milletin ve sınırlarımızın güvenliğinden sorumlusunuz ve bu sorumlulukla hareket etmek zorundasınız. Aksi takdirde suçlulara arka çıkmak, onları korumak için var değilsiniz. Sizler bu milletin doğal üyelerisiniz, hiçbir harici gurubun üyeleri değilsiniz ve olamazsınız da, bilakis istikametiniz de sapma tezahür eder ki bu çok vahimdir. Suçsuz insanlara şedit, suçlu insanlara karşı da mülayim olamazsınız. Mesleklerinizin mahiyeti mucibince herkese eşit mesafede durmak zorundasınız. Her daim vicdanlarınızla hareket etmelisiniz, size başkaldırıyor olsa bile sizden güçsüz olanlara ve sizde olan imkânlara malik olmayanlara yine de merhametli olmalısınız, o anda merhametinizi aktive etmelisiniz. Merhametli olmak sizleri yüceltir ama şedit olmak sizlere duyulan sevgiyi ve saygıyı tahrip eder, bu ise mesleğiniz mucibince kötü bir durumdur. Çünkü devlete duyulan güven sizinle başlar, sizinle biter bir yerde. Siz ya korku salarsınız ya da güven yaratırsınız. Korku salarsanız gönüllerde yer edinemezsiniz, güven verirseniz de her daim ve her yerde etrafınız çelik zırhlarla sarılırmış olur manen. Sizin de konumunuz tıpkı yargıların konumu ki sonsuz hayati öneme malik bir konumdur. Hayat memat meselesi bir yerdesiniz ve bulunduğunuz yerin mahiyeti mucibince hareket etmeniz elzemdir, tüm insanlığın iyiliği için. Geçelim!

 

Ey sanatçılar! Sanat yüce bir değerdir ve sizler ürettiklerinizle ya yücelirsiniz ve yükseklere seza olursunuz ya da alçalırsınız ve alçaklık damgasını yersiniz. Bu yüzden lütfen insanlık için üretiniz ki yücelesiniz. Keza insanlığı yüceltecek şeyler üretiniz, insanlığı alçaltacak şeyler değil. Aksi şekilde eylemde bulunuyorsanız da sanatçılık payesini hak etmesiniz. Birilerinin size sanatçı demesiyle sanatçı olamazsınız, o payeyi ancak hak ederseniz gerçekten sanatçı olursunuz ve bunu vicdanlarınız mutlaka size söyler, biz bilmesekte gerçeği siz bilirsiniz, gerçeği bizim bilmememiz bir şeyi değiştirmez. Hak etmediğiniz takdirde bahşediliyorsa da bundan utanç duymalısınız. Halk için yapmalısınız sanatınızı, kendiniz ve insanlık düşmanları için değil. Ve her daim insanların safında durmalısınız ve onların sözcüsü olmalısınız. Sanatçı eğilmez, o özgür bir yüreğin ve aydınlık bir kafanın sahibidir. Asla eğilmeyiniz ve asla kötülüğe teslim olmayınız. Sanatçı karanlığa saplanmış bir oktur ve karanlığı delerek aydınlığın ışığını doğurur. Şeylerin görünmeyen taraflarını keşfe çıkan insandır sanatçı ve keşfettiklerinizi insanların önüne hesapsız, umarsız, tahripsiz, tahrifsiz koymanız elzemdir namus adına. Kapıkulları değilsiniz ve olmayınız, minnet etmeyiniz kimseye. Sanatınızı hangi alanda yaparsanız yapınız, onurunuzla, şerefinizle yapınız, böyle yaparsanız ölümsüzleşirsiniz, bilakis varlığınızda bile yokluğa mahkûm olursunuz. Unutmayınız ki, hikâyesi anlatılanlar var olmayı hak etmiş olanlardır. Geçelim!

 

Ey bilim insanları! Şeylerin görünmeyen yüzleri olmasaydı bilim diye bir şey olmazdı, çünkü bilim şeylerin görünmeyen yüzlerinin görünür kılınmasıdır. İşte sizler de şeylerin görünmeyen yüzlerini görünür kılmak için varsınız ve o görünmeyen yüzlerin oldukları gibi görünmelerini sağlamalısınız, gördüğünüz şeyi tahrip ve tahrif ederek görünür kılıp buradan çıkarlar elde etmeye yeltenirseniz şerefsizlik ve onursuzluk damgası alnınıza yapışır kalır. Sizler para babaları için bilim üretmiyorsunuz, insanlık için bilim üretiyorsunuz ve insanlığı aldatacak kadar alçalamazsınız. İnsanlığa zararlı şeyler üretemezsiniz ve bunu gizleyemezsiniz. Zararlı bir şeyi faydalı olarak sunup buradan rant elde etmeyi düşünemezsiniz, bu kadar düşemezsiniz. İnsanlığı yaşatmaktır en yüce ereğiniz, insanlığı birileri lehine öldürerek, yok ederek rant elde etmek değildir. Bu kadar soysuz ve kahpe olamazsınız. Bilim insanı, insanlık ailesi içerisinde en yüce mevkie maliktir ve bulunduğu mevkie göre hareket etmek mecburiyetindedir, bilim insanı olmanın doğası gereği böyledirler. Bilim insanları gerçekleri gizleyemezler ve olanı değiştiremezler, olanı olduğundan başka şekilde sunamazlar. Bu hem bilime, hem insanlığa ihanettir ve böyle yapan soysuz bir haindir. Handiyse içinde yaşadığımız maddi dünyanın temelidir bilim, zira her şey onun süzgecinden geçmektedir ve onun sayesinde tezahür etmektedir. Terakkinin de, tedenninin de müsebbibidir handiyse. Karanlığı aydınlatan da bilimdir, çünkü görünmeyen şey karanlıktadır ve o karanlığı yararak görünmeyeni görünür kılmaktadır. Lütfen bilime ihanet etmeyiniz, insanlığın lehine kullanınız ürettiklerinizi ve keşfettiğiniz bilgileri. Geçelim!

 

Ey kompradorlar! İnsan olunuz, domuzlar sürüsünden bir domuz olmaktan vazgeçiniz. İnsanların terinden, yaşından, kanından, emeğinden kirli ve kanlı ellerinizi çekiniz. İnsanlardan çalarak kasalarınızda biriktirdiğiniz haram servetleri hak sahiplerine teslim ediniz. Artık ezmekten ve zulmetmekten korkunuz ve geri durunuz. Çöktüğünüz ortak servetin üzerinden kalkınız. Mutlak mülkiyetçilik telakkisiyle her şeyi monopolünüze geçirmekten vazgeçiniz. İnsanların hazinelerini, kaynaklarını yağmalamaktan ve ağababalarınıza peşkeş çekmekten isticalen vazgeçiniz ve insanların huzuruna çıkıp af dileyiniz. Boynunuza geçirilecek urganlarınızı hazırlamanızın lüzumu yoktur, mutlak sonunuzu kendi ellerinizle hazırlamayınız. Bir an önce af dileyiniz ki, merhametten yana hak sahibi olunuz. Bilakis merhamet edilmezsiniz ve emin olun ki, adaletle yargılanırsınız. Adaletle yargılanmanın ne demek olduğunu bilir misiniz? Adaletle yargılanırken merhamet kenarda bırakılır. Merhametin olmadığı ama adaletin güçlü olduğu bir yargılama nasıl bir yargılamadır hissedebiliyor musunuz? Gariplerin, yetimlerin, zayıfların haklarının yemekten vazgeçiniz. İnsanları sömürmekten uzak durunuz. Kimsenin hakkına tasallut etmeyiniz gücünüzü ve servetinizi kullanarak, yediğiniz haklar bir ateş olup yakınca çığlıklarınızı hiçbir kulak duymaz, hiçbir göz görmez, hiçbir vicdan hissetmez olur. Bugüne kadar çaldığınız, gasp ettiğiniz, yediğiniz ne kadar hak varsa isticalen sahiplerine iade ediniz, bunu behemehâl yapınız, bilakis asla ve kata kurtulamazsınız yargılanmaktan. Sizlerin vatan sevginizin de, vatanı sömürebildiğiniz kadar olduğunu bilmediğimizi de sanmayınız, sizler bu vatanı sömüremeseydiniz mutlaka en büyük vatan hainleri olurdunuz. Bizleri aptal mı sanıyorsunuz? Milleti doydurduğunuzu varsayarak, milleti sömürmeye kendinizi hak sahibi sanıyorsunuz. Kimi kimin malıyla doyuruyorsunuz, kimin toprağında üretiyorsunuz, sahip olduklarınızın gerçek sahipleri kimlerdir behey soysuzlar? Milletten çalıp millete veriyorsunuz, üstelikte verdiğiniz de aldığınızın yanında deve de kulaktır, okyanusta zerredir. Sizler insanlığın aleyhine iş yaptığınız için kazanmıyor musunuz tüm servetlerinizi? Bizleri mal mı sanıyorsunuz? Geçelim!

 

Ey insançocukları! Öncelikle, behemehâl, insan olmak kavgasının ödünsüz bir neferi olmalısınız ve insanlık yolunda tavizsiz yürümelisiniz. Sizler de akıllı, bilinçli olmak zorundasınız. Asla aldatmamalısınız ama aynı zamanda aldatılmanıza da yol vermemelisiniz. Kesin inançlı olmamalısınız. Hiçbir zaman kimliklere bakmamalısınız, mutlaka ama mutlaka eylemlere bakarak kararlar vermeli ve tavır almalısınız. İstendik yerde konuşlandırılmayı ve istendik yönde koşullandırılmayı kesinlikle reddetmelisiniz. Önyargılarınızı parçalayıp atmalısınız. Polarize ve atomize olmaktan uzak durmalısınız, sizi böylesi bir sonuca mahkûm etmek isteyenlerin aksine birleşmeli ve birleşik gücünüzle tüm zalimlere ve kötülere başkaldırmalısınız. El ele vermeli, birbirinize saygı duymalı, birbirinizi sevmeli, birleşmeli ve birleşik gücünüzle sizlere dünyayı cehennem eden düzenleri yerle yeksan eylemelisiniz. Vicdanlı, merhametli, ahlaklı ve adil olmalısınız. Bu değerlerle ancak var olabileceğinizi bilmelisiniz. Sorusuz kalmamalı, sorgulamayı elden bırakmamalısınız ve karşıtlarınızı, ancak onları ikna ederek mağlup edebileceğinizi bilmelisiniz, bilakis icbar ile iknaya yeltenmek zorbalıktır, tiksindirici bir tavırdır. Haksızlık karşısında hiçbir şatta ve koşulda susmamalısınız. Haksızlık kimden gelirse gelsin ve kimse yönelik olursa olsun mutlaka önünde barikat olmalısınız, aşılmaz bir duvar olmalısınız. Bilin ve unutmayın ki; kaderinizi kendiniz tayin edersiniz, çünkü kaderiniz yaptığınız tercihlerin bütünleşik neticesidir. Bu yüzden yaptığınız her şeyin sorumluluğu size aittir. İşlediğiniz günahlar sizindir ve bedelini ödeyecek olanlarda sizlersiniz. Hiçbir şeye mutlak olarak inanmayın, mutlaka şüphe edin ve tetkik edin. Hemen inanmayı değil, anladıktan sonra inanmayı tercih edin. Adaletin peşinden gitmek doğru olandır. Dünyada egemen olan realiteye göre gücün peşinden gidilmesi ne kadar kaçınılmaz gibi görünse de sizler behemehâl adaletin peşinden gitmeyi tercih edin ve bunu başarında. Kuşkusuz güçten mahrum adalet acizdir ama buna mukabil adaleti olmayan güçte zalimdir. Güçten mahrum adalete elbette karşı çıkanlar, direnenler olmaktadır, zira kötü insanlarla lebaleptir dünya ve ne kadar güce muhalif olunsa da güçten korkulur ve onun önünde eğilinir ama adaletsiz gücünde töhmet altında kalması mukadderdir. Öyleyse adalet ile gücün tevhidi iktiza etmektedir ve bunu başarmak elzemdir, bu da bizim ödevimizdir. Bunun için adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması icap eder. Velakin dünya öyle bir yer ki ve insanlar o kadar zalim ki; haklı olan güçlü sayılmadı, güçlü olan haklı sayıldı ve her şey buradan başlayarak bozuldu ve işin şirazesi de burada kaçtı, bir daha da düzletmek kabil olmadı ama artık düzeltmek zorundayız. Geçelim!

 

Ey devlet! Artık ezilenlerin devleti ol, adaletten milim sapma, güçsüzün yanında dur, suçsuzsun yanında dur, asla ve kata vebal alma, unutma ki mutlak güçlü olan sen değilsin ve gücünün, yanında bir hiç olduğu bir güç mutlaka vardır ve o güç, gücünün üzerine indiği vakit toza dönersin. Bu yüzden hakikatin safında dur, yalanın yanında durup yalana güç verme ve yalanın yayılmasına müzahir olma. Senin dinin adalettir ve adaleti ezme, ezdirme, çiğneme çiğnetme. Adalet öldüğü vakit, kendi ecelinin altını imzalamış olursun ve bunu durdurmaya hiçbir kuvvet, hiçbir kudret, hiçbir servet kadir değildir. Devletler, adaletleri kadar güçlüdürler ve varolmayı hak ederler. Seni çok uyardım. Diyeceğim odur ki; gerçek devlet ol, gerçekten devlet ol. Mademki varsın, varsan olman gerektiğin gibi ol. İnsanlarını ayırma, hiçbir kimseyi kayırma, herkese eşit mesafede ol ve herkesi adaletle yargıla ve öyle karar ver. Gönüllerde yer bulmak istiyorsan yapacağın tercih bellidir, karar senindir. Geçelim!

 

Son tahlilde; hayatım arayışla, okumayla, soruyla, sorguyla, şüpheyle, uyarılarla geçti. Hep hakikatin peşinden koştum durdum mütemadiyen. Gördüğüm hiçbir hakikati gizlemedim. Ulaştığım hiçbir hakikati de haykırmaktan imtina etmedim, bunu yaparken korkuyla hareket etmedim. Karanlığın ve aydınlığın kavgasına, her zamanda, her zeminde, her şartta ve koşulda iştirak ettim, iştirak etmekten imtina etmedim. Keza bilim ve cehaletin kavgasına da aynı şekilde iştirak etmekten geri durmadım. Kuşkusuz çok zorluklarla karşılaştım, haklarımdan mahrum kaldım, ötelendim, hiçbir yerden kovulmadım ama bir yere fazla geldiğimi hissettiğim anda terk etmek için bir dakika düşünmedim ama yolumdan da dönmedim, duruşumdan da taviz vermedim, çünkü böyleyse vardım yoksa varsam da olamazdım. Zira cehaletin karanlığı doğurduğunu, karanlığında cehaleti beslediğini ve ikisinin örgütlü birlikteliğinde tüm insanlık haklarımı ve yaşamak sevincimi kaybettiğimi, kaybedeceğimi biliyordum. Kendim olarak kalmak uğrunda savaştım hep ve başardım mı, kazandığım nedir, neleri kaybettim, kuşkusuz hesabının kitabının yapılıp cevap verilmesi iktiza eder, yaptım mı, belki bir gün yaparım? Söylediklerimizden söylemediklerimiz ya da unuttuklarımız aklımıza gelsin artık. Geçelim!

 

En son tahlilde; İnsan olmalıyız! İnsan kalmalıyız! İnsanca yaşamalıyız! İnsan gibi ölmeyi hak etmeliyiz! Yaşasın insan!

Tarih: 12.06.2021 Okunma: 286

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İ: hakkı Cengiz

12.06.2021 - 21:57

Can Kardeşim, daha neyi, nasıl, kime, ne kadar söyleyeceksin? Her şeyi, gereken her kesime, gereketiği gibi söylemiş, başlıktaki iafedeyle, şiddetle uyarmışsın. Rum Suresi 41''nci ayet, tarafınızdan, bence asrın idrakiyle, asrın şartlarına tam olarak uygun açıklanmış. İsyan ve itirazına yürekten katılıyorum. Emeklerine, kalemine sağlık. Var ol. Gönülden selâmlar...

Özgür Deniz

12.06.2021 - 22:06

Tüm kalbimle bilincimle içtenliğimle samimiyetimle bilmukabele inşaAllah saygıdeğer paşam saygıdeğer ağabey. Kalben sonsuz teşekkürler. Dilimin döndüğünce, aklımın elverdiğince, kalbimin hissettiğince izah, izhar ve ikaz etmeye çalıştım. Duymak, düşünmek, anlamak, yapmak muhatapların işi artık. Bir insan olarak üzerime düşen ödevimi yaptığımı düşünüyorum. Ayeti de vicdanıma ve aklıma vurdum, ölçtüm, biçtim, tarttım ve bu çıkarıma ulaştım. Yüreğinize, aklınıza, gözlerinize sağlık saygıdeğer paşam saygıdeğer ağabey. Derin saygılar selamlar inşaAllah.