SADECE DÜŞÜNÜN...64...

Özgür DENİZ - 28.11.2020

Eski anlayışları sorgulayacağız ki yeni, yepyeni anlayışlar doğsun ve karanlık dünyamızı aydınlatsın. Bilakis, eskimiş, köhnemiş, pörsümüş telakkiler hayatlarımızı bitevi zehirleyecek ve hiçbir şey yapamadan öylece izlemekle iktifa edeceğiz. Olan biten her şeyi normalmiş gibi karşılayacağız. Çünkü eski kafalar, eskimiş telakkiler buna zorluyorlar bizleri zımnen. Eski telakkilerin bize vereceği yegâne şey; geçmişle övünç duymaktan ve sözde mevcudiyet adına önümüze yığınla tehdit koyup geleceğimizi bizden çalmaktan başka bir şey değildir. Önümüze koydukları olguları, sanki gerçekten öyle olan, olması gereken olgularmış gibi dikte ediyorlar ve tahrif ettikleri olgular sayesinde bizlerin anamızı ağlatıyorlar. Sanki her şey babalarından kendilerine miras kalmış gibi, bize de ait olan şeyleri kendilerine ait gibi görüp yaşamlarımızı zehirliyorlar. Elbette bizlerde bilmediğimiz için sundukları haliyle doğru kabul edip alıyoruz olguları. Ne yaşadığımızı biliyoruz ne de yaşatılanları. Yaşayıp gidiyoruz yaşadığımızı sanarak, aldanarak, inanarak. Niçin her şeyi kaynağına ulaşıp kaynağından öğrenmiyoruz ve öğrendiğimiz haliyle öğretmeye çalıştıklarını reddetmiyoruz? Niçin kendi ellerimizle onların altın tasta sundukları zehri içiyoruz? Kutsadığımız kimliklere sahip olduklarını sandıklarımız bizlere zehir sunmaz diye mi düşünüyoruz? Sonsuzcasına yanılıyoruz ve kendimizi mal yerine koymuş oluyoruz öyleyse. Misal; düşünmek yasak diye öğretiliyor ve bizde gerçekten böyle olduğunu sanıyoruz. Misal; vatanı sevmek, mutlaka ama mutlaka ölmek demek midir, onun üstünde hiç yaşamadan, yaşamak nedir bilmeden? Oysa düşünmek, inadına düşünmek, düşündüklerin temelinde her soruyu sormak ve amansızca, sınırsızca her şeyi sorgulamak niçin yasak olsun ki? Niçin silahın önünde boyun eğelim, niçin silaha köle olalım, hayatı silah olan birinin önünde, hayatı fikir, ilim olan biri niçin eğilsin sefilce? Ama biz eğilsin istiyoruz. Evet, yasak olsun ki, çıkar çarklarının dişlileri kolayca dönsünler, herkes, olan her şeyin olması gerektiği gibi olduğuna inansın ve itiraz etmeden kabullensin de mi ve efendilerde rahat bir şekilde, huzur içinde dem sürsünler, insanlık sürünürken? Hayır kardeşim, toplumun ürettiği her şey topluma ait kılınmadan ve toplumun menfaatine hasredilmeden, hiçbir şey olduğu haliyle tolere edilmeyecektir ve hiçbir şeye de inanılmayacaktır. Çünkü artı değer, onu üretenindir ve üretenin olacaktır. Zira yüzler bu şekilde gülecektir, mutluluk bu şekilde dünyamıza gelip çöreklenecektir. Önce adalet nedir saf haliyle, özüyle, gerçek mahiyetiyle didik didik edilip, çözümlenip, ortaya konulmalıdır. Ondan sonra söylediklerimize itiraz edilecekse de edilmelidir. Şeytan ve şeytanlar sizi Allah ile aldatmasın!

Tarih: 28.11.2020 Okunma: 284

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?