AFORİZMALAR...1...

Özgür DENİZ - 22.12.2008

‘’Dün dünde kaldı cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım’’ der Mevlâna hazretleri. Hangi yeniyi? Yeni mi kaldı ki alemde söylenmemiş? Söylenmedik, yazılıp çizilmedik yeni var mı ki? ‘’Her yeni eskinin elbise giymiş halidir’’ der üstat Cemil Meriç. Öyleyse biz kadimlere cedid elbiseler giydirmeye ve bunları farklı aksesuarlarla yazın dünyasında arz-ı endam ettirmeye bakalım dostlar. Yine, üstat Dücane Cündioğlu derki: ‘’bir düşünür, düşüncelerinin bütün malzemesini kendi yarat(a)maz. Onları seleflerinden alır ve düşünme bu malzemenin harmanlanma biçimiyle, yani terkibiyle, özgünlüğünü kazanır.’’  Yani üstadın dediği gibi, yeni elbise giydirme işi. Önemli olan varolandan nev-i şahsına münhasır özgünlükler ihdas edebilmektir. Göster hünerini ey müellif! Kalem sende, marifet sende. İfşa et ki marifetini, mazhar olasın iltifata. ‘’Marifet iltifata tabidir’’ derler de, iltifatta marifet arar kendini sunacak. ‘’Müşterisiz mal zayidir’’ sen sergile marifetini, korkma müşterisiz kalmazsın. Evet söyleyelim bakalım, yeni bir şey çıkacak ve müşteri bulup iltifat görebilecek mi? Doldur şişeyi fırlat at denize,  beklentisiz.
                                  

 

Kelimeler insanlığın ortak malıdır. Ortak tecrübesidir. Birleşik ruhudur. Dolayısıyla kelimeler üzerinde egemenlik kurmak insanlığa ihanettir. Başkaları kullandı diye kelimelerden mahrum kalmak ya da kendini tahdit etmek budalalıktır. Yazın ve düşün aleminde yukarıdaki mezkur paragraf genel bir kaidedir ve bu kaidenin dışında bir kulvar aramak muhaldir.
                         

 

Gürültü beynin sağlığını ve istikrarını bozuyor. Kalabalıklarda ve gürültülü ortamlarda düşüncenin dengesi bozuluyor Ve istikrarlı bir istihsal muhal oluyor. Düşünceyi yalnızlığın demlendiği demlerde ve sessizliğin kalbinde arayınız. Yoksa sırlara vakıf olamazsınız.

                         

 

Çoklukta, derinlik, anlam, kıymet nakıstır. Derinliğin olmadığı yerde de kaynama imkansızdır. Kaynamanın olmadığı yerde de her şey hamdır, sığdır ve basittir.


                          

Tembellik, esaret zindanlarına; çalışmak, hürriyet meydanlarına açılan kapıdır.
                         

 

Bilmediklerini öğrenmek yerine bilinmezlikte bırakanlar, cehaletin karanlığında yaşamaya mahkum olurlar.

                        

 

Benim bir hak davam var insanlara tebliğ ettiğim ve davet ettiğim onları. İcabet edip müşerref olanların yolu sonsuzluğa uzanır. Davetime teşrif edip avamla müşerref olanların, davamın zafere ulaşmasında araç görevi gören mümeyyiz payelerde beni geçmesinden korkmam. Bilakis, mümtaz dava arkadaşlarımı, mümeyyiz payelerle taltif etmek birincil vazifemdir. Önlerini açarım onların, her türlü müzaharatta bulunurum. Beni geçmelerinden korkup, muhtelif handikaplar icat etmem benim acziyetimi gösterir ki, bu mücadelemde de samimiyetsizliğimin müşahhas emaresi olur. Onları sınırlamam da benim kendimden emin olmadığımın delaletidir. Ve bu vicdansızlık ve adaletsizlik yüreklerde dayanılmaz sancıları tevlit eder ki, bu elim durum o nadide dava erlerini davadan uzaklaştırır diye mülahaza beslerim. Binaenaleyh, bir dava sahibi büyük insan olmalı ki, büyükler ilerledikleri kutlu yolda dürüsttür ve adildir, paylaşımcıdır ve tavizsizdir, cesurdur ve kararlıdır. Dava sahibi insan çoktur, ama içlerinde büyük azdır. Başlıkların iyi olması muhtevanın kötü olmasını engelleyemez. Büyüklerin eteğine yapışmak, insana büyüklük vasfı kazandırmaz, büyüklüğü alın teri, göz nuruyla kesbetmedikçe.


                         

 

Rüzgâr kurt gibi uluyor sanki... Beynim uğulduyor... Tarif edemediğim bir şey var beynimin meçhul yerinde... Sanki bu hayat koskoca bir hiç ve her şey koca bir yalan... Ömür hayal, insan garip bir yabancı sanki... ALLAH’ım düşüncelerim herc-ü merc, beynim çatlayacak gibi... Bir türlü çözemiyorum bilmeceyi...
                         

 

Hafızamda bir bütün olarak mevcut olan ama muhtevası kesinlikle meçhul olan bir kara kutudur yarın... Aleme ne saçacağı, insanlığa neyi sunacağı perdesi aralandığı zaman malum olacaktır... Anı yaşayın... Hayalleri ertelemeyin... Yine de ümitvar olun...

                        

 

Yürüdüğümüz yollar ateşlendi. Tuttuğumuz eller dostluk kokmuyor. Baktığımız yüzler ziyasız, gözler fersiz. Bakışlar donuk, sözler kuru. İçimizde volkandı duygular, patlayacak mekanlara hasret.


                         

 

İnsanın ihtiyaçları arza intişar olunmuş, arzuları sonsuzluğa uzanmıştır. İhtiyacını elde etmek için arza dağılacak, arzularını tatmin için uzak hayaller kuracaksın.
                        

 

Hayat kavramlarda gizlidir. Kavramların üzerindeki fanusu araladığınız zaman, hayatın gizemlerine vakıf olursunuz. Bir şeyi başarmak için o şeyle imtizaç etmeli, bizatihi o şeyin için de var olmalısınız. Sevmelisiniz, ki sevgi sırra açılan kapının anahtarıdır.

                       



Batı tarzı eğitim telakkisi pragmatisttir. Ruhu refetmiştir. Sorumsuz, başı boş, hedonist, sefil beyinli, gayesiz, tüketici bir gençlik tevlit etmiştir. Ahlâki sınırları ref etmiş, mahremiyete el uzatmıştır. Aileyi parçalamış, bireyciliği tahkim etmiştir. Kollektif anlayışın yerine egoist anlayışı ikame etmiştir. Kadını cinsel bir meta derekesine düşürmüş, analık vasfını sıfırlamıştır. Toplumun öznesi olan kadını medyatik hale getirmiş, namus pazarlarına düşürmüş, ucuz ve pespaye reklamların malzemesi yapmıştır. Annelik gibi ulvi ve mümeyyiz bir vasfı yerlere sermiş ve sermaye pazarlarında reklamların ve tüketim unsurunun aracı konumuna irca etmiştir. Yegane çözüm; Kur’an ahlakına dayalı eğitim dir. Bu idarak edilmedikçe insanlık günden güne tükenecektir. Tafsilatlı ve namuslu bir tefekkür bu durumun doğruluğunu size gösterecektir.
                        

 

 

Bir toplum, kendi ahlâki ve sosyal normlarını eksen almayan değişim ve dönüşüm hareketlerini içselleştirmede mukavemet eder. Şayet bu metazori olursa bir müddet karşı koyar ve son tahlilde kendini bırakıverir, ama artık kendi olmaktan çıkmış olarak.

                        

 

 

Karanlıkta yaşayan, karanlıktan beslenen ve kirli işler icra ederek hayatını idame ettirenler aydınlıktan korkarlar.


                        

 

Anlamsızlığın tutsağı olmuş bir hayatta, anlamı arayan ve seviyeli bir hayata susamış bir yolcuyum.
                        

 

 

Metropol denince akla, zengin kültürler, zengin bilgi kaynakları, sosyal ve kültürel aktiviteler, muhtelif kavramlar, muhalif fikirler, farklı inançlar, aykırı yaşamlar gelir.

                           

 

 

Yaşam bir şakadır, insansa bir yabancı... Gerçeklikten uzaktır yaşam, yokluğa mahkumdur insan... Kısadır yaşam, yalnızdır insan... Acıdır hem de tatlı yaşam, çaresiz, hem de yorgun insan...


                           

 

Her izdivaç bir kopuş ve düşüştür dalından ve dalında yalnız bırakıştır bir diğerini, acıdır her düşüş kahreder insanı. Hasret ateşiyle yanacaktır geride kalan gün geçtikçe.
                            

 

Maziyi fazla önemseme, varlığın ve her şeyin halde gizli. Zira maziye fazla takılıp kalmak manasız, çünkü, yapacak bir şey yoktur, yaşanmış ve bitmiştir, ya kabul edersin ya da ret. Eğer insansan kendi tarihini benimsersin ve ders alırsın, o kadar.

                           

 

Komünizm, üretilen ürünün devlet eliyle üretene dönüşümünün engellenmesidir, yani alın terinin ve emeğin gaspıdır. Birey, toplum ve devlet bazında netameli bir oyundur ve sonu hüsrandır, felakettir. Ve bu sistemin muharriki azim bir sosyal adaletsizlik, yani dehşetli bir sömürüdür. Adaleti tesis ettiğiniz gün komünizmin mezarı kazılacaktır. Çünkü, adaletsizlik dalaleti, dalalette komünizmi tevlit etmektedir.


                           

 

İslâm ise her şeyi yerli yerine koyar. Bireyin kendine, çevresine, toplumuna ve devletine halel vermeden, meşru dairede hakiki hürriyeti yaşamasını temin eder.

                            

 

Yüce bir iman ve yüksek bir ahlâkla mavi göklerin altında, hayat yolunda, umutla aydınlık istikbale yürüyen muazzez bir gençlik bekliyorum.


                           

 

Bir gün ayrılırsa da yollarımız, gönüllerimiz aynı yüksek duygularla coşsun. Dünya garip çok garip.
                            

 

Biz baharı beklerken, kaç çiçek soldu? Eller kime açılır? Gözler kime ağlar? Diller kimi söyler? Kulaklar kimi dinler? Hangi çaresiz garibin sessiz çığlıklarını saklar viraneler?

                           

 

Hiyerarşik bir düzen içinde olmayan, örgütlenmeyen ve murakabesiz olan hareketler zafere müyesser olamaz.


                           

 

Hayallerim yıkmadı beni yaşattı... Bir gün umut treni gelecek ve bizi alıp götürecek uzaklara... Sessizce ve yapayalnız...
                           

 

Cüzi musibetlerin külli musibetlere inkılâp etmesini önlemek için ateşi kıvılcımken söndürmeli...

                           

 

Önce tahkiki iman ve fiziki aleme yansıması olan güçlü bir ahlâk ve deruni alemimizde davamıza ihlaslı bir samimiyet.


                            

 

İnsan ya yaptıklarının, ya da yapacaklarının hayaliyle avutur kendini yoksa azap olurdu hayat.

 

 

 

 

AYRINTI:

 

1.Şu ABD denilen dünyanın en lanet emperyalist ülkesinin Mahzuni Şerif üstadında deyimiyle ‘’katil’’ başkanına ayakkabı fırlatan EL-ZEYDİ ismiyle müsemma şahıs için farklı bir düşüncem var. Yani bilemiyorum müthiş bir emperyalist komplo olabilir. Yani bu mukaddes eylemi yapan şahsın halk nezdinde tam bir kahraman olacağı kuşkusuz. Bunu emperyalist bilmez mi? Elbet bilir. Peki kendi yapamadığını halk nezdinde kendi tavassutu ile kahramanlık payesine doğal yoldan ulaşmış birine yaptırmayı düşünemez mi? Elbet düşünür. Bunun için her yolu dener. Tabi o şahıs bu olayı gerçektende yapmış olabilir. Takdire şayandır. Ki bunu yüreği yaşayan herkes onayladı. Ama çok dikkatli de olmak gerekir. Zira bir halkın kaderi söz konusu. Yani ben bir kapıyı araladım. Teennili olunması için. Umarım gereken yerler uyanık olur ve bedeli çok ağır olacak bir oyuna gelmezler.

 

2.Yine tasmalı it havlamış. Aslanım bak havladığın yer şeref timsalidir. Sen ise şeref yoksunusun. Parayla, döneklikle soylu olduğunu sananlar ve şatafatlı mekanlara müdavim olanlar ve oralarda, oraların has müdavimlerine kuyrukçuluk yapmaya gayret edenler anlamaz bunu. Şeref bedel ister. Ki sen bunu ödeyemezsin. Önüne atılan yalı yutmakla şeref kesbedilmez. Sen hep kendi, sırtlan derisine dönüşmüş, suratına tüküren bir sefilsin. Sen Ermenicilik oyununda piyonluğa sevdalı onursuzlara yağ yakmakla ne kazanacağını sanırsın ki? Bu ülkenin çocukları elbet millidir ve hep böyle kalacaklardır. Büyük mikyasta ümmetleri için küçük mikyasta milletleri için elbet kavga verecekleridir. Dindaşlarının ve kavimdaşlarının haklarını elbet arayacaklardır. Devletleri için ve devletlerini ayakta tutan ulvi ve mukaddes değerleri için elbet bedel ödemek pahasına da olsa kavgadan asla kaçmayacaklardır. Ama sen gibiler her devirde it gibi yaşayacaklardır. Her dem para sahiplerinin kapılarında yal bekleyeceklerdir. Hep memnun etme sevdasında olacaklardır. Bir kerede olsa memnun olma sevdasını tadamıyacaklardır. Sen ne adaletçi, ne özgürlükçü asla olamazsın. Sen yutturulmuş birkaç kavramla namus abidesi insanlara havlayarak günlük yalına kavuşmaya çalışırsın ve her dem alçakça yaşarsın ve yaşayacaksın. Buna mahkumsun. Bu yüzden insanlık satmaya yeltenme. Bu güzel ülkenin güzel çocuklarının yüce değerlerine havlamaya kalkma sakın olaki. Bu toprağın çocukları Türktür, İslam’dır ve öyle kalacaktır. Bunu değiştirmeye yeltenmek ateşle oynamaktır kuzum. Senin aklın ermez böyle şeylere. Sen beklediğin kapıda bekle ve havla. Gerisine karışma. Karışırsa da önüne yal atan şahıs karışsın. Akıllı ol kuzum. Hangi çöplükte öttüğüne dikkat et. Peşinden gittiklerinin hepsi kurt. sen bir tadımlık meze olursun onlara.

 

3.Bugün ‘’habervaktim.com’’ da Abdürrahim Karakoç’u okumanızı salık veririm sevgili insan kardeşlerim. En kalbi ve derin muhabbetlerimi sunarım.

 

4.Artık uyumamak üzere uyanmak umuduyla HOŞÇAKALINIZ…

 

Tarih: 22.12.2008 Okunma: 672

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

TOLGA UNUTMAZ

08.11.2008 - 15:54

devlet devlet olabilse, insanlar da insan olabilecek... SAYGILAR

TOLGA UNUTMAZ

08.11.2008 - 15:54

devlet devlet olabilse, insanlar da insan olabilecek... SAYGILAR