SADECE DÜŞÜNÜN...18...

Özgür DENİZ - 27.09.2020

Her şey değişmekte ama bir tek insan denilen değişime direnmekte. Hiçbir şeye direnmeyen insan yenilenmeye, değişmeye direnmekte. Niye? Çünkü elinde neyi varsa eski olan sayesindedir ve elindekini daim kılacak olan yine eski olandır. Bu yüzden de eskiye sımsıkı sarılmaktadır ve hep eskiye dairdir anlattıkları. Çünkü boş kafalara ancak eskiyle hükmedebilirsin. Dolu bir kafa eskiyle avunur mu? Zaten dolu bir kafa dolu bir hayata talip olur ve dolu bir hayatında eskiyle muhal olduğunu bilir. Misal; dini yeniden anlasak ve yeni bir din anlayışı ortaya koysak, bugün ağzında dinle gezenlerin kaçına itibar edilir? Keza; gerçekten bu milletin kim olduğu, neci olduğu, nerelerden bugünlere geldiği namusluca tahlile dilse bugün bu millete istinat ederek muayyen düşüncelere sahip olanların, vatan edebiyatı yapanların kaçının yüzüne bakılır? Öyleyse eskiyi atıp yeniyi alır mı, yeni bir insan olur mu? Elbette ki almaz ve de olmaz. Böyle olunca da felah bulmaz. Bugün dünyada değişmeyen ne vardır, aynı kalan ne vardır? Aynı kalarak varolmak kabil midir? Ulan şu dünyada her çiçek bile taze açıyor. Ki, yıllar yılı yaşıyorsun ama aynı nato kafa nato mermer olarak devam ediyorsun. Birazcık düşünür be insanım diyen. Adam vatanı babasının çiftliği zannediyor, herkesi tecziye etmeye, tard etmeye yelteniyor, bizde eyvallah ediyoruz, alkışlıyoruz. Bu nasıl bir sefilliktir be? Kendisi kimdir, hayat nedir, yol nereye doğru akıp gitmektedir, insanlık hangi aşamalardan geçip gelmiştir bugüne, sonumuz ne olacaktır? Hep yerimizde durarak nasıl ileriye gidebiliriz, hep önümüze odaklanarak ileriyi nasıl görebiliriz diye düşünür be. Ama hayır ne gereği vardır ilerisini görmenin, ileriye odaklanmanın, yerimizde rahatız nasıl osla değil mi? Çünkü kimsenin bir şey sorduğu, bir şeyi sorguladığı, yeniyi aradığı yok. Herkes memnunsa bizde memnun olup memnun olanları gayr-ı memnunlar haline getirmeyelim öyle mi? Nasıl bu kadar basitleşebiliyoruz ve sığ düşünebiliyoruz? Oysa insanız biz be insan. Ve tüm hayatımız birgün önümüze dökülecek ve sorulacağız her şeyden. Hiç mi korkmuyoruz, endişe etmiyoruz? Yuh olsun, veyl olsun!

 

İnsan eğer ki, bitevi değişirse, kuşkusuz toplumunda değişmesine katkı sunabilecektir. Ama insan değişmezse, toplum kolay kolay değişmeyecektir. Çünkü toplum direngen bir yapıya sahip olur genelde. Toplum eskidir ama insan yenidir! Çünkü toplum asırları tazammun eder ama insan münhasıran kendi yaratacağı geçmişin bilgisine sahip olacaktır, elbette toplumun da geçmişine sahip olacaktır ama kendi varoluşu üzerinde baskın olan kendi geçmişi olacaktır, bu durum onun değişime olan direncini kolayca kırabilecektir. Velakin bizde öyle olmuyor, bizler kendimizi toplum içerisinde erittiğimiz için aynı zamanda kendi bünyemizde devasa bir toplumsal birikimi taşıyormuş gibi hissediyoruz ve bu da bizi olduğumuz yere çökertiyor ve adeta olduğumuz yerde çakılıp kalmamızı ve zamanla ölmemizi, ölü canlar olmamızı tevlit ediyor. Ölü olduğumuz içinde mütemadiyen toplum tarafından biçimlendirilen, toplumdan geleni emen oluyoruz ama toplumu biçimlendiren bir katalizör olamıyoruz. Binaenaleyh, kodları değişime pekte uygun değildir toplumun yani değişime direnir. Ama insan birey olarak değişimi özleyebilecek ve değişimden hazzedebilen bir mahiyete haizdir. Toplum nehrin kabuğu ise, birey olarak insan o nehir içinde akıp giden su misalidir. Bu yüzden de aynı kalması onu öldürür. Yeni bir bakış açısı geliştirmeden, yeni bir hayatın doğuşu kabil olmayacaktır. Yeni bir bakış açısı da yeni bir insan olmayla ilintilidir. Hülasa; insanın varolması ancak değişmeye kendini bırakmasıyla kabildir. Nasıl bir nehirde iki kez yıkanmak olası değilse, her gün yeniden doğan insanın bir önceki günün insanı olması olabilecek bir şey değildir. Bizim metazori eski olmakta inat etmemiz ayrı mevzudur. Bu da haddizatında derin bir korkunun tecellisidir. Çünkü yeni olan kendimizin nasıl bir biz olacağını tahayyül ve tasavvur edemiyoruz. Ya yeni olunca derin bir boşluğa düşer miyiz ve yeni bizle eski bizi anlaştırabilir miyiz korkusudur bu. Ama korkularla da var olunmaz ki! Korkuların krallığında ve karanlığında yaşamayı reddedin. Hakikatin aydınlığına sığının. Şeytan sizi Allah ile aldatmasın. Ne vatan ne de din kimsenin babasından kendisine tevarüs etmiş bir olgu değildir. Öyleyse bu olgularla sömürülmeye, aldatılmaya bir nihayet verin. Uyanın, gerçekleri görün, aydınlanın ve karanlığın perdesini parçalayın.

Tarih: 27.09.2020 Okunma: 331

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?