SADECE DÜŞÜNÜN...14...

Özgür DENİZ - 23.09.2020

Sorunun nereden kaynaklandığını bilmezseniz çözüm üretemezsiniz. Bu yüzden ilk evvelde sorun nedir, nereden ve nasıl neşet etmektedir tespit edeceksiniz ki (((ki, bunda da olabildiğince samimi, ciddi ve namuslu olmalısınız))), nasıl, ne şekilde giderileceği yönünde çözümler üretilebilsin. Ama buna cesaretiniz olmalıdır! Bir fabrikanın elektriği sürekli gidiyorsa ve işler sürekli aksıyorsa, durmadan atan şarteli mi kaldırıp durursunuz yoksa sorunun ne olduğunu tespit etmek için tahkikat mı yaparsınız sorunu temelli ortadan kaldırmak için? Elbette temelli çözüme başvurmamız icap eder değil mi normal işleyen mantığa göre? Ama öyle olmuyor işte. Böyle yapan tek bir kişi var mı? Bendeniz göremiyorum maateessüf. Bilakis kendi ellerimizle bile isteye sorunları üreten bizleriz. Çünkü sorunlar varsa biz varız. Sorun ortadan kalktığında bizim varlığımızın da anlamının kalmayacağını biliyoruz. Bir de çözümün kaynağı olan akıl bağımsız olacak ki, gerçekçi çözüm önerileri ortaya konulabilsin. Akıl akıldan üstündür diye bir şey vardır ama o bir şey bu dünyada yoktur. Çünkü bu dünyada fazla akıl, işleri şirazesinden çıkarır diye düşünüyoruz yani bencilliği tercih ediyoruz. Her şeyi ben bilirim ya da biz biliriz modunda hareket ediyoruz. Çendan böylesi bir şey bizde yok maalesef. Bizler alelade yaşıyoruz, günü kurtarma odaklı yaşıyoruz. Bu yüzden de sorunlara odaklanmıyoruz. Çünkü faniyiz ve bu fani dünyada maişetimizi temin edecek maddiyata muhtacız (((elbette gerçekte böyle bir şey olamaz, olmamalıdır ama oluyor işte))). Öyleyse gerektiği kadar maddiyatı biriktirmeliyiz ilk evvelde değil mi? Yani derdimiz çözüm üretmek değil birikim yapmak olmalı diye düşünüyoruz. Bu yüzden de hiçbir zaman kalıcı çözümlere yönelmiyoruz. Sorunlar birikiyor ve gün gelip altından kalkamaz hale gelince güya çözmek istiyormuşuz gibi davranıyoruz ama artık vakit o vakit olmuyor. Binaenaleyh, bitevi kaybedenler oluyoruz. İşte bu sebeple insanın hür ve bağımsız olması sonsuz mühimdir. Çünkü insan, insana tapıncı bırakınca ve bağımsız kalınca ve bağımsız kararlar almaya başlayınca, dünyaya bakışı daha bir başka oluyor, göremediklerini görüyor, duyamadıklarını duyuyor, hissedemediklerini hissediyor, düşünemediklerini düşünüyor ve yeniden insanlığını hatırlıyor ve adeta yaşama yeni doğmuş gibi oluyor. Ondan sonra da sorun nedir, çözüm ne olmalıdır daha berrak algılıyor. Her şeyin başı temiz niyet, samimiyet, ciddiyet, özetle insaniyet! O da bizde yok…

 

Lütfen düşünelim! Bir insan göz göre göre boynuna acımasızca basılıyor ve öldürülüyor yahut başka şekillerde. Böyle bir hakkı var mı herhangi bir insantekinin? Senin vermediğin, senin olmayan, seninle hiçbir ilgisi de bulunmayan ve üzerinde zerre tasarruf sahibi olmadığın bir şeyi hangi hakka ve hukuka istinaden yok edebilirsin? Bu dünyanın kralı yok ki, kölesi de bulunsun! Öldürenin vermediği can öldüren tarafından yok ediliyor. Nasıl bir cürettir bu? Kimsin sen pezevenk, babanın evinde misin, aldığın canı sen mi veriyorsun, kaderleri tayin hakkı mı verildi sana, dizayn etmeye tevessül ettiğin dünyada münhasıran sen mi yaşıyorsun? Sonradan, olmuş bir kere denilip sıyırılabilinecek bir durum mudur bu? Bir canı almanın muayyen sebepleri olabilir elbette ama iş olsun diye de cana kastedilmez değil mi? Kastedildiğinde neler olunacağı tahmin edilemez mi? Kuşkusuz edilir, belki de tepki zihinde ölçülüp biçilmektedir ve ona göre bir etkide bulunulmaktadır. Sırf dünya menfaati uğruna böylesi alçakça bir işe tevessül edilebilir mi, edene ne denir? Bir insan kardeşinizin canına taammüden kastedildiğinde ne yaparsınız? Öylece susup oturur musunuz? Bir şekilde tepkinizi ortaya koyarsınız değil mi? İnsani bir şeydir bu. Tıpkı herkese ait olan bir tarlada herkesin ölümüne çalıştığı halde hiçbir şey alamayıpta, birilerinin hiç çalışmadan çalışanların ürettiklerinin üzerine konması sonucunda öylece susup oturamayacağınız gibi. Birilerinin dünyasına gelmedim ki, birilerinin kulluğunu tolere edeyim yahut birilerinin nefislerinden fışkıran ve menfaatlerini temin etmeleri için teşekkül ettirilen yasalarına boyun eğeyim. Öyle değil mi ama? İnsan öyle bir kıskaca alınıyor ki, nefes alamaz hale getiriliyor ama yine de deniyor ki, tahammül etmelisin. Peki, niçin ve nasıl ama ve kim için kime? İnsan onuru diye bir şey yok mudur? İşte Faşizmin ve Kapitalizmin dünyası böyle bir dünyadır, şiddetten beslenirler, terden, kandan, yaştan, emekten beslenirler, ezdiklerine her türlü uygulamayı reva görürler ama yine de ezilenlere seslerini çıkarmamalarını öğütlerler. Yani ben seni öldürebilirim ama sen itiraz edemezsin. Velakin asıl yaptıkları şey şudur arka planda; önce şiddete yönlendirirler, şiddete başvurulduğunda da hemen suçlarlar ve yok etmeye yönelirler. Yani kendisi hiçbir zaman suçlu olmaz, suçlu hep karşısında duranlar olur. Kimin dünyası lan bu dünya! Bırakmayacağız!

Tarih: 23.09.2020 Okunma: 315

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?