SADECE DÜŞÜNÜN...4...

Özgür DENİZ - 09.09.2020

Yoktuk ve varolduk. Elbette varlığımıza sebepler vardı da varolduk yoksa yine yoktuk. Bir dünyadayız değil mi? Kalbimiz hissediyor, gözümüz görüyor, gövdemiz dokunuyor ve beynimiz de düşünebiliyor üzerinde değil mi? Üstümüzde mavi gök, altımızda kara toprak, arasında biz. Doğru de mi bunlar? Hayali şeylerden bahsetmiyoruz. Bu dünyaya gelmişsiniz değil mi? Varsınız, yaşıyorsunuz, öyleyse gelmişsiniz. Ve bir gün gideceğiz, gittiklerini gördük hep gelenlerin ve görmedik gidipte döneni. Bir aşağıda bir yukarıdayız bu dünyada, gel gitler yaşıyoruz, nice duygular ve düşünceler taşıyoruz, insanlık denizinin devasa dalgaları bir üste çıkarıyor bizi bir dibe doğru çekiyor yani aynı yerlerin ebedi mukimleri değiliz. Birgün bu hayat bitecek de mi? Can, göğüs kafesinden çıkıp uçup gidecek, kanatsız bir kuş gibisin öyle ya. Ne kalacak geriye? Maddi olarak hiçbir şey ama manevi olarak yaşadıklarınız, yaşattıklarınız ve yaşatılanlar değil mi, belki de unutulmayan bir gülüşünüz? Bastığınız toprağa basamaz olacaksınız, denizlerde yüzemez olacaksınız, toprakta koşamaz olacaksınız, yağmurlarda ıslanamayacaksınız, soğukta donmayacaksınız, bir çiçeği koklayamaz olacaksınız, şen kahkahalar atamayacaksınız, bir sevdiğiniz olupta sarılamayacak, tebessüm edemeyecek, buse alıp veremeyeceksiniz. Organlarınız canlılığını yitirmiş olacaklar ve hiçbir şeyden haz alamaz hale düşecekler. Peki, böyle bir hayatta nasıl yaşamalısınız? Yarın öleceğinizi bilseydiniz (((bilimsel olarak yani tıbben kesin olarak))), nasıl yaşardınız? Ölüm demişken ille de inanç bağlamından yola çıkarak söylemiyoruz söylediklerimizi, çünkü inansın inanmasın herkes ölecek (((Ki, biz mutlak bağımsız olarak insan odaklı konuşuyoruz her daim ve sonsuza kadar böyle olacak bu. Çünkü insan olamayıpta insan kimliği dışında ki kimlikleriyle var olmaya çalışanlardan o kadar nefret etmişim ki, bu nefretimi giderebilecek hiçbir şey yok artık ve bundan böyle münhasıran insan odaklı bakıyorum her şeye. İnsan olamayanların hiçbir şey olamayacaklarına kesin olarak iman ediyorum, kimsenin de imanı bendenizi enterese etmiyor, her daim eylemlere baktım, badema da eylemlere bakacağım.))). Hülasa; bir gün bu can çıkıp gidecek. Aynı şekilde yaşamaya devam edebilir miydiniz? Edemezdiniz değil mi? Ama ne zaman öleceğinizi bilmediğiniz için nasıl yaşayacağınıza da karar veremiyorsunuz. Demek ki dünyada kalmak sizleri korkutuyor de mi? Çünkü başınıza bir şey gelipte elinizdekileri kaybedersiniz diye korkuyorsunuz, ya bir de önümde uzun bir yaşam varsa diye. Ya o garantiyi nasıl elde ediyorsunuz? Yani bir dakika sonra küp diye gidivermeyeceğinizi kim söyledi? Bir gün her bir insanteki bir yerlerden kopup, ayrılıp gidecek, bulunduğu yere veda edecek. Doğru mu? Yalanlayın o vakit. Ailenizi terk edeceksiniz, okullarınızdan mezun olup gideceksiniz, memleketinizden kopup gideceksiniz, arkadaşlarınızdan, sevdiklerinizden, sevenlerinizden ayrılacaksınız, işinizden emekli olacaksınız ve gün gelecek içinde doğduğunuz ve bir müddet yaşadığınız dünyadan el ayak çekeceksiniz. Bunlar olacak de mi? Olmayacak diyen var mı? Peki, böyle bir dünyada nasıl yaşamalısınız? Ortama mı uymalısınız? Zalimlere dalkavukluk mu etmelisiniz, düşene bir tekme de siz mi atmalısınız, kötülüklere payandalık mı etmelisiniz, mazlumları görmezden gelip sırtınız mı dönmelisiniz, düzene mi uymalısınız, hiçbir isyanınız olmamalı mı, sömürücülerin çanakçısı mı olmalısınız? Bizden diye, zalimleri alkışlamalı, mazlumları lanetlemeli misiniz? Yıkıp yeniden yapmak iradesi göstermemeli misiniz? İyi düşünün, sağlam karar verin, korkmadan doğru olanı yapmakta ısrar edin. Ayrıldığınız her yere daha önce görülmemiş, bırakılmamış ve orada yaşanılmamış güzellikler, iyilikler bırakmaya çalışın. Küçük dokunuşlarda bulunun, baki kalacak olan o dokunuşlardır işte. Böyle yapılmalı değil mi sizce de?  Yaşamış olduğunuz belli olsun ve bir anlamı bulunsun, sizden bir şeyler kalsın geriye. UNUTMAYIN! Ne milyonluk elbiseleriniz kefeniniz, ne milyonluk arabalarınız tabutunuz, ne milyonluk evleriniz mezarınız olmayacak ve ne de o karanlık kuyuda altınlarla dolu keseleriniz, paralarla dolu kasalarınız ve kallavi masalarınız sizi koruyamayacak. İnsanlığınızla gideceksiniz ve geri kalan da insanlığınızdan başka hiçbir şey olmayacak, tabi biriktirdiğiniz ve götüreceğiniz, bırakacağınız bir insanlığınız varsa. İt olmayın, insan olun. İt sizden de olsa yeter artık hoşt deyin, insan sizden olmasa da değerini bilin ve buyur edin. Çünkü yaşam sizin yaşamınızı, başkaları uğruna vazgeçmeyin. Yalanlarla yaşamınızı çaldırmayın. Gözlerinizin gördüklerine kör, kulaklarınızın duyduklarına sağır olmayın. Allah ile aldatılmayın!

Tarih: 09.09.2020 Okunma: 320

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?