ÖĞRETMEN...

Özgür DENİZ - 22.07.2020

Dinleyin, anlayın ve yapın abicim. Geçelim! Hem öğretmenlerin öğrencisi oldum bu hayatta hem de öğretmenler dünyasına yakın oldum hep. Bu yüzden öğretmenin kim, öğretmenliğin ne olduğu hakkında az çok fikrim vardır. Öyle sığ ve basit fikirlerde değildir, olabildiğince derin fikirlerdir. Değeri var mıdır? Ne zaman olmuştur ki? Umurumda mıdır? Olsaydı kendime üzülürdüm. Yazılsa kitap olurdu. Binaenaleyh boş, ucuz, basit ve sığ laflara karnım toktur. Dolu ve en gerçek sözleri söyleyebilecek kadar da gücüm yoktur. Velakin öğretmenlerin samimi, dürüst ve sonucu olan eylemlere ihtiyaçları vardır. Birde kendi aralarında birliğe ve birbirlerine saygıya, sevgiye. Burada da mümkün olduğunca kısa bir özet geçmeye çalışacağım. Dünyada vicdanı en derin olan, merhametinin sonu olmayan yegane varlıktır öğretmen. Özünde paha biçilemez bir mücevher gibidir öğretmen. Yapmamayı yapamayan dünyadaki yegane varlıklardır onlar. Dokunuşları hayatın her evresinde kendini hissettirir. Bir ruh yapıcısı ve tamircisidir o. Çölleşen beyinlere rahmet gibi inendir o. Ama öyle midir? Hep verir ama hiç alamaz, çünkü hayat artık gelip bu kerteye dayanmıştır. Damla damla erir ama tükenişi hiç umursanmaz. Her zaman, her yerde, her şartta ve koşulda, tatilinin bile en zevkli anında öğrencisi yanındaymış gibidir, onu illaki düşünür, düşünmeden edemez. Bugün hiçbir yere gitmeye kifayet edecek puanı alamayanların tercih etmek zorunda kaldıkları bir meslektir öğretmenlik maalesef. Bu yüzden de ilk baştan kabul etmektedirler, zaten hayat içerisinde reva görüldükleri ve reva görülecekleri durumu. Ellerinden bir şey gelmez. Zaten nicesi de talim ettikleri mesleklerine hasretle yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Nicesi de ücretli köleliğin kıskacında yaşam savaşı vermektedirler. Kendi dünyalarında bile birbirlerinden farklı konumda yaşamaya mahkum edilmişlerdir. Elbette suçlu onlar değillerdir. Öğretmenler içinde mesleğinin icabına göre hareket etmeyen varsa da bunun suçlusu kendisi değildir, ilk evvelde onu yetiştiren sistemin ta kendisidir suçlu. Elbette kendisinin de suçu vardır ama asıl suçlu kendisi değildir. Çünkü onun yetiştirildiği sistemin çarkı bozuktur, bozuk çarktan da doğru insan çıkmaz kolay kolay, çıkıyorsa da bu o bozuk çarktan doğru olarak çıkanın kendi gayret ve çabasının sonucudur. Ki, çok kez de hayatın en önemli aktörleri ve tartışmasız en gerçek katalizörleri olan öğretmenler üzerine baya da yazdım. İyi bir öğretmen dünyayı değiştirebilecek bir öğrenci yetiştirebilir. Elbette bir öğretmenin tedrisinden geçmekte olan bir evlat sahibi olsaydım, bu yazı çok başka bir seyir izlerdi, olabildiğince sert olabilirdi. Çünkü evladımı yetiştiren bir insanın, insanlık dünyasının en saygın insanı olduğunu varsayarak mahkum olduğu yaşamı hak etmediğini düşünürdüm, ki yine de düşüncem budur. Ama suhuleti ve sükuneti kaybetmeyeceğim. Kimdir, nedir abi öğretmen? Işıktır abi ışık. Beyinleri aydınlatan, ruhları terbiye eden, gövdeleri tesviye eden insanlığın en gerçek mimarı, yaşamın en hakiki sanatkarıdır. Öğretmen her şeydir ama bir hiç konumuna indirgenmiştir. Fakat buna rağmen bile onun her zaman yattığı yerden kazandığı dillere pelesenk edilmiştir ve temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp getirilip önüne konulmuştur. Dahasını söylemeye dil varmıyor, gönül elvermiyor. Hatta az ücretin mahkumu olmasının arka planında bile böylesi bozuk bir algının ve inancın olduğu söylenir. Ne kadar onur kırıcı bir bakış açısıdır ama altı üstü öğretmendir işte, onuru mu olurmuş. Zaten dikkate alındığına da şahit olunmamıştır hiçbir zaman. Oysa Prof. Doktor Ali Fuat Başgil’in fevkalade bir sözü vardır; “bir madenci 24 saat kazma sallayıp 1 saat dinlense yorgunluğu geçer ama bir öğretmen 1 saat çalışıp 24 saat dinlense yine de dinlenemez, çünkü kazma sallayanın bedeni yorulur ama düşünenin ise beyni ve beynin yorgunluğu bedenin yorgunluğuna benzemez.” Peki bu sözü gerçekten algılayıp anlayan kaç kişi vardır şu alemde? Eylemler gösteriyor ki, tek bir kişi bile yoktur. Münhasıran laf üretmekte pek mahiriz. Üstat Nurettin Topçu’yu teğet geçiyorum, bilakis kaldıracak gövde göremiyorum. Bugün öğretmenin durumundan gerçekten memnun muyuz? Hiç sorduk mu onlara; nasıl yaşıyorsunuz, keyfiniz yerinde mi diye? Ne mümkün, sormaya cesaretimiz mi vardır ki? Onlar eylem bekliyorlar ama bol laf yiyorlar, lafla da karın doymuyor, teker dönmüyor, gemi yürümüyor ki be abi. Lütfen öğretmenlere hak ettikleri saygıyı gösterelim, onları layık oldukları konuma yükseltelim, hayatlarını iyileştirelim. Ne acıdır ki, ücretten bahsedilince, hemen hazır cevap oluveriyoruz; hayatta paradan daha değerli şeylerde var diye. Tamam o zaman, siz de o değerli şeylere değer verip, aldığınız ücretlerden vazgeçin lütfen, yoksa boş konuşmayın abicim. Eylem yoksa söz hükümsüzdür. Bugün öğretmenin hakkı tüm kalbimle ve bilincimle ve tüm değerlerim üzerine yemin ederim ki en az 10.000 (((ON BİN))) TL dir. Bu da mevcut koşullar içinde geçerlidir yoksa gerçek hakkı bunun en az beş katıdır. En yüksek ücreti almaları gereken insanlardır onlar ama en düşük ücrete layık görülmektedirler. Handiyse yoksulluk sınırında yaşam sürme çabasındadırlar. Niçin imtina ediyoruz haklarını vermekten? Sonra da bol bol kallavi nutuklar çekiyoruz. İnanıldığını mı düşünüyorsunuz? Çaresizlik sadece. Çünkü eli mahkum. Yazık, günah, hak. Lütfen bir dakika bile geçirmeden yapılması gereken neyse yapalım. Yapamaz mıyız? Bal gibi de yaparız. Öğretmen mutlu değilse, insanlığın mutluluğu hayal bile olamaz. Bu insanlık ödevidir. Gerisi laf-ı güzaftır. Neyse suhuleti ve sükuneti bozmayalım. Ama son söz olarakta; kalbimizdeki isyanın tarifi yok biline diye söyleyelim.

Tarih: 22.07.2020 Okunma: 480

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?