ÇÜRÜYÜŞ...35...

Özgür DENİZ - 15.06.2020

İnsan, emeğidir! Mülk kimin? İnsanlar kazanabilirler kime ne mi? Bilmem, belki de kazanabiliyorlardır verdikleri emek kadar ya da mülkü monopollerine geçirdikleri kadar! Kimin ne kadar emek verdiğini bilebilir miyiz? İşin zorluğuna göre mi ücrete tabidir insançocukları yoksa bulundukları yere göre mi? İnsançocuklarının yerlerini kim, neye göre belirliyor? Kapitalizm mi belirliyor yoksa hakikatler mi? İşlerin zorluğu neye göre belirleniyor? Sizce bu dünyanın mülkü herkese yetmeyecek kadar az mı ya da herkese yetecek kadar çok değil mi? Kendinize layık görmediğiniz bir şeyi başkasına layık görebilir misiniz? Yahut siz olduğunuzda yetmez dediğiniz bir şeyi başkası için yeter görebilir misiniz? Siz insansınız da o insan değil mi? Kallavi yaşamları hak edenler ve hak etmeyenler mi vardır? Hangi ahlakla, adaletle, merhametle, vicdanla? Yoksulluk yok edilebilir mi ya da yok edilemez bir şey midir? Yoksulluk kaderdir diyen insan mıdır? Bir insanın açlıktan ölmesine onun kaderi odur diyebilir miyiz? Bu dünyada ki paylaşımı kim yapıyor? Ücret paylaşımını kim tanzim ediyor? Mesela; şu meslek şu kadar, bu meslek bu kadar, o meslek o kadar, bilmem şu işi yapanlar şu kadar alacaklar diye Allah mı dedi? Öyleyse neye ve kime göre yapılıyor? Bu dünyada birilerinin dilediklerince, istediklerince yaşamak hakları vardır da, başkalarının kendilerine biçilen hayatın sınırları kadar mı yaşamak hakları vardır? Bir empati yapılsa ve türlü türlü nimetlerle lebalep olan bir dünyada yer değiştirilse katlanabilir miyiz? Katlanmaları gerekir derken utanmıyor muyuz? Bu taksimi kim yapmıştır, niçin yapmıştır, nasıl yapmıştır? Kimin mülkü üzerinde yapmaktadır? Farzedelim ki, bir kişi 1 milyon lira alırken, diğer kişinin 100 lira almasına kim, hangi sebeplerle, hangi bakışla, görüşle, kriterlerle karar veriyor? Hangi yasalara göre karar veriyor? Hakikate göre mi yoksa Kapitalizme göre mi karar veriyor? Tanzimlerin, taksimlerin, dizaynların böyle yapılmasının arkasında bilinçli bir kara elin olduğundan şüphelenmiyor muyuz hiç? Böyle olsun ki, insançocuklarının arlarında her diam bir mesafe bulunsun, birbirlerine kin duysunlar, birileri başkalarına mideden bağlı olsunlar ve benim düzenim de devam etsin diye düşünüyor olamaz mı kapitalizm? İnsançocuklarının, insançocuklarının hayatları üzerinde karar verme salahiyetleri var mıdır? Adalet nedir, kimin adaleti, nasıl adalet? Mesela; her şehirde pazarlar kuruluyor de mi? O pazarlarda envai türlü sebzeler, meyveler bulunuyor de mi? Keza her şehirde kuruyemişçiler oluyor de mi? Oralarda da envai türlü çerezler bulunuyor de mi? Hakeza tatlıcılar bulunur her şehirde ve yine envai türlü tatlılar bulunur o tatlıcılarda de mi? Ve hakeza hastalık için ilaç, karanlık için ışık, soğuk için gaz, bedene örtü, mideye içecek ve yiyecek, temizlik için su, barınmak için ev lazım değil mi? Tüm bunlar olmasın diyebilir miyiz? Ya da olabildiği kadarıyla olsun diyebilir miyiz? Yani göz göre göre insançocuklarına sefalet içinde de yaşayabilirsin diyebilir miyiz? Kimsenin fazlasını istemeye hakkı yoktur diyebilir miyiz? Azı ya da fazlayı kim belirliyor, hangi hakla belirliyor, neye göre belirliyor? Yahut tüm bunlardan gönül azar azarda olsa çektiği zaman, senin gönlünde her şeyi çekiyor ama, bazı şeyleri de görmeyiver diyebilir miyiz? İnsan gönlü gördüğünü çekmez mi? Görülen kimin mülkünde görülüyor? Görüleni kim veriyor? Verilen ücretle veren yaşayamıyorsa, alan nasıl yaşasın? Ki, bunu kendi mülkünüzde yapmadığınızı, yapmayacağınızı da fark edin ki yaparken sıkıntı yaşamayın sanki kendi mülkünüzde yapıyormuş gibi. Herkese hak ettiği verilmeli ve herkese insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sunulabilmeli. Verdiğimiz her karar, yaptığımız her iş, ortaya koyduğumuz her eylem, söylediğimiz her söz rûz-i mahşerde muhakkak yakamıza yapışacaktır hiç kuşkunuz olmasın! Bir insanın nefes alamadığı bir dünyada kimse nefes alamaz. Bunu herkesin kulağına küpe etmesi icap eder. Çünkü kimse kendi mülkünde yaşamıyor, öyleyse dilediğim gibi hareket ederim diyemez tek bir kişi bile.

 

İnsan dehşetli şekilde dejenere olmuş ve bu dejenerasyonda insanı iflah etmeyen bir alinasyona uğratmıştır, nihayetinde de çürüme tezahür etmiştir. İnsan bugün kendi kendini bilmemekte ve tanımamaktadır, binaenaleyh kendi üzerine oynanan oyunların farkına varamamaktadır. Bu da insanı bitevi aldanışa ve kurban olmaya mahkûm kılmaktadır. İnsan bugün gerek kendisi üzerinde, gerekse kendisi dışında ki her şey hakkında münhasıran kalıpsal bilgilere sahiptir. Hiçbir şeyi derinlemesine tanımamakta, bilmemekte ve hiçbir şeyin hakikat temelinde çözümlemesini yapamamaktadır. Bu yüzden de olgularla kendisini aldatmaya çalışanların oyunlarına gelmektedir. Çünkü olguların gerçek anlamda nasıl olaylaşmaları iktiza ettiğini bilmemektedir. Bugün insan üzerine kurgulanan ve insanı hedef alan her şey insanı tanımadan hedeflerine vasıl olmaya çalışmaktadır, mutlak anlamda başarıya vasıl olunamasa da, insanı aldatmak ve sömürmek hedefinde istediklerini elde etmektedirler. Haddizatında insanı tanımadan insana dair ve insan üzerinde kurgulanan tüm kumpasların gerçek anlamda boşa çıkması icap eder ama insan kendisini tanımadığı için farazi de olsa başarıyla neticelenmektedir. Çünkü insan üzerinden kotarılmaya çalışılan şeyler insanın asli mahiyeti ve çelişik varlıksal gerçekliği bilinmeden kotarılmak istenmektedir. Bugün hangi ideoloji insana dair bilgisiyle insan üzerinden hedeflerine yürümektedir? Hiçbirisi insanı tanımamaktadır, hepsi kendi algı düzeyine göre insana dair hedefler belirlemektedir. İnsanı, kendilerinin biçtikleri kalıba girmeye zorlamaktadırlar. Bunu izhar ettiğiniz zaman kızılıyorsunuz, hakarete uğruyorsunuz. Ama gerçeği değiştirebilecek hangi güç vardır? Ya da insana dair hedeflerde sahici ve kalıcı başarıya vasıl olan kim vardır böyle yaparak? İnsanı tanımıyoruz, anlamıyoruz, bilmiyoruz ama onun üzerinden hedeflerimizi metazori olarak gerçekleştirme yoluna gidiyoruz. Gerçekleştiremeyince de insanı düşman belliyoruz ve yaftalama yoluna gidiyoruz. Kimse kusura bakmasın ama benim önüme bir şeyler koyup koyulanı yemeye zorlayamaz kimse, zira yemek zorunda değilim. Ha otururuz, şeyleri tafsilatlı ve sarih olarak dip derinliğine değin çözümleriz, bir sonuca mülaki oluruz, kalben ve beynen ıskat olursak eyvallah etmekte kusur etmeyiz, bunu yapabilecek yüreğe sahip olan varsa buyursun.

Tarih: 15.06.2020 Okunma: 357

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?