BUNLAR DA KİM?...

Özgür DENİZ - 29.04.2020

Allah’ın, kullarına emanet ettiği mülkünde, önümüze serdiği yeryüzü sofrasında kardeşçe ve şereflice yaşayıp gidiyorduk. Kimsenin kimseyle derdi yoktu. Türkülerimiz birdi, aynı nehirlerde yüzüyorduk, aynı toprağa akıyordu terlerimiz, kenetliydi ellerimiz. Çünkü henüz kimse kendine ait olmayan mülke göz dikmemişti. Öyle çok şeye de ihtiyacımız yoktu, olması için bir sebepte bulunmuyordu. Herkes birlikte üretiyor, emeğinin karşılığını bihakkın alıyor, birlikte tüketiyor, sessiz sedasız yaşayıp gidiyordu. Açgözlülük peydah olmamıştı, hırs yoktu, ihtiraslı değildi kimse. Zira tek bir insançocuğu bile benzerlerine hükmetme gereği duymuyordu. Herkes kutsal yasalar önünde eşitti. Birileri çıktılar, göz diktiler insanlığa ait olan ne varsa. Her şey onların olsun, onlar istedikleri kadar versinler, insanlığa kolayca hükmedebilsinler istiyorlardı. Çünkü biliyorlardı ki, eşit olurlarsa sesleri gür çıkmayacaktı, buyuramayacaklardı, dilediklerince yaşayamayacaklardı, insanlığın ortak birikimine el koyamayacaklardı, teri-yaşı-kanı-emeği kolayca sömürüp servetlerine servet, kudretlerine kudret katamayacaklardı. Mülkü, münhasıran kendi aralarında dönüp duran bir devlet kılamayacaklardı. Bilakis, tahkir ve tezyif ettikleri, insan olarak görmedikleri insançocuklarıyla eşit olacaklar, aynı sofraya oturacaklar, aynı hayatı yaşayacaklardı. Kabul edemezlerdi, olamazdı böyle bir şey, onlar üstündüler, seçilmişlerdi, hükmetmek için vardılar. Buyur edilmeden girdiler dünyamıza. Zira kendilerinin kılmışlardı bize ait olan ne varsa. Biz çağırmamıştık hiçbirini. Bize benziyorlardı ama bizden değillerdi, bizdenmiş gibi görünmeleri icap ediyordu. Bizden göründüler ama hiçbir zaman bizim gibi olmadılar. Bize sormadılar, davet etmemiştik, hesapsız, umarsız oturdular sofralarımıza. Önce kendilerinde hak gördüler sofralarımıza sorgusuz sualsiz oturmayı. Sonra da sofralarımızın sahibi oldular ve kendi sofralarımıza kendi emeğimizle koyduğumuz aşımızı azalttılar. Oysa yaşayıp gidiyorduk kendi halimize, kimsenin ekmeğinde gözümüz yoktu. Kendi toprağımızı ekiyor, kendi ekinimizi biçiyor, akıttığımız terin ürününü paylaşıyorduk hep birlikte. Harama kaşık sallamıyorduk, kepçe sallansın istemiyorduk helalimize. İnsanlık kokulu çaylarımızı yudumlarken, kuru ekmek dilimlerini pay ederken girdiler dünyamıza. Kapımızı kapattık yüzlerine, pencerelerden girdiler, kapatınca pencerelerimizi bacalardan girdiler. Nerede açık bulurlarsa oradan girdiler dünyamıza. Kirliydiler ve kirletmedik hiçbir şey bırakmadılar. Kirlettikçe, kendilerine benzettiler bizleri de ve benzeyince onlara, bizden bişey kalmadı geriye. Bakışsız bakıyorlardı, donuktu yüzleri, soluktu tenleri. Bir gövdeleri vardı belki ama yürekleri yoktu. Özlemlerimizi, umutlarımızı, düşlerimizi kirlettiler, hayallerimizi çaldılar, ekmeğimize kondular, zehir kattılar aşımıza. Onurumuzun üzerinde tepişirlerken kahkahalar atılar. Şerefimizi çiğnerken patlattılar şampanyalarını. Gecelerimizi kâbusa çevirdiler, gündüzlerimizi acıttılar. El koydular bize ait olan ne varsa ve el koyduklarıyla kör karanlığa attılar bizleri. Ne çocuklarını yediler bu ülkenin. Eşitlik olsun diye bir ordan, bir burdan diri diri toprağa gömdüler. Hücrelere tıktılar, tırnaklarını söktüler, boyunlarına yağlı urgan geçirdiler, organlarına elektrik verdiler. Hiç acımadılar, hiç bıkmadılar, hiç yorulmadılar. Zalimlerin satranç oyunlarında hep piyonu oynadılar bu ülkenin garip, masum, mazlum çocukları. Bilerek yürüdüler ama bilmeden öldüler. Apansız yakalandılar borana. Apansız geldiler, amansız geldiler, fırtınaya tutulmuş yaprak gibi savurdular bu ülkenin çocuklarını. Kuş konacak ağaçlarımızı kestiler. Gül kokusunun dağıldığı bahçelerimizi talan ettiler. Mavi göklerimizden güneşimizi çaldılar. Terimizi toprakta kuruttular. Emeğimizi iç ettiler. Terimizi, kanımızı, yaşımızı hiç ettiler. Türkülerimizi söyletmediler, dertlerimize ağlatmadılar, sevinçlerimizi yaşatmadılar. Korkuyorlardı, ekmeğimize tükürdüler, çiçeklerimizi dalında öldürdüler, yapraklarımızı fırtınaya verdiler. Meyvelerimizi olgunlaşmadan düşürdüler. Biz hiç sesimizi çıkarmadık, siz kimsiniz demedik, boyun eğdik eyvallah dedik, hayır diyemedik, isyan edemedik. İnsanlığı çürüttüler, insansız bir dünyaya mahkûm ettiler bizi, dünyamızı zindana çevirdiler. Belki böylesi bir dünyada yaşamazdık, bizim olanı bizden çalanlara el açmazdık, insanlık onurumuzu çiğnetmezdik ama olmadı, yapamadık. Yapabilir miyiz? İnanıyor muyuz?

Tarih: 29.04.2020 Okunma: 324

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?