KIYAMET...

Özgür DENİZ - 22.03.2020

Dünyadaki hiçbir olguyu, olayı; Kur’an’ı, İncil’i, Tevrat’ı, Zebur’u okumadan ama tertil, tedebbür, taakkul ile okumadan anlayamazsınız. Ama öyle bilindik, alelade, sığ, sıradan, yeknesak, alışılagelmiş kalıpsal okuma teknikleriyle değil, tamamen alışılmışın dışında bir okuma yaparak. Ki, zaten o vakit, alışılmışın dışında bir bakış açısı da spontane tezahür edecektir ve belki de başka bir dünyaya (((ki, bu dünya düzeni muhakkak değişmelidir ve elbette değişecektir, insan kazanacaktır sonunda, görülmedik hiçbir hesap kalmayacaktır))) açılan kapının kilidi olacaktır bu. Zira insanlığın alışılmışın dışında bir okuma yapmaya ve bakış açısına ihtiyacı vardır. Çünkü alışılmış okuma yöntemleri ve bakış açıları insanlığı hasta etmekten, sömürülmesine kapı aralamaktan, sefilleştirmekten, köleleştirmekten, kullaştırmaktan, sürüleştirmekten, mankurtlaştırmaktan başka hiçbir sonuç tevlit etmemiştir. Yekpare insanlık, bugün, dünyaya, tabiata, olgulara ve olaylara aynı pencereden bakmaktadır, kimse farklı pencerelerden bakmaya cesaret edememektedir. Nihayetinde de herkesin gördüğü resim aynı olmaktadır. Böyle olunca da tornadan çıkmış yorumlar beyinleri dumura uğratmaktadır ve kimse de dünyayı değiştirmeye matuf eylemde bulunamamaktadır. Oysa gerçek şudur ki; kuşkusuz yorumlama, çözümleme yapılacaktır ama mühim olan değiştirmeye cesaret edebilmektir. Peki böylesi bir şey kimin, kimlerin işine yaramaktadır? Yeni bir dünya kaçınılmazdır ya da kıyamet kapınızdadır! Geçelim! Başınıza gelen tüm kötülükler kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bilakis dünyada aynı yerinde duruyor, tabiatta olabildiğince sessiz, sakin ve başkaldırmıyor. Ki, yapabilecekleri ne vardı ki? Bir şey yapılıyorsa orada özne vardır, özne bir şey yapıyorsa orda tepkisiz bir nesne vardır. Özne bitevi arar, nesne bu arayışa sessizce aracılık eder ama özne tüm yüreğini ortaya koymuyorsa bu arayışta, aradığına asla erişemez. Aranan doğru aranmalıdır, arayışta dürüstlük olmalıdır, bilakis ortaya çıkacak sonuçlardan kimse sorumlu olmayacaktır. Velakin insan denilen yaratık azgınlaştı, sapıttı, doğru yoldan ayrıldı, zulümler arttı, kötülükler tekasür etti, doğmamış çocukların ve yetimlerin haklarına tasallut zirve yaptı, yaşamak sevinçleri zehirlendi. İnsanın, insana yaptığını hiçbir varlık yapmadı. İster Tanrı’nın gazabı deyin, ister sessiz çığlıkların biriken enerjisinin etkisi deyin (((illa ki sessiz çığlıkları bir çığa dönüştürüp başınıza düşürecek Yüce Güçte olacaktır, bilakis sessiz çığlığa cevabı kim verecektir? Çaresizin çaresi kim olacaktır?))), başımıza gelenlerin geleceği belliydi, ta başından beri. Çünkü önce zemin hazırlanır sonra ilan yapılır. Zemin hazırlanmadan duyuru olursa kaos olur. İnsan bozulmayagörsün ondan daha tehlikeli, daha aşağılık, daha korkunç bir yaratık göremezsiniz ve göremiyorsunuz. Kaderimizi çiziyoruz, çizdiğimiz kaderimizi misafir ediyoruz. Eve gelen misafirden şekvacı olunur mu? Zira senin davetin olmasa gelmezdi. Sen davet ettin, buyur ettin, onun için ortamı hazırladın ve o da geldi. Şimdi niye dertleniyorsun ki? Ya da özene bezene, ince eleyip sık dokuyarak yaptığın evden niçin şikâyetçi oluyorsun ki? Başkası yapmadı, hiçbir şeyini başkası seçmedi, her şeyi kendi ellerinle yaptın, o zaman sorun ne? Günahlarınızı saysam saymakla bitecek gibi değil, zaten saydırmazsınız da. Oysa sayılmasına müsaade etseniz herkes kurtulacak! Günahla yüzleşmek, günahtan kurtulmanın olmazsa olmaz biricik önkoşuludur. Ya insan olacağız ya da bağıra bağıra geberip gideceğiz. Biriktirdiğiniz günahların hesabı görülmeyecek mi sandınız? Siz altyapısı hazırlanmadan ortaya konulmaya çalışılan üstyapının kabil olabileceğini mi zannettiniz? Sebep belli, çözüm belli, sonucu yaşıyoruz. Sonuçlar ağırlaşınca zaten başından belli olan çözümler tezahür eder ama bedeli ağır olacaktır. Noldu? Korktunuz mu? Niye korkuyorsunuz ki? Çağırırken korkmuyorsunuz ama. Sahtekârlar, yalancılar, düzenbazlar, dalkavuklar, namussuzlar. Oysa öyle cüretkârsınız, öyle zalimsiniz, öyle riyakârsınız ki, sanki kurtuluş müjdeniz var ellerinizde. Kafanıza göre takılıyordunuz, sesleriniz çok kirli çıkıyordu, hareketleriniz tiksindiriciydi. Ama yine sizlere benzeyen, kendiniz gibi olan birilerinin felaket oyunları sizleri korkutmaya yetti de, arttı bile. Hayır yani, ne umuyordunuz ki ne bulacaktınız, bulduğunuz şey istemezmiş gibi yaptığınız ama istediğiniz şeydi. Niye almıyorsunuz? Zorla veriyordunuz ama ve almak zorunda kalıyorlardı! Almak sırası kendinize gelince mi tehdit ve tehlike teşkil eder oldu? Herkes zevzeklik ediyor. Gerçeği gizlemenin bedeli insanlık tarihi boyunca hep ağır olmuştur. Niye kimse gerçeğe dokunmuyor, gerçeği görmezden geliyor. Küçücük, basit, aşağılık dünya menfaati için mi? Aynen öyle, birileri dünya umuru uğruna gerçeğin gizlenmesinin münasip olabileceğini sanıyorlar. Belki de bilmiyorlar diyeceğim ama bilebileceklerini bile örtüyorlar. Gerçekten korkmayacaksın bebeğim! Günahsız olan niye korksun ki? Oysa günahsız olan gerçeği alır yanına, çıkar meydana ve pervasızca söyler söyleyeceğini. Peki, günahsız kim? İlk taşı günahsız olan atsın! Neyse, durman gerektiğin yerde de durmalısın, durmamalısın ama durmak zorunda kalmak diye bir şey var… Korkmakta haklısınız efendiler ve hep korkacaksınız!

Tarih: 22.03.2020 Okunma: 386

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?