ÇÜRÜYÜŞ...1...

Özgür DENİZ - 11.12.2019

Varolurken ki oluşunda ki varolanları ve varolanlar temelinde ki varoluşumları bi dakika geçelim. Önsel olanları ve önsel olanların üzerine bina edilen yahut spontane kazanılan sonsal olanları da geçelim ama önsel olanlarla sonsal olanların girift denkleminde yaşadığını da bilelim insanın. Önsel olanların değişmezliğini ama sonsal olanların değişkenlik içerisinde ki haddizatında özün doğal mecrası içerisinde geliştiğini ve yine de değişmezliğini sarf-ı nazar eylemeyelim. Biliyoruz ki insan çelişik bir varlıktır ve çelişkilerle dolu bir hayatın içerisine doğmuştur. Bu yüzden de hiçbir zaman hiçbir konuda net olamaz. Hep değişkendir yani bir anı bir anına uymaz gibi bir yaşamın yolcusudur, bu olumsuzluk anlamında değildir, münhasıran yazgı gibi bir şeydir. Belki vazgeçilebilir bir şeydir ama yaşamın dayatması vazgeçmesini engeller. Geçelim! Kimliği yoktur insanın, dini yoktur insanın, rolü yoktur insanın, ideolojisi yoktur insanın, ülkesi yoktur insanın, milleti ve devleti yoktur insanın, hiçbir şeyi yoktur insanın, her şeyi ya da bir şeyleri olduğunu sonradan öğrenir ve sahiplenir, ilk evvelde her şeyin içine doğar ve bilmez ama büyüdükçe bilmek ister, bilmeyi istedikçe sorar ve sorgular, öğrenir, öğrendikçe farkına varır, farkına vardıkça anlamaya çalışır, anladıkça kabullenir ya da reddeder. Tabi tüm bunları yapmadan önce kurgulanır ve kurgulandığı gibi bunları yapmaya çalışır. Çünkü insan doğduğu anda acımasız bir kuşatılmışlığın içindedir, aşılamayan sınırlar içerisine hapsolmuştur yani hülasa olarak devasa bir zindanın içerisine doğmuş insan. Bu yüzden kendi doğal gelişim seyrine terkedilmez, terkedilemez, terketmezler, mutlaka kurgulanması gerekir ve kurgulanır yoksa istenmedik bir canlı olarak tezahür eder ve tüm beklentileri boşa çıkarır, tüm tezgâhları bozar. Velakin insan bu süreçte dönüşür, özünden sapar, kabullendiklerine alışır, alıştıkça uyum sağlar, uyum sağlamaya çalıştıkça bozulur ve artık insan, insan bile değildir. Geçelim! Her şey çürüdü farkında olmadan ya da farkında olunduğu halde yol verildi çürümeye ve kokusunu hissettiğimiz an anladık ne olduğunu ama artık iş işten geçti. Ve çürümüşlükten kazanmaya başladık. Bugün herkes çürümeden rant elde etmektedir ve rant elde ettikçe çürümeye yol vermektedir. Hiçbir değer, hiçbir erdem, insani öz beş para etmemektedir.

 

İşin hülasası; insanı kapitalizm çürüttü ama şimdi çürümekte olan kendisidir ve kuşkusuz tarihin çöplüğünde yerini alacaktır ve insanlık bir gün mutlaka doğal mecrasına dönecektir. Geçelim! İnsanı her daim bir madde olarak algıladık ve maddeye değer biçer gibi değer biçtik insana da. Ne zaman işimize yaramadığını düşündük o an gözümüzden düşürdük ve üç kuruş etmeyen bir madde olarak gördük. Her zaman bize kazandırması gereken bir madde olması gerekiyordu, bizim indimizde değer kesbetmesi için. Bize kazandırmıyorsa değersiz, üç kuruş etmeyen atık bir maddeydi artık o ve yeri çöplüktü. Onu hep tanımladık ve tanımlamalarımız üzerinden yargıladık. Zaten kolayca yargılayabilmek için tanımladık. İnsanı tanımlayacak tek bir olgu vardı; insan! Yani insan sadece bir insandı, basit, sıradan, olduğu gibi bir varlıktı. Biz onu olmadığı hale sokmaya çalıştık, sokmaya çalıştığımız hal üzerinden onu olmayacak maceralara sürükledik. İnsan basitti ama biz onu basitleştirmeye çalıştık. İnsanı hep bir müşteri gibi gördük ve bize verdikçe aldık ama aldığımız kadar vermedik ve sürekli azalttık onu, nihayet tükettik. Mütemadiyen suçlara bulaştırdık, ne yaptığımızı unuttuk ama suçlamayı unutmadık. Başını eğmesini hiç istemiyormuş gibi davrandık ama her zamanda baş eğdirdik insana, eğmedikçe başını durmadan vurduk. Eğdirdiğimiz başını, eğmesi gerekiyormuş gibi hissettirdik. Çünkü o başın sadece bizim önümüzde eğilmesini istedik, başkalarının değil. Oysa o baş hiç eğilmemeliydi, çünkü bir kere eğilirse artık bir daha kalkamazdı. Yani dalından kopardık, düşürdük, çiğnedik, ezdik ve çürüttük insanı. İnsan sayesinde yaratılan kurumlar eliyle insandan bir canavar yarattık. Yarattığımız canavara kendi kendini imha etme görevi verdik. Zira kurumlar eliyle kurgulanan bir varlıktı artık o. Kurumların kulu olmasını istedik ondan, kabullenmedikçe suçlu ilan ettik ve suçundan kurtulması için kurgulanmayı kabul etmesini dikte ettik. Bir insandı o, ne bir itti ne de bir köle. Ne dilenmesi gereken bir dilenci, ne de hakkı olmayana el uzatan bir hırsız değildi. Hayattan istediği tek şey ise, münhasıran hak ettiğiydi; ne bir gram fazla, ne bir gram eksik. İnsanlığına saygı istiyordu. Ama biz onun her şey olmasına müsaade ettik, bir tek insan olmasını kabullenemedik. 

Tarih: 11.12.2019 Okunma: 423

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?