İNSANCA YAŞAMAK...

Özgür DENİZ - 10.11.2019

Bu dünyayı dip derinliğine değin çözümlediğiniz zaman kendinizden başka hiçbir şey göremezsiniz. Gördüğünüzü sanırsınız! Devasa bir dünyada, sayısız görüngüler ortasında, zevahirde sahip oluşluk düşleminde gibisinizdir ama yapayalnızsınızdır. Katı, sert ve müşahhasmış gibi anladığınız ve duyumsadığınız hayatın zincirleriyle bağlandığınız, böyle bir hayatın size dokunuyormuş gibi olduğunu farz ettiğiniz için yaşadıklarınızın gerçek olduğuna inanmaktasınızdır. Ürpertici bir uğultu hissedersiniz, bir çiçeği titreten soğuğun karşısında bir çiçek gibi üşürsünüz, çaresiz bir yaprak gibi savrulursunuz, kıstırılmışsınız gibi hissedersiniz, sonsuzluğunuzda soluğunuz kesilmiş gibi olur, ne olduğunu bilemezsiniz, dinledikleriniz hikâyeden ibarettir, gördükleriniz zaten yoktur, yaşadığınız, yaşamakta olduğunuz, yaşayacağınız her şey boştur, aldatmadır. Sahiplikler bir varsayımdan ibarettir. Haddizatında ait olmadığınız bir yerde bulunduğunuzu, olduğunuz yere fırlatılıp atılmışsınız gibi olduğunuzu düşünürsünüz. Çok olduğunuzu, size benzeyenlerin içinde bulunduğunuzu, benzerlerinize yapışık olduğunuzu düşünürsünüz ama bir bakmışsınız düşmüşsünüz. Yer diye bir şey yok altınızda! Tarif edilemeyen bir boşluk içindeymişsiniz… O vakit algılar ve anlarsınız ama zaman dediğiniz şey tükenmiştir. Münhasıran kendiniz varsınız, kendinizle baş başasınız, ödülünüz de kendinizsiniz, cezanızda kendiniz. Belki de kendiniz de yoksunuzdur ama varmışsınız gibi hissetmektesinizdir. Fakat hissediyormuş gibi olduğunuz kendinizin varlığınızın varsayımında bu yüzden kendiniz olmanız, kendinizi tanımanız, kendinizi yaşamanız, kendinize ihanet etmemeniz iktiza eder. Çünkü bir gün ihanet ettiğiniz gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacaksınız ve o gün gerçekler suratınıza çarpılacaktır. Çok feci şekilde! Aldatmak kötü, aldatılmak acıdır! Biri ihanettir, diğeri nefreti doğurur ve nefretin ihanete vuruşu çok ağır olur, tüm vuruşlarınız boşta kalmıştır. Zaman garip bir şeydir filhakika. Mücerret, mutlak olarak bir kalıba sokulamayan, herhangi bir şekle sahip olmayan bir şeydir. Bizler onu ancak yaşamakta olduğumuzu varsaydığımız mukayyet ömrümüzle müşahhaslaştırabilmekteyiz ve tükettiğimiz günlerle, verdiğimiz ve aldığımız hayali yaşımızla algılayıp, anlamlandırabilmekteyiz. Ama reel anlamda zaman dediğimiz şey kimileri için ilaç mahiyetinde olabildiği gibi kimileri için ceza, azap, acı mahiyetinde de olabilmektedir. Çünkü zaman dediğimiz şey ne kadar bir nehir gibi akıp gitse de, geride bir tortu bırakıyor istesekte, istemesekte. En mücerret haliyle tükettiğimiz, tüketmekte olduğumuz, tüketeceğimiz günler olarak biliriz biz zamanı yahut öyle varsayarız. Ve bildiğimiz zamanların mahkûmu oluruz. Zaman bizi sömürür mütemadiyen! Bir de dünya realitesi bağlamında muhtelif zaman dilimleri vardır basit algımızla algıladığımız haliyle. Bu zaman dilimleri insan olmaklığımız bağlamında büyük öneme haizdir. Bu dünyada muayyen dört zaman dilimi çok önemlidir ve insan bu dört zaman dilimini dikkate alarak yaşamalıdır, bu zaman dilimlerinde insanca kalmak uğrunda savaşmalıdır. Madem yaşadığını varsaymaktadır ve yaşıyormuş gibi duyumsamaktadır, öyleyse bu dört zaman dilimine zincirlidir. Dikkate almayabilirsiniz de elbette ama bu dört zaman dilimi sizi fazlasıyla dikkate alacaktır ve hiç kuşku yok ki dünya realitesi dediğimiz olgu ve olay bağlamında mutlak adil olacaktır, elbette bu adil oluş kuşkusuz acımasız, insafsız, merhametsiz ama hakça yargılama şeklinde tecelli edecektir. Bu zaman dilimleri gerçek-saf duyguların ve düşünlerin apaçık şekilde tezahür ettiği zaman dilimleridir. Dilediğimizce yaşamlarımıza hakça indirilecek darbelerin anlarıdır. Normal zamanlarda, gerçek-saf duyguların ve düşünlerin ortaya konması hem insanca yaşamı hem de birlikte yaşamı imkânsız kılar (((imkânsız kılmaz, kılmaması icap eder ama insanlık henüz o kerteye ulaşmış durumda değildir, çünkü insan ahmaktır, böndür, taş kafalıdır, zaten böyle olmasaydı kendisine dokunduğunu hissettiği ve yaşadığını varsaydığı ve varolduğuna inandığı dünyada devrim yapardı))), bu kadim bir tespittir ve sizin elinizde olmayan bir şeydir, dünya dediğimiz şeyin özüdür (((realiteye göre))). Mezkûr zaman dilimleri: ayrılık zamanı, kopuş zamanı, düşüş zamanı ve ölüm zamanıdır. Ayrılık zamanı; bir yerde üstteyseniz yahut malik olduğunuz bir gücünüz, servetiniz varsa ya sizin bulunduğunuz yerden ayrılıp gittiğiniz, ya servetinizin ve gücünüzün tükendiği ya da altta olanın ayrılıp gittiği yahut sizden daha fazla servete ve güce malik olduğu zamandır. Kopuş zamanı; her şeyden elinizi eteğinizi çektiğiniz, her şeyi yapacak gücünüzü tükettiğiniz, başkalarına muhtaç ve mahkûm hale geldiğiniz, hem eşitlerinizden hem de eşit olmadıklarınızdan kopup kendi dünyanıza döndüğünüz, dışa dönük ihtiyaçlarınızın anlamsız kaldığı zamandır. Düşüş zamanı; bulunduğunuz yeri kaybettiğiniz, hükmettikleriniz nazarında ve karşısında sefilleştiğiniz, eziyet ettiklerinizin eline düştüğünüz zamandır. Ölüm zamanı; dünya ile tüm bağlantılarınızın sonsuza kadar kesildiği zamandır. İşte herkesin, ne olduğu, kim olduğu, karakteri, varolduğuna inandığı, yaşadığını varsaydığı varlık âlemindeki gerçek yerinin ne olduğu bu zamanlar da net bir şekilde tezahür eder. Ya lanetlenirsiniz ya da şerefle yâd edilirsiniz: tercihinizi siz yapacaksınız, kaderinizi siz tayin edeceksiniz, ödülünüzü ya da cezanızı siz belirleyeceksiniz. Böyle bir vakit geldiğinde yahut böyle bir fırsat ele geçtiğinde hakkınızda söz edenleri asla suçlayamazsınız, suçlayamayacaksınız. Çünkü tüm insanlığın tanıklık yapacağı sanık sandalyesine oturtulacaksınız. Çünkü kendi yazdığınız hikâyenizi okuyacaksınız ya da size okunacak olan; kendi eylemlerinizle, söylemlerinizle yazdığınız hikâyeniz olacak. Yaptığınız iyilikler varsa alkışlanacak, yaptığınız zulümler ortaya dökülünce taşlanacaksınız. Ya utanç içinde kalacaksınız ya da onurlu bir şekilde kaldığınız yerden devam edeceksiniz. Bunu unutmayacaksınız, bilecek, anlayacak ve buna göre yaşayacaksınız, insanca varolmak istiyorsanız. Bitmeyen bir varoluş kavgasının tam göbeğindesiniz. Ya insan gibi varolacak, yaşayacak ve öleceksiniz (((ki, mutlaka öleceksiniz, keşke bir çaresi olsaydı ama güç sahibi de olarak yani dimdik ayakta durabilecek yetkinliğe malik olarak yaşamak kaydıyla))) ya da insan görünümünde ama hayvanlaşmış bir yaratık gibi geberip gideceksiniz, yüzünüze tükürülecek, belki mezarınız bile olmayacak. İnsanlığın kovduğu gibi toprakta dışarı atacak!

Tarih: 10.11.2019 Okunma: 379

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?