İŞTE BU BİZİM HİKÂYEMİZ...

Özgür DENİZ - 31.10.2019

Ormanda dolanırken bir parça et görür tilki, yanaşır ve yemeye niyetlenmişken etin etrafında bir tuzak olduğunu hisseder, bakar ki bir bomba yerleştirilmiş, uzak bir yere çekilir ve beklemeye başlar, etin kokusu vardır burnunda. Öylece eti gözlerken, bir aslanın yanaştığını görür, aslan tilkiye yanaşır ve hayırdır der, eti beklediğini söyler tilki, aslan niye gidip yemiyorsun der, tilki oruç olduğunu söyler ama aslan; ben bekleyemem der ve hesapsız umarsız etin yanına yanaşır ve tam ete dişlerini geçireceğinde bir anda patlar bomba ve ağır yaralanır aslan, tilki usulca yaklaşır ve aslanın ağır yaralı halde yattığını görür ve hemen ete saldırır, aslan hayırdır sen oruç değil miydin der, tilki gülümseyerek top patladı ya der.

 

İşte bizim hikâyemiz de böyledir; başkalarının kaybetmelerinden kazanıyoruz, başkalarının ölümlerinden kazanıyoruz, başkalarının terleri- yaşları- kanları ve emekleri üzerinden kazanıyoruz, başkalarının haklarına çökerek kazanıyoruz, başkalarının hayatı tehlikede mi diye düşünmüyoruz, gördüğümüz tehlikeyi haber vermiyoruz, biriktirerek kazanıyoruz, kötülüğü ve suçları çoğaltarak kazanıyoruz, insanları suça bulaştırarak kazanıyoruz, iyileri ve iyilikleri kirli niyetlerimize kurban ediyoruz, zaten başkalarının hayatları tehlikede olsun ki bizim hayatımız garanti olsun diyoruz. Yaşamayı başkalarının ölümünde görüyoruz. Gücümüzü, servetimizi, silahımızı başka hayatları çalmak üzerine kullanıyoruz. Allah belanızı versin ey servet ve güç sahibi köpekler. Ne hayatları çaldınız şu fani dünyada, ne sevgileri ve sevenleri öldürdünüz. Gücünüzde, servetiniz de yerin dibine batsın. İnsanlığı ne hale getirdiniz, iyileri ve iyiliği hiç acımadan öldürdünüz. Sevgiyi nefrete kurban verdiniz. Herkes birbirine düşman olsun, aynı sofraya oturamasın ki en büyük biz olalım ve en büyük payı biz alalım istediniz. Yazıklar olsun ki bize, biz öyle alçak ve aşağılık mahluklar olduk ki, başkalarının kederi bizim sevincimiz olabiliyor. Başkalarının başına gelen belalardan, acılardan gizli bir zevk alıyoruz. Suçladığımız insanlar ya suçsuzlarsa diye bir an bile tereddüt etmeden yargılayıp hüküm verebiliyoruz. İnsanlar birbirini sevecekler diye, elleri birleşecek insanların diye, aynı masada buluşacaklar insanlar diye öyle korkuyoruz ki, böylesi bir güzelliği daha doğmadan boğuyoruz. İnsanlar birbirleriyle asla konuşmasın ama sürekli dövüşsünler istiyoruz. Sürekli düşmanlar üretip, işte bu sizin düşmanınız diyoruz insanlara ve birbirlerinden kaçmalarını, birbirlerini vurmalarını sağlıyoruz. Çünkü ayrılıktan, düşmanlıktan, dağılmaktan ve kandan kazanıyoruz. Sezdirmeden, insanları birbirlerine öyle bir kinlendiriyoruz ki, bitmeyecek düşmanlıklar ve kavgalar üretiyoruz. Sevgi daha çiçeklenmeden eziyoruz. Çok zıt taraflarda da bulunsalar insanlar, bir an bir araya gelipte oturabilirler, konuşabilirler diye ödümüz patlıyor. Oysa kime ne benim kiminle oturduğum, kime ne kimin elini sıktığım, kime ne kiminle aynı sofrada, aynı masada buluştuğum. Ben gövdelere değil yüreklere bakarım. Her insanın benim kardeşim olduğunu bilirim. Ama birilerine batıyor işte. Çünkü kaybetmekten korkuyorlar. İnsanlar da bunu bir türlü fark ve idrak edemiyorlar ve gidip kendilerini kendilerine düşman edenlerin tuzaklarına düşüyorlar, karanlık efendilere hadim oluyorlar. Ey insanlar! Korkmayın birbirinizden, ne kadar da farklı olsanızda birbirinizden birlikte oturmaktan korkmayın aynı sofraya ve aynı masaya. Hesapsız, umarsız paylaşın duygularınızı ve düşüncelerinizi. Ve bırakın herkes kendisi olsun orada. Saygı duyun, sevgi dağıtın birbirimize. Kırın çarklarını sizi aldatan, sömüren, ezen pezevenklerin. Yoksa hep öleceksiniz!

Tarih: 31.10.2019 Okunma: 426

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?