HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ ÜZERİNE...

Özgür DENİZ - 22.05.2019

Şimdi; kalbinizin üzerinde ki pası silin, vicdanınızın üzerinde ki örtüyü kaldırın, aklınızı uzaklara gönderdiyseniz geri çağırın, gözlerinizi bağlayıp adalet terazisini elinize alın, sonra ‘’emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun’’ ki ‘’şerefli olarak halkedildiğiniz’’ gibi şerefli hareket edin. Önyargıyla çözümleme yapıp, klişeleşmiş sözlerle düşünüp, birilerinin aklıyla hareket edip ahlaksızca ve namussuzca vurmaya gerek yok. Önce bi okuyun, düşünün, sorun, sorgulayın, hissedin, anlayın, sonra isterseniz ağzınıza geleni söyleyebilirsiniz, aklınız, ahlakınız, vicdanınız ve namusunuz varsa ve böyle bir şeyi tensip ve tasvip ederse. Haddizatında çoook uzun zamandır yazmak istediğim ama bir türlü kabil olmayan bir mevzuydu bu, şimdi nasip oldu. Bendeniz lagalugayı sevmem. Şerefsizliği hiç sevmem. Cehaleti ise asla ve kata sevmem. Geçelim! Şimdi kardeşim; Allah, ‘’emrolunduğun gibi dosdoğru ol’’ diye telaffuz edilen bir ayet indirdi mi, indirmedi mi (ki indirdi)? Şereflice cevaplar isterim her soruma. İndirdiyse indirmiştir ve emre itaat gerekir, indirmediyse indirmedi dersin ve dilediğin gibi hareket edersin, bizde eyvallah deriz ama ona göre de mukabelede bulunuruz. İnsansak, insan gibi olmalı, insan gibi durmalı, insan gibi düşünmeli, insan gibi konuşmalı, insan gibi hareket etmeli, insan gibi yaşamalıyız. Başkasından vallahi, billahi, tallahi anlamıyorum ya da anlamak zorunda mıyım? Sahtekârlıktan, mürailikten tiksiniyorum ve gerçekten yoruldum bu ucube dünyadan. Bir olguyu ya da olayı dip derinliğine dek tetkik ve tahkik etmeyi, sorarak ve sorgulayarak yaşamayı seviyorum. İkna ederek ve ikna edilerek müzakere etmeyi uygun görüyorum. Peki, indirdiyse, bu ayeti kime indirdi? Cevap bekliyorum, haysiyetli bir duruşla. Peki, indirdiyse, bu ayeti niçin indirdi? Yine eğip bükmeden, kıvırtmadan, ‘ama’larla başlamadan, pisliğe bulaşmadan, insan gibi kalarak cevap bekliyorum. Peki, ittiba edilmeyecekse bu ayetin hükmü nedir, anlamı nedir? Dilimize pelesenk etmek ve gerektiği zaman, gerektiği yerde temcit pilavı gibi insanlar muvacehesinde ahkâm kesmek için mi vardır? Bu ayet bize gelmediyse kime geldi ve o kim, kim? Evet, evet, lütfen söyleyin, kuyruğunuzu kıstırıpta tiksindirici tavırlara girmeyin. Emre itaat değil, itaatsizlik suçtur, öyle biliyorum! Olaylardan dem vurupta şu şöyle olsaydı, bu böyle olsaydı deyip durmayın, bir kere de olması gerekeni yapmıyoruz deyin, kutsal yasalara mugayir hareket ediyoruz ama etmemeliyiz deyin. Bitevi düşmanın kötülüklerinden bahsedip durmak acizliktir, bitevi başa gelen kötülüklerden şekvacı olup durmak riyakârlıktır. Niye bir defa da olsa tüm olup bitenlerin sebebi nedir diye sormuyoruz ve suçlu kendimiziz deme cesaretini gösteremiyoruz? Dürüst olmuyoruz, dürüst olmayı önermiyoruz, dürüst olmamayı eleştirmiyoruz ama insanların sahtekârlığı her ne şekilde olursa olsun onaylamalarını istiyoruz, onaylamadıkları takdirde de bir milyon ithamda bulunmaktan imtina etmiyoruz. Biz böyle mi şerefliyiz? Öyleyse son tahlilde; eğer ki emrolunduğum gibi dosdoğru olmam gerekiyorsa da oluyorsam, hiçbir kimsenin bana söyleyecek tek bir sözü olamaz, olursa da cevabını alır ve oturur yerine, zira herkes haddini bilecek. Şerefsizlik yapıyorsam, yalan dolan içindeysem, elbette ki gereken karşılık gösterilebilir, hakikat bir balyoz gibi tepeme indirilebilir. İkna ediyorsam fikirle ikna etmek isterim, yalanlanıyorsam da fikirle yalanlanmak isterim. Geçelim! Böyle bir yazıyı yazmam için HDP isimli partiyle aynı istikamette düşünmem, aynı kulvarda koşmam gerekmez, onunla iltisaklı olmam gerekmez, olgulara aynı minvalden bakmam ve olayları aynı düzlemden müşahede etmem gerekmez ya da böyle söylemesem bile, söylemediğim için böyle olduğu anlamına gelmez, böyle anlaşılmasını gerektirmez ama burası bizim memleket ve söylemek isabet olur. HDP isimli partiyi ya da yöneticilerini, vekillerini, müntesiplerini sevmem gerekmez böyle bir yazıyı kaleme alabilmek için. Hatta ve hatta politikacı ya da bir gazeteci olmam gerekmez, ki bu topraklarda meydana gelen olaylardan, politik bağlamda gelişen süreçlerden etkilenen bir insanım bu toprakların bir evladı olarak, ki halktan biri olarak mezkur zümrelerden daha çok etkilenen biriyim, öyleyse beni etkileyen, hayatıma olumlu ya da olumsuz etkide bulunan bir konuda düşünce serdetmem de hiçbir mahsur yoktur, olamaz, olmamalıdır. Böyle bir yazıyı yazmam için münhasıran insan olmam, adil olmam, bir akla ve vicdana malik olmam ve bu topraklarda yaşıyor olmam kifayet eder. Ki, bendeniz bir insanım ve özgürce düşünebilmek gibi bir hakkın sahibiyim, hem kutsal yasalarda hem de devlet yasalarında mahfuzdur bu hakkım ve bu hakkımı asla gasp ettirmem. Olguların olaylaşmasından en çok etkilenenlerdenim. Haklarımızı ne kadarda kullanamasakta, hayattan süt emzirir gibi emzirmeye çalışsakta yine de mahfuz olan haklarımızı biliriz. Belki kullanırız da kim bilir! İstedikleri gibi düşünüp, düşündüklerini özgürce söylemek, hatta bugün söylediğini yarın inkâr etmek yahut dün inkâr ettiğini bugün kabul etmek gibi bir şey münhasıran bir kısım insanlara mahsus değildir, olamaz, olmamalıdır, bundan böyle bademada olmayacaktır. Bir kısım insanlar ittihaz etseler de, etmeseler de, o bir kısım insanlarda bendenizle eşittirler ve bendeniz de onlarla eşitim. Birbirimizden farkımızda, ayrıcalığımızda yoktur, hayatta ki duruş açısı haricinde. Güçten ya da mülkiyetten sadır olan ve metazori yaratılan ayrıcalıkları, farklılıkları izhar etmeye gerek yok, yeri de değil, ki işimizde ideal olandan, hakikatten bahsetmek. Duruş açısı derken de fikri bazda söylemiyorum, manevi-insani bazda söylüyorum. Şöyle örnekleyelim; bendeniz benimle aynı düşünmeyen birine saygı duyabilirim ama başka biri aynı şekilde davranmayabilir, işte duruş açısı dediğim de budur. Zira bendeniz nasıl yaratıldıysam o çizgide durmak adına kavga veriyorum. Geçelim! Şimdi kardeşim; Allah, ‘’onlara karşı beslediğiniz kininiz sizi onlara karşı adaletsizliğe sevketmesin’’ diye telaffuz edilen bir ayet indirdi mi, indirmedi mi (ki indirdi)? Şereflice cevaplar isterim her soruma daha önceden de söylediğim gibi. İnsansak, insan gibi olmalı, insan gibi durmalı, insan gibi düşünmeli, insan gibi konuşmalı, insan gibi hareket etmeli, insan gibi yaşamalıyız. Samimiyetsizlikten ve dürüst kalamamaktan tiksiniyorum. Peki, indirdiyse, bu ayeti kime indirdi? Cevap bekliyorum, haysiyetli, ahlaklı ve namuslu bir duruşla. Peki, indirdiyse, bu ayeti niçin indirdi? Yine eğip bükmeden, kıvırtmadan, ‘ama’larla, ‘işte’lerle başlamadan, yan çizmeden, insan gibi kalarak cevap bekliyorum. Peki, ittiba edilmeyecekse, bu ayetin hükmü nedir, anlamı nedir? Evet, evet, lütfen söyleyin, kuyruğunuzu kıstırıpta utanç verici tavırlara girmeyin. Öyle bol keseden ahkâm kesmekle olmuyor. Hiçbirine olumsuz anlamda cevap veremezsiniz asla ve kata, öyleyse ayete mugayir hal ve tavır içine de giremezsiniz. Ve dahi bendeniz ayete mütenasip hareket ettiğim için bendenizi de ahlaksızca ve adaletsizce yargılayamazsınız. Şayet aksini yapıyorsanız da ayetten iki de bir söz etmeye ve sanki ayetin muhatabıymışsınız gibi ahkâm kesmeye hakkınız olamaz. Böyle yaparsanız da yediremezsiniz kusura bakmayın. Geçelim ve gelelim sadede! Şimdi kardeşim; HDP isimli bir parti var mı, yok mu? Evet, evet, olabildiğince katı bir ciddiyetle soruyorum, var mı, yok mu? Var yani değil mi? Kabul ediyorsun değil mi var olduğunu (bana ‘ama’larla, ‘işte’lerle kurulan cümlelerle gelme, bendeniz münhasıran var mı, yok mu onu soruyorum, nasıl olduğunu değil) hayali konuşmuyoruz burada ve düzenbazlıkta yapmıyoruz. Samimiyeti, ciddiyeti, tutarlılığı ve akılcılığı severim. Namuslu duruşu her şeyden çok severim. Herhalde yok diyecek kadar ahmak ve öküz değilizdir. Samimi ya da değil, sahte ya da gerçek, Kürt kardeşlerimizin yaşamlarına matuf retorikler üreten, kahir ekseriyetle Kürt kardeşlerimizden oy alan, hazineden yardım verilen, Mecliste gurubu bulunan bir parti değil mi? Doğru değil mi bu? Yoksa yalan mı söylüyorum, o zaman doğrusu ne? Yani bir Meclis yok mu, o Mecliste bu partiye ayrılan koltuklar yok mu, o koltuklarda bu partinin seçilmiş vekilleri oturmuyorlar mı? Hatta bu topraklarda ciddi bir ağırlıkları, temsil oranları yok mu, sayıca az olmayan bir kitleye hitap etmiyorlar mı? Aksini iddia etmek trajikomik olur. Biz mahiyet olarak bakmıyoruz, şu an kalıp olarak bakıyoruz. Öyle mahiyet olarak bakılıyormuş gibi algılayıpta, kafaya göre yargılamalara yeltenilirse çok ağır küfrederim. Şerefsizliğe lüzum yok, şerefli olarak halk edildik ve öylece davranmak zorundayız. Davranmıyorsakta, gösterilen karşılığı sineye çekmek zorundayız. Böyle bir parti var, varlığı somut bir gerçekliktir, Mecliste grup sahibidir, kendisine hasredilmiş koltuklar mevcuttur, hazineden pay ve Kürt kardeşlerimizden de oy almaktadır. Toplum tarlasına vakti zamanı geldiğinde dağılıp tüm insanlardan oy istemektedirler. Biz ister kabul edelim, ister reddedelim, gerçek asla değişmeyecektir. Gerçeği kabul edip ikrar etmekte bizi asla suçlu yapmaz, yapmayacaktır. Biz öyle değil deyince, öyle olanın öyle olmayacak hali yoktur, böyle bir şey kabil de değildir. Devletin yasalarına tabi midir bu parti? Hiç kuşkusuz tabidir. Yoksa tabi değil midir? Tabi değilse hangi müeyyidelerle karşılaşmaktadır? Ve insanların gövdelerini zincirleyebilirsiniz ama kafalarına asla hükmedemezsiniz. Burada münhasıran bir önermeden söz ediyorum yoksa farklı bir şey söyleme derdinde değilim, bu sebeple doğru algılanıp, anlaşılmalıdır ve ona göre hareket edilmelidir, namussuzluğun lüzumu yoktur. Binaenaleyh, bazı şeyleri bu hakikati de göz önüne alarak düşünmek zorundayız. Bu topraklar üzerinde mi varolmuştur, varolmaktadır, varolacaktır. Şimdi işimiz komplo teorileri üretmek değil (binaenaleyh olayı farklı mecraya sokmadan devam edelim). Zira onunla iştigal edecek zamanımız yoktur. Şu an kahir ekseriyetle kalıba göre düşünceler serdetmekle meşgulüz. Ki, yasalar bile kalıba göre hareket ederler. Çünkü niyet okunan bir şey değildir. Her şey kesinlikle söylediğimiz şekildedir, başka türlüsünü düşünmek muhaldir. Öyleyse HDP diye bir partinin varlığını yok sayabilir miyiz? Eğer böyle bir şey yaparsak, ona oy verenleri de yok saymış olmaz mıyız ve böyle bir şey neleri intaç edebilir düşünüyor muyuz? Eğer bir Türkiye varsa ve o Türkiye kapsadığı herkesinse, tek bir kişiyi dışarıda bırakmak o Türkiye’nin birliğinde ve bütünlüğünde garip bir eksiklik meydana getirmez mi? Söylediklerimizin harekete yansıması olmazsa, söylenilen şeyin hükmü nedir, etkisi nedir? Onun varlığını yok sayarak bu ülkede büyük bir birlik tahayyül ve tasavvur edebilir miyiz? Edebiliyorsak edebiliriz deyin ve kalbimi, aklımı ikna edin. Etmek kabil değilse de şayet, gerçeği ikrar insanı düşürmez ama yükseltir. O partiyi bir şekilde tarihten silebilir miyiz? Ha silebiliyorsak ve yokluğa mahkûm edebiliyorsak, o zaman biraz önceki söylediğimiz şeye de istediğimiz gibi cevap verebiliriz yani onsuz bir Türkiye düşünebiliriz. Ona karşı dilediğimiz gibi tavır alabilir, yaptırımlar uygulayabilir, onu tecrit edebiliriz. Ama mütemadiyen onun adını anarak, onunla kavga vererek yaşarsak, işte o zaman söylediklerimizin zıttı yönde hareket ederiz ve sahtekârlık, samimiyetsizlik damgası yeriz. Eğer ki HDP suç işleyen bir partiyse, devlet niye var? Eğer ki HDP dinsiz bir partiyse Müslümanım diyenler nerede, görevleri ne? Eğer HDP vatana ihanet ediyorsa, vatansever oldukları iddiasında olanlar niçin vatan sevgisini kendilerine izah etmezler ve ihanetin kötülüğünü bilimsel temellerde ortaya koyup kendilerini ihanetten döndürmezler? Konuşmadan bir şey çözülür mü? Nefret ederek konuşmak kabil mi? Oturup konuşmuyorsak, suçlamak nasıl olur ve böyle bir şeyin adına ne denir? Peşinen suçlamak haddizatında temelli kaybetmeye giden yol değil midir? Bakınız burada HDP nin mahiyetine ve mahiyeti minvalinde işlediği suçlar varsa onlara girmiyorum, çünkü devlet diye bir şey varsa, herhalde boşuna var değildir de mi? Misal; bendeniz HDP müntesibi biriyle konuştuğum zaman suçlu olmam değil mi? Çünkü onun suçlu olup olmadığını bilemem, bilmediğim içinde suçlanamam ve tecziye edilemem. O zaman devlet niye var diye sorarım. O partiye oy verenleri bu topraklardan sürebilir miyiz? O zaman buyuralım sürelim ve onunla ilintilendirilen tüm meseleler bir an da tarih olsun gitsin ve tüm kötülükler bitsin, huzur gelsin yurduma. Ve rahat bir nefes alabilelim. Aksi takdirde bırakalım da, önümüze geleni HDP isimli partiyi bahane ederek damgalamaya tevessül etmeyelim. İnsanların özgürce iletişim kurmalarının, muhabbetleşmelerinin, farklılıklardan haz almalarının önüne geçmeyelim. Kendimiz istediğimiz gibi hareket edip, başkalarının istedikleri gibi hareket etmelerinin önüne geçmeyelim. Lütfen rasyonel düşünelim, duygusallığa boğulupta küçük düşüncelerin kurbanı olmayalım. Yahut HDP müntesibi biriyle iletişim kurdu diye herhangi biri telin edilebilir mi? Misal; hayat içerisindeyiz, insanız, aynı topraklar üstündeyiz, aynı devlet mekanizmasının yasalarına tabiyiz, hülasa aynı dünyadayız. Şimdi böyle olan bir durumda, bendeniz HDP müntesibi biriyle muhabbet edemez miyim, onunla oturup çay içemez miyim? Devlet iletişim kurunca iyi, aydınlar, partiler iletişim kurunca iyi, hatta istihbarat iletişim kurunca iyi ama vatandaş olarak bendeniz kurunca mı kötü? Burada ki ahlakiliği ve adaleti merak ediyorum. Lütfen bendenizi mazur görünüz. Çünkü bir şeyi iyice anlamadıktan sonra tolere edemiyorum. HDP isimli partiyi PKK ile özdeşleştirip (özdeşte olabilir ve beni ırgalamaz) orası devletin bileceği bir iştir, ne devletim, ne de yasayım. Bendeniz kendi dünyasında yaşayan, kendi maişetini temin etme derdinde olan, kendi kabında, kendi tadında, kendi hayatını sürdürmeye gayret eden biriyim, normal bir vatandaşım. Toplumu bir çiçek bahçesine benzetirim ve her çiçeğe dokunmaya çalışırım. Napayım kozmopolit bir ruha sahibim, insanlığı ayıramıyorum. Ama dokunduğum hiçbir çiçeğin özünü bilemem. Böyle yapıpta HDP üzerine yazıp söyleyeni PKK ile eşdeğer görmek dünyanın en büyük ahlaksızlığıdır. Ortada suç varsa suçlu bulunur ve cezasını çeker. Suçlunun cezasını, suçsuzlara çektirmek kabil değildir, hiçbir yasada böyle bir şey yoktur, insanlığa da mugayirdir böyle bir şey. Lütfen münhasıran öğrenmekle kalmayalım anlayalım. Lütfen bir şeye inanmadan önce ondan şüphe edelim, ona dair sorular soralım ve sorgulamalar yapalım. En önemlisi de, her şeyden önce mutlaka ama mutlaka aklımızla ve vicdanımızla istişare yapalım. Niye gerçeklerden korkarız ki? Gerçeklerden korktukça ve gerçekleri yok saydıkça daha mı iyi oluyoruz ve böyle yapınca olmayacak şeyler gerçekten olmuyorlar mı? Bugüne kadar nice şeyler söyledik, yorumlar yaptık, düşünceler serdettik, Allah, Muhammed, Kur’an ve İnsanlık aşkına hangisinde yanıldık, hangisinin tersi çıktı? Handiyse tüm dediklerimiz, tezahür eden olaylar neticesinde gördük ki, gerçekleşti. Şöyle olursa şöyle olur, böyle olursa böyle olur dedik ve aynıyla çıktı yemin ediyorum. Demek ki bizde suç yok ve biz insanlığımızın muktezasını ifa ettik. Hakikat aydınlıktır, yalan karanlıktır. Hakikat özgürlüktür, yalan esarettir. Hakikat birliktir, yalan bölünmektir. Hakikat varlıktır, yalan yokluktur. Hakikat yaşamdır, yalan ölümdür. Hakikat insanlıktır, yalan insansızlıktır. Hakikat akıldır, yalan cehalettir. Hakikat her zaman kazandırır, yalan daima kaybettirir. Hakikat iyiliktir, ilericiliktir; yalan kötülüktür, gericiliktir. Ve devlete ihanet etmedikçe, istediğim gibi konuşabilir, istediğim gibi yaşarım, tek bir kişiyi de ırgalamaz. Kimsenin kölesi, kulu değilim, özgür bir bireyim. Yaşasın hakikat, kahrolsun yalan! Son bir soru; HDP gerçekten bu vatanı bölmek için mi var yoksa kendisi üzerinden vatanı bölecekmiş algısı yaratılarak arka planda ki büyük düzene hizmet eden bir unsur mu? Yani, haddizatında, varlığı ile başka varlıklara varlık, güç ve rant sunan bir araç mı? Yani çok kullanışlı bir unsur mu ve kullanılırken hem kendisi kazanan, hem birilerine kazandıran ama her hâlükârda ezilenlere, sömürülenlere kaybettiren bir mekanizma mı? Hatta tüm bunlar olabileceği gibi filhakika bir beka garantörü de olabilir mi (bunun, ‘nasıl yani’ şeklinde ki açılımı çoook uzun hikâye, binaenaleyh şimdilik kafa yormaya lüzum yok)? İnsanım, aklı ve vicdanı hür bir bireyim, öyleyse istediğim soruyu sorabilirim. Soru sormak yasak mı yoksa? Herhalde sorular da hain olmaz de mi? Bendenizin tarafım yok, tarafım HAKİKAT! Hakikat dışında hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi bilmem, tanımam, anlamam.

Tarih: 22.05.2019 Okunma: 675

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?