BÜYÜK YANILGI VE KARANLIĞIN KUYUSU...3...

Özgür DENİZ - 16.05.2019

İnsanlık neyi istemektedir ve neyi aramaktadır bir seçim yapmak durumundadır. Biz vicdanını bilim ve teknikle değişmiş bir insan mı arıyoruz yoksa vicdanını kaybetmeden varolmayı gerçekleştirecek ama bilime de meftun yani hem bilim aşığı hem de vicdanlı bir insan mı arıyoruz? Biz gerçekten akademik alanda at koşturan, malumatfuruş olmuş, yığınla kâğıda sahip zihinler mi yaratmak istiyoruz yoksa vicdanını kaybetmiş insanlığa vicdanını armağan etmek mi istiyoruz? Bugün biz yolumuzu şaşırmış durumdayız. Bugün vicdanlar kararmış, akıllar dumura uğramış durumdadır. Ne yaptığımız işi biliyoruz ne de yaptığımız işi nasıl ve niçin yapacağımızı biliyoruz. Her şeyde absürt ve malayani ile iştigal ediyoruz ama başarıyı yakalamaya çalışıyoruz. Biz haddizatında idealsiz, hiçbir şey yapmak istemeyen ama yapmaya çalışıyormuş gibi görüntü vermeye uğraşan bir yığınız. Çünkü biz ne yaptığımızı bilmiyoruz ve başarıyı nerede arayacağımızı henüz keşfetmiş değiliz. Bizler maalesef çocukluk çağını henüz tamamlayamamış insanlarız. İnsançocukları bugün bir yol ayrımındadır ve bir seçim yapmak zorundadır. Ya sahte güçlerin peşinde yok olup gidecektir ya da gerçek gücü keşfedecektir. Ya can çekişen faşist emperyalizme ab-ı hayat olacaktır ya da insanlık vicdanı yeniden doğacaktır ve insan hayat bulacaktır. Bilimin sahte gücüne tapıyoruz, sermayeye, endüstriyel ilerleyişe hadim oluyoruz. Ruhu ve düşünceyi ise ıskalıyoruz. Hakikat odur ki, yüksek hedeflere büyük bir ruhla bağlı olanlar muhakkak üstün geleceklerdir ve her şeyi yerli yerine koyacak olanlarda bunlardır. Ta ki dünyanın tüm zenginliklerine malik olanlar zevahirde yenilmezmiş gibi görünseler de. Endüstrileşmiş toplumların kazanacakları bir ruhları yoktur ama endüstriden mahrum olanların diriltecekleri ruhları sayesinde yaratacakları bir endüstriyel uygarlıkları olması imkânsız değildir. Bir toplum için en mühim şey; canlı ruhu, kişisel ve toplumsal bilincidir. Bu yetilerini ve değerlerini kaybetmiş toplumların kazanacakları hiçbir şey yoktur ama bu yetilere ve değerlere malik toplumların kazanacakları çok şeyler vardır. Bu yetilerden ve değerlerden mahrum toplumlar bitevi tüketici olarak kalmaya ve asalak gibi yaşamaya mecburdurlar, ta ki kendilerinin bir şeyler ürettiklerini farz etseler bile, ki hayat farz etmekle yürümüyor, yaşamakla, üretmekle yürüyor ve senin verdiğini sana geri veriyor. Üretmeden tüketirsen, yan gelir yatarsan, değerlerini çiğnersen, kör şiddetle insanları hizaya sokmaya çalışırsan, faşizmin savaş diline sığınırsan, barışın ve sevginin dilini öldürsen, ölümlerden hoşnut olmaz gibi yapar ama yine de ölümler üzerinden rant elde etmeye tevessül edersen insanlığa vereceğin hiçbir şey olmaz. Bu, insanlığın içine düştüğü amansız ve iflah etmez bir açmazdır! Biz, bize, yıkılmazlıkları yıkılır kıldıracak gücün farkında değiliz ve o gücü ıskalıyoruz haddizatında ama ne yaptığımızın farkında olacak kadar zeki değiliz.

 

Bugün insançocukları, dördüncü sınıf beyinlerin, birinci sınıf beyinlere hükmettiği bir dünyanın karanlığında yaşamaktadırlar. Çünkü dördüncü sınıf beyinler büyük diplomalara sahiptirler, bilimsel alanlara hükmetmektedirler, devasa endüstriyel alanlarda at koşturmaktadırlar, akademik dünyanın hâkimidirler, büyük servetlere maliktirler, binaenaleyh kendilerini her şeyi bilen, her şeyden anlayan yegâne sınıf olarak görmektedirler. Tek doğru vardır onlar için, o da kendi doğrularıdır. Bu da kendilerine, kendilerince haklılık bahşetmektedir. Bu yüzden de kendilerini her yönde karar verici olarak konumlandırmışlardır. Onlar ne derlerse doğrudur, isabetlidir, hakikattir, önerdikleri her yol ışığa götürür. Başka taraflardan gelen seslere kulakları tıkalı, gözleri kör, akılları donuk, kalpleri hissizdir. Çünkü o sesler, onlara göre anlamsız seslerdir, tek anlamlı ses vardır o da kendi sesleridir. Ama ne gariptir ki, hayat tam tersini doğrulamaktadır her zaman. Fakat malik olunan güç, yanlışı doğru yapabilmektedir yaşadığımız dünyada. Faşizmin savaş dili, insanlığın barış dilini susturabilmektedir. Korku cesarete galebe çalabilmektedir. Karanlığı aydınlıkmış gibi gösterebilmektedir. Bunlar nasıl bir insan istediklerini bilmemektedirler. Hatta bunlar insan istememektedirler. İnsanı tanımayan, hangi insanı isteyeceğini bilebilir mi? Kuşkusuz bilemez ve bilmemektedirler de. Kendi dışlarında kalan insanların ne yiyeceklerini, ne içeceklerini, ne giyeceklerini, nasıl inanacaklarını, neyi ve nasıl seveceklerini, hülasa; nasıl yaşayacaklarını ancak bunlar bilebilirler, yaşamın sahibi olan insanlar ise bilemezler. Çünkü zayıflar bilmezler, sadece bildirilen kadarıyla yetinirler. Eğer insanlık isticalen uyanmazsa, içinde ki gücü keşfetmezse, ayağa kalkmazsa, ruhunu diriltmezse ve tüm gövdesiyle varolma iradesi göstermezse, düşüncenin açlığını hissetmez ve beynini doyurmaya yönelmezse, dördüncü tür yaratıkların sundukları karanlığa şükretmek zorunda kalacaklardır. Onların ürettiklerinin zavallı birer tüketicisi olacaklar, onların bahşettikleri kadar yaşayacaklar ve köle olarak hayatın dehlizlerinde varolmaya çabalayacaklardır. Fakat tam aksini yaparlarsa daha insancıl, daha barışçıl, çok güzel ve yepyeni bir uygarlığında banisi olacaklardır. Hayat, kendinin farkında olabilenlerin ve farkında oldukları kendilerini gerçekleştirme iradesi gösterebilenlerindir. İnsan güzel olursa, ürettiği ve ortaya koyduğu her şey de güzel olacaktır elbette.   

Tarih: 16.05.2019 Okunma: 698

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?