OLMAK YA DA OLMAMAK...

Özgür DENİZ - 23.02.2019

Müslümanlık görünmek midir yoksa olmak mı? Söylemek midir yoksa eylemek mi? Teori midir yoksa pratik mi? Sahi, bizler Müslümanlar olarak İslam’ı tebliğ etme gibi bir vazifemizin olduğunun bilincinde miyiz? Kesinlikle ve kesinlikle tam aksini düşünüyorum. Müslümanlığı; kesemizi doldurmak, masamızı korumak, gücümüze güç katmak ve kendi dışımızda kalan insanlığa egemen olmak için kullanıyoruz yani Müslümanlık bizim için tabir caizse ticari bir şey. Kimse kusura bakmasın gördüğüm bu; görüntüde Müslümanız ama olmakta neyiz onu bilmiyorum. Ha bu meyanda dizilerde, sözlerde, filmlerde, kitaplarda kallavi Müslümanız. Bilakis yaşanan hayatın içinde ve hissedilen gerçeklik karşısında, bizim şu an İslam’ı tebliğ edecek ne halimiz var, ne yetkinliğimiz var, ne ilmimiz var, ne de yaşantımız var. Bize bakarak Müslüman olacak tek bir ateist bile göremiyorum ama bize bakarak insanlar ne olurlar onu da bilemiyorum. Sanki insanların İslam’dan kaçmaları için çalışıyormuşuz gibiyiz, zira yaşantımız malum ve malumu ilama lüzum yok. Nahl Suresi 125. Ayet kime hitap ediyor ve kimin üzerine hangi mesuliyeti yüklüyor ve ne şekilde yüklüyor? Ya da böyle bir vazifemiz olduğunu biliyor muyuz? Mesela, ateist olan birinden sorumlu olduğumuzu düşünüyor muyuz? Ya da sefaletin içine düşmüş insanlardan, gençlikten mesul olduğumuzu duyumsuyor muyuz? Yani biz münhasıran kötülemekle, suçlamakla, ötelemekle mi mükellefiz bizden farklı inanan ya da inanmayan diğer insanları? Ya da münhasıran kendi çıkarlarımız peşinde koşarak ömür çürütmek mi bizim ödevimiz? İstediğimiz gibi yaşarız, kimse bize bakmasın, gitsin inandığımız kitaba baksın deme gibi bir lüksümüz var mı? İnsanlar bize bakarakta din sahibi olabiliyorlar ya da dinden çıkabiliyorlar gibi derunumuzda bir duygulanım ve düşünce tebarüz ediyor mu? Zira yaşadığımız hayatın katı bir gerçekliğidir bu, yalan mı? Ha şunu kabul ediyorum; tamam ateist olmayıversin, bize bakarak din seçmek zorunda değil kimse, gitsin dinin kitabını okusun ona göre karar versin, gençlikte doğru yolu bulmak için çalışsın serseri mayın gibi yaşayacağına diyebiliriz, eyvallah diyorum ama bizim bu dünyada ki ödevimiz ne? Hani insanız ya ve de üstüne Müslümanız ya, hatta tek insan ve Müslüman biziz ya, hiçbir ödemiz, sorumluluğumuz yok mu yani? İstediğimiz gibi yaşarız, dem süreriz, yeriz, içeriz, yatarız, gezeriz, tozarız, eğleniriz, başka da hiçbir şey bizi ilgilendirmez öyle mi? Yoksa diyecek bir şeyim de yok elbette. Hani bireysel ve toplumsal ilişkiler kuran, etki de bulunma özelliği bulunan, hayatın içinde yaşayan bizleriz ya ve bizlerinde temsil ettiğimiz bir şey var ya ve temsil ettiğimiz kadar varız ya ve ait olduğumuz şeyin temsilini yapamazsak karşımızda ki insanlığı olumlu ya da olumsuz etkileriz ya ve o insanlarda bize bakarak bize ait olanı tercih etme konusunda insani bir refleks gösterebilirler ya, işte tam da bu durumu kastediyorum. Yoksa elin gâvurundan, dinsizinden, ateistinden bize ne, bana ne, isterse tüm dünya dinsiz olsun bizi, beni ırgalamaz, çünkü benim vazifem değil onları düşünmek değil öyle mi? Ama bazen bakıyoruz ki böyle tanımlamaya yeltendiklerimiz toplum hayatı içinde bizden daha asil durmaktadırlar eylem bazında. Bakınız imanı karıştırmıyorum, çünkü orası Allah ile kul arasında, bendeniz dünya hayatı bağlamında bakıyorum, zira bendenizi ilgilendiren orası. Herkes imanının hesabını vakti zamanı geldiğinde Allah ile görecektir ve görsün. Çünkü kimsenin imanını göremem ama şerefli mi, şerefsiz mi, alçak mı yüksek mi, haydut mu insan mı, mazlum mu, zalim mi görebilirim yani eylemleri görebilir, anlayabilir, yorumlayabilir ve hissedebilirim. Ki, başkalarını kötülüyorsak, kötü yaşayarak kötülediğimiz insanlığı etkileyebilme gücümüzün oranı nedir yoksa öyle bir derdimiz yok mudur ve boşuna mı konuşuyoruz? Hakikat katıdır, ağırdır, serttir, acıdır.

Tarih: 23.02.2019 Okunma: 750

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?