ŞEYTAN VE LEŞ...6...

Özgür DENİZ - 15.10.2018

Ahhh bu politika denilen şeytan, insanı en düşman olduğuna talipli olan haline getirirde farkına bile varılmaz. Kalabalığın soğuk gürültüsüyle sarhoş eder. Soylu kavgaları, özverili çabaları, soluksuz gayretleri, kutsal emekleri görmezden gelir de umutları yıkar, hayalleri berhava eder, yarınları çalar. Ne de duygusuzdur, vicdansızdır, zalimdir kahrolası. Her değeri çürütür. Her duyguyu öldürür. Her düşünceyi anlamsızlaştırır. Bir rüyayı yok eder de, o rüyayı kuranın, görenin kalbindeki duyguları hayal edip hiç hislenmez. Tüm ortak değerleri inhisarına almış, insanları kendine bağlamış, düşleri yıkmış, canları hep acıtmıştır. Ömrü boyunca ter, yaş, kan akıtarak ve emek sarfederek bir lokmaya sahip olmuş insanın lokmasına göz koyarda, o insanın yaşayacaklarını hiç düşünmez, o insanın yerine kendini koyupta empati kurmaz. Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz, sözünde durmaz, hep aldatır ve daima aldatır. Hayali umutlarla avutur durur. Kendisi yaşarken, insanlara yaşatacağını vaat eder sadece. Zaten münhasıran vaat edip, nutuk atmaz mı? Bu hayatın bir sonu olduğunu, bir hesap vaktinin bulunduğunu asla düşünmez, düşünseydi şeytan olmaz, şeytanlık yapmazdı zaten. Politika denilen şeytana hiçbir zaman güvenmedim, elan güvenmiyorum, ilanihaye de güvenmeyeceğim. Çünkü güveneceğim, inanacağım hiçbir yönünü görmedim politika denilen şeytanın. Politika şeytanının tuzağına düşenler ve insanlığı aldatanlar, bu şeytan vasıtasıyla insanlığa zulmedenler, bu dünyayı kazanabilirler ya da kazanmış gibi görünebilirler ama sonsuza dek kaybedeceklerdir. Çünkü yekpare insanlığın günahları birikmiş ve bu şeytanın omuzlarına yüklenmiştir. Binaenaleyh, bu şeytandan kaçıp kurtulmak, gerçek kurtuluş yolu nedir arayıp bulmak gerekir. İnsanlığı politika şeytanı kurtarmayacaktır, yüce hakikate bağlanmak ve yüce hakikate göre insanca yaşamak kurtaracaktır. İnsan; insanlıktan inhiraf etmişse, ruhen tefessüh etmişse ve beynen kurumuşsa, politika denilen şeytanın yüzündendir ama insanın da cehaletinden ve ahmaklığındandır. Çünkü parayı tanrılaştırdığı günden bu yana bu şeytanın kurbanı, dünya leşinin köpeği olmuştur. Zira tanrılaştırdığı paraya ulaşmak adına her şeyinden vazgeçmiştir. Duyguları ve düşünceleri iflas etmiş, hisleri ölmüştür. Yazı olmuş her şeye ve yazık oluyor her şeye. Can acıyor, ten acıyor ve acılaşıyor yaşamak!    

 

Neyine güveneyim be şeytan? Neyinden korkayım ki? Allah mısın be? Bu dünyayla iltisakı olmayan ve münhasıran insanlığı arayan biri olarak korkmama ne sebep olabilir ki? Ne inanıyorum kurtarıcılığına, ne güveniyorum sözüne, ne de korkuyorum kudretinden. Allah’tan da mı güçlüsün be? Ne hayatları kararttın tarih boyunca, ne canlara kıydın, ne umutları çaldın sen ey şeytan! Kardeşi kardeşe vurdurttun ve elan da kardeşi kardeşe düşman edensin. Anayı kıza, oğulu babaya düşman ettin. Sevenleri ayırdın. Dostu dostun celladı yaptın. Sevgiyi katlettin, merhameti katlettin, paylaşmayı katlettin, muhabbeti katlettin ve katletmediğin değer kalmadı. En acısı ahlakı ve adaleti katlettin. Acının da acısı insanlığı katlettin. Her daim nefislere hitap ettin, zaafları kullandın hunharca. Faniyi baki saydırdın ve faninin yoluna baş koydurdun. Hakikatin karşısında eğilmeyen başları, leşin karşısında eğdirdin. İnsanlığın ortak hazinesini soydun. Aç bıraktın, çıplak koydun. Her türlü kötülüğü mubah saydırdın. Niçin yaptın tüm bunları, ne kazandın? Değer miydi dünya leşine? İnsanların kutsalları ile insanları birbirine kırdırttın, onlar öldüler sen kazandın. Peki, nedir kazandığın? Değdi mi, değer miydi? Teri sömürdün, yaşı sömürdün, kanı sömürdün, emeği sömürdün. Nutuk çekmekten ve vaat etmekten başka hiçbir şey yapmadın. Ne kadar güzel duygu varsa hepsini öldürdün ve insanı çırılçıplak koydun dünya leşinin orta yerinde. Akılları çaldın, kalpleri kararttın, vicdanları susturdun. Sen yeryüzünde peydah olduğundan beridir, insan hep acı çekmektedir ve günden güne de ölmektedir. Hep galip göründün ama mağluptun hakikatte. Senin galibiyetine inananlar ve kudretine iman edenler peşinden ayrılmadılar ama hakikati bilenler de sana asla inanmadılar ve kudretin karşısında secdeye kapanmadılar. Senin, menfaatlerini elde ettiğin ve insanlığın üzerine onlarla korku saldığın sözde ilkelerin varsa, benim de yeryüzüne nasıl düşeceğini senin bile asla bilemeyeceğin gökyüzüne yükselen dualarım var. Bilir misin duanın ne demek olduğunu, nerden fışkırıp nereye yükseldiğini ve kimin huzuruna ulaştığını ve çıktığı gönüle nasıl düşeceğini ve nasıl düşeceğini yeryüzüne? Sahi sen neye inanırsın ki ey şeytan? Çünkü sen inancı bile öldürensin! Ama elbette ki insan dirildiği vakit sen öleceksin. Allah büyük! Hükümde, mülkte, kudrette, intikam da Allah’ındır!

 

Politika denilen şeytan öyle bir şeytandır ki, kâfir deseniz kâfir değil, müşrik deseniz müşrik değil, münafık deseniz münafık değil. Hülasa; hem kâfirdir, hem müşriktir, hem münafıktır. Ontolojik temelde bakınca böyle bir neticeye vasıl olursunuz yani üzerinde bulunduğu varoluş koşulları, sebepleri ve sonuçları bağlamında hakikat malumdur. Dini boyuttan hiç girmiyorum zaten. Zira vahim ve netameli mecralara sürükler bizi. Velhasıl, ne olduğu belirsizdir yani çok tehlikelidir ama bu tehlikeli oluşunu izaha kifayet edecek kelime bulamazsınız. Hakikati örten kâfirdir, rızka tasallut eden müşriktir, belli bir sabitesi olmayan ve her yöne dönen münafıktır. İnsanları zımnen ama metazori olarak ahlaksızlığa ve adaletsizliğe sevkeder. İnsanları apaçık ve düpedüz aldatan bir şeytandır. İnsanlar şunu kesinlikle bilmiyorlar, bildiklerini sanıyorlarsa da kesinlikle samimiyetle inanmıyorlar; bu dünya fanidir ve her şey bir rüzgâr gibi geçip gitmektedir. Sahip olunan hiçbir şey elde kalmayacaktır. Soruyorum; sevdiğiniz biriyle aynı düzeyde ebedi bir beraberliği devam ettirebiliyor musunuz? Oturduğunuz bir yerde sonsuza değin durabilmekte misiniz? Şanınızı, şöhretinizi birgün yok olup gitmekten kurtarabilmekte misiniz? Malik olduğunuz mülkler, servetler ölmenize engel olabilmekte midir? Hazlarınız, zevkleriniz ömrünüzün her döneminde aynı mesabede midir? Oturduğunuz evle, bindiğiniz arabayla yerin altına inebiliyor musunuz? Suçsuz bir insana nahak yere yapmış olduğunuz zulüm, yediğiniz bir kul hakkı yanınıza kâr kalıyor mu? Doğmuş olduğunuz güzelliklerle, özelliklerle ve dinçlikle ölmeyi başarabiliyor musunuz? Kudretiniz ölümden sonra da devam ediyor mu? Binaenaleyh, varlığa ve evrene kalbimizle bakmayı öğrenmeliyiz ve insanlığa doğru yol almalıyız. Politika şeytanının gösterdiği yolda değil, hakikatin gösterdiği yolda yürümeliyiz. İnsanın en büyük ahmaklığı, cahilliği, nankörlüğü ve zalimliği, politika şeytanına perestiş etmesidir. Şu dünyada hakikate düşman olduğumuz kadar yalana düşman değiliz ne acı ki. Kendi ellerimizle, dillerimizle kötülüğü davet ederiz de, davet ettiğimizden şekvacı oluruz. Politika şeytanı damalarımızda dolaşan kan olmuştur adeta, yediğimizi, içtiğimizi, sevdiğimizi, dostluğumuzu, muhabbetimizi tayin etmektedir, yani hayatımızı baştan başa tanzim ve dizayn eden adeta bir tanrıdır o. Allah’a iman ettiğimizi ifade ederiz ama politika denilen şeytanın izinde yürümekte beis görmeyiz. Hakikatte münafığız ama asla kabul etmeyiz. Etsekte etmesekte, görmezden gelsekte gelmesekte, söyleyene kızsakta kızmasakta gerçek asla değişmez, değiştirilemez, değişmeyecektir. Gerçek yüzünden canımız acıyorsa, acıyan canımızı hakikatle iyileştirmeliyiz. Bendeniz burada politika yapmıyorum. Münhasıran hakikati izhara ve izaha gayret ediyorum naçizane mülahazalarıma göre. Bu sebeple politika şeytanının hiçbir boyutuyla ilgilenmiyorum. 

 

Hakikat ölümsüzdür ve ölümsüz hakikatin bahşettiği öz hürriyeti özbenliğinde hissettiği kadar yaşar insan. Hürriyetsizliğin karanlığında ise yaşar ama yaşamaz insan. Binaenaleyh, hürriyet eşittir insan, insan eşittir hürriyet demektir. Ve insan ve hürriyet eşittir yaşamak demektir. Mübalağa değildir bu, münhasıran beynin ve yüreğin dip derinliklerinde hissedersek idrak ederiz bu gerçeği. Bilakis sıradan düşüncelerin ve duygulanımların dehlizlerinde sünepe gibi yaşar gideriz. Olmayız ama olmuşuz gibi hareket ederiz ve trajikomik bir hal sergileriz. Bilmeyiz ama biliyormuşuz gibi ahkâm keseriz cehaletin karanlığında. Politika şeytanı insanı ruhen çürütmüş, beynen iflas ettirmiş maateessüf. Henüz çocuğuz! Çünkü insanlar yemin ediyorum yaşamıyorlar ama yaşadıklarını sanıyorlar ve gerçekten de inanıyorlar yaşadıklarını sandıkları yaşama. Kendi karmaşıklığı içerisinde bir düzen yaratmış politika şeytanı ve ideal yaşam diye yutturmuş bunu kullaştırdığı insanlığa. Anlayamıyorum gerçekten insanları. Yani öyle alışmışlar ve kanıksamışlar ki yaşadıkları yaşamı, sanki yaşadıkları şeyler gerçekten yaşamaları gereken şeylermiş gibi yaşıyorlar ve yaşadıklarına de ciddi ciddi inanıyorlar. Oysa şeytan bizden yaşamayı çalmış ve yaşamamayı lütfetmiş bize ve bizde teşekkür borçlu olarak hissediyoruz kendimizi kendisine karşı. Bu sebeple yaşamak nedir diye hiç merak etmiyor ve yaşamayı aramıyoruz. Böyle olunca da yaşamak adına neler yapabiliriz ve yaşamanın yolunu nasıl bulabiliriz bilmiyoruz. Ne duygularımızı su gibi yaşayabiliyoruz, ne düşüncelerimizi demir bir yumruk gibi vurabiliyoruz tam göbeğine dünyanın.  Ölüyoruz ağır ağır, bağır dünyaya karşı, dünya sana sağır. Çağın çarklarında öğütülüyoruz. Yaşayacak hiçbir duygumuz yok ve yaşama dönüştürecek tek bir düşüncemiz. Bu yüzden de ruhumuz ve beynimiz zamanla kurumuş gitmiş ve ucuz şeylerden zevk alır, basit şeylerle tatmin olur olmuşuz. Biz, dünya leşinden gönlümüzü, politika şeytanından beynimizi kurtardığımız an yaşamaya başlayacağız. Bilakis, taşlardan ve tenekelerden aldığımız hazzı bir şiirden asla alamayacağız ve bunu yapamadığımız müddetçe de yaşamak nedir anlayamayacağız. Biz taşlardan ve tenekelerden vazgeçtiğimiz, sahip olmak güdümüzden kendimizi azad ettiğimiz, politika denilen şeytanın ama hakikatte adi ve alçak emperyalizmin zincirlerini kırdığımız zaman yaşamanın ne demek olduğunu anlayacağız. Çünkü o zaman kanat takıp gökyüzünde pervaz edeceğiz kuşlar gibi. Özgürlüğün ne demek olduğunun farkına varacağız. Bizim olan bir şey olmadıkça, biz bizim olacağız ve gerçek kurtuluşun yolunu bulacağız ve biz olacağız meşaleyi tutuşturan, tutuşturanların yolunda koşuşturan. Küfredip durmayacağız. Şiir okuyacağız, şarkı söyleyeceğiz, hayatla vals yapacağız. İnanmayacağız hiçbir şeye, yalana dolana, politika şeytanına ve aldanmayacağız leşine dünyanın. Gökyüzüne yürür gibi, güneşi görür gibi, kırlarda çiçek çiçek açar gibi, dağlarda özgürlük türküsü söyler gibi, el ele tutuşmuş insanlık şarkısı gibi yaşayacağız. Kuvvetleneceğiz. Güneşle aydınlanacak ve ısınacağız. Çiçekleneceğiz ve baharları getireceğiz.  Duygularımız bir nehir gibi akıp gidecek sonsuzluğa ve biz gövdemizi bırakıvereceğiz duygularımızın akıntısına. Kimsenin peşine takılmayacağız, kimse aldatamayacak bizi. Çünkü bir şeylerin peşinde koşmak ve birilerinin kuklası olmak için varolmadık biz. Biz başkaları için yaşamayacağız, kendimiz için ve büyük insanlık için yaşayacağız. Kimse için doğmadık, kimseleri doyurmaya doğmadık. Biz insanlığın ülkesi için doğduk, insanlığa gerçek ülküsünü göstermek, insanlığı gerçek ülkesine kavuşturmak ve insanlığın türküsünü terennüm etmek için doğduk. O zaman her halükarda insanlık çizgisinin üzerinde yürüyeceğiz ve yürüdüğümüz yoldan asla inhiraf etmeyeceğiz. İnsanlığın saflarında, ülkümüz için, ülkemiz için savaşacağız. İhanet edenin karşısında insanca bir duruş sergileyeceğiz. Hakikati olanca gücümüzle kirli suratlara bir ok gibi fırlatacağız. Politika şeytanının, kadim tezgâhlarını, kumpaslarını, planlarını, yalanlarını, merhametsizliğini, zulmünü ifşa etmekten imtina etmeyeceğiz. İşte o zaman yaşam bize gülümseyecek, zevkler bir buse verecek ve yarınlara ışık olacak tebessümümüz. Peygamberler derler ki; ‘’Biz, sizi yeryüzünün darlığından gökyüzünün genişliğine, hükümdarlara kulluktan Allah’a kulluğa ve diğer dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine davet etmek için geldik.’’ Ali Şeriati, İslam ve Sınıfsal Yapı, sh.74

 

Çok derin ve hazin bir hikâye insanlığın hikâyesi…

 

Bir heykeltıraşın ince dokunuşlarla kalıbını yonttuğu ve eserini doğurduğu gibi, hayatta gövdeye yaptığı ince dokunuşlarla ölüme hazırlıyor insanı…

Tarih: 15.10.2018 Okunma: 693

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?