AÇIK MEKTUP...34...

Özgür DENİZ - 12.09.2018

Sayın Cumhurbaşkanım! Biz insançocukları daha doğarken dünyanın içinde doğmuşuz, dünyaya doğmuşuz, dünyayla doğmuşuz ve dünyayla yaşıyoruz. Bu yüzden de dünyaya sahip olarak varlık iddiasında bulunuyoruz, çünkü ancak bu şekilde varolabileceğimizi düşünüyoruz. Kim olursak olalım, ne olursak olalım, nerede olursak olalım böyle düşünüyoruz. Aksi takdirde kabullenilmeyen ama hep kabullenen insanlar olacağımızı sanıyoruz. Sanmaklarla yaşıyoruz ve günden güne saçma sapan sanmaklarla aptallaşıyoruz. Oysa gücünü kabul ettirmeye çalışan değil, gücünü hissettirmeyen insan medenidir, kâmil insandır ve filhakika daha çok vardır, yokmuş gibi görünse de. Aksini yapan hakiki anlamda bir bedevidir, diğer bir tabirle medeni görünümlü feodal ruhlu bir zavallıdır ve bu tür zavallılar kendilerini ancak ve ancak sahip oldukları dünyayla kabullendirmeye çalışırlar, velakin asla kabullendiremezler de. Zira hakiki kabullenme ancak ruhta gerçekleşen bir şeydir. Sahip olamadığımız zaman yokmuşuz gibi hissediyoruz kendimizi. Böylece mütemadiyen daha çok, daha çok, daha çok sahip olmaya çalışıyoruz, sahip olamadıkça açlığımız artıyor. Açlığımız, doyumsuzluğumuz, bizi daha da hırslandırıyor sahip olmak adına. Oysa dünya bizi boğuyor farkında değiliz. Dünyanın maddesine sahip olmayı, dünyanın ruhunu anlamaya tercih ediyoruz. İnsanın bedenine zincir vurmayı, insanın ruhunu anlamaya tercih ediyoruz. Dünya kaçıyor biz kovalıyoruz, tutamadıkça da çıldırıyoruz, yoruluyoruz ve kendimizi bile tanıyamadan, anlayamadan kayboluyoruz. İnsanlığımızı unutuyoruz bu hengâmede ve insanlıktan çıkıp zalimleşiyoruz. Çünkü sahip olmak hırsı, ancak vicdanımızda barınabilme imkânı bulan adalet duygusunu yerle yeksan eyliyor. İlla maddi zulüm yapan zalim olur diye bir yasa yoktur, bazen manevi zulüm yapan zalimler de olabiliriz. Ki, daha çok öyleyiz insançocukları olarak. Gerçek varlığın yokluk olduğunu bilmiyoruz. Gerçek kuvvetin olmamakta olduğunu idrak edemiyoruz. Binaenaleyh, düşünmeden, bilmeden, anlamadan yaşayıp gidiyoruz ve yaşadığımızı sanıyoruz. Gerçekten böyle sanıyoruz. Düşünmek, bilmek, anlamak gibi şeylere de ihtiyaç duymuyoruz, çünkü ihtiyacımız olduğunu sanmıyoruz. Sahip olmak, hükmetmek, ezmek, konfor içinde yaşamak, her istediğimize hangi yolla olursa olsun yeterki ulaşmış olmak bize hoş geliyor ve bu arzularımızı gerçekleştirdikçe de rahatlıyoruz. Kör kütük yaşayıp gidiyoruz. Böylece hiç ama hiçbir şeyi anlayamıyoruz. Anladığımızı sanıyoruz. Gerçekten ama gerçekten bilmeyen, bilmediğini de bilmeyen insançocuklarıyız. Ama bildiğimizi sanıyoruz. İçimizde ki bir şeyin aldatmalarına kanıyoruz. Biz, yaşamayan ama yaşadığını sanan, yaşadığını sandığı için yaşamayı da aramayan zavallı insançocuklarıyız!

 

Sayın Cumhurbaşkanım! Biz insançocukları; bilinçleri, farkındalıkları, anlayışları katlolunmuş insançocuklarıyız. Bizi doğumumuzdan itibaren böyle yapmışlar. Bir daha da tersi olmayı hiç düşünmemişiz, çünkü olduğumuz hali kabullenmişiz ve olduğumuz gibi olmamız gerektiğini farz etmişiz. Aksini de hiç aklımıza getirmemişiz ve nasıl olurda olduğumuz halden çıkıp, olmamız gereken hale geçiş yapabiliriz diye düşünmemişiz, bu yolda ilme, bilme yönelmemişiz. Aklın ışığına, vicdanın anayasasına kör, sağır, dilsiz, hissiz kalmışız. Kitabı, elimize, okumak ve anlamak için değil, okuduğumuz sanılsın ve adımız âlim diye anılsın için almışız. Ama yanılmışız, kendi kendimizi aldatmışız. Olduğumuzu düşünürken, bitevi ölmüşüz. İnsan görünümüne sahip olmanın ve canlı olduğumuzu düşünmenin, bizi bilinçli, anlayışlı ve farkında olan birisi yaptığını düşünüyoruz. Bu yüzden de ayrım yapmadan ama istisnaları da yok farz etmeden yani namuslu olarak bir çıkarım yaparsak, kahir ekseriyet olarak, İslamcımızla, Sağcımızla ve Solcumuzla cahil bir toplumuz. Vallahi de, billahi de, tallahi de cahiliz. Büyük yemin ediyorum; farkındalığımız, algımız, anlayışımız dipte. Çünkü bilinçleri çalınmış insançocuklarıyız. Binaenaleyh, hiçbir yaptığımız şey nihayete ermiyor, verimli bir neticeye kavuşturmuyor, bilakis hep geri götürüyor. Bu yüzden oturup konuşmayı, dinlemeyi ve birbirimizi anlamayı bile beceremiyoruz. Münhasıran toplum tarlasına dağılsak ve doğal bir gözlem yapsak şöyle bir manzara ile karşılaşırız ve karşılaşmaktayız da; Solcu, bu toplumda ki tek aydının kendisi olduğunu sanır oysa sanmakla aldanır ama aldandığının farkında bile değildir, zira kendini aydın sanan ve bu sanmayla kibir dağlarında dolaşan nice Solcunun paçalarından cehalet, sekterlik, dar kafalılık akmaktadır, o sadece boş bir kibir abidesidir velakin farkında bile değildir. Farkında olmadığı için de, içinde olduğu halden nasıl kurtulacağını ne düşünür ne de bilir. Keza İslamcı ya da cemaatçi, tek kurtulanın, kurtulacak olanın kendisi olduğunu sanır oysa sanmakla aldanır ama aldandığının farkında bile değildir, zira kurtulduğunu sanan ve bu sanmayla kendisi dışındakileri yanacak gören, böylece Kaf Dağında dolaşan nice İslamcının hayatı günah dağı olup çıkmıştır ve o, kendini kurtulmuş görüp, herkesi yanacaklar listesine koyan dar kafalı, sekter ve cahil bir aldanandır ama farkında bile değildir, kendini hep kurtuluş yolunda, diğerlerini de batış yolunda görür, binaenaleyh insanın nasıl kurtulacağını düşünmez ve kurtulmanın yolunun nereden geçtiğini de bilemez. Hakeza Sağcı da, her şeyin kendisi sayesinde korunduğunu sanır. Yegâne muhafızdır o, o yoksa her şey yerle yeksan olmaya mahkûmdur. Millet ölmeye, vatan parçalanmaya, devlet çökmeye mahkûmdur. O sadıktır, ondan hariç kim varsa haindir. Bu yüzden o, yanlışta yapsa, gayr-i ahlaki bir işte yapsa sadıktır ama doğruluk üzerinde olan birisi Sağcı değilse haindir. O mutlak ve tek muhafızın kendisi olduğunu sanır oysa sanmakla aldanır ama farkında bile olmaz bunun. Kendini mutlak, yegâne ve vazgeçilmez muhafız sanan nice Sağcının hayatı ihanetle doludur ama o, ihanetin ne olduğunu bilmediği için ya da ihanetin münhasıran devlete matuf terörist faaliyet içinde olmak olduğunu sanan biri olduğundan nice yapılan hainane hareketlerin hainlik olmadığını ya herhangi bir yanlış işin hatta bir dosta bile ihanetin veyahut kul hakkı yemenin hainlik olmadığını sanacak kadar sekter, dar kafalı ve cahil biridir. Bu toplumun çocukları, bu yüzden de birbirleriyle hiçbir zaman sağlıklı bir iletişim kuramamışlardır, kuramazlar ve böyle giderlerse badema da kuramayacaklardır ve her biri emperyalizmin oyuncağı olmaktan asla ve kata kurtulamayacaklardır ama farkında bile olmayacaklardır bunun. Yazık, günah! Tabi burada hiçbir kesimin tümü üzerinden konuşmuyoruz, çıkarımda bulunmuyoruz ama böyle olanlarında olduğunu söylüyoruz her kesimde. Bu toplumu bu hale getirenlere veyl olsun! Bu toplumun çocuklarını cahilleştirenlere, karanlığa mahkûm edenlere, okumaya ve düşünmeye düşman edenlere, kardeşlik bağlarını zayıflatanlara, kitaptan uzak tutanlara veyl olsun!

Tarih: 12.09.2018 Okunma: 715

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?