AÇIK MEKTUP...28...

Özgür DENİZ - 31.08.2018

Sayın Cumhurbaşkanım! Kallavi evlerde oturuyor muyuz, oturmak istiyor muyuz, iki ise üç, üçse dört, dörtse beş odalı olsun istiyor muyuz? İçerisini en lüks şekilde donatmayı ve gözlere hitap etmesini istiyor muyuz? Gücümüz kifayet etse tüm aksesuarlarını altın kaplamalı yaptırmak ister miyiz? Full konforlu son model arabalara biniyor muyuz, binmek istiyor muyuz, aşağısı kurtarıyor mu? Giydiklerimizi markasına bakarak giyiyor muyuz, giymek istiyor muyuz, dilimizde güya çok düşman olduğumuz yerler aklımıza geliyor mu markayı alırken ve kullanırken? Yalan işimize geldiğinde yalan, doğru işimize geldiğinde doğru söylüyor muyuz? Ama her zaman doğru söylemeli deyip duruyor muyuz? Ama doğru söyleyeni de en ağır şekilde tecziye etmekten imtina ediyor muyuz? Farklı bir düşünce ile çözüm üretmeye çalışanı düşman ilan etmekten hayâ ediyor muyuz? Eğer bir koltuk kapacaksak her türlü taklayı atıyor muyuz? Oturduğumuz koltuk, bir kulun hakkını yemekle payidar olacaksa, o kulun hakkını yemekten imtina ediyor muyuz? Ben yiyeyim de, başkası gelip yeniden hakkını iade etsin diyor muyuz? Velakin o hak asla iade edilmeden öylece kalmıyor mu? Eğer cebimiz para görecekse, bu paranın cebimize nasıl girdiğini umursuyor muyuz? Eğer birinin evladı bir şeyi hak etmişse ve o şeyi hak etmek için bizim evladımız da sıraya girmiş ama hak edememişse, sırf evladımız için hak edenin elinden hak ettiğini almakta tereddüt ediyor muyuz? Bir insanın ömrü boyunca didinip, çalışıp, ter, yaş ve kan akıtıp, emek verip elde ettiği şeyi, hiç acımdan ve umursamadan bir kalem de hiç ediyor muyuz? Bunu da münhasıran dünya için yapmıyor muyuz? İşimize geldiğinde helali haram, haramı helal ediyor muyuz? Tartıştığımız birine ya da işimize gelmeyen bir şey söyleyen birine vicdanımızı öldürerek iftira atabiliyor muyuz? İftiraya uğrayan insanın suçlu olup olmadığını tahkik etmeye gerek duymadan tecziye ediyor muyuz? Bir insanı itham etmekte acele edip, suçlu olup olmadığını tetkik etmekte gecikmiyor muyuz? Hakkı tavsiye eden birine, senin ne haddine deyip, günahımızı ortaya çıkardığı ve yüzümüze vurduğu düşüncesiyle ona her türlü kötülüğü yapmaktan imtina ediyor muyuz? Kardeşimizi yemekten, kendimizi sorgulamaya fırsat bulabiliyor muyuz? Makamımıza gelen birine, münhasıran o makamda oturduğumuz için kibir yapıp tepeden bakmakta ve haysiyetsizce davranmakta tereddüt ediyor muyuz? Aklını ve kalbini kullananları düşman ilan etmekte acele etmiyor muyuz? Merhamet diyenlere en ağır merhametsizliği yapmaktan imtina ediyor muyuz? Adalet diye haykıranı ve adaletin bihakkın ikame edilmesini isteyeni adaletsizliğe mahkûm etmekten gocunuyor muyuz? Sevgilerimizi çıkarlarımız belirlemiyor mu? Dostluğumuzu küçücük bir çıkarımız için bir kalemde bitirmekte tereddüde düşüyor muyuz? Amme malını yemekten dolayı vicdanımız da küçücük bir sızı duyumsuyor muyuz? Hayatımız pislikle dolu olduğu için nefis muhasebesi ve murakabesi yapmaktan korkmuyor muyuz? İmkânımız olsa en lük otellerde konaklamaktan çekinir miyiz, zaten bunun için yanıp tutuşmuyor muyuz? Hangi yoldan olursa olsun yeterki kazanalım istemiyor muyuz? Azalacak diye paylaşmaktan korkmuyor muyuz? Verdiğimiz sözde durmadığımız zaman içimiz hiç acıyor mu? Fitneden, fesattan, hasedden hayâ ettiğimiz oluyor mu hiç, yoksa bunları hayâsızca yapmaktan hoşlanmıyor muyuz? Aldatmaktan utandığımız oluyor mu hiç? Elimizden gelse, kompradorlarla, çalışanların ve üretenlerin ibadethanelerini bile ayırmaktan tereddüt eder miyiz? Hatalarımızdan dolayı uyaranları hemen aklımıza yazıp, ona hangi kötülüğü kolayca, çaktırmadan yapabiliriz diye düşünmüyor muyuz? Bize kim düşman şimdi? Biz kime düşmanız? Peki, biz hangi Müslümanlıktan bahsediyoruz? Peki, biz hangi İslam’a inanıyoruz? Peki, biz hangi Allah’a, hangi Muhammed’e, hangi Kur’an’a inanıyoruz? İnandığımız bir ahiret ve hesabından korktuğumuz bir mahkeme var mı? Naçizane düşünceme göre, bizler Müslüman olmadığımızı söyleyip, İslam’ın izzet ve şerefini korumalıyız. Yoksa kendimizi kaybettiğimiz gibi dinimizi de kaybetmeye mahkûmuz. Yüreği yeten, aklına güvenen, vicdanı olan biri çıksın ve yalan söylüyorsun desin, işte er meydanı, kendine güvenen buyursun çıksın. Haaa belki de bendeniz çok ideal olandan bahsediyorumdur ve hayat kitaplarda yazılan gibi değildir ve hayat münhasıran reelden ibarettir öyle ya, unutmuşum napayım aciz bir kulum!!!

Tarih: 31.08.2018 Okunma: 723

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?