AÇIK MEKTUP...25...

Özgür DENİZ - 09.08.2018

Sayın Cumhurbaşkanım! Şunu en baştan ifade edeyim; bu dünyada yerim ne olursa olsun, ne yaparsam yapayım, bu topraklara dair düşünmek, daha güzel ve yaşanılabilir bir dünya için çalışmak, sorunları tespit etmek ve çözüm önerileri üretmek, insanlığın iyiliği için kafa yormak ve insanlık için daha güzele nasıl ulaşılır sorusunu sorup, yeni yollar bulmak, hakikatin peşine düşüp hakikati ortaya çıkarmak ve yaralara merhem kılabilmek, adaleti, ahlakı, hürriyeti, müsavatı, uhuvveti kökleştirmek için yapabileceğim ne varsa yapmakta bendenizin ödevidir. Yani senin işin bu mu kardeşim, otur oturduğun yerde ve işini yap lafı ahmaklığın, sekterliğin, alıklığın, bönlüğün ve dar kafalılığın, daha ötesi zımni bir ihanetin ürünüdür. Zira bu topraklarda yaşıyorum ve her şey bendenizi de ilgilendiriyor ister istemez. Bu topraklar herkesin olduğu kadar bendenizin de topraklarıdır ve hiçbir kişinin inhisarında değildir, olamazda. Kimse de bu toprakların mutlak sahibi kendisiymiş gibi konuşma ve konuşturmama hakkına malik değildir. Bu bir had, hudut, edep, erkân meselesidir. Öyleyse haddimi ve hududumu bilerek istediğim gibi düşünme ve özgürce fikrimi beyan etme hakkım doğuyor ve bu hakkımı sonuna kadar istimal ederim, kimseye göre ve kimsenin istediği gibi konuşmak zorunda değilim. Böyle bir zorunluluğu da şiddetle reddederim zaten. Herkes haddini bilecek ve kendi işini yapacak. Kim, kim oluyor ki, insanların düşüncelerini beynine hapsetme hakkını kendinde görüyor. Hakaret, saygısızlık, şerefsizlik ve şiddete yönlendirme yoksa, bilakis usul, üslup, edep, erkan varsa herkes otursun oturduğu yerde ve ya sussun ya da adam olsun. O zaman da söz söyleme, haksızlığı ifade etme, sorunları ortaya koyma ve çözümü budur deme hakkım doğuyor. Çünkü olumlu ya da olumsuz her şey muhakkak eninde sonunda gelip bendenizi de etkiliyor. Zira bu topraklar üzerinde ve bu topraklar üzerinde hayat süren insançocukları arasında yaşıyorum. Yani öylece oturup, yan gelip yatamıyorum, umursamazlık edemiyorum. Küresel düzlemde; sömürüden etkileniyorum, haksızlıklardan etkileniyorum, adaletsizlikten, ahlaksızlıktan, hürriyetsizlikten, kötülüklerden etkileniyorum. Öyleyse etkiye tepki vermem gayet insanidir ve tabiidir. Kendimi bu şeyler dururken başka şeylere veremiyorum. Çünkü önce hak ettiğim şey her ne ise bihakkın olmalı, temel sağlam atılmalı ki, ondan sonra tali meselelere yönelebileyim. Bu dünyada her şeyin güzel olması, bir şeyin güzel olmasına bağlıymış gibi geliyor son tahlilde ve bendenizin yaptığı da güzel olması gereken o şeyin güzel olması yönünde çaba sarf etmekten başka bir şey değildir. Hem işimi bihakkın ifa etmek hem de bu tür insanlık sorunları üzerine düşünmek varoluşumun muktezasıdır. Ki, haddizatında her şey zincirleme halinde o ilk şeye bağıymış gibi geliyor. O ilk şey şirazesinden çıktığı zaman, o ilk şey her ne ise zemini oynağı zaman her şey de şirazesinden çıkıyor ve genel zemin oynaklaşıyor muhakkak. Kanımın, yaşımın, terimin son damlasına ve emeğimin son raddesine kadar her yönde ki ödevimi bihakkın yapmakla yükümlüyüm, bir insan olarak. Bana ne deyip geçemiyorum. Göz kapayamıyorum, kulak tıkayamıyorum, kalbimi örtemiyorum, aklımı fanusun içerisine hapsedemiyorum, gövdemi hareketsiz kılamıyorum. Çünkü bendeniz, her halükarda, hatasıyla, günahıyla, sevabıyla bir insançocuğuyum. Duygum var, düşüncem var ve içimde olan bu şeyleri bir şekilde dışa vurmak zorundayım. Ot gibi yaşayamam!

 

Sayın Cumhurbaşkanım! Bendeniz için bu âlemde, Allah’tan başka korkacak, Peygamberden başka utanacak, Kur’an’dan başka dinleyip inanacak hiçbir mutlak gerçeklik yoktur. Hiçbir kulun metazori dayattığı gerçekliğe de inanmak zorunda değilim. Bendeniz buyum ve böyle olmak suçsa, suçluyum ve ceza talep ediyorum. Bendeniz, çıkarı peşinden koşarak, hakikati yalanla örterek, gerçeği bildiği halde susarak, haksızlık karşısında boyun eğerek, onursuzca yaşayan sözde ilim ehlinden, sözde aydınlardan, sözde bilmem kimlerden olamam. Binaenaleyh; hiçbir kuldan korkmuyorum, hiçbir kuldan utanmıyorum, hiçbir beşer sözünü dinleyip inanmıyorum. Var mı ötesi? Varsa, işte meydan hodri meydan, var diyen buyursun ortaya koysun. Dille söylenene gönül de inansın ve tasdik etsin önce. Hem öyle hem böyle olmaz. Hem şöyle olmalı deyip hem böyle yapılamaz. Hem hakikat budur diyecez hem de hakikate göre hareket edildiği zaman niye böyle yapılıyor diyecez, bundan daha büyük sahtekârlık, haysiyetsizlik, rezillik olmaz, olamaz. Hakikat ile yalan ayrılmıştır ve bile bile karıştıramam, hakikati yalanla örtemem, örtenlere de veyl olsun. (Yanılmıyorsam Bakara Suresi 256. Ayete bakılabilir.) Saf gerçeği olduğu gibi haykıramayıpta insanım diye ruy-i zeminde dolaşanlara yuh olsun. Hakikati kimseyle ölçüp biçemem ve tartamam ama hakikatle herkesi ölçer, biçer, tartarım. Bendeniz ikilikten, mürailikten tiksiniyorum. Çünkü güzelliklere darbe vuran en büyük rezalet budur. Geçelim! Sayın Cumhurbaşkanım! Beşer şaşar sözü vardır malum. Yani insanoğlu bir yönüyle beşerdir ve şaşarak ilerler hayat yolunda, deneye yanıla yürür gider öylece masum, öylece doğal. Bu yüzden de ne mutlak günahkâr olarak ne de mutlak günahsız olarak görülebilir. Zira o ne bir şeytandır ne de bir melektir, tam ortadadır. Bazen şeytandan daha tehlikeli, bazen melekten bile daha masumdur. Bazen hayvandan aşağı düşer, bazen meleklerden yücelere yükselir. Binaenaleyh, insançocuğunu anlamak iktiza eder. Onu anlamadıktan sonra, onun üzerinde uygulanan yaptırımlar hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Önce onun kalbine girebilmek, onun ruhunu okuyabilmek, onun aklının hareketlerini ihsas edebilmek icap eder. Çünkü bunları yapmadan önce onun bedenine dokunduğumuz zaman, yapılan şey zulümden başka bir şeyi tevlit etmez. Bin düşünüp bir karar vermek, onu da adaletle vermek gerek. Bizler bu toprağın çocukları gülsün diye varız ve gülmeleri için yaşarız. Acılar bitsin, dertler tükensin, mutluluklar doldursun yuvaları isteriz. Kimliklerimizi sevelim, kimliklerimize gönül rahatlığı ile bağlanalım, bilakis soğumayalım ve soğutmayalım kimliklerimizden isteriz. Gerçeği görücü, şaşmaktan doğan masum günahları affedici olalım ve insanları acılardan acılara sürgün edici olmayalım isteriz. Kimler, bu toprağın çocuklarının tecziye edilmesini ve böylece genel olgulara karşı mesafeli durmasını istemektedirler muhakkak bunu anlamamız, bulmamız ve istenilenin tam tersini yapmamız iktiza eder. Bizler bir şey yaptığımız zaman hiçbir şey olmuyorsa, diğer insançocuklarının yaptıklarına da anlayışla yaklaşabiliriz. Kuşkusuz burada bilfiil can alanları, can alanlara bizatihi müzahir olanları kastetmiyorum. Sudan sebeplerle ve büyük mekanizmanın yol verdiği durumlar sebebiyle meydana gelen şeyler yüzünden yapılan şeyleri kastediyorum. Hiç olmayacak bir şey yüzünden, bir insançocuğunun yuvasını acılara gark eyleyemeyiz. Zindanlara mahkûm edemeyiz hayatları. Allah’ta, Peygamber’de, Kur’an’da tasvip ve tensip etmez böyle bir şeyi. Birileri, her zaman kötü olsun her şey, insanlar asla birlik olamasın ve sürekli birbirlerine buğz etsin isterler ve bunun içinde derin manipülasyonlar yaparlar, bu tezgâha gelinmemelidir. Eğer bir insan suçlu ise, o insan bir toplumda yaşamaktadır ve tüm insanlığı ihata eden bir mekanizmanın çarklarının içindedir. Öyleyse münhasıran o insançocukları mı suçludurlar? Ellerimiz vicdanlarımızdan bir salise bile çekilmemelidir. Hakikat bir salise bile sarf-ı nazar eylenmemelidir. Hiçbir kimse görmese de bu gözler hakikati görecektir, hiçbir kimse işitmese de bu kulaklar hakikati işitecektir, hiçbir kimse hissetmese de bu vicdan haksızlığı hissedecektir, hiçbir kafa düşünmese de bu kafa neyin nasıl olması gerektiğini düşünecek ve çözüm yolunu bulacaktır, hiçbir beden irkilmese de bu gövde etkilerden etkilenecek ve tepkisini verecektir Yüce Allah şahit olsun ki!

 

Sayın Cumhurbaşkanım! Bendeniz, hakikati haykırıyormuş gibi yaparak, insanlığı aldatmaktan ve onların aydınlıklarını karanlığa tedvir eylemekten hayâ ederim. Binaenaleyh, muayyen olgulara istinaden tahakkuk eden olayları en dip derinliklerine değin sorgularım ve bu minvalde sorular sorar, cevaplar ararım. Böyle yapmamanın dine mugayir, hakikate ve insanlığa ihanet olduğunu telakki ederim ve böyle yapmanın tiksindirici ve utanç verici bir davranış olduğunu düşünürüm. Böyle yapmadan da, hiçbir insanı hiçbir konuda itham edip, hiçbir insanın bu minvalde tecziye edilmesini tasvip ve tensip edemem. Böyle bir şey, hakka da, hakikate de, ahlaka da, adalete de ve dahi insanlığa da ihanettir. Şöyle olduysa niye böyle oldu, şu şunu yaptıysa niçin yaptı, yapılan şey neye istinaden yapıldı diye sorgularım. Çünkü bendeniz aklımı kiraya vermem, başkasının cebine koymam ve başkasının aklıyla düşünmem. Kendi çıkarımı korumak pahasına başka hayatların yanmasına göz göre göre müsaade edemem. Böyle bir şeyin ne gibi sonuçları intaç edeceğini düşünürüm, zihnimde canlananlar karabasanlara mahkûm eder bendenizi. Öyle adaletle bakarım ki olaya, suçlu kimdir, suçsuz kimdir bihakkın tefrik ederim. Ve suç telakki ettiğim şeyin en köküne kadar iner ve tahkik, tetkik, analiz yaparım. Suçlu gördüğümü suça iten sebepleri sorgularım. Münhasıran suçlu görülen midir suçlu olan diye sorarım. Ve suçlu görülenler içerisinde, kimler gerçekten suçludurlar ve tecziye edilmeleri iktiza eder, kimler gerçekten şaşkındırlar ve affa mazhar olmaları sıkıntı doğurmaz diye olayın dip derinliğine değin bakarım ve hiçbir kimsenin boş yere yanmasına ruhsat vermem. Birilerinin suçluları gölgeleyip, suçsuzları suçlu diye göstermelerini ve tecziye edilmelerini sağlayıp en büyük darbeyi vurmalarını onaylayamam. Bendeniz duygusal bir insanım. Masum ve garip bir çocuk gördüğümde yüreğim sızlar. Pazarda poşetini dolduramadan evine dönen birini gördüğümde gözlerim dolar, boğazım düğümlenir. Haksızlığa uğrayan insanlar gördüğümde tüm gövdem ezilir. Dağlara bakarım bir garip acı basar ruhumu. Ağaçlara kuşlara, yıldızlara bakarım ciğerlerim yanar. İçim yanar her göklere baktığımda ve bir garip olurum, hüznün işgalin uğrar kalbim tabiatı temaşa ettiğimde. Niye böyle olur ki diye sorarım, faniliğe mahkûm yeryüzünde. İnsançocuğu niye kibirlenir ki, hakikati nasıl olur da görmezlikten gelir ve örter ki derim. Koca koca adamlar neyden korkarlar da hakikati olduğu gibi haykırmazlar diye sorarım. Allah’tan da mı korkamazlar diye sorarım. Hangi şeydir insançocuklarına nahak yere acı çektiren ve korunmak istenen şey nedir diye sorarım. Ve insanlar nahak yere tecziye edilerek korunabilecek ne vardır acaba ve gerçekten korunabilir mi o şey insanların hayatları acıya boğularak diye sorar, sorgularım. Bendeniz insanım, günahıyla, sevabıyla, duygularıyla, düşünceleriyle aciz bir insanım. Bir ruhum var benim, bir kafam!

 

Sayın Cumhurbaşkanım! Bedeniz hiçbir şeye inanmıyorum. İnandırmak isteyen ve kendine güvenen yürekli biri varsa çıkacak karşıma, mutlak hakikati baz alarak her şeyi en en en dip derinliğine değin, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan, alıkça itham etmeden, önyargıya kapılmadan ve korkmadan konuşacağız. Yani en üste çıkacağız, her şeyi altta bırakacağız ve mutlak önyargısız, mutlak tarafsız, mutlak nesnel bakacağız her şeye ve öylece müzakere edeceğiz her şeyi, ta ki müzakere edilmemiş hiçbir şey kalmayacak. Ta ki ne ne, ne nasıl, ne niçin, ne ne adına, kim kim, suçlu kim, suçsuz kim ortaya çıkacak. Varlığa dair ne varsa sorular sorulacak, sorgulamalar yapılacak ve sigaya çekilmesi icap edenler sigaya çekilecekler. İşte ondan sonra varlık âleminde var olan ne varsa adaletle bakılacak, adaletle yargılanacak ve adaletle karar verilecek. Bunu yapabilecek birisi varsa buyursun. Bilakis, bana inanmamı söylemesin. Önce büyüsün gelsin! Bendenizin çelik çomak oynamakla işim olmaz. Bendeniz acılardan acılara sürgün yaşayan ve dertler ülkesine dönmüş bir insanım. Bendeniz büyük düşünmek, yüksek yaşamak peşindeyim. Öyle madde bağlamında söylemiyorum bunu. Zira yüksek düşünmek ve yüksek yaşamak maddeyle olabilecek bir şey değildir kesinlikle ama bunu algılayabilecek kaç beyin vardır aramızda? Küçüklüklerden illallah etmişim, gına gelmiş bana. Kaprislerle, komplekslerle, hasetlikle, müfteriliklerle, tiksindirici davranışlarla, ucuz tecziye etmelerle, küçük bakışlarla ve görüşlerle, kibirle yapamıyorum. Basit ve ucuz çıkarlar peşinde koşamıyorum. Küçücük bir dünyalık uğruna insan satacak derekeye düşemiyorum. İnsanların acılarını görmezden gelemiyorum. Haksızlığa göz kapayamıyorum, kulak tıkayamıyorum. Münhasıran iddihar eylemekle iştigal edemiyorum. Bir çocuğun gülmesini bir ömre bedel görüyorum. Bir insanın, yuvasında huzurla yaşamasını sonsuzcasına önemsiyorum. Suçsuz yere acı çeken insanlar görmek istemiyorum hayatın içinde. Böyle bir şeyi gözlerim gördüğü zaman yüreğim acılardan acılara sürgün oluyor, kahroluyorum, perişan oluyorum. İşte o zaman tehlikeli sorular soruyor, sorgulamalar yapıyorum. Sömürüden tiksiniyorum, sömürgeciden iğreniyorum. Bendeniz insanca yaşamak istiyorum ve insanca yaşanılabilecek bir dünya!

Tarih: 09.08.2018 Okunma: 731

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Özgür Deniz

31.07.2017 - 07:59

‘’’’Eğer hakikati arıyorsanız, hayatınız asla eskisi gibi olmayacaktır.’’’’

IAN DALLAS (Abdülkadir Es-Sufi)

İsmail Hakkı Cengiz

31.07.2017 - 08:15

Tabii korkunç gerçekler vardır. Lâkin gerçeklerin çoğu bana korkunç gibi gelmiyor. Belki yaşlanınca, daha önce şaşırtıcı gözüken gerçekler sıradanlaşıyor. Felsefe yapma yönteminizi çok verimli buluyorum. Emeğinize sağlık. Selâmlar...

Not: Bir önceki yazınıza da bir yorum girmiştim.

Özgür Deniz

31.07.2017 - 12:27

Maalesef maalesef maalesef saygıdeğer Paşam. Alıştığımız için olabilir Paşam. Ki siz hayatınız boyunca büyük tecrübeler edindiğiniz için belki öyle olabilir. Çünkü henüz sizin çeyreğiniz bile değiliz tecrübede. Ama elbette gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi bir huyu vardır. Ya da illa ki çıkartılır. Allah razı olsun saygıdeğer Paşam. Sonsuzcasına teşekkürler. Güç veriyorsunuz. Umudumuzun diri kalmasını sağlıyorsunuz. Kalem tutan temiz ellerinizden hürmetle saygıyla öpüyorum. Allah iki cihanda cenneti nasip etsin size sevdiklerinize sevenlerinize. Amin. Akli kalbi ruhi derin sonsuz selam dua muhabbet saygı ile inşaallah. Cümleye saygı selam.

Özgür Deniz

31.07.2017 - 07:59

‘’’’Eğer hakikati arıyorsanız, hayatınız asla eskisi gibi olmayacaktır.’’’’

IAN DALLAS (Abdülkadir Es-Sufi)

İsmail Hakkı Cengiz

31.07.2017 - 08:15

Tabii korkunç gerçekler vardır. Lâkin gerçeklerin çoğu bana korkunç gibi gelmiyor. Belki yaşlanınca, daha önce şaşırtıcı gözüken gerçekler sıradanlaşıyor. Felsefe yapma yönteminizi çok verimli buluyorum. Emeğinize sağlık. Selâmlar...

Not: Bir önceki yazınıza da bir yorum girmiştim.

Özgür Deniz

31.07.2017 - 12:27

Maalesef maalesef maalesef saygıdeğer Paşam. Alıştığımız için olabilir Paşam. Ki siz hayatınız boyunca büyük tecrübeler edindiğiniz için belki öyle olabilir. Çünkü henüz sizin çeyreğiniz bile değiliz tecrübede. Ama elbette gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi bir huyu vardır. Ya da illa ki çıkartılır. Allah razı olsun saygıdeğer Paşam. Sonsuzcasına teşekkürler. Güç veriyorsunuz. Umudumuzun diri kalmasını sağlıyorsunuz. Kalem tutan temiz ellerinizden hürmetle saygıyla öpüyorum. Allah iki cihanda cenneti nasip etsin size sevdiklerinize sevenlerinize. Amin. Akli kalbi ruhi derin sonsuz selam dua muhabbet saygı ile inşaallah. Cümleye saygı selam.