AÇIK MEKTUP...10...

Özgür DENİZ - 04.07.2018

Sayın Cumhurbaşkanım! Bazen burada kendimden de örnek vererek bir şeyler söylemeye, karalamaya çalışıyorum naçizane. Maksadım kendimi anlatmak değil. Zerre miskal böyle bir hissim var ise yazıklar olsun bana, lanet olsun bana. Keşke karşılaşabilsek, beş dakikalık hasbihal edebilsek, tüm kalbimle ve bilincimle inanıyorum ki, bendenizi daha iyi anlayacaksınız. Samimiyetimin derecesini, duygularımın yoğunluğunu, düşüncelerimin sahiciliğini daha derinden hissedeceksiniz. Yüreğimin nasılda titrediğini duyumsayacaksınız. Ki, elbet birgün bunun gerçekleşeceğine de inanıyorum, uzak bir hayal, imkânsız bir beklenti olsa da. Bendeniz kalbimin derinliklerinden kaynayıp gelen hislerimle konuşuyorum. İstiyorum ki, dünyayı cennet yapalım, insanları kardeşler kılalım ve el ele, gönül gönüle yaşayalım, bizler güzel insanlar olalım, her şey güzel olsun. Birbirimizi sevelim, nefretler yok olsun. Kışımız bahara evrilsin. Birbirimizi yadsımadan, birbirimize kin duymadan, birbirimizi dinleyerek ve anlayarak konuşalım. Birbirimize tebessüm ederek selam verebilelim. Kimse kimsenin hakkında kötü düşünmesin. Kimse kimsenin kalbini kırmasın. Kimse kimsenin kuyusunu kazmasın. Suçlu suçsuz ayrımı Allah’ın adaletine göre yapılsın. Hukuk karşısında herkes eşit olsun. Kimse servetinden, kuvvetinden, şöhretinden dolayı ayrıcalıklı olmasın. Herkes kazandığına göre vergisini kuruşu kuruşuna ödesin. Kimse kimsenin hakkına tasallut etmesin. Bu topraklardan üretilenler münhasıran birkaç zümre arasında bölüşülmesin, servet birkaç kişi arasında dönüp durmasın. Açlar olmasın bu topraklarda. Evine ekmek götüremeyen tek bir insançocuğu kalmasın. Kaynaklarımızı boş yere değil, dolu yere harcayalım. Herkes güle oynaya çalışsın ve üretsin. Herkes üretilenlerden eşitçe faydalansın. Herkes yılda en az bir hafta istediği gibi tatil yapabilecek imkâna sahip olsun. Bu da bu topraklarda ki gizli ya da açık, dolaylı ya da dolaysız, kanun yoluyla ya da kanunsuz sömürünün nihayet bulmasıyla kabildir kuşkusuz ve bu gerçekleşsin. Büyük bilim insanlarımız çıksın. Her türlü imkânı çocuklarımızın hizmetlerine müheyya kılalım. Onları öyle yetiştirelim ki, akıllarının ışığıyla ve vicdanlarının sesiyle yollarını, yönlerini bulsunlar ve yaşasınlar. Bir yapının, zümrenin tahakkümüne girip, akıllarını ve vicdanlarını oraya teslim edip, diğer zümrelere karşı önyargılı olmasınlar. Tek hakikat olarak kendilerini görmesinler ve diğerlerini kendi hakikatlerine göre değil, Allah’ın hakikatlerine göre değerlendirsinler. Merhametimiz gazabımızdan önde gitsin. Vicdanımız hayatımızın anayasası olsun. Her işimizi sevgiyle, el birliğiyle yapalım. Tevazuumuz kibrimizi yok etsin. Birbirimize saygı duyalım. Aklımız düşünsün, vicdanımız hissetsin ve ona göre istikametlerimiz belirlensin. Kimsenin kimseye üstünlüğü ve ayrıcalığı olmasın. Ülkemiz kalkınsın, güçlensin, milletimiz mutlu ve huzurlu olsun. Kimse yarınlarından endişe etmesin. Gülümseyen çocuk yüzleri aydınlatsın dünyayı.  Çocuklarımız çiçek çiçek açsınlar, baharı getirsinler, şarkılar söylesinler, kimse kıyamasın onlara, onlara kıyan cellatlar yaşamasınlar ve kirletmesinler dünyamızı. Filhakika hiçte zor değil böyle şeyler. Bilakis, yemin ediyorum çok kolay yapılabilecek şeyler. Sadece ama sadece insan olduğumuzu, bir gün ölüp gideceğimizi, sahip olduğumuz her şeyden kopup ayrılacağımızı ve muhakkak her şeyin hesabının tek tek sorulacağını bilelim, anlayalım, hissedelim ve kavrayalım kâfi. Bilakis, sevgiye, huzura, kardeşliğe, mutluluğa, birlikte gülüp eğlenmeye, aynı dilden şarkılar terennüm etmeye ve yaşamak sevincini duyumsamaya aç ve muhtaç olarak yaşar ve böylece tükenir gideriz.

 

Sayın Cumhurbaşkanım! Büyük fikir devi üstat Sezai Karakoç’un fevkaladenin de fevkinde olan sarih ve beliğ ifadesiyle; insançocukları içinden sus diyenler sanıyorlar ki, sustuğumuz zaman mesele kalmayacak. Oysa biz sussak tarih susmak bilmeyecek, tarih susturulsa, hakikat susmayacak. Sus diyenler, sustuğumuz için kafalarının ağrımasından ve yüreklerinin sızlamasından kurtulacaklarını sananlar bilmiyorlar ki, vicdan azabı diye bir şey vardır. Vicdan azabı dinse, tarihin azabı başlayacak, tarihin azabına merhem bulunsa, Allah’ın azabı durdurulamayacak. Ve Aliya’nın söylediği gibi; bir gün hatırlayacağımız şey, sadece suskun dostlar olacaklardır, haykıran dostlar değil. Allahüekber! Bir insanı sevmek ayrıdır, o insanın yanlışına yanlış demek apayrıdır. Yanlışı söylenen ya da yanlışı söyleyen insan kim olursa olsun, düşünce örgüsü ne olursa olsun fark etmez bu. Yeter ki işin içinde samimiyet, dürüstlük, asalet olsun. Bendeniz kardeşimin yanlışına yanlış diyemiyorsam, kardeşlik nedir sorgularım. Kardeş kardeşi korumuyorsa, o kardeşin düşman olup olmadığını sorarım. Hani ancak müminler kardeştiler ilkemiz vardı bizim ne oldu ona derim kalbimin dip derinliklerinde. Maalesef bilinçsiz ve cahil insançocuklarıyız. Okumuyoruz, düşünmüyoruz, hissetmiyoruz. Okusakta anlamıyoruz. Rezil ve sefilane bir şekilde yaşayıp gidiyoruz. Hak nedir, hukuk nedir bilmiyoruz. Adaleti umursamıyoruz. Ahlak derseniz, orada zaten iflas etmişiz. Bir dinimiz var diye ahlaka ihtiyacımız kalmadığını düşünüyoruz. Bu yüzden de birbirimizi asla anlamıyoruz, anlamadan yargılıyoruz, vicdanımızın sesine kulak vermeden karar veriyoruz. Geçenlerde büyük fikir devi üstat Fuat Sezgin’i kaybettik, Allah rahmet eylesin. Bu toplumda kaç kişi haberdardı onun varlığından? Sonra cahil, bilinçsiz ve hasta bir toplumuz denildiği zaman söylenmedik laf kalmıyor. Gerçeği inkâr etmek, bizi, akıllı, bilinçli, sağlıklı kılacaksa eyvallah ama böyle değil ve olmayacak maalesef. Bakınız ne diyor o güzel insan, büyük düşünür; yöneticilerin kapsına giden âlimler ve o âlimleri kapılarına getiren yöneticiler ne kötüdürler, âlimlerin kapısına giden yöneticiler ve o yöneticileri tevazuu ve hakikat ile karşılayan âlimler ne güzeldirler. Bizler dengeyi kaybettik, orta yolu kaybettik. Ya ifrata yöneldik ya da tefrite. Bu da bizi mahvetti, perişan etti. Kendimizi kaybettirdi bize. Ne garip ki, bir düşünürün sözünden örnek vermek bile garipsenir oldu. Valla, billa, talla böyle bir hayatın içindeyiz. Çünkü örnek verdiğiniz sözler vicdanları acıtıyor, günah işleyen vicdanlar ise hakikatin hatırlatılıp vicdanlarının sızlamasına sebep olunmasından rahatsızlık duyuyorlar. Günah işlemeyelim demiyorlar da, hakikat sussun diyorlar. Ne acı bir hakikattir bu! Sayın Cumhurbaşkanım! Tıpkı mezkûr ifadelerimde ki gibi, devleti sevmek ayrıdır, devletin yanlışı olursa o yanlışa yanlış demek apayrıdır. Bir türlü anlayamadığım şey şudur; devlet tertemiz, pirüpak olacak ama insanlar namussuz, şerefsiz, lanetli olabilecek. Bu gerçekten nasıl mümkün olabilmektedir? Devlet güçlü olduğu için suçsuz, insan güçsüz olduğu için suçlu olmaktadır gibi bir çıkarıma ulaşıyorum buradan, yanlış mı düşünüyorum acaba? Hangi adalet anlayışı tolere eder bunu? Hangi vicdan onay verir buna? Merhamet bile ölür burada. Devlet derken, politik yapılanmalar değişseler bile değişmeyen mekanizmadan bahsediyorum burada. Bir gerçeği itiraf edelim, devletin haberdar olmadığı bir şey var mıdır Allah aşkına? Bir devlet neyin iyi, neyin kötü olduğunun farkında değil midir? Kimin doğru, kimin yanlış olduğunu bilmez mi? Her vatandaşının cemaziyülevvelini bilmez mi, biliyorsa ona göre hareket etmesi gerekmez mi? Ona göre hareket etmediği zaman, vatandaşını tecziye etmesi Allah’ın adaletine mugayir hareket etmek olmaz mı? Bilakis o devlet niçin devlettir, nasıl devlettir? Öyleyse, devlet böyleyse, merhamet etmesini de bilecektir, bilmelidir, bilmek zorundadır. Çünkü devleti devlet yapacak olan şey budur. Devlet ancak yaşattığı kadar devlettir ve ancak böyle yapabildiği kadar varolmayı, yücelmeyi, yükselmeyi hak eder. Şeyh Edebali ne diyordu? İnsanı yaşat ki devlet yaşasın diyordu. İnsan yaşarsa devlet yaşar ve yaşayacaktır. İnsanını yaşatmayan devlet nasıl yaşayacaktır? Devlet bizim devletimizdir. Bizim olan devlet sevilmez mi? Kuşkusuz sevilir ama devlet bizim diye, her yaptığına da doğru olarak bakamam ki, bakarsam şayet devletin bir tek yanlışı yüzünden mahrum olan, acı çeken, azaba gark olanların yüzüne bakamam. Ki, devlet benimdir ama benim Allah’ım değildir!

Tarih: 04.07.2018 Okunma: 719

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?