AÇIK MEKTUP...9...

Özgür DENİZ - 03.07.2018

Sayın Cumhurbaşkanım! Ne mutlak realistim, ne mutlak idealistim, ne de mutlak materyalistim. Her şeyin farkındayım hamdolsun. Ne gerçeklerden kopuğum, ne idealden yoksunum ne de maddeye mahkûmum ya da madde her şeydir diyorum. Bu dünyanın nasıl bir yer olduğunu ve insanın kim olduğunu ciğerlerine, damarlarına kadar biliyorum. Hem gerçeklerin bilincindeyim, hem ideallerime bağlıyım, hem de maddenin olmazsa olmazlığının ya da her şeyin maddeden ibaret olmadığının farkındayım. Öyleyse böyle bir durumda nasıl mutlaklaştırma olabilir? Haaa gerçeklerden başka bir şey tanımam ve mutlak realist derler, eyvallah ederim. Gerçekleri tolere edemem ve ideallerimden başka hiçbir şey bilmem ve mutlak idealist derler, eyvallah ederim. Maddeye taparım ve her şeyi maddeden mürekkep bilirim ve mutlak materyalist derler, eyvallah ederim. Amma velakin, acıları da, sevinçleri de, zorlukları da, kolaylıkları da, zaferi de, yenilgiyi de, iyiliği de, kötülüğü de, hayatın ve ölümün ne olduğunu da, yaşamsal gereksinimleri de biliyorum ve tüm bunlardan kendimi asla soyutlamıyorum yani varlığın gerçeklerinden bihaber de değilim, varlığın gerçeklerine bigâne de değilim. Gerçeklerden kopuksun diyenlerde, kuru bir hayalin peşinden koşuyorsun diyenlerde, maddeyi inkâr ettiğimi ya da maddeye tapınç içinde olduğumu söyleyenlerde hiçbir şeyin farkında olmayanlar, hiçbir şeyi anlamayanlar ve kavramayanlar, hislerini kaybetmiş olanlardır. Bilinçlerin kapalı olması, algılamayı ve anlamayı zorlaştırmaktadır. Bendeniz her şeyin bilinç temelinde olmasını istiyorum. Bugün insanlık her şeye maliktir ama bilinçten maalesef yoksundur. Bu ister inkâr edilsin, isterse ittihaz edilsin, hiçbir şey değişmeyecektir, bizler sadece hakikati kabul etmemekte direneceğiz o kadar. Şöyle düşünelim; bir ailemiz var ama var olan ailemizin ne olduğunun farkında, idrakinde, bilincinde değiliz. Eşin, evladın, evin ne olduğunun farkında ve bilincinde değiliz. Ne olur? O ailede hiçbir şey olmaz. Aileymiş gibi yaşanır ama aslında hiçbir şey yaşanmaz vs. vs. vs. Bu yüzden bizler, bir şey inşa etmeden, tesis etmeden evvel kapalı bilinçleri açmalı ve bilinç inşa etmeliyiz. Hani Peygamberimiz; birgün öyle çok olacaksınız ki ama bir nehirde sürüklenen çer çöpten farksız olacaksınız diyor, sebebini sorduklarında da dünyaya tapıncı örnek veriyor ya. İşte demek istediğim tam da budur. Bilinç olmayınca, ne olursanız olunuz, kim olursanız olunuz, neye sahip olursanız olunuz, ne yaparsanız yapınız hiçbir anlam ifade etmez. Dünyayı da anlamsızlığa mahkûm etmiş oluruz farklı yönden bakacak olursak ve aynen de öyle olmaktadır zaten. Bilinç olmazsa, ne realiteyi, ne ideali, ne de maddenin mahiyetini idrak edebilirsiniz. İnsan bir şeyler olsun der, güzeli ister ama bunun ilk evvelde kendisini değiştirmekten geçtiğini bilemez ve istediği şey için tek bir şey vermeye, bedel ödemeye yanaşmaz. Ama sanır ki, istediği şeyi gerçekten istiyor ve o şey için kendinden bir şeyler veriyor. İşte bilinçsizliğin tam ifadesi budur. Ne bir şey istediğinin farkındadır ne de o şey için kendinden bir şeyler vermesi gerektiğinin, kendisini değiştirmesi gerektiğinin ve bir bedel ödemesi gerektiğinin fevkindedir. Yani bilinci aydınlanmamış hatta bir bilinç sahibi olamamıştır. İnsanlık bilinci kuşanmadan, mankurtluktan asla kurtulamayacaktır. İnsanlığın en kadim sorunu bilinçsizliktir. Bilinçsizlik, eşekleşmeyi tevlit etmektedir, büyük sosyolog şehit doktor üstat Ali Şeriati’nin fevkalade ve beliğ ifadesiyle.


Sayın Cumhurbaşkanım! Büyük sosyolog şehit doktor üstat Ali Şeriati’nin fevkalade ve beliğ ifadesiyle; bizler sahibi Allah olanlarız, ne dünyaya tapanlarız ne de insana kul olanlarız. Hakikatten başka bir şey bilmeyiz. Temeli hakikate dayanan her şeyin sağlam olacağına inananlarız. Tarih, toplum, çevre, benlik gibi olguların zindanlarında tutsak olduğumuzu ama bu tutsaklığımızı sorumluluk alarak yok edeceğimizi ve zincirlerimizi kırıp hürriyetimize mülaki olacağımızı bilenleriz. Hani Einstein; dünya, kötülük yapanlar yüzünden değil, izlemekle yetinip, sorumluk almayıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden kötüdür diyor ya, işte bendenize bir şey yapmalıyım dedirten ve bendenizi harekete sevkeden itki budur. Küçücükte olsa bir parçasını bildiğim, çok az da olsa bir kısmına sahip olduğum hakikati haykırmazsam, bendeniz niçin varım, niçin yaşıyorum? Ki, sustuğum zaman, kendimi nasıl kurtaracağım, bana da dokunacak ateşe suyu nereden bulacağım? Yanlış hatırlamıyorsam, Lut Kavminden bazıları şöyle demişlerdi; ya bela bize niye dokundu? Onlara dendi ki; uyarmamıştınız! Uyarmak, insani bir ödevdir, sorumluluktur. Çünkü insana anlam katan bir şeyde; iyiliğe yönlendirmesi, kötülükten alıkoymasıdır. Peki, bir insan olarak, bendenizi bu ödevimi yapmaktan kim alıkoyabilir? Kimin haddidir böyle bir şey? Öyleyse buyursun, işte meydan, hodri meydan! Başkaları cehennemi hak ediyorsa, o onun sorundur, bendenizin değil. Ki, bendeniz münhasıran rıza-ı ilahiyi baz alırım. Sonucunu da pek düşünmem işin aslı, zira bendeniz ödevimi bihakkın ifa ettikten sonra, zaten gelecek olan gelir. Ki, Allah adildir! Kulları gibi zalim değildir. Allah, her zerrenin karşılığını layığı ile verecek olandır. İyilikse iyilik, kötülükse kötülük, muhakkak gelip sahibini bulacaktır, inkâr faydasız olacaktır, çünkü hayatın perdesi olabildiğince açılacak ve her şey ortaya saçılacaktır. Cennetse cennet, cehennemse cehennem, gidilecek yer ayan olacaktır. Zaten insan o gün anlayacak, ne kadar da zalim, vahşi, acımasız ve merhametsiz olduğunu. İşte bu yüzden insançocuğu, ne yapması gerektiğini, nasıl yapması gerektiğini, niçin ve kim için yapması gerektiğini algılamak, anlamak, bilmek, hissetmek ve kavramak zorundadır. Tabi isterse zorunda olmadığını tasavvur edebilir ve ona göre hareket yönünü tayin edebilir. Kendisi bilir! Binaenaleyh, bendeniz bana yönelmiş mutlak ve kutsal emrin gereğini yerine getirmekten başka hiçbir şey yapmıyorum. İşittim ve itaat ediyorum!


Sayın Cumhurbaşkanım! Bizler, büyük eğitimci ve fikir devi üstat Nurettin Topçu’nun fevkalade ve beliğ ifadesiyle; ne yapacağımızı, yaptığımız şeyi nasıl yapacağımızı, yaptığımız şeyi niçin ve kim için yapacağımızı bilmesi gereken ve iyi kötü bilmeye çalışan ve bilmek peşinde koşan insanlarız. Ne kadar becerebilirsek şayet, önce kendimizi insan yapmaya çalışan insanlarız. İlanihaye şahsiyet kavgası veren ve bunun mesuliyetini taşıyan ya da taşımak derdinde olan insanlarız. Binaenaleyh, bendeniz kendi sevdama düşemem, dünya leşinin peşinden koşamam, kulların kulluğunu yapamam, adalete mugayir hareket edemem, haksızlık karşısında boynum kırılır amma susasam, hakikati asla örtemem. Utanırım Allah’tan, utanırım insandan, utanırım mazlumdan. Allah utandırmasın ve namerde karşı mahcup etmesin duruşumuzdan dolayı! Bu yüzdendir dert ve ıstırap peşimizi bir türlü bırakmaz. Çünkü bizler, yürekleri acıyla dolanların acılarını hafifletme, bir yudumluk sevinci olanların sevinçlerini bir taslık sevince dönüştürme, dünyası cehennem olana dünyayı cennet kılabilme gayretindeyiz. Bendenizin asıl kavgası nedir bilir misiniz? Hani hayatta garip insanlar vardır (inanın bu karaktere sahip olduğunu bildiklerim vardır, çünkü yaşamlarına tanıklık ediyorum, garip ifadesi de asaleti ifade etmektedir burada işin özünde) kötülük nedir bilmezler, bizde kötülük vardır onlarda yoktur, harama asla el uzatmazlar, faizle geçinmeyi zül addederler, üç kuruşluk dünya menfaati için boyunları asla eğilmez, herkesin iyiliğini isterler, başkalarını kendileri gibi bilirler ve bu tavrın burada tehlikeli olduğuna onları asla inandıramazsınız, kurnazlık nedir yabancıdırlar. Ve işin acı yönü nedir bilir misiniz, bu insanlar dünyaya alışan insanlar yüzünden gelen acıların ve hayatından memnun olanların sebep olduklarının mahkûmudurlar. Hep ezilirler, asla hak ettiklerine kavuşamazlar, başkalarının hakkına asla göz dikmezler. Ne ölürler, ne olurlar, dünya bağlamında tabi. Öyle mahzun, öyle doğal, öyle masum yaşar giderler. Hakları yense de alamazlar. Çünkü güçleri, şöhretleri, servetleri yoktur. Belki içlerinden isyan ederlerdir ama sessizdirler. Haksızlığa uğrasalar adalet vardır derler ve öyle diyorlar ama bilmiyorlar, çünkü bu dünyada haklı olsan da, hak güçlü olanındır. Bilmezler ki, dünyanın adaleti yoktur! İşte, bu dünyada, hiçbir şey uğruna kavga vermesem, bu insanlar için veririm, Allah, Peygamber, Kur’an ve İnsanlık şahit olsun ki veririm, zira vicdanım ve merhametim bendenizi azaplara gark eder, geceleri uyutmaz ve bana sen zalimsin diye haykırırlar her gece. İşte münhasıran bu insanlar için bile susmak yakışmaz bana, isyansız olamaz vicdanım, çünkü bendeniz insanım, merhametim adalet diye patlatır kulaklarımı. Gerekirse tüm varlığımı feda ederim bu insanlar için. Çünkü bu dünya bu insanlarında dünyası ve burada onların da hakkı var. Ve bu hakkı hiçbir kuvvet onlardan alamaz, almamalı, alamayacak, aldırmayacağım. Bendeniz böyleyim, napayım, susarsam yaşayamam, yapmazsam yapamam, yansam da yakamam!

Tarih: 03.07.2018 Okunma: 734

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?