AÇIK MEKTUP...3...

Özgür DENİZ - 27.06.2018

Sayın Cumhurbaşkanım! Söyle düşünün, ruy-i zemin bir toprak ve insan da o toprağa atılmış bir tohum olsun. Fıtri olarak özgürlük toprağında yetişmektedir ve özgürlük içerisinde varoluşundan gelen haklara maliktir değil mi? Yani Allah’ın direkt olarak bahşettiği haklara maliktir ve o haklar hiçbir şekilde geri alınamaz. İnsan tecziye edilebilir belki ama varlığıyla varolan ve yaşamı ancak kendisinin varolmasıyla anlamlı ve mümkün olan hakları asla geri alınamaz. Çünkü böyle bir şey, yaşamı almaktır ve insanı yokluğa mahkûm etmektir ve hiçbir kimse kendisine yaşam bahşedilen insandan o yaşamı alamaz. Zira yaşamak imtihana tabi olmaktır ve imtihan bir kaderdir, ancak Allah’ın istemesiyle biter. Çünkü mevzubahis olan hakları kullar bahşetmemektedir kullara. Allah bahşetmiştir ve Allah’ın verdiğini kullar geri alamazlar, her ne şekilde ve her neyle olursa olsun. Yasalar olarak tavsif ettiğimiz şeyler arızidir ve orijininde nefsi hırsları ve arzuları mündemiçtir. Ve yasalar doğuştan gelen hakları almak ve kulları kullara kul etmek için değil, toplumsal münasebetleri tanzim etmek içindir ve ancak, bir insanın bir benzerine taammüden zarar vermeye teşebbüs etmesi neticesinde cari hale gelir. Bilakis aktive edilmesi muhaldir ve insan haklarına mugayirdir. Bir insanın, emek sarf ederek, ter, yaş ve kan akıtarak, büyük bedeller ödeyerek elde ettiklerini, nefsi hırsları ve arzuları tazammum eden yasalarla metazori almak ve yok saymak insanın varoluşuna münafidir.  Ve bu da hakikatle, adaletle, hakkaniyetle tenakuz arzetmektedir. Böyle bir şey muhal ender muhaldir ve hiçbir şekilde, koşulda, şartta kabul edilemez. Suya, havaya, güneşe, toprağa muhtaçtır insan. Binaenaleyh, insan bunlarsız yaşayamaz. Bunlarsız yaşayamadığı gibi, tıpkı doğuştan varolan haklarını kullanmadan da yaşayamaz. Bunu sizlerde iyi bilirsiniz. Zira evlat ve torun sahibisiniz. Ve her çocuk kendi ailesi için kıymetlidir, değerlidir. Acılarla, sancılarla, ıstıraplarla yetiştirilmekte, büyütülmekte, yaşatılmaktadır. Kimi zaman sevindirmekte, kimi zaman da acılara gark eylemektedir.  Hülasa; bir insançocuğunun hangi şartlarda doğduğunu, ne zorluklarla büyüyüp geliştiğini biliyoruz ve tabi özünde ne kadar da masum olduğunu. Yani kolay bir süreç değil. Varoluşu bir kozmosa tabi iken yaşamı kaosla doludur. Yasaların türeyişi de buna merbuttur. Yasalar kontrol edicidir, kaosu kozmosa tedvir eyleyicidir ama yok edici değildir. Hayatın nasıl bir şey olduğunu hepimiz biliyoruz. Paradokslarla doludur hayat. Tereddütlerle, belirsizliklerle, bazen açıklıklılarla ve olabildiğince zorluklarla doludur. Ve insançocuklarının yaşamları hiçte kolay değildir. Ve üstelik insançocuğu cahil, zalim ve dahi nankördür. İnsanı tanımadan ve anlamadan, hayatın ne olduğunu tam anlamıyla bilmeden, insana dair karar vermek imkânsızdır, verilirse şayet o kararın adil olma ihtimali çok düşüktür hatta muhaldir. Binaenaleyh, insanın doğuştan gelen hakları metazori gasp edilemez yasalar tavassutu ile. Mühim olan kalbe dokunmaktır, gövdeyi acılara gark eylemek değil. Kazanmaktır, kaybetmek değil. Bir devlet almaktan ziyade vermek için vardır, yok etmekten ziyade yaşatmak için vardır. Çünkü insan yaşarsa devlet yaşayacaktır. Ve insan ancak kendini yaşatan devlete saygı duyacaktır ve böyle bir devlete derin ve sarsılmaz bağlarla bağlanacaktır. Öyleyse yapılması gereken bellidir, takip edilmesi icap eden yol malumdur. Ve bu nefsen böyle değildir, Allah’ın kutsal ve sarsılmaz yasalarına göre böyledir yani itiraz imkânsızdır, gereğini icra ve ifa etmek ise vicdanın, merhametin, adaletin zorlamasıdır.

 

Sayın Cumhurbaşkanım! Öncelikle ifade edeyim ki; hüküm yalnızca ve yalnızca Allah’ındır (En’am-57) ve Allah’ın hükmüne mugayir hareket etmek insana yapılabilecek en büyük ihanettir. Allah’ın hükmü karşısında bulunan tüm hükümler geçersizdir. Bunu söylerken toplumsal ilişkileri tanzim eden ve devlet tavassutu ile icraya dönüştürülen yasalara ve devlet otoritesine muhalefet etmiyorum ama son tahlilde herhangi tereddütlü bir durumda vicdanın anayasasına da başvurmak iktiza ettiğinin altını çizmek istiyorum. Ve o durumlarında hangi durumlar olduğunu zaten başından bu yana mektubunun muhtevasına dercettim. Bahusus insanlığın fıtri hakları burada en öncelikli olanıdır. Ki, çoğu zaman denmekte değil midir, devletin verdiği bazı kararlar için; vicdan sızlatmaktadır diye? Çünkü Allah’ın hükmü tüm insanlığı ihata edip, tüm insanlığın menfaatine iken, sair hükümler münhasıran muayyen bir zümreyi ihata eder ve o zümrenin menfaatini gözetir. Bu hüküm isterse bir devletin hükmü olsun hiçbir şey farketmez. Bunu söylemekten imtina etsekte gerçek budur. Haddizatında söylenmelidir de. Lütfen, insanlık aşına, hayata sadece göz ucuyla bir bakış fırlatmak kifayet edecektir bunu idrak etmek için. Sayın Cumhurbaşkanım! Allah, Muhammed, Kur’an aşkına elinizi vicdanınıza koyunuz ve söylediklerim hakkında ondan sonra karar veriniz. Haksızsın diyorsanız, boynum kıldan incedir. Tüm benliğimle, vicdanımla, aklımla yemin ediyorum ki, boynum kıldan incedir. Zaten gerçekleri gizleye gizleye insanlık bu halde değil midir? Ya da gerçek biline biline tersi yapıldığı için insanlık bu halde değil midir? Zira devletlerin hükmüne temel teşkil eden ve orijininde nefsi hırları ve arzuları mündemiç bulunan kanunları ihdas edenlerde birkaç kişiden mürekkep bir zümredir. Öyleyse o hükümlerin benim doğuştan varolan haklarımı metazori gasp etmesine ve benim mukadderatım üzerinde etkin olmasına müsaade edemem. Elbette ki fiilen yapabileceğim bir şey yoktur ama vicdanımda asla onaylamam. Binaenaleyh, Allah’ın hükmü dururken, orijininde nefsi hırs ve arzuları tazammum eden ve münhasıran muayyen bir zümrenin menfaatini hedefleyen hükümlere bakamam ve ona göre verilmiş kararları tolere edemem, hiçbir kuvvet ve şahısta tolere ettiremez bunu bana. Böyle bir şeyi dikte etmek ise hakiki anlamıyla faşizmin ta kendisidir. Zerre miskal zekâsı çalışan ve bilinci aydınlanmış herkesin sükût edeceği bir çıkarımdır bu. Ha deniyorsa ki bana ne cins bir Müslümansın sen, eyvallah ben böyleyim. Çünkü ben kutsal hükümleri okuyan ve onunla bilgiçlik taslayan ve dahi onları menfaatlerime mülaki olma vesilesi kılan değil, o hükümlerin icrasını tüm benliğimle ve samimiyetimle arzulayan insanım yani mürai değilim, samimiyim. Keza, bir önceki yazımda bahsettiklerimi, bu ülkedeki tüm yargıçlarla tartışmaya açığım, beni ıskat edebilirlerse, bu topraklarda yaşamak hakkımdan feragat ediyor ve sürgünü kabul ediyorum. Tüm benliğimde hissederek, olabildiğince bilinçli olarak ifade ediyorum bunu, laf olsun kabilinden değil. Saçmalamıyorum, ahmakça konuşmuyorum, neticesinde gerekenin yapılmasını tereddütsüz istiyorum ve uygulanacak yaptırımı kesinlikle ittihaz ediyorum. Ya bendeniz onları ıskat edersem karşılığı ne olacaktır? Binaenaleyh, söylediklerimde bu kadar iddialıyım ve haklılığıma sonuna kadar inanıyorum. Ki, mutlak ve kutsal yasalarında bendenizi doğruladığını kesinlikle biliyorum. Bazı şeyleri fehmedebilmek ve kati hüccetlerle ispat edebilmek kalıplaşmış şeyleri hatmetmekle kabil olmaz maateessüf. Kâğıt paçavralarına geçirilmiş sözler hükümden sayılıyorsa, bir de fıtrata yazılmış sözlerden müteşekkil hüküm vardır ve o hüküm ne bozulur ne de düzletilmeye muhtaçtır. Ki, Allah’ın hükmü karşısında hangi hükmün geçerliliği olabilir, böyle bir şey kabil midir? Varsayın ki, bir insançocuğu mutlak haksız şekilde, haklarından, orijininde nefsi hırsları ve arzuları tazammum eden yasalar tavassutu ile mahrum edildi, tüm istikbali lekelendi ve sonradan bigünah olduğu aşikâr oldu, onun hakkını kim, nasıl, ne şekilde telafi edebilecektir? Ki, bu türden ne insanlar yaşamaktadır bu toplum içinde bizatihi bildiğim. Bunu hangi vicdan tolere edebilecektir? Bunu hangi adalet umdesi onaylayabilecektir? Bunun karşısında sızlamayacak bir vicdan var mıdır? Öyleyse bir insançocuğuyla ilgili işlem yapılırken kılı kırk yarmak iktiza etmez mi? Ya da o işlemi yapanın güvenilirliğinin test edilmesi icap etmez mi? Çünkü bu toplumda öyle aşağılık, öyle şerefsiz, öyle kanı bozuk, sütü bozuk yaratıklar vardır ki, bir insanın hayatını karatmak ya da o insanın sahip olduklarını ele geçirmek için iftira atmaya hazırdırlar. Devlet dediğimiz nedir ki? Eğer devlet, adaleti kâmilen icra etmeyecekse, varlığının anlamı ve hikmeti nedir ki? Söylediklerim idealistçe şeyler olduğu için belki bu dünyanın muhtevasına göre ağır gelmektedir ama suç benim midir? Kutsal yasalar benim ürünüm müdür, benim sözlerimden müteşekkil midir?

Tarih: 27.06.2018 Okunma: 696

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?