ÜÇ YAZI...

Özgür DENİZ - 27.04.2018

BİRİNCİ YAZI

 

Göz, akıl, vicdan gibi şeyler; bir insan bedeninde ki sonsuzcasına öneme sahip unsurlardır. Allah’ın bahşettiği en yüce nimetlerdir. Değerlendirmeye kelimeler kifayetsiz kalır, değerlendirmeye tevessül edilirse ifadeler manasızlaşıverir. Göz; bakar ve görür. Akıl; düşünür, sorar, sorgular ve sonuca varır. Vicdan; hisseder, onaylar ve inandırır. Bu yüzden bendeniz, gözüme, aklıma ve vicdanıma güvenirim ve inanırım. Emri bunlar verir bana. Bunların emrine de uyarım. Bunların verdiği emri sorgulamam. Türlü bahanelerle bunların verdikleri emirlere direnmem ve itiraz etmem. İstikametimi bunlar belirler. Kişiliğim, karakterim bunların eseridir. Bunların varlığı, en büyük güçtür ve bunların güçlerinin üstüne güç tanımam. Bunlar sayesinde hayata hodri meydan çekebilirim. Gözlerim bakmaktadır ve görmektedir, öyleyse yanıltılmam. Aklım düşünmektedir, anlamaktadır, kavramaktadır, öyleyse uyutulmam imkânsızdır. Vicdanım sezmektedir ve hissetmektedir, öyleyse kandırılmam güçtür. Vatan coğrafyası için gökyüzünden düşen güneş neyse, beden coğrafyası için bu unsurların mevcudiyeti de aynı şeydir. Bunların ortaya koydukları bir kararı çürütebilecek hiçbir merci yoktur. Hakikatin kaynağıdırlar. Varoluş kavgasının üç sacayağıdır bunlar. İnsanın diri mi, ölü mü olduğunun mutlak ve muhakkak hüccetidirler. Hükmü bunlar verirler. Kaderi bunlar tayin ederler. İnsanı insan eden unsurlardır bunlar, kullanılıp kullanılmadıklarına bağlı olarak.

 

İKİNCİ YAZI

 

Say ki; insanlara karşı tevazuuyla yaklaşma imkânın varken kibirli davrandın. Say ki; insanlara iyilik yapma imkânın varken kötülük yaptın. Say ki; insanların hakkını yedin. Say ki; insanların kalplerini incittin, kırdın. Say ki; insanların yüreklerini acıyla doldurdun. Say ki; insanlara ihanet ettin ve sattın insanları. Say ki; insanlara zulmettin. Say ki; insanların terini, yaşını, kanını, emeğini gasp ettin. Say ki; insanların yaşamak sevinçlerini çaldın, hayatlarını yok ettin. Say ki; bir cana kıydın bilinçli olarak. Say ki; hased yüzünden bir insanın başına bile isteye kötülük gelmesine yol verdin. Ve düşün ki; kendisine karşı bu şekilde davrandığın insanlardan biri yarın öldü ya da sen öldün. Şimdi ne düşünüyorsun? Beynin nasıl, kalbin nasıl şimdi? Nolacak şimdi? Olmayacak bir şey midir? İstesekte istemesekte, kabul etsekte etmesekte, inansakta inanmasakta, nefsimize ağır gelse de ölüm var ve gerçek. Ve ölünecek! Her şeyin hesabı elbet sorulacak!

 

ÜÇÜNCÜ YAZI

 

Yürüyorsunuz ileriye doğru. Her adımda dokunuşlarda bulunuyorsunuz hayata. Birgün çok uzağa gideceksiniz, dokunuşlarda bulunamayacak kadar uzağa ve ancak geriye dönüp bakabilecek takatiniz olacak ya da olmayacak. Ne görmek istiyorsunuz, dönebilecek takatiniz olursa? Nasıl görmek istiyorsunuz bıraktıklarınızı? Ya da bakabilecek yüzünüz olacak mı? Çöküp kalacak mısınız yoksa? Yüzünüz neye bürünecek? Yüreğiniz nasıl hissedecek? Elbette dokunuşlarınızla alakalı bir durum bu. Ömür geçip gidiyor, tükenip gidiyor insan dediğin. Nasıl geçiyor ömür, nasıl tükenip gidiyor insan dediğin? Hüzün biriktiriyor musunuz? Ya da hüzne yer açan bir yüreğiniz var mı? Gerçekten hayatı şöyle kenardan temaşa ettiğinizde hüzünlendiğiniz oluyor mu? İnsan kalabildiyseniz belki! Akşam oluyor, sabah oluyor, günler tükenip gidiyor ve sona gidiyor insan. Tüketiyoruz ve tükeniyoruz azar azar. Hiç farkında oluyor muyuz geçip giderken bu dünyadan, neyi, nasıl, niçin yaşadığımızın ve hayata, benzerlerimize nasıl dokunuşlarda bulunduğumuzun? Dünya algımız nasıl? İnsana bakışımız nasıl? Aslında tükenirken, neyi tükettiğimizin de farkında oluyor muyuz? Yoksa hiç önemli değil mi? Yeter ki, tükendikçe, tüketmediğimiz bir şeyde kalmasın mı diyoruz? Gerçekten bir vicdanımız var mı bizim hüzünlenebilen? Bir sesle, bir yüzle, bir cümleyle, bir sözle, bir müzik tınısıyla, bir resimle sonsuz uzaklara gidebiliyor muyuz, garip bir şekilde duygulanabiliyor muyuz, içimiz tarifi imkânsız bir hüzünle kaplanıveriyor mu, derin iççekişleri hissedebiliyor muyuz? Gerçekten ne bırakıyoruz, neyi bırakıyoruz tükenirken, tükenerek çekip giderken? Meydanlarda bir iz mi? İnsanlara bir söz mü? Hayata bir yüz mü? Fedakârlıkla süslenmiş bir ömür mü? Sürekli sevgiyle anımsanacak hüzünlü bir yürek mi? Bakışlarını hatırlayacağımız bir çift göz mü? Yoksa akılsız insan neyin değerini bildi ki, neyin değerini bilecek diye mi düşünüyoruz?

Tarih: 27.04.2018 Okunma: 738

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?