LANETLİ MADDE...

Özgür DENİZ - 10.01.2018

Serveti var vicdanı yok. Vicdanı var serveti yok. İşte bu dünyada ki en derin paradoks bu maalesef. Acı gerçeklerden biri, hem de çok acı gerçeklerden biri. Belki de dünyanın çözümsüz kalan ya da çözümü üzerine düşünülüp çözüm üretilemeyen yegâne kadim sorunu. Hani Akif demiş ya: “ya imkânım olsaydı ya da merhametim olmasaydı” diye, işte o misal. Lanet olsun şu paraya, lanet olsun, lanet olsun, binler lanet olsun. Cebimizden üç kuruş çıkacak diye, paramız azalacak diye korkuyoruz. Bu yüzden de Allah; bu korkudan bir türlü kurtarmıyor bizi. Bu da parayı putlaştırmamıza ve paranın karşısında ufalıp, küçülüp, kaybolup gitmemize yol açıyor. Üç kuruşa değerimizi değişiyoruz. Üç kuruşa, yücelmemizin yolunu kapatıyoruz. Paramızın yokluğundan ya da azlığından değil, paramız var ama çıkmasından korkuyoruz. Çıkıverip giderse aklımız oraya takılıp kalıyor. Nolur sanki ya, birazcık paramızı çok güzel şeyler için çıkarıversek, yıllar sonra içimizde tarifi imkânsız bir ferahlık oluşturacak ve iyi ki yapmışım dedirtecek şeyler için. Korkmayalım, alacağımızla vereceğimiz asla kıyaslanamaz ve verdiğimizle muhtaç duruma düşmeyiz, bilakis farkına varmayız ama yüce bir zenginliğe mülaki oluruz. Zerre korkmayalım, bilakis sonsuz sevinelim. Çünkü bir imkân var, imkân varsa mümkün var. Şu dünyada şu lanet para olmasaydı nolurdu acaba? Ne yapardık ki? Ahlaksızlığın dibinde para var. Adaletsizliğin müsebbibi paradır. Lanet olası aşağılık kavgaların dibinde para var. Şerefini satmak varır paraya dayanır. Küçülmek para yüzündendir. Bir tarafın mağruriyeti, bir tarafın mağduriyeti para kaynaklıdır. Nice acılar para yüzündendir. Zulümler para yüzündendir. Kanın dökülmesi, terin emilmesi, yaşın hiçleşmesi, emeğin piçleşmesi para yüzündendir. Savaşlar para yüzündendir, cinayetler keza para yüzündendir. Rekabet, husumet, kin, nefret bir yerde varır paraya istinat eder. Mezellet, meskenet, esaret hep para yüzündendir. Kulla kulluğun sebebi paradır. Ne kadar kötülük varsa varıp lanet olası paraya dayanmaktadır. Özünde zerre misal yücelik barındırmayan bir lanet madde, tüm yüceliklerin ayaklar altında çiğnenmesine sebeptir maalesef. Acaba öldüğümüzde cebimizde kaç para olacak?

 

EKSTRA:

 

‘’’’HER ŞEYİ SORGULAYIN!’’’’

 

Karl Marks

 

‘’’’Aydınlanma, kişinin, kendi aklını kullanmaya cüret etmesidir.’’’’

 

İmmanuel Kant

 

“”İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar.””

 

İbrahim-44

 

“”O gün suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün.””

 

İbrahim-49

 

‘’’’Hakikati işit! Kork ve Titre Ey İnsan ve İnsanca Yaşa!’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Ben insan mıyım diye soruyorum bazen? İnsan nasıl insan olur ki? Ne olmazsa insan olmaz, insan neyle olur? İnsan ne ister? Ne ister de bulamaz da bunalır, sıkılır, rahatsız olur? Hayır, isteyipte erişemediğin bir şey de yok. Niye soruyorum ki tüm bu soruları öyleyse? Soru mu bunlar? Bilmiyorum, soruyorum işte. Soruluyorsa sorudur! Dünya çok pis bir yer. Sıkıcı, boğucu, boş, anlamsız bir yer. Alıştığımız için böyle görmüyor olabiliriz. Ki alışığız! Her taraftan sığlık, anlamsızlık, basitlik fışkırıyor sanki ya da ben mi öyle algılıyorum acaba? Ben mi yanılıyorum, yanılıyor muyum diye sorduğum şeyler mi gerçek? Hayır, lanet kompradorlar karşısında ezik olsan, naçar kalsan belki bu yüzden sorulan sorular olabilir bu tür sorular ve saçma sapan sorular denilebilir. Öyle bir şey de yok, şükür yenilmeyecek, direnecek kadarız. Buna rağmen soruyorsun. Yüreğinde bir derinlik ya da derinlik sandığın dipsiz bir boşluk, bir sonsuzluk var gibi sanki. Akıııp gitmek istiyorsun, barikatsız, engelsiz, umarsız. Sıyrılmış atılmışsın tüm fazlalıklarından, yüklerinden. Naparım şimdi demeyecek bir halde bırakmışsın kendini. Acaba akamadığı için mi paradoks yaşıyor insan? Sonsuzluğa akmak mı istiyor, sanki bir nehir gibi? İnsan dünyaya zincirli midir? Zincirlerini nasıl koparır? Niye zincirler kendini? Nasıl zincirler? Kendi mi zincirler kendini? Zincirliyse koparabilir mi zincirlerini? Zincirliyse ve koparamıyorsa zincirlerini, niye koparamaz? Yeryüzünün karanlığından gökyüzünün aydınlığına niye uçamaz ki? Belki de uçar mı? Uçabilse ne olur? Koparsa kendini zincirlerinden…’’’’

 

Bendeniz

 

“”İnsançocukları, kaçmanın ve kurtulmanın muhal ender muhal olduğu ölümün, acımasız pençesini, keskin soluğunu ve demir yumruğunu, samimi ve dürüst şekilde her an enselerinde hissetseler ve ölümden sonraki mutlak adaletin hiçbir ama hiçbir ayrım yapılmadan tatbik edileceğini samimi ve dürüst şekilde kalplerinde hissetseler ve insanca yaşamanın kurtuluş adına olmazsa olmaz olduğunu kafalarıyla samimi ve dürüst şekilde düşünseler, yemin ediyorum bu dünyada vicdana mugayir hiçbir eylem tahakkuk etmez. Ve bu dünya cennetin bir benzeri olur. Lafla gemi yürümüyor. Eylemdir, insanı insan yapan ve sözleri değerli kılan ve hayata anlam katan ve sonuca eriştiren. Hakikaten ölüme mutlak surette tüm benliğimizle (dilimizle laf olsun kabilinden değil) inanmış olsak ama gerçekten ama gerçekten inanmış olsak, vicdana mugayir tek bir eylemimiz olur mu? Ölüme dille mi, gönülle mi inanıyoruz? Ya da inanıyor muyuz?””

 

Bendeniz

 

‘’’’Hakiki aşk sadece asil bir kalpte yerleşmeyi seçer. Bencil kalpler sevemez.’’’’

 

Aliya İzzetbegoviç

 

‘’’’Ezilenlerin ve sömürülenlerin bayram günü DEVRİM olacaktır!’’’’

 

Lenin

 

‘’’’Yeterince sık söylenmiş bir yalan gerçek olur.’’’’

 

Lenin

 

“”Ben denizin nefesi, toprağın kahkahası, cennetin gözyaşlarıyım. Bu yüzden sevgiyle selamlıyorum her şeyi.””

 

Halil Cibran

Tarih: 10.01.2018 Okunma: 731

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?