BİLGİ ÜZERİNE...

Özgür DENİZ - 22.09.2017

Bilgi… Bilmek… Bilmemek… Bunlar garip şeyler! Bilgi, sanki beyinde ki bir şeymiş gibi. Ama bilgi olarak yani ek’siz salt bilgi olarak konumlandıramıyorsunuz ancak biliyorum gibi bir şey diyebiliyorsunuz.  Neyse işte. Tanımlanmıyor! Akıl yoluyla, göz yoluyla, his yoluyla nesnelerin, mücerret ya da müşahhas şeylerin beyinde tanınması gibi. Yani o şeyleri tanımış olmak mı? Galiba öyle. Tanımış olunca, işte bu bilgi oluyor. Bir kişiyi tanımak gibi mesela. Tanıyorum diyorsanız ya, onun hakkında bir şeyler biliyorum diyorsunuz yani bilgi sahibisiniz. Görmediğiniz ve tanımadığınız bir şeyi biliyorum diyemezsiniz. Bilmediğiniz içinde o şey hakkında konuşamazsınız, yargıda bulunamaz ve karar veremezsiniz. Bilmek, aklını ve gözünü kullandığını da gösterir. O karanlık dediğimiz, cehalet dediğimiz şeyi siler ve aydınlığı getirir bilmek. Bilmek, silgi gibidir. Yokluğu siler yerine varlığı koyar. Yanlışı silip doğrusunu yazmıyor musunuz? Bilince var olursunuz. Bilmemek yok olmak demektir. Bilginizle hissedilirsiniz. Bilince konuşursunuz, direkt ya da endirekt temas kurarsınız. Temas kurduğunuz zaman temas kurduklarınızı etkilersiniz ve onlar tarafından etkilenirsiniz. Bu da sizin varlık sahnesinde var olduğunuzu ve varlığınızı ortaya koyduğunuzu gösterir. Bu yüzden bilgi önemlidir. Bilgisizlik, karanlıkta kalmaktır. Bilmek, yaşamaktır. Yaşamak için, bilmek zorundasınız. Çünkü yaşamak bir sanattır ve öğrenilen bir şeydir bir yerde. Bilmezseniz, başkaları yaşar, siz bakarsınız ve başkalarının bildiklerini yaşarsınız. Bugün insanlar niye yaşayamıyorlar, niye kupkuru bir hayatın mahkûmudurlar, niye münhasıran madde peşinde koşuyorlar ve mütemadiyen maddeyi konuşuyorlar? Çünkü bilmekten mahrumlar. Bildiklerini sanıyorlar. Uyanık uyuyanlar! Düşleri yok, hayalleri yok. Dört duvar arasında bulunmalarını, başkalarını yaşatmak için kendilerini feda etmelerini yaşamak sanıyorlar. Yaşayamadıkları için yaşatmıyorlar da. Bilen biri, kimin için yaşar? Elbette kendisi için. Tabi dışa yönelikte yaşar ama mevzumuz o değil. Eğer başkalarının yaşaması için kendini feda ediyorsa, o kişi yaşamayı bilmiyor demektir. Çünkü başkaları yaşarken, ben bakıyorsam ve boş şeylerle avunuyorsam ve avutuluyorsam, karanlığın dibindeyim demektir, henüz aydınlık bana dokunmamış demektir. Bu dünyada ben de varım, bu dünyada varsam hakkımda var, hakkım varsa hakkım bende olmalı, çünkü hakkım bende olursa ancak o zaman varlığımı varlık sahnesinde gösterebilirim diye düşünürüm. Bilakis, başkaları haklarını alırlarken, yaşarlarken, düşlerini ve hayallerini gerçekleştirirlerken, boş sözlerle avunmaya eyvallah etmem. Ediyorsam, bu benim bilgisizliğimi yani cehaletimi, karanlığın ortasında kaldığımı ve yaşamanın ne olduğundan habersiz bulunduğumu gösterir. Her türlü yokluğun, yaşamsızlığın, acının, sekterliğin, her yolla ve her türlü aldatılmanın, tutsaklığın sebebi bilgisizliktir. Mezellet ve meskenet içinde kör, sağır, hissiz ve akılsız şekilde yaşamak, karanlığın ortasında kalmak; hepsi bilgisizlikten kaynaklanan kötülüklerdir. Neye karşı, ne şekilde ve ne ile kavga vereceğimizi; neyi kabullenip, neyi reddedeceğimizi; neye tepki verip, nerede sessizce bekleyeceğimizi; neyi ve niçin destekleyeceğimizi, neyi ve niçin desteklemeyeceğimizi; neyi göreceğimizi ve görmememiz gereken şeyin ne olduğunu bilmiyorsak şayet, bilgisizliğimizdendir. Hayatımızın değişmesi için, bir şeyin değişmesi gerekiyorsa, onun ne olduğunu anlayamıyorsak, bilgisizliğimizdendir. İnsançocukları maalesef sistematik bir şekilde bilgisizlik ve bilgisizlikten sadır olan bilinçsizlik haline itiliyorlar. Çünkü büyük bir oyun oynanıyor ve bu oyunun fark edilmemesi gerekiyor. Fark edilmemesi içinde insançocuklarının karanlığın ortasında kalmaları icap ediyor. Zira neye hizmet ettiklerini, neyin parçası olduklarını, neyi tecrübe ettiklerini anlamamaları, yaşamı dibine kadar yaşayanların işlerine geliyor. Ama buna rağmen deniliyor ki ya da kendi kendimize diyoruz ki; bizler evreni tanıyormuşuz, hayatı öğreniyormuşuz! Yalan, kocaman bir yalan, kahrolasıca yalan! Bilgisizlik, bilinçsizlik, cehalet, alıklık, sekterlik, karanlık… İnanmamız istenen, isteyenlerin istediklerini aldıkları, yaşamı dibine kadar yaşadıkları, bize sefaleti bıraktıkları ve bizim de, onları yaşatmak için varolduğumuzu fısıldadıkları ve tüm bunların olmasını istedikleri dünyayı öğretiyorlar bize. Eğitim de bu işlevi görüyor özünde, taa en başından beri, çağlardan çağlara böyle olagelmiş sanki. Çünkü eğitimde tekellerinde. Eğitimi para yönlendirmiyor mu tüm evrende. Hatta tabir caizse dini bile paraya hizmet eden bir nesne derekesine indirgemediler mi tüm evrende? Senin önüne bir kutu koyuyorlar. Seni bir işe alıyorlar. Akşama kadar çalışıp, sabaha kadar izliyorsun, yaşlandığında rahat etmek için kazandığını biriktiriyorsun, yaşamaya zamanda kalmıyor, gücünde olmuyor, imkânın da bulunmuyor. Üstüne üstlük, ne gariptir ki, bir de insançocuklarının hür ve eşit olduklarını ve barış içinde yaşadıklarını söylüyorlar. Bizde aynı şeyi papağan gibi tekrar edip duruyoruz, bir ömür boyunca. Açgözlülüğü şırıngalıyorlar, umudumuzu çalıyorlar, savaşlar yoluyla yaşamı kirletiyorlar ve yaşamayı unutturuyorlar, nefreti körükleyerek sevgiyi boğuyorlar, korkutarak kontrol altında tutuyorlar. Bunu beceriyorlar, becerebileceklerini biliyorlar, çünkü bilgisizliğimizi biliyorlar ve kullanıyorlar. Bizde zaten uyanık uyuyanlar olduğumuz için, nerede bulunduğumuzu, ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı, kimin için yaptığımızı, niçin ve kim için yaşadığımızı hatta yaşayıp yaşamadığımızı bile bilmiyoruz. Sormuyoruz, sorgulamıyoruz. Hatta sevgiyi kaybetmiş ve canavarlaşmış mahlûklar olmuşuz. Sevebilseydik bilebilirdik, bilebilseydik sevebilirdik!

 

Ne demiş Allah? ‘’Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’’

 

Ne demiş Hz. Ali? ‘’Bilgiyle dirilenler ölümsüzdürler.’’

 

Ne demiş Karl Marks? ‘’ Her şeyi sorgula.’’

 

SÖZLER:

 

""Amelim, farkındalığımdır.""

 

İsmet Özel

 

""İnsan önce kendisi yaşamayı öğrenmeli, ondan sonra başkalarını kınamaya kalkışmalıdır!""

 

Dostoyevski

 

""Devlet yıkılırsa millet onu yeniden teşekkül ettirebilir. Millet ölürse devlet yeniden bir millet inşa edemez.""

 

İsmet Özel

 

""Artık hiçbir şey düşünmek istemiyordu. Düşünmek ona acı veriyordu... Nasıl ve ne şekilde olursa olsun, değişmek istiyordu.. Değişmek ve acılardan kurtulmak..""

 

Dostoyevski

 

""Hangi nedenle olursa olsun insanların birbirini öldürmek zorunda oldukları dünyayı sevmiyorum ben. Sevgi öldürmez, sevgisizlik öldürür.""

 

Vedat Türkali

 

""Çünkü merak ve korku bile yorgun düşer eninde sonunda.""

 

Nietzsche

 

""Hepimizin evi yandığı halde, senin evin yanmadığı için sevinirsen, yalnız kendin kötü olmakla kalmaz hepimizi kötüleştirirsin.""

 

İsmet Özel

 

""Devlet çarkı, daima, birgün çark durduğunda, bu duruştan zarar görmeyecek olanlar tarafından döndürülmüştür.""

 

İsmet Özel

 

""Eskiden tüm dünya deliydi" der en akıllılar ve göz kırparlar. "Biz mutluluğu bulduk" der son insanlar ve kırparlar gözlerini.""

 

Nietzsche

 

""Ateş karşısında bozulmayan altın, altın karşısında bozulmayan kadın, kadın karşısında bozulmayan erkek; kalitelidir.""

 

Maksim Gorki

 

""Karanlık aydınlıktan, yalan doğrudan kaçar.

Güneş yalnız da olsa, etrafa ışık saçar.

Üzülme, doğruların kaderidir yalnızlık.

Kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçar.""

 

Ömer Hayyam

Tarih: 22.09.2017 Okunma: 735

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?