KÜRDİSTAN: YAHUDİ DEVLETİ...

Özgür DENİZ - 19.09.2017

Yüz yıllık, belki de yüzlerce yıllık plan gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Küresel Şeytani Şebekeler çok stratejik hareket ediyorlar. Adım adım ilerliyorlar. Bazen yumuşak geçişlerle, bazen çok sert adımlarla hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar. Bir yumuşak geçiş yapıyorlar, ardından sert bir hamlede bulunuyorlar. Sert hamleyi yeniden yumuşak geçişle tolere ettirmeye çalışırlarken, daha sert bir adımın hesaplarını yapıyorlar. Böylece planlarını tedricen ikmal etmeye gayret ediyorlar. Yani şeytaniler uyumuyorlar. Uyutuyorlar ama uyanıklar! Şeytan kitabına göre yaşıyor, bizse kitaba göre yaşamaya çalışanı yadırgıyoruz. İnsanlığa hükmetmiş ve yön vermiş kadim bir medeniyetin çocukları olarak çok kumpasa geliyoruz. Çünkü tarihimizden soyutlanmışız ve asla ders almıyoruz. Ya tarihi tekrar ettirmek istiyoruz ya da tarihi tamamen silip geçmeye çalışıyoruz. Tarihi okuyup, anlayarak bugünümüzü daha mükemmel hale getirmeye yönelik tek gayretimiz yok. Yani yepyeni bir dünya kurmak gayemiz, idealimiz yok. Aslında her şey o kadar basit ki, basit olan şeyi karman çorman etmekte çok mahiriz. Geçelim!

 

Tarihi okur geçerim. Tarihçi ya da tarih tetkikçisi değilim. Tarihte takılıp kalmaktan da hazzetmem. Tarihi münhasıran bir öğretici olarak telakki ederim.  Ama elbette 36. Paralel’dir, Ortadoğu’dur, Doğal Kaynaklar’dır, Türk Dünyası’dır, Arz-ı Mevud’dur, Devrimler’dir, Rönesans’tır, Reform’dur, Muhtelif Tarihi Çağlar’dır vs. üzerine okumuş geçmişizdir. Ki, çokta elzemde değildir filhakika ama insanız ve merak işte. Keşke bir de yazıda anlatabilsek, doğal hayatta konuştuğumuz tarzda her şeyi. Zira yazı farklı bir durum, doğallık bir anda kayboluveriyor. Ya da kaybolmuyor ama o doğallığın aktarımı zor oluyor. Yapmaya çalışıyorsunuz ama bir türlü becerilemiyor. Yapılabilse, becerilebilse keşke, o zaman direkt olarak kalbe dokunacak çok şey ama olmuyor. Geçelim! Bir insan için içinde bulunduğu andır mühim olan, çünkü yarın karanlıktır, dün kaybolmuştur ve elde kalan bugündür. Akademisyen olmadığımız içinde ezber yapmaya lüzum görmeyiz, okurken anlamaya çalışırız, kafamızda hayali olarak tetkik ve tahlil ederiz, yorumlarız ve yorumladıklarımızdır aklımızda kalanlar. Çoğu şey de ezberlemeye değmez zaten. Ezberleyeceğimiz bir şey vardır; biz ondan uzağız, o da bizden uzak maalesef. Bileceğimizi biliriz, bilmediklerimiz de mühim değildir. Düşmanı bulmak ve düşmanın stratejilerine, taktiklerine vakıf olmak için ince eleyip sık dokumayız ve akademik tespitler yapmaya gerek duymayız. Çünkü aşikâr olmayan fazla bir şey yoktur. Bilirsin ama ifade etmezsin! Ki, haddizatında mülahazalarımızı da deneme tarzında serdettiğimiz için, bu tür yöntemlere ihtiyacımız olmaz. Zira zaman aptallara fırsat vermeyecek kadar kendini değerli kullanmayı dikte eder. Yeryüzünün en büyük aptalları da akademisyenlerdir indi mülahazama göre. Ha, akademisyensinizdir ama hayata ve varlığa akademisyen tarzı bir bakışla bakmıyorsunuzdur ve bu bakış ekseninde yorumlamıyorsunuzdur hayatı ve varlığı, bu ayrı bir şeydir ve muteberdir. Akademi, gerçeğin katilidir. Akademi, emperyalizmin bir nevi Truva Atı gibi bir şeydir. Akademisyenlere göre, katı ve sert hakikatler komplo teorisidirler. Ama kendileri bir milyon laf ederler, tek hakikate atıfta bulunmazlar yani beyinleri iğdiş ederler, yozlaştırırlar, narkozlarlar. Çünkü gayeleri, yoz ve saçma dünyayı insanlara kabullendirmek, düşleri öldürmektir. Geçelim!

 

Barzani denilen şahsa Kürdistan kurdurtmak için büyük çalışmalar olduğunu ihsas ediyoruz hatta artık aşikâr oldu. Zevatta işini iyi yapıyor hani. Barzani denilen şahsın çizdiği imaj bu hedefe odaklıdır, yani ayarlanmış, vazifelendirilmiş biridir ama muayyen bir süre için. Yoksa güler yüzlü bir imaj ona göre değildir. Çünkü o şeytanlarla yatıp kalkan biridir. Tam bir tilkidir yani. Ama naparsın, hedefe ulaşmak için sahte tebessümler dağıtmak, gerekirse eğilmek emperyalizmin bir taktiğidir. Bendenizin naçizane düşünceme göre, Barzani denilen şahsın, YPG, PYD ya da PKK isimli kirli, kanlı, karanlık ve bir fahişe gibi herkesin kucağına oturan terörist örgütlere vurması asla samimi ve ciddi değildir. Muhtemelen bunu kendisi de çok iyi biliyordur. Çünkü kendinden öncekileri bilmemesi söz konusu değildir yani bölgeyi, bölgedeki aktörleri ve niçin çalıştıklarını, istenilen şekilde hareket edilmediğinde başlarına neler geldiğini bilen biridir. Tamamen doğal kaynak odaklı ama uzun vadede Arzu Mevud hedefli bir tampon bölge olacak oluşturulmak istenen bölge. Türkiye ile özelde Türk Dünyası, genelde Türk ve İslam Dünyası arasına zehirli bir hançer gibi saplanıp kalacak bir bölge, katıksız terörizm yuvası. Asla Kürt odaklı bir bölge olmayacak yani tabir caizse kardeşlerimiz gururları okşanarak kullanılacak ve bir çöp gibi boşaltılacaklar sonrasında. Şeksiz şüphesiz Siyonist Yahudi’nin egemenliğinde bulunacak. Bilakis zaten böyle bir şeyi hayal etmek bile komedidir. Siyonist’in bu bölgede ki, kadim ve kutsal emelleri malumdur ve yapılan her iş bu hedefe matuftur. Ne kadar da akademik zırvalar beyinlerimizi yönlendirmeye çalışsa da, iğdiş etse de. Türkiye ile sağlam ve güvene dayalı iletişim ve ilişki kurmaya çalışmasını bile, verilmiş vazifenin bir muktezası olduğunu tahayyül ve tasavvur ediyorum. Malum örgütlerin muhalifiymiş gibi hareket etmesinin arka planında da bu var. Türkiye’nin sessiz kalması sağlanmaya çalışılıyor gibi hatta Türkiye’nin tanıması içinde gayret edilecek gibi. Ama şayet Kürdistan diye bir Küçük Siyonist Devletçik kurulursa, Barzani denilen alık kuvvetle muhtemel katledilecek ve yerine Siyonizm’in bugüne değin besleyip, büyüttüğü ve şu an meydana çıkarılmayan ama hep elde tutulan şahıs geçirilecek. Ve PKK-PYD-YPG gibi örgütler, muhtemel devletçiğin askeri gücü yapılmaya çalışılacak, hatta çalışılmayacak yapılacak. Çünkü şeytanın işidir bu ve mütemadiyen yapmıştır bunu.

 

Son tahlilde; Barzani denilen alık tilki Truva Atı olarak kullanılıyor ve istenilen hedef gerçekleştiği zaman miadı dolmuş olacak ve çöpe gidecek. Ama bu meyanda elbette kendisine kurdurulan devletçik yine kendisi zamanında dünyaya tanıtıldıktan sonra gerçekleşecek katli. En arka planda istenen şey de bu meyanda gerçekleştirilmiş olacak, bilinen ve kendini sevimli olarak pazarlayan zevat sayesinde. Bu işin arkasında, Tonisi başta olmak üzere, Conisi, Moskofu, Nazisi de vardır. Siyon zaten var. Belki daha başka aktörler de vardır. Zira biliriz ki, düşman birdir ve küçük mikyasta Türk Milleti, büyük mikyasta Türk ve İslam Dünyası mevzu bahisse, tüm şeytaniler yekpare olarak bir ve beraber hareket ederler. Bendenize göre sonsuz teennili olunmalıdır. Çünkü oyun olabildiğince derin ve netamelidir. Bu meyanda ve minvalde, muhtelif odaklarca ortaya konulan her hareketin hangi düzlemde ilerlediğine ve yönünün ne olduğuna olabildiğince dikkat etmek iktiza etmektedir. Çünkü kardeşlerimizi iki kanattan muhasara altına alıp, aynı hedefe götürmek isteyenler olabilirler. Burası da çok hassas bir mevzudur ve üzerinde durmakta fayda vardır. İstihbarat birimleri aşırı müteyakkız olmalıdırlar. Aklımızı kullanmalıyız, tarihimizi ve dinimizi bitevi göz önünde tutmalı, stratejilerimizi ve taktiklerimizi bu iki ana eksen üzerinde belirlemeliyiz. Tarih ve din altyapı ise, devlet üst yapıdır, bunu asla sarf-ı nazar eylememeliyiz. Söylenecek şey çok ama artık Devlet Aklı her şeyi bizden daha iyi biliyordur ve umalım ki biliyordur. Biz aklımızın yettiğince, gönlümüzün elverdiğince, dilimizin döndüğünce naçizane düşüncelerimizi serdetmeye gayret ettik. Mevzubahis olan vatan ise gerisi teferruattır! Yüce Rabbim, vatanımızı küresel şeytani şebekelerin tezgâhlarından yana muhafaza eylesin ve sıyanetine alsın. Zira vatan varsa her şey vardır, vatan yoksa olan şeyde anlamsızdır, çünkü o şey bizden çıkmıştır. Yüce Rabbim Yüce Türk Ordusunu ve Son Kale olan Yüce Türk Devletini muhafaza eylesin.

 

Varlığımıza kastetmiş sürüyle ayyaş, esrarkeş

Gövdemize doğrultulmuş kan kusan kızıl keleş

Olmak istemiyorsak kargaların üşüştüğü bir leş

Aklını kullan mutlak hakikatte birleş!

 

NOT: Barzani tilkisi referandumu yap''ma''yacak!!! Göreceksiniz!!! Evet, yüzyıllık plan iptal edilmeyecek ama şu an bir şey olmayacak. Bu sadece naçizane bir öngörüdür ama sağlam bir öngörüdür.

 

SÖZLER:

 

""Her fert fanilik ile maluldür. Kendi dönemini yaşar, yaşadığı dönemde üzerine düşeni yapar ve çeker gider. Önemli olan insanın insanlaşması ve insanlığın geleceğinin teminatıdır. Bu yüzden her fert kendi döneminde üzerine düşeni, vicdanının sesini dinleyerek namusluca yapmalıdır ve insanlaşmaya katkıda bulunarak, baki kalan kubbede bir hoş sada bırakmalıdır. Bilakis insanlığın geleceği tehdit ve tehlike altındadır.""

 

Bendeniz

 

‘’’’Ya parolalar? Liberalizm! Yani duygusuzluk. Demokrasi! Yani senin nasibini zaten ayırmış olanları seçmek. Hayat mı? Maddi varoluş. Ahlakiyat mı? Fırsat, kolaycılık (oportünizm), bencillik. Hedef mi? Tüketim. Hayat felsefesi mi? Doğal iştahları doyurmak. Son hedef? Zevk ve eğlence içinde bir hayat. İnanç, ideal, aşk? Varlığın anlamı? Onları da unutuver canım!’’’’

 

Ali Şeriati

 

‘’’’Bir çocuk. Bir baba. Çocuk okullu. Baba imkân sahibi. Çocuğuna bir şeyler alır. Gayet rahat. Çocuğun kalbinde sevgi çiçekleri açar, yüzünde sevinç yıldızları parlar. Bir çocuk. Bir baba. Çocuk okullu. Baba imkânsızlık kıskacında. Çocuğuna ne alacağını düşünür. Rahatsız ama belli etmez. Çocuğun kalbinde derin hüzün, yüzünün rengi; acı. Ne düşündünüz? Vicdanınızda, kahreden duyguların kıvılcımlarını duyumsayabildiniz mi? Hissedebildiniz mi bir şeyler, o şeyler her ne şeyler ise? Çok acayip duygulanımlar olur kalbinizde, kesif hisler tüm gövdenizi sarar, bir garip olursunuz, insan yönünüz ağırsa. Anlarsanız acı basar, bilirseniz ne kalbinize dokunan bir şey olur ne de beyninizi ağrıtır bir şey. Hissedemediğimiz ve anlayamadığımız müddetçe, insanın derin acılarını ve insanlığın sessiz çığlıklarını asla dindiremeyeceğiz. ’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Ne kadar da büyürsen büyü, hangi durumda olursan ol, imkânların ne olursa olsun, yüreğinin bir yerinde hep o çocuğu taşıyorsun. Bir anda her türlü yaşanmışlığın üstü örtülüveriyor ve geriye o çocuk kalıyor. Kavgalarını, oyunlarını, ağlamalarını anımsıyorsun. Hüzünleniyorsun, gülüyorsun, ağlıyorsun. Keşke diyorsun keşke, büyümeseydim, hep çocuk kalsaydım. Ne insanları tanır ne de anlardım hayatı. Ne umutlarım kırılır ne de yıkılırdı hayallerim. Bilmezdim ki umut nedir, hayal neye denir. Ne büyük dertleri taşırdım ne de acıları yaşardım. Büyürken dünya kirleniyordu ve büyüdüm kirin, karanlığın, bataklığın ortasında kaldım. Neredesin ey çocuk? Ne sen gelebilirsin bana ne de ben dönebilirim sana! Sen üzülürken bana, ben özlüyorum seni.’’’’

 

Bendeniz

 

""Ey hakikati arayanlar! Hakikatin ateşinde bir mum gibi eriyip yanmak isteyenler! Hakikat bu caddede değildir. Hakikat, mağazaların vitrininde değildir... Hakikat, kadınların gözlerinde, dudaklarında, bacaklarında değildir... Sinemaların koltuklarında, meyhane masalarında, içki kadehlerinde, sarhoșların gözyașlarında değildir. Hakikat evlerdedir. Evlerin mutfağında, banyosunda, oturma odasındadır. Hakikat halının altındadır, buzdolabının içindedir. Hakikati bulmak için bakmak yetmez, görmek gerekir. Ey hakikati arayanlar! Eve dönün, kütüphanenize tekrar bakın. Hakikati anlatan o kitabı arayın. O kitabı bulana ne mutludur ki, hakikatin yanı sıra ölümsüzlüğün ıșığıyla da aydınlanacaktır.""

 

Ahmet Ümit

 

‘’’’İşte, bu korku yüzünden değil mi ki hepimiz yok oluyoruz. Bize hükmedenler de bu korkudan yararlanıyorlar zaten ve bizi daha çok korkutmanın yollarını arıyorlar. Şunu iyi bil Ana, insanlar korktukça bataklık içinde çürüyen ağaçlar gibi ölüp, yok olurlar.’’’’

 

Maksim Gorki

 

‘’’’Bazen kafeste olduğumuzu fark edemeyiz. Hayat öyle güzel süslemiştir ki onu; aile, eş, iş gibi planlı kurdelelerle. İstersek uçabiliriz deriz, istersek gidebiliriz, istersek, istersek, istersek… Ama hiç istemeyiz. Çünkü biliriz biz, özgürlüğü bir “eğer” sözcüğü ile eşdeğer tuttuğumuzu. Eğer özgürlük varsa, bu kafesler niye? Neden basit bir böcek kadar bile kanatlanamıyoruz? Neden kartalın baktığı yerden göremiyoruz dünyayı? Neden jaguar gibi hızlıca koşamıyoruz? Düşünüyoruz ama düşünmek bizi özgür kılmıyor işte. Düşündükçe yeni yeni duvarlar örüyoruz kendimize. Ve Düşünen Hayvan'lar, tüm diğer hayvanlardan daha az özgür oluyor bu durumda. Ayçiçeği gibiyiz aslında. Nerde güneş, yönümüz orda. İşte bu yüzden bizim özgürlüğümüz de, ancak bir bitkinin başının güneşe bakması kadar.’’’’

 

Nietzsche

Tarih: 19.09.2017 Okunma: 733

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?