EĞİTİM-ÖĞRETİM BAŞLARKEN; ÖĞRETMEN VE İDARECİ ÜZERİNE…

Özgür DENİZ - 14.09.2017

ÖĞRETMEN

 

Bir öğretmen, ilk evvelinde, ne yaptığının farkında ve bilincinde olur? Zira ne yaptığını, niçin yaptığını, kim için yaptığını bilmeyenden öğretmen olmaz. Hakikat serttir, acıtır! Her şey bu noktadan sonra başlar. Burası sonsuzcasına önemlidir. Bir daha ifade edelim; öğretmen, ne yaptığının, yaptığını nasıl yaptığının, niçin yaptığının ve kim için yaptığının farkında ve bilincinde olur. Keza, mesleğinin hakkını verir ve vermek için çalışır, bilakis mesleğinin hakkını vermediği zaman hiçbir şeyi hak etmez, hak ettiğini gönül rahatlığıyla kullanamaz, yaşayamaz. Hakeza, zaten bunların farkında ve bilincinde değilse ve mesleğinin hakkını vermek gibi küçücük bir düşüncesi yoksa ya da böyle bir düşünce, zihin dünyasını meşgul etmiyorsa zaman tüketmekten başka hiçbir şey yapmıyordur. Öğrencisinin hakkına saygı duyar, hakkını korur ve hakkını verir, bunun için hiçbir şeyden kaçmaz, hiçbir fedakârlıktan imtina etmez. Anadır, babadır, arkadaştır, dosttur, kardeştir, abidir, abladır o, öğrencisine. Çünkü öğrencisi için vardır, öğrencisi var diye vardır. Başka hiçbir şey için var değildir. Tabir caizse tüm dünyası öğrencisidir, çendan okulda bu budur. Binaenaleyh, vazifesi süresince tüm varlığını, zamanını öğrencisine hasreder. İşi, gücü, düşüncesi, duygusu, varı yoğu öğrencisidir. Öğrencisi kendi evladı gibidir, bu şekilde addetmelidir öğrencisini. Ağır bir sorumluluğu deruhte ettiğinin farkındadır. Ki filhakika bir kurtarıcıdır o. Varlıkları sayesinde var olduğu varlık sebeplerine karşı olabildiğince hassas ve duyarlı olur bu yüzden. Dünyada belki de vicdanıyla hareket eden, vicdanına sığınan hiçbir kişi yoktur öğretmenden başka. Hiçbir sebeple vazifesini ihmal etmeyi düşünmez, düşünemez, öyle bir anda vicdanı direkt devreye girer. İşte bu yüzden sonsuz ağır bir sorumluluk altındadır, ıstıraplı bir mesleği icra etmektedir. Ama aşkla, inançla, şevkle, hassasiyetle, hissiyatla, haysiyetle, mesuliyet bilinciyle icra etmesi gerekmektedir. Herkes yalan söyler o söyleyemez. Herkes ahlaksızlık yapar, o yapamaz. Herkes zalim olur o olamaz. Herkes nefret doludur o sevgisiz olamaz. Herkes kul hakkı yiyebilir, o yiyemez. Çünkü o kutsal bir örnektir. Maaşı az olsa da, yaşamın nimetlerinden, güzelliklerinden gerektiği şekilde istifade edemese de, bunu vesile kılarak mesleğini bihakkın icradan geri duramaz, istese de istemese de duramaz, işte orada vicdanı seslenir ona hemen, çünkü karşısında bigünah, garip, çaresiz kuşları vardır onun, kanat takıp uçuracağı, göz yapıp gördüreceği, göğsüne kalp kondurup sevdireceği, ilim yükleyip akıllarını kendilerine emanet edeceği. O, kaderlerin programcısıdır. O toprağa tohum atandır, o çiçekleri örselemeden büyüten bahçıvandır. O, kuşları dallarına kondurup, o kuşların şarkılarını dinleyen bir ağaç gibidir, kuşlarını asla ayırmaz, sadece şarkılarını dinler. Sabah derin bir coşku ve heyecanla uyanır ve öğrencisinin huzuruna çıkar. Öğretmekten büyük bir haz duyar. Karşısında tertemiz, kirlenmemiş, lekelenmemiş bembeyaz bir sayfa vardır ve her gün onu dolduracaktır. O sayfaya ne yazacağı, nasıl yazacağı, niçin yazacağı, kim için yazacağı sonsuz önemlidir. Her dersini büyük bir titizlikle verir. Bir aydındır, filozoftur, peygamberi misyonun taşıyıcısıdır o. Hem bilimi öğretir hem dini. Hem maddesine hem de manasına odaklanır öğrencisinin. Kimliğini ve dinini öğretir ama insanlığın sınır tanımadığının bilincini de verir aynı zamanda ve insanlığın her şeyin üzerinde olduğunu anlatır. İnsanı ve insanlığı sevmeyi, insana ve insanlığa saygı duymayı öğretir ona. İnsanlığın şarkısını terennüm eder kutsal eylemleriyle. Aydınlığın ışığıdır o, rahmet damlaları gibi düşer öğrencisinin gönül toprağına, beyin göklerine ve küçücük dünyasına. Aklın aydınlığında ilerler. Öğrencileri arasında asla ayrım yapmaz. Tüm öğrencilerini iyi insan yapmak için uğraş verir. Birkaç öğrencisini seçip, onların üzerine yoğunlaşarak, diğer öğrencilerini göz ardı etmez, edemez. Dakikalarından asla çalmaz, çalamaz. Hangi sebeple olursa olsun, öğrencisinin huzurundan ayrıldığı vakit vicdanı titrer, titremesi gerekir, bu yüzden de hangi sebeple olursa olsun öğrencisinin huzurunda kalmak için direnir. Öğrencisinin huzurundan kaçmak için bahaneler aramaz. Tali işlerini, güçlerini bu yüzden boş vakitlerinde hal yoluna koymaya gayret eder, tüm ciddiyeti, samimiyeti, namusu ile. Her dersinin her dakikasını dolu dolu geçirir. Zamanı gelince olacaktır her şey. Bu yüzden zaman kollamaz, teneffüs zamanını, çıkış zamanını düşünüp durmaz mütemadiyen. Derslerine zamanında girer, derslerinden zamanında çıkar. Asla ve kata öğrencisinin zamanını çalmaz, çünkü bu bir kul hakkıdır. Değişik yollar bulup, dersinden kaytarmaya ve öğrencisinin hakkını gasp etmeye çalışmaz, böyle bir hareketten hicap duyar. Çünkü böyle bir şey ahlaka ve adalete mugayirdir ve öğretmenlik mesleği açısından utanç vericidir. Ders anında, ders haricinde hiçbir şeyle ilgilenmez, ilgilenemez, eğer vazifesine sadıksa, vazifesini bihakkın ifa ediyorsa. Zira böyle bir şey ahlaksızlığın zirvesidir. Ders anında öğrencisinin karşısında hiçbir şey yiyip içemez, çünkü böyle bir şey hem ahlak dışıdır hem de vazifeyi ihmaldir ve hem de öğrencisinin hakkını gasp etmektir. Bir öğretmen, mesai arkadaşlarıyla, yöneticileriyle mesleki açıdan münakaşaya girmez. Meslektaşlarına ihanet etmez. Meslektaşlarıyla rekabete girmez. Meslektaşlarını kıskanmaz. Bilakis meslektaşlarına müzahir olmak için gayret eder, onların öğrencilerini de öğrencileri gibi bilir ve onlara da kendi öğrencilerine gösterdiği sevgiyi, muhabbeti aynıyla gösterir.  Çünkü kendi öğrencisi olsun, meslektaşının öğrencisi olsun, yarınlarda hayata atıldıklarında bir melek olurlarsa herkes için melek olacaklardır, bir şeytan olurlarsa herkes için şeytan olacaklardır. Bu yüzden her bir öğrenci, her bir öğretmenin öğrencisidir aynı zamanda. Münhasıran vazifesine odaklanır. Arkadaşlarına da, yöneticilerine de derin bir saygı duyar, bunu mesleğinin bir gereği addeder. Evet, sevgi özgürlüğün çocuğudur ama saygı insanlığın gereğidir. Binaenaleyh, bir öğretmen idarecisini sevmeyebilir ama ona saygı duyması icap eder. İdarecisiyle konuşurken diline, onun karşısında her hareketine özen gösterir. Elbette idareci de öğretmeninin haysiyetine saygı duyar, ona karşı adil olur. Öğretmen vazifesine odaklananınca da kimseyle işi olmaz zaten. Kimsenin de onuyla işi olmaz. Öğretmenlik teori değil eylemdir.  Sadece bilgi vermez, ahlakta verir, sosyal yönden de geliştirir öğrencilerini. Konuşmak değil iş yapmaktır onun işi. Çünkü büyük adamlar susarlar ama işlerini konuştururlar. İşini yapanında bir şey söylemesine gerek yoktur, zaten gören görür, görülmüyorsa da, konuşmak yapılmayan işi örtmez. Öğretmenin bir şey yapıp yapmadığı muhakkak belli olur. İstediği kadar cerbeze yapsın, konuşmak hiçbir zaman örtü olamaz. İş konuşmuyorsa dilin konuşması hükümsüzdür. Öğretmenlik, sanatların en yücesini icra etmektir ve dünyanın en eşsiz sanat eserini ortaya koymaktır. Öğretmen bir mimardır, bir bahçıvandır, bir sanatkârdır. Zira eseri ya her şey olacaktır ya da hiçbir şey ve kendisi de eseriyle ölçülecektir. Ortaya koyacağı eserin değeri kadar değer sahibi olacaktır. Ne vereceğinin, vereceği şeyi nasıl vereceğinin yollarını araştırır, her gün öğrenir, öğrendiklerini öğreterek unutur yeniden öğrenir ve bu süreç böyle sürer gider. Öğretirken kendisi de yeniden öğrenir. Öğrenmeyen öğretmen tükenir ve tüketir. Öğretmenlik, tamamen vicdan işidir! Kutsallığı da buradan gelmektedir. Öğretmen aklın ışığıyla yolunu bulan ve yolları aydınlatandır. Öğretmen, en gerçek insandır. Öğretmen, aydınlığın uşağıdır. Öğretmen, bilimin hizmetkârıdır. Öğretmen, yarınların mimarıdır. Öğretmen, çiçeklerin üstadıdır. Öğretmen, insanlığın en kutsal şarkısını yazan şairdir. Bu meyanda hiç kuşkusuz hak ettiği mevkii de değildir ama layık olduğu mevkiie yükseltilmelidir.

 

İDARECİ

 

İyi bir idareci, iyi bir idareci olur haddizatında. İdare eder, elbette insanlık çizgisinde kalarak ve insanlık kanunlarına uyarak. Suiistimali tolere etmek elbette idarecilik değildir, suiistimalde ve suiistimalin tolere edilmesini beklemekte kuşkusuz insan olanın işi değildir. Çok şeyde söylemeye gerek yok işin özünde. Zira ismiyle müsemma olması hasebiyle, o bir idarecidir. İdare eder; idare ettiği kadar muvaffak olur. Bu "idare eder" olumsuzluklardan aridir ve nice mümeyyiz vasıfları mündemiçtir. Ne yaptığının, yaptığını nasıl yaptığının, niçin yaptığının ve kim için yaptığının farkında ve bilincinde olur. Bir çekip-çevirme, yön verme, yönlendirme, motive etme, karar alma-verme-uygulama eylemlerini gerçekleştirir idareci. Elbette tüm bu eylemleri istişareler neticesine göre gerçekleştirir. Ki istişarede yapmalıdır zaten. İstişare; gücün, birliğin, muvaffakiyetin simgesidir. Asla ben yaptım oldu demez, diyemez, dememelidir de. Olabildiğince titizlikle, samimiyetle, ciddiyetle ve ne yaptığının bilinciyle yapar işini. Bir anlamda devleti temsilen bulunmaktadır bulunduğu konumda. Elinden gelen neyse en iyisini yapma gayretinde ve derdinde olur. Yapamayabilir, yarı yolda kalabilir, yeterli gücü bulamayabilir orası ayrıdır, yeter ki samimi olsun, önemli olan özveridir, samimiyettir. İşine sadakatlidir idareci. Bu arada bir bilen değildir. Her şeyi bilemez, kuşkusuz kusurları olacaktır. Kusur kadı kızında bile bulunur demişler. Aldığı ücret ne kadarda kifayetsiz olsa da işine sadakatten ayrılmaz. Karşısında personeli vardır, hizmet alanlar vardır, halk vardır. Yani üç farklı kitle ve üç farklı kitleye yönelik üç farklı rolü vardır. Tüm rollerini en ideal şekilde ama reel şartların farkında olarak, ahlak kanunlarına uyarak, rasyonel umdeler çerçevesinde icra etmelidir. İyi bir idareci toparlayıcıdır, kucaklayıcıdır, kurumun aklıdır tabir caizse. Bulunduğu kurumun her şeyinden o sorumludur. Yatarken, gezerken, yerken, içerken kurumunu düşünür, düşünmek zorundadır. Karşılığı münhasıran manevi tatmindir, vicdani huzurdur. Zorun taliplisidir. Maiyetindekiler arasında bir köprüdür o. Ahlaklı, adil, dürüst, samimi, hassasiyetli, hissiyatlı, haysiyetli, mesuliyetli ve güvenilir olmak zorundadır. Müşfik, alicenap, kadirşinas, vefalı olmalıdır. Zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcıdır iyi bir idareci. Olması icap eden yerde müsamahakâr davranmaktan imtina etmez ama suiistimale de kapı açmaz. Haddizatında kendini bilende iyi niyeti zaten suiistimal etmez, eğer insansa. Lüzumsuzluklarda boğulmaz, asli işini unutmaz. Sefaya değil cefaya talip olmuştur en baştan. Yaptıklarının ille de görünmesi derdinde olmaz. Kimse görmese de Allah’ın göreceğini bilir. Bu yüzden de sürekli gösteriyle ilgilenmez. Hem madden hem manen cefasını çeker işinin, sefasını sürmez, istese de süremez. Madden gücü kifayet etmez zaten buna. En zor işi yapar ama en az ücreti alır. Bilinmek derdiyle yanmaz. Yaşatmak derdiyle yanar, yandıkça pişer, piştikçe olur, oldukça yaşatır. Tabi rasyonel olmak her zaman en önemli vasıflarından olmalıdır. Böyle bir karakter yapısına sahip olmadığı zaman yapabileceği hiçbir şey yoktur, olamaz da. Asla kibirli olamaz, kıskanç ve kompleksli olamaz iyi bir idareci. Özellikle kompleksli asla olamaz. Çünkü kompleks, insanca yaşamanın en büyük düşmanıdır. Kompleksli insan adeta bir pisliktir, her an üzerine sıçramaya hazır. Çünkü her güzelliğe, her başarıya düşmandır. Gerçek bir idareci varlığından emindir, başkalarının varlığından rahatsız olmayacak kadar. Zira kendinden emin olmayanlar, rahatsız olurlar ve rahatsızlık verirler sürekli, böylece de hiçbir işin doğru düzgün yapılmasını sağlayamazlar. Çünkü bu hasletler; başarının, birliğin, mutluluğun önünde ki en büyük barikatlardır, handikaplardır. Bilakis iyi bir idareci, ufuk açıcıdır, başarıyı destekleyicidir, personelinin başarılarından gocunmayandır. Asla incitmez ve küsmez iyi bir idareci. Bilakis idareci olamaz, bulunduğu yeri hak edemez. Bu meyanda bulunduğu konuma tapamaz da. Çünkü böyle yaptığı zaman işini olması gerektiği gibi namusluca yapamaz. Zira üzerinde oturduğu koltuk bir emanettir ve bir gün terkedecektir. Elbette sahip olduysa herhalde hakkıyla ve emeğiyle sahip olmuştur ama son tahlilde bir emanettir. Bu yüzden emanet bilinciyle hareket etmelidir. Aksi takdirde gün gelip emaneti bıraktığı zaman lanetle anılmaktan kurtulamaz. Personeli arasında asla ve kata ayrım yapmaz, yapamaz, vicdanı buna onay vermez. Üstün ahlak ve yüksek adalet bilinci böyle bir şeye geçit vermez. İdareci eşittir adalettir zaten. Personeline düşüncesine göre davranmaz. İşini yapan bir personeli kendisi gibi düşünmese de muteberdir. İşini yapmayan bir personeli kendisi gibi düşünse de muteber değildir. Çünkü bir kurumu bir arada, sevgiyle, muhabbetle, birlikle ve beraberlikle yaşatan en önemli güç, iksir adalettir. Adalet yoksa zulüm vardır ve keza adalet yoksa olabilecek hiçbir şey yoktur ve bu, her şeyde böyledir. Adalet, karşıdakinin haysiyetine, şerefine, insan olmaklığına saygının önkoşuludur. Başarının hakkını teslim eder ve bu teslimatı yaparken, başarıya kilitler aynı zamanda ve keza sair insanları da motive etmiş olur böylelikle. Çünkü emeğin ve başarının karşılığını bulduğu bir yerde, motivasyon güçlüdür ve başarıların ardı kesilmez. Her zaman ve her yerde personelinin arkasında olur iyi bir idareci. Elbette haklı olunduğu durumlarda. Bilakis haksızlığı koruma ve kollama zaten adaletsizliktir. İşini iyi yapana saygı duyar ve onu onore etmekten zerre gocunmaz, bilakis böyle bir şeyden gurur duyar. İşini iyi yapandan korkmaz, çekinmez ve korkularıyla, çekinceleriyle hareket edip iyi yapılan işleri sabote etmez. Şevki, coşkuyu, heyecanı sabote etmez. Bilakis müzahir olur her zaman. İyi bir idareci ufuk açar, yol açar, yön gösterir ve ideal zerk eder. Sağlıklı ve sağlam ilişki ve iletişim kurar. Yapıcıdır iyi bir idareci, yıkıcı değil. Her işin başı samimiyettir, iyi ve temiz niyettir son tahlilde! Gerisi angaryadır. Bu meyanda hak ettiği itibara malik değildir ama layık olduğu itibarı iade edilmelidir.

Tarih: 14.09.2017 Okunma: 712

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?