KAHPE TERÖR...

Özgür DENİZ - 14.12.2016

Kahpe terörün kurbanları olan bu memleketin ve milletin yüreği acı dolu, hayatı ıstırap yüklü yağız evlatlarına sonsuz rahmet diliyorum Rabbimden. Devletimin, milletimin, ailelerin başları sağolsun. Haddizatında mecalim yok ama her hâlükârda duygularımı ve düşüncelerimi aktarma gereği duydum. Bazı kırgınlıklarımdan ve bu sebeple yüreğim derin acılar içinde olduğundan dolayı dilim bir türlü çözülmüyordu ama artık gönlümde ki dilime gelmeliydi, çünkü acılarımı akıtmayınca rahatlayamıyordum, ruhum gövdeme ağır gelmeye başlamıştı. Geçelim! Azdıkça azıyor Emperyalizmin köpekleri, Haçlı’nın ve Siyonizm’in tohumları. Emperyalizmin köpekleri, Haçlı’nın ve Siyonizm’in tohumları benim kardeşim değildir, benim kardeşim olmayan de Kürt kardeşimden değildir. Bu kahpeler Kürt çocuğu olamazlar. Çünkü Kürdün Türk’ten ayrısı gayrısı yoktur. Türk Kürt’tür, Kürt’te Türk’tür ve hepimiz bir bütün olarak Türk Milletiyiz. Biz etle tırnak gibiyiz, ayırmak kabil-i mümkün değildir. Niye azar acaba bu itler? Kim sorar bunu ve kim gerçekten sorar ve kim bulduğu cevabı haykırma yürekliliği gösterir? Her şey güzel olsun mu diyoruz dil ucuyla yoksa her şeyin gerçekten güzel olmasını istiyor muyuz kalpten? Suçlu biliniyor mu yoksa bilinmiyor da biliniyormuş gibi mi yapılıyor ya da gerçekten biliniyor da bilmezlikten mi geliniyor? Mantık sefaleti yaşıyoruz alenen. Ezik bir ruh halimiz var. Bu milleti atomize edip birbirine düşman eylemişler ve düşmanlığı iyice pekiştirmeye gayret ediyorlar. Hem terörü kullanıyorlar bunun için hem de politikayı. Bir milleti ikiye ayırıp, bu tefrika temelinde birbirine kırdırıyorlar. Haçlılar ve Siyonist’ler de zil takıp oynuyorlar. Beyinlerin de Batı kusmuğundan başka hiçbir şey taşımayanlar da biteviye manipülasyon derdindeler. Önder ne demişti? Müslümanın basiretinden ve ferasetinden çekininiz, çünkü baktığı zaman Allah’ın nuruyla bakar Müslüman demişti. Peki, var mı böyle bir Müslüman? Nerede basiretimiz ve ferasetimiz? Dünyadan ayrılamayan göz nasıl bakar, neyi görür? Dünya nimetleri, gözlerin nurunu almış, ferini söndürmüş, bakışlarını şaşı eylemiş. Dünyada yapılan tek bir şey var; it dalaşı. Dünyaya gönül verenin, yegâne hedefleri dünya olan itlerle dalaşmaya hazır olmaları gerekir. Biz dünyaya sahip olmaya gelmedik, şahit olmaya geldik ama sahip olmaya gelmiş gibi saldırıyoruz dünyaya ve hep kaybediyoruz. Niye? Çünkü dünya bize göre değil. Dünya alma gönlüne beni, o gönlü yorarım ve kirletirim diyor ama biz, ille de gönlüm var sende ve seni alacağım diyoruz. Böyle dedikçe de batıyoruz dibe doğru. Bu topraklarda gâvur ekmeği yiyen ve gâvur kılıcıyla dolaşanlar var. Bunu bilmek gerek evvelinde. Ve kuduz itlere en büyük müzaherette bunlardan olmaktadır. Kör gözler bunları görmeli, alık kafalar bunları anlamalı, nasırlaşmış sağır vicdanlar bunları hissetmelidir. Bilakis, birbirimizi yemeye devam ederiz ve mütemadiyen sefaletin, acının, ıstırabın şarkısını terennüm ederiz. Lütfen, istikbalimiz, varlık sigortamız, payidarlığımız, bahtiyarlığımız olan evlatlarımıza kıymayalım ne olur. Ve hazinelerimizi gâvura ve gâvur tohumlarına yağmalatmayalım Allah aşkına.

 

İlk evvelde şu derin hakikati bilmemizde fayda telakki ediyorum naçizane; yekpare Haçlı ve Siyonist dünya kahpedir, kavgası da kahpecedir ve Türk’ün, İslam’ın amansız düşmanıdırlar. Çünkü yedikleri dipçiğin izleri vardır çürük ve hasta gövdelerinde ve gövdedeki bu derin iz, ruhlarını her daim acıtmaktadır. Kahpe Çin’de vardır bu iz. Moskofta vardır. Şeytan Coni de, yüzsüz Toni de, alçak Siyon da vardır bu iz. Şeytanın hüküm sürdüğü yedi kıtada ve şeytanın yedi ceddinde vardır kamçı izleri. Bu yüzden de biteviye intikam peşinde koşmaktadırlar ve terör yoluyla da intikamlarını aldıklarını sanmaktadırlar. Bu milletin kadim ruhu kuşanmasından ürkmektedirler. Kadim uhuvveti, böylece yekpare vahdeti tahakkuk ettirmelerinden endişe etmektedirler. Hz. Hüseyinler, Kürşadlar, Mete’ler, Ömer Muhtarlar, Şeyh Şamiller gelmektedir akıllarına, gözlerinin önlerine. Küçücük sayıdaki orduların, nehir gibi akan orduları nasıl durdurdukları çılgına çevirmektedir bu mikropları. Binaenaleyh, bu toprağın çocuklarının yeniden bu toprağın kadim ruhunu kuşanmasından imtina etmektedirler. Kadim ruhlarına dönüşlerini, kadim ruhları temelinde milli bir siyaset ekseni oluşturup, tüm soydaşları ve dindaşlarıyla aralarında köprü kurmalarını baltalamak için hazırlanmış kahpe bir tezgâhtır terörizm. Ruy-i zeminde ki tüm terörizmler bir odak tarafından yönetilmekte, yönlendirilmektedir. Her renkte ki terörün kendine mahsus bir gayesi vardır, Haçlı ve Siyonizm için kotardığı. İnsanlığın yegâne düşmanı olan vahşi, katil, alçak Haçlı ve Siyonist ve bu ülke içinde ki müzahirleri işbirliği ile hazırlanmış melun bir tuzaktır. Bu ülkede ki, bu milletin dinine, kimliğine, ahlakına, maddi-manevi değerlerine düşman olan soysuzlar çetesi, bu toprağın çocuklarını yönetmek, hazinelerini yağmalamak ve keyif sürmek için, dünyanın jandarması olarak gördüğü Siyonist’e köpeklik yaparak bu emellerini gerçekleştirmektedirler. Siyonist ve bu ülkedeki tohumları, bu ülkenin evlatlarının kanları ve gözyaşları üzerinden, üstelikte bu ülkede, hükümrandır, keyif sürmektedir. Ne kadar acıtıcı değil mi? Zehir gibi yemin ediyorum. Ben acılardan acılara sürgün oluyorum deruni âlemimde bunları söylerken dostlarım. Yüreğim yanıyor, dayanmıyorum napayım! Çok yazdık bu minvalde ki mevzular üzerine ama ne çare! Sussak gönül razı olmuyor, söylesekte hükümsüz kalıyor. Sakalımız yok ki, sözümüzün tesiri olsun! Sanki rant elde ediyoruz bunu söyleyince. Ki, rant elde etseydik belki de bir değeri olur, dikkate alınırdı. Nihayetinde rant dünyası olmuş dünya. Gerçekleri söyledik, badema da gerçekleri söyleyeceğiz, gerçeği söylemekten korkanlara inat. Gerçeğin, çarklarının dönüşünü zora sokacağını düşündükleri için gerçekleri yüreklerinde boğanlara inat. Yazık!

 

Sayın devletim! Söyler misin bana lütfen; gerçekten güçlü olmak istiyor musun yoksa güçlü olmak istiyormuş gibi mi yapıyorsun? Eğer gerçekten güçlü olmak istiyorsan, bu evladının naçizane söylediklerini dikkate almak mecburiyetindesin. Ben senin evladınım! Sana ihanet edecek kadar pespaye ve müptezel olamam bunu çok iyi biliyorsun. Hayatımda nefsim için var olmadım hiçbir zaman. Her daim senin payidarlığın için varoldum, çalıştım, ürettim ve haykırdım. Hangi fikir örgüsüne sahip olursam olayım, her daim senin mevcudiyetin içindi mevcudiyetim. Belki fikrim egemen olsun istedim ama sen de var ol istedim. Ömrümü sana armağan ettim bir anlamda. Öyleyse bendenizi, seni, çıkarları için sevenleri algıladığın, anladığın gibi algılama, anlama. Çünkü benim sevgim hesabi değil, hasbidir. Söylediklerime katlanmak ve söylediklerimi dikkate almak zorundasın her konuda. Yanlışsa çürüt, doğruysa öğüt ve özünü al! Bu senin görevin. Ama nolur, samimiyetini hissedeyim bırakta. Çünkü söyleme denk eylem olmalı ki, samimiyet tezahür etsin olanca sarahatiyle. Geçelim! MİT niye vardır Allah aşkına? Bendenizin naçizane biteviye gündem yaptığı, üzerine onca yazılar kaleme aldığı bir mevzudur burası. Ve mütemadiyen de aynı şeyi yapmaya devam edeceğim. Zira bir ülkenin atar damarı olması gereken bu kurumun işidir ilk evvelde bu melun tezgâhı bozmak, terörizmin bu ülkede ki karanlık-kiralık-kalleş-kahpe destekçilerini deşifre etmek ve yok edilmeleri adına planlar yapmak. Evlatların yok olacağına, bırak soysuzlar yok olsun, daha iyi değil mi ve olması gereken değil mi? Ve sonra Ordu’nun işi tabi ki. Devletin muhtelif alanlarda muhtelif istihbarat örgütleri mevcuttur. Sayın Devletim! Bir çocuk yetiştirmek o kadar kolay değildir ve acıları göze almak demektir peşinen. Çocuk büyütmek çok zor, çetin ve acı bir iştir. Fedası da bir o kadar zor olmalıdır. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın diye niye demiştir ceddimiz? Ama zevahir hiçte öyle değildir maatteessüf. Çok kolay harcıyoruz dünyanın en değerli hazinelerini.  Yıllarca her daim bir avuç(!) olarak ifade edilen terör hep can aldı ve almaya devam ediyor. Aklı alan varsa beri gelsin! Siz hiç 5000 sayısından yukarı sayıda ifade edildiğini duydunuz mu Haçlı ve Siyonist emrinde hareket eden Taşnak ve Hınçak kalıntılarının? Ben duymadım. Bunu Türk Ordusunu sevk ve idare etme mevkiinde bulunan bir Sayın Generalde bizzat ekranlardan ifade etmişlerdi. Peki, nasıl olurda bitirilemez, domuz leşi gibi serilemez bu 5000 tanecik sefiller sürüsü? Şerefsizim benim aklım almıyor. Ya da idrak edemeyecek kadar beyinsizim! Veyahut bir hinlik, cinlik, kahpelik, alçaklık var bu işte! Dâhilde ki bazı uşaklar engelliyorlar bunu. Hayat bir istihbarat savaşıdır Sayın Devletim!

 

Artık bu işe bir nokta koymalıyız. Öyle ya da böyle. Bu toprağın çocuklarını kırıma uğratan lanetle yaşamak zorunda değiliz ve yaşamamalıyız, yaşayamayız. Bu millet şehitliğe alışık bir millettir ve şehit olmayı şeref bilen bir millettir. Çünkü şehitlik, Allah’tan bir hediyedir. Ki, bu milletin, kâfirlerce durdurulamamasının en büyük sebebi de, şehadet aşkıdır. Çünkü bu millet şehitlik için vuruşur, kâfir dünya için vuruşur. Ki, bunun tarihi bir gerçekliği de vardır. Şöyle ki; tarihin bir noktasında, düşmanla karşılaşan bu millet, ölüme koşar gibi gitmektedir, bunu gören düşman şok halindedir, derler ki; bunlar ölmek için bizim üzerimize geliyorlar, oysa biz dünya için onların üzerine gidiyoruz, bunları öldürsek de öldüremeyiz, çünkü bunlar zaten ölmek için geliyorlar derler. İşte bu ruhtur ki, bu milleti daima yükseltir ve yüceltir. Bu millet tek bu sebeple bile yekpare insanlığın hamisidir, sığınılacak son adadır. El hâk bu doğrudur, olmalıdır. Ama şehitliğinde bir anlamı vardır. Ciğeri beş para etmez çapulculara verecek can yoktur bu milletin evlatlarında. Düşmanın bile soylusu vardır. Ve o soylu düşmanla vuruşmak soylu kılar insanı. Ve soylu düşmanla vuruşurken ölmek ne asilcedir ve işte öyle ölmek, şehitliğin aliyyülalasıdır ve gerçekten ölmektir, ölmeyi bilmektir. Bu kirli, kanlı, karanlık tezgâhı muhakkak çözmeliyiz ve kökten bitirmeliyiz. Bu tezgâh, bir Haçlı ve Siyonist tezgâhıdır ama dâhilde kahpe maşalar vardır. Bu iş politika malzemesi olmamalıdır. Olmaktadır ama olmamalıdır. Zira bu iş politikayla çözülemeyecek kadar çetrefilli bir iştir. Bu ülkede Firavunlar, Karunlar, Belamlar vardır. Bunlar niye böyledirler? Sermayeleri ve sermayelerinden aldıkları güçleri ile. Peki, bunlara bu sermayeyi ve gücü bahşeden kimdir? Elbette ki bu toprağın çocuklarıdır, bu millettir. Öyleyse hiçbir sermaye ve güç sahibi kişi, klik, zümre yahut grup, bu milletin kaderiyle oyun oynayamaz, oynayamamalıdır. Onları böyle yapan bu millet, onları tarihe de gömebilir kuşkusuz. Ve bu durum onlara hissettirilmelidir. Eminim ki, bu milletin evlatlarını kırıma uğratmaya yeltenen Taşnak ve Hınçak kalıntılarına müzahir olan sermaye ve güç sahipleri de çok iyi bilinmektedir. Öyleyse muktezası neyse ifa edilmelidir, hem de hiç tereddüt edilmeden. Bu ülkede küresel firavunların firavuncukları mevcuttur. Bu ülkede ki bütün melanetler onların eseridir. Bunu söylemekten imtina etmemeliyiz. Ne hazin ki bunu dile getiren pek yok. Niye? Ya ödlektir. Ya çıkarı vardır. Ya da firavunun sihirbazıdır. Lanet tümüne birden.  Beyler korkuyla bu iş çözülmez. Diplomasiyle bu iş çözülmez. Diplomasisinden başlarım. Ulan diplomasi diye diye zaten bu rezil halde değil miyiz be? Diplomasi sefillerin, ödleklerin işidir beyler. Dürüst, suçsuz, namuslu insanların değil. Birileri senin evlatlarını kırsın, sana soysuzca ihanet etsin, sen onun kalbini kırmayayım diye çıkış yolu ara. Böyle rezilliğin içine tükürürüm ulan. Böyle sefillik yakışmaz bu toprağın çocuğu olana. Herkes haddini bilsin ulan. Korka korka korkacak bu alçak ve domuz dölü Siyonist şeytanları mı bulduk be? Yeter artık! Ölmesin vatanımın çocukları. Yaşamak onların da hakkı ve ölmek için doğmadılar. Üzerinde yaşayamadığın vatan, vatan mıdır be? Onlar ölsün soysuzlar çetesi yaşasın. Var mı lan öyle yağma? Tükürürüm böyle diplomasinin, böyle oyunun içine.

 

Size söyleyeyim mi diplomasi denilen müptezellik, pespayelik nedir? Kâfirin, Müslüman Türk’ü durdurmasının en büyük taktiğidir. Çünkü Türk’ün gücü ancak bu yolla eritilebilir, Türk’ün yürüyüşü ancak bu şekilde durdurulabilir. Diplomasi dediğimiz melanet, haddizatında, dâhilinde, milletin zerre menfaatinin yer almadığı, zirvedekilerin koltuk ve itibar savaşıdır. Diplomasi de Türk Milleti her daim kaybetmiştir. Ama yüreğini ortaya koyduğu her durumda kazanmıştır. Haçlı ve Siyonist dünya niye diplomasi der durur? Çünkü diplomasi oyalayarak kazanma yöntemidir de ondan. Diplomasi de hakikat yoktur, yalan egemendir. Hem hakikat hem de güç tedricen erir gider. Ezilmiş bir dille yapılan savaştır diplomasi. Dil de, el de rezildir ve yeniktir bu melun yöntem de. Halk acılardan acılara sürgün olurken, beyler sefa sürerler. Beyazlar niye hep diplomasi der dururlar ve kudururlar diplomasi diye diye. Çünkü efendileri kazanırlarken, kendileri de kazanacaklardır da ondan. Bugüne kadar diplomat dediklerimiz hangi kazanımları elde etmişlerdir? Yoksa bu milletin şerefini şuh ortamlarda beş paralık mı etmişlerdir? Ortadoğu’yu kan nehirlerine döndüren nedir? Diplomasi denilen illettir. Bir milletin hareket kabiliyetini sıfırlar diplomasi. Halk acı çeker beyler sefa sürer. Doğrular esridir yüreklerde. Şeref yerlerde sürünmektedir. Güya nezaket vardır. Güya anlayış vardır. Tüküreyim böyle anlayışında nezaketinde içine. Konuşacaksın aslanım. Haykıracaksın soysuzun suratına suratına en katı, en sert, en keskin hakikatleri. Derdimi anlatayım diye diye geberip gidersin bilakis. Çünkü diplomasi denilen şey, süründürmektir güya çözüm adına. Oysa keferenin kirli, kanlı, karanlık suratına haykıracaksın gerçekleri ve uyarını yapacaksın. Ya haddini bilecek ya da hizaya gelecek. Batı’ya meydan okudunuz mu, bazıları hemen diplomatik dilden dem vururlar ve yakışmadığını söylerler gerçekleri haykırmanın. Senin diplomasinden başlarım ulan gerzek. Ne yani, şeytan sürekli vuracak ve ben öylece duracağım ve dert anlatmaya çalışacağım öyle mi? Birlik olacağım ve bende vuracağım nasıl vuruyorsa düşman. En sert hakikatleri haykıracağım kahpe düşmanın suratına ve gerektiğinde bizzat vuracağım ve canına okuyacağım. Elbette realiteyi sarf-ı nazar eylemiyorum. Hiç kuşkusuz, bazı şeyleri yapmak için bazı önkoşullar vardır. Sözünün hükmü olması için gücün olması gerekir. Ama gücüm yok diye de mütemadiyen asalak gibi yaşayamam. Çünkü bize yakışmaz böyle bir şey.

 

Terör, muhtelif olgulardan sirayet eden olaylarla dünyaya nizam verme savaşıdır. Örtülü bir savaştır. Çünkü devletler görünmezler bu savaşta. Görünürler ama görünmezler. Taşeronların savaştığı bir savaştır. Terör üretirsin. Üstelik her olguya göre bir terör üretirsin, yeri geldiğinde kullanmak için. Kardeşliği bozmak için etnik orijinli bir terör üretirsin. İslam’ı karalamak için bir terör üretirsin. Operasyonel işlerde kullanmak için bir terör üretirsin. Mezhep orijinli terör üretirsin. Yeri ve zamanı geldiğinde sahaya sürersin. Ülkelerin üzerine salarsın. Ülkelere dersin ki, demokrasiyle, diplomasiyle çözülür bu işler. Ve vurmaya devam ederken, bir yandan da güya demokrasi nutukları atar, diplomasi yolunu önerirsin. Tüm bunları izah etmek için illa bir belgeye, hüccete lüzum yoktur. Bir belgeyle Haçlıların yani Coni’nin, Toni’nin, Siyon’un, Moskof’un ve tüm bunların itliğini yapan Esed’in terörist olduğunu ispat etmenize gerek yoktur. Bunlar terörist midirler? El hâk teröristtirler.  Mesela, bu topraklarda bazı itlerin teröre müzahir olduklarını bir belgeyle ispata gerek yoktur, böyle bir çabaya girmek alıklıktır. Böyle itler var mıdırlar? Vardırlar. Belli midirler? Bellidirler. Geçelim! Size söyleyeyim mi nedir demokrasi denilen melanet? Öz anlamda; Kompradorların örtülü egemenliklerini tahkim eden bir araçtır. Halkın zerre menfaati yoktur, hiçbir zaman da olmamıştır. Halk, demokrasiden her zaman zararlı çıkmıştır. Çünkü demokrasi denilen illet, her zaman halk vicdanının kustuğu bir şeydir. Demokrasi kahpe bir tezgâh, melun bir tiyatrodur. Halkın ruhunu söker alır. Kimliğini rezil eder. Kalantorların, halkın hazinelerini, hiçbir engele takılmadan, kanuni kılıf ardında rahatça sömürmek için hazırladıkları bir oyundur. Yollarında ki engelleri özgürlük ve hak maskesiyle kaldırdıkları bir lanettir. İhanetlerini sadakat diye yutturmaya tevessül ettikleri bir düzenbazlığın adıdır. Demokrasi vardır ya güya, istedikleri gibi ezme, sömürme, ihanet tme ve yağmalama hakları da (!) vardır. Şimdi bunları söylersin ya, hemen kusarlar. Peki, aksini iddia et denildiğinde gevelemeye başlarlar. Çünkü bu söylemlerin aksini iddia etmek yürek ister, zira aksi iddia edilemez, hiçbir şartta ve koşulda bu kabil olamaz. Resim aşikârdır, manzara-ı umumiye malumdur. Size söyleyeyim mi, bazı olgular tamamen paravan olgulardır. Hakikatte tamamen yalan dolandırlar. Ama halka sanki yegâne çözümmüş gibi sunulur. Bazı kurumsallaşmış yapılar vardır, güya toplumu temsilen vardırlar, toplumun menfaatlerini gözetmektir görevleri. Oysa bu yapıların özünde, halkın menfaatini gözetmek diye bir şey kesinlikle yoktur, hiçbir zamanda olmamıştır. Bu yapılar, kodamanların çıkarlarının kanuni kılıf ardında kotarılmasının yolunu açarlar sadece. Bunları hülasa olarak, zer, zor, tezvir diye tarif edebiliriz. Bu üçlü şebekedir ki, insanlığı mahvetmektedir. Biri sermayeye, biri kanuna, biri dine istinat eder bunların. Hepsi bir merkezden yönetilir, yönlendirilir. Emperyalizmin yedek lastikleridirler. Haram servet, salahiyetsiz kanun, yalan üreten ve gerçek dini boğan sahte din. Halk ve çocukları koşar, çalışır, yorulur ama egemenler yer, içer, oynar, gezer. Üçlü şebekenin kalantorları ve sefil avaneleri ve sefil beyinli veletleri rant elde eder. Halka bir iki nutuk irat ederler ve sonra keyif çatmaya giderler bir başka bahara kadar. Halkı ne soran olur ne de yarasını saran bulunur. Alınacak alınmış ve alınanla alın teri çalınmıştır. Altta kalan ahmakların canı çıksın! Artık aklını kullan ve kullananların kulu olma ey halkım!

 

Size söyleyeyim mi nedir savaş? Savaş, muhtelif baronlara, silah, faiz, kumar, zehir, fuhuş baronlarına kazandıran kirli, kanlı, karanlık, kahpe ve melun bir oyundur. Hangi savaşta sermaye sahibi zarar görür? Hangi savaşta gariban halk yarar görür? Hangi savaşta vatan korunur? Hangi savaşta komprador iflas eder ya da sermayesini kaybeder? Bakınız Bernard Shaw ne diyor: ‘’kan kokusu almış bir köpekbalığından daha tehlikelisi, petrol kokusu almış Amerikan emperyalizmidir.’’ Keza; ‘’bir damla kan, bir damla petrol’’ diyen Winston Churchill pezvengi değil miydi? Hakeza, bir filoz demiyor muydu; ‘’vatan için ölündüğü sanılır, oysa gerçekte kapitalistler için ölünür.’’ Doğru değil mi? Ölenler kim? Sermeyesini kurtaran kim? Dem süren kim? Akıl varsa alıklık yoktur! Savaş, filhakika, içinde halkın ve çocuklarının zerre çıkarı olmayan bir ölüm kusan lanetli bir makinedir. Yalan mı? İftira mı? Karanlık suratına tüküreyim yalan diyenin! Gençlerin öldüğü yaşlıların genç ölümlerin üzerinden anlaşma yaptığı bir kanlı oyundur savaş. Savaşanların bir çıkarı yoktur. Onlar masum ve tertemiz niyetlerle canlarını vatanlarına ve mukaddes bildiklerine adarlar öyle masum, öyle soylu, öyle asil, öyle onurlu şekilde. Yaşatmak için can verirler. Bu kanlı oyun yönetenlerin güçlerini tahkim oyunudur. Binaenaleyh askerler hafif bir korku ve kesif bir hüzünle savaşırlarken, arkadakiler yüksek perdeden keskin nutuklar irat ederler, hamaset yaparlar. Kavgada olmayana her şey kolaydır. Kavgaya gir de gör! Geçelim! Bir defa, bu ülkede ki terör destekçileri meçhul değildirler haddizatında, meçhul olmaması gereken yerlere. O şerefsizleri temizleyin. Hangi dairenin içinde olursa olsunlar. Devlet bir evdir. Siyonist’in emrine amade olan, onun bahşettiği dünyalık adına ona hizmet eden vatansever maskeli vatan hainleri millete gösterilmelidir. O şerefsizleri de temizleyin. Teröriste alenen destek veren kim varsa it gibi gebertin ve bu yüzden dikleşecek olanın boynunu kırın. O domuz sürüsüne destek veren şerefsiz Siyonist’e ve büyük şeytan alçak emperyalist ABD ye adam olması uyarısı yapın. İlk evvel halka her şeyi açıklayın ve desteğini alın. Korkuyu korkutun, ölümü öldürün ve bütün bunları yapmak için adım atın artık. Daha fazla geç olmadan ve güç olmadan. Haydin beyler bu bir ülke sorundur. Ve bütün millet ittifak halinde çözmeye yönelmelidir. Tam samimiyet, sağlam niyet ve pür ciddiyet ile el atılmalıdır bu işe. Daha fazla can gitmeden, daha fazla ekonomik türbülans yaşamadan. Millet toplu isyan etmeden. Bilakis millet toplu temizliğe girişebilir. Kesinlikle çözülemeyecek olay değildir. Yeter ki inatla ve istekle yekpare millet olarak üzerine üzerine yürüyelim hainlerin, yılanların, çıyanların!

 

EY BU TOPRAKLARIN EVLADI!

 

Ey bu toprakların evladı!

Toni’yi sevebilir misiniz? Lanet olsun ona.

Coni’yi sevebilir misiniz? Lanet olsun ona.

Siyon’u sevebilir misiniz? Lanet olsun ona.

Moskofu sevebilir misiniz? Lanet olsun ona.

Nazi’yi sevebilir misiniz? Lanet olsun ona.

Esed’i sevebilir misiniz? Lanet olsun ona.

Yecüc ve Mecüc tohumu Çin’i sevebilir misiniz? Lanet olsun ona.

Tüm terörist örgütler bunların tasmalı itleridirler.

Yekpare Haçlı sürülerine lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun.

İran’ı sevebilir misiniz? Allah ıslah etsin onu, ıslah olmazsa kahretsin onu, yerle yeksan etsin onu.

 

Ey bu toprakların evladı!

Sana senden başka dost yoktur. İçeride vahdeti sağlamaktan başka çıkar yolun yoktur.

Seveceksiniz birbirinizi, hesapsız, umarsız, hasbi olarak.

Birbirinizin üzerine hesaplar yapmayacaksınız.

Haçlı mahreçli lanet olasıca tüm ideolojileri terk etmenden başka çıkar yol yoktur.

O ideolojiler sana ne sundu bugüne kadar? Seni sana düşman etmekten başka ne sundu?

Mezkûr yaratıkları hangi sebeple sevebilirim. Bilakis onlara bilinçli ve şuurlu düşman olmamdan başka çıkar yol yoktur.

Onların zımnen dikte ettikleri ideolojileri kabul edeyim ama Allah’ın gönderdiği dini reddedeyim. Bu mu yani? Bu kadar mı şuursuz, bilinçsiz, alık ve bönüz?

Bunlar dünya da ne güzellik bıraktılar ki, kalan güzelliği sunabilecekler insanlığa?

Bunlara öyle düşman olacaksın ki, öyle bir düşman olacaksın ki, o düşmanlık etin, kemiğin, beynin, ruhun olacak.

Kimliğine ve dinine öyle sarılacaksın ki, bu sarılış lanet olasıca düşmanlarını sarsacak. Onları korkunun esiri kılacak. Asla rahat uyuyamayacaklar. Asla kardeşine yan gözle bakamayacaklar.

Sen, sen olursan; sen, seni bilirsen; sen, dinine ve kimliğine namusluca tutunursan; sen, Rabbini bilirsen inan ki başarırsın! Yeter ki inan ve inancında samimi ol!

 

 

Tarih: 14.12.2016 Okunma: 712

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?