HAKİKATLE YÜZLEŞMEYE VAR MIYIZ? YOKSA KORKAĞIN TEKİ MİYİZ?...

Özgür DENİZ - 01.11.2016

Düşünmüyoruz kardeşim! Aklı kullanmak diye bir şey kesinlikle yok bizim hayatımızda. Alışmışız nutuk çekmeye, suçu başkalarının üzerine atmaya. Bu yüzden de derin bakamıyoruz. Böyle olunca da derin, ince, kirli, karanlık tezgâhları algılayamıyor, ihsas ve fark edemiyor, anlayamıyor ve idrak edemiyoruz. İslam ile savaşıldığını ve savaşın nasıl yapıldığını kaçımız algılamış, anlamış durumdayız? Bir şey söylendi mi hemen basıyoruz küfrü, alıkça tenkitlerle ıskat etmeye yelteniyoruz. İslam’la yapılan savaşı ve savaşın nasıl yapıldığını, tezgâhın nasıl kurulduğunu, nasıl işletildiğini fark edebildik mi, hangi yöntemlerin ve argümanların kullanıldığını anlayabildik mi? Bu kafayla mümkün de değil! Niye? Çünkü bakış açımız sığ, görüş açımız sığ, kafamız da zaten bir şey yok, etraflıca bakmaktan, olguları ve olayları derinlemesine okumaktan yana kifayetsiziz. Düşmanı tanımıyoruz. Dostu bilmiyoruz. Düşmana inanıyoruz, dostun söylediklerini yanlış anlıyoruz. Alığız, bönüz. Hayır ya bir emare olur kardeşim, söylediklerimizin yanlış olması, boş çıkması için. Gerçekleri söylemekten imtina ediyoruz. Öyle değil mi kardeşim? Misal, şunları kim yalanlayabilir? Bu ülkede nice haysiyetli aydınlar bas bas bağırmıyorlar mı bir asırdır düşünce adamı yetiştiremiyoruz diye? Peki, düşünene, üretene kıymet veren kim? Kim saygı duyuyor akledene? Evet, buyuralım konuşalım. Kaçmayalım gerçeklerden. Üstüne üstüne gidelim gerçeklerin, yüzleşelim. Yoksa yok olup gideceğiz karanlıklar içinde. Biz hakikate yüzümüzü dönmediğimiz ve hakikatle yüzleşmediğimiz müddetçe, hem vallahi, hem billahi, hem tallahi adam olamayız. Sahtekârlık, dalkavukluk, yalakalık içinde debelenir dururuz. Mevzi kaybederiz, adam kaybederiz ilanihaye. Okumaktan bahsederiz her yerde, bu konuda bol nutuk çekeriz, Cemil Meriç’lerden bahsederiz, Nurettin Topçu’lardan bahsederiz. Ama okuyana zerre miskal saygı duymayız, değer vermeyiz, bilakis onları görünmez kılmak içindir mücadelemiz. Yalan mı bunlar? Vallahi de doğru, billahi de doğru, tallahi de doğru. Kimsenin okumasına, düşünmesine ihtiyacımız yok bizim, bizden olmadıktan sonra: bakış açısı da bu, görüş açısı da bu. Bizden olmayan ama haysiyetli olan birini, bizden olduğunu sandığımız boş, alık, bön, haysiyetsiz birine sormaktan ve onun söyledikleriyle değerlendirmekten zerre hicap duymayız. Nerede burada insaf, vicdan, adalet, haysiyet, şeref, namus? İnsan olan insan bunu yapabilir mi?

 

Bakınız kardeşim! Hoş ama boş konuşmayı sevmem. Benim işim hakikatledir. Sorarım, sorgularım ama yine de itaat ederim. Tabi öyle şeyhe, şıha, şuna buna, önüme gelen benzerime değil. Öyle diyor İmmanuel Kant; sorgula ama tabi ol! Bizde her şeyi sorgulayacağız ama devletimize de sadakatli olacağız. Tabi bu meyanda elbette düzeltme çabası içinde de bulunacağız. Sorgulamak ihanet değildir. Düşündüklerimizi ifade edemeyeceksek, niçin düşünüyoruz ya da niçin düşünmüyor insanlar diye riyakârca yakınıyoruz? Bu millet bozulmuş kardeşim! Net ve kesin hakikat! Bu milletin hayatında kitaba yer yok. Akla yer yok. Akletmeye yer yok. Ulvi erdemlere yer yok. Kutsala yer yok. Yer yok ama varmış gibi yapıyoruz yani riyakârız. Burada cerbeze yapmıyoruz kardeşim. İşimiz hakikatledir. Tefekkürledir. Hüccetledir. İkna iledir. Tetkik, tahkik, tahlil, soru, sorgu, tecessüs iledir. Kitap ve okumak iledir. Alengirli tezgâhlarla işimiz olmaz bizim. İçimiz neyse dışımızda odur. Kavgamızı namusluca, samimiyet çerçevesinde, dürüstlük temelinde veririz.  Allah’tan başka sahibi olmayan Muvahhitleriz! Tevhide gönül vermişiz. Biz böyleyiz kardeşim. Kula kul olmayız, kula kulluğu yok etmeye geldik biz. Bugün varsak yarın yok olacağımızı biliriz. Niyetimiz temizdir. Özümüz doğrudur. Sözümün hakikat olmasına özen gösteririz. Dalkavukluktan, yaltaklıktan hazzetmeyiz. Menfaat için hakikati örtmeyiz. Hak ile batılı, her şey aşikâr iken gizlemeyiz. Dünyaya tapmayız biz, tapanlar terk etsinler bizi. İzah ederiz, izhar ederiz, ikaz yaparız; o da kulluk vazifemiz olduğu için. Dinleyen dinler, dinlemeyene eyvallah etmeyiz.

 

Millet yanlış algılayacak, anlayacak diye konuşamıyoruz, yazamıyoruz. Ama söylenecekte, yazılacakta kardeşim! Çünkü özümüz temiz, niyetimiz temiz. İçimiz dışımız aynı. Samimiyetimiz itibarımızdır! Kibirle işimiz olmaz. Birilerinden, şeyhten, şıhtan, bir benzerimizden emir alacakta değiliz, konuşmak ve yazmak için. Boş okumakla, laf dokumakla işim olmadı, olmaz, olmayacak. Aklımın yettiği, kalbimin hissettiği, gücümün kifayet ettiği, dilimin döndüğü kadarıyla gereken neyse yapacağız inşaAllah. Ne fikir teatisi yapmayı biliyoruz. Ne de tartışmaktan çakıyoruz. Ne de müzakere yapabilecek düzeye, seviyeye sahibiz. Gerçekler bunlar kardeşim. İşimize gelse de gelmese de. Söylemekten de imtina etmeyeceğiz hakikatleri. Niye varız, niçin varız, kim için varız? Hakikatler gizli kalacaksa, hakikat niye var, biz niye insanız, buraya niçin geldik? Bilmiyorsak öğreneceğiz kardeşim. Bilmiyoruz diye fikir teatisinden, müzakere etmekten korkmayacağız. Korkupta, fikir serdedenleri düşman ilan etmeyeceğiz. Bir kesim olarak değil, her kesim olarak korkuyoruz; düşünmekten, tartışmaktan, konuşmaktan. Konuşunca da derin bir sığlık akıyor, kokuyor. Karşımızdakinin fikrini öğrenmek için tartışıyoruz, bir şeyler öğrenmek için değil. Niye böyle yapıyoruz? Gammazlamak ve bir yerlerin nezdinde muteber olmak için. Bunu da namusluca yapmıyoruz. Kafamız basmadığı için yanlış algılıyoruz ve iftira atıyoruz kahpece. Karşıdaki de alıksa, bönse hemen inanıveriyor bu pezevengin lafına. Sonra da insanız diye geziyoruz, insan suratlarına bakıyoruz, insan sayarak kendimizi. Olmaz kardeşim, olll…mazz.

 

Dürüstlük istiyorum sadece dürüstlük. Sahtekârlığa gerek yok, insani de değil, ahlaki de değil, adil de değil. İnsan mıyız? İnsanız. Allah dil vermiş mi? Vermiş. Niye vermiş bu dili? Konuşun, anlaşın diye. Ama bunu fark ve idrak edemeyecek kadar düzeysiz tipler yaşıyorlar dünyamızda. Kardeşim bir mevzumu konuşacaksın. Adam gibi konuşacaksan geleceksin. Öyle sığ, basit, sloganik, papağanımsı, yapay konuşmalarla işim olmadı, olmaz ve olmayacak. Bendeniz bir şeyi tahkik ve tetkik edeceksem dibine kadar inerim o mevzunun. Sarih ve tafsilatlı bir şekilde değerlendiririm. Zira hakikat mücevhere benzer, onu arayıp bulmak kolay değildir. Öyle her yerde de olmaz. Bir mevzu mu var? En dibine kadar ineceksin, tüm boyutlarıyla tetkik ve tahlil edeceksin. Bilakis ikna olmak kabil olmaz. İcbar ile de ikna olunamayacağına göre… Ki haddizatında fikir adamı iseniz ya da fikirle iştigal etme gibi bir derdiniz varsa ve fikir teatisi yapıyorsanız, üzerinde müzakere ettiğiniz bir mevzuyu en dibine kadar, tafsilatlı olarak, tüm boyutlarıyla müzakere edersiniz. Hatta daha önceden biliyor olmanız da gerekiyor. Öyle kahve muhabbeti tarzında müzakere yapılmaz. Ve çıkan sonuca göre de ya red olur ya da ikna olunur. Ki zaten bir insanı ikna da ancak böyle olur. Ama bizler hiçbir zaman hakikati arayıp bulmak için müzakere yapmadık, teati yapmadık. Münhasıran bilgiçlik taslamak için teati yaptık, onu da kıt bilgimizle yaptık, bilmeden anlamadan yaptık. Zaten kendi söylediklerimizi de anlamıyor, bilmiyorduk, ki söylenileni nasıl anlayabilirdik, bilebilirdik. Biz Kur’an’ı bile bilebildik, anlayabildik mi, işin hakikatine bakılırsa!

 

Bizim, toplum olarak kusurumuz; ya konuşmaktan korkarız, kaçarız ya da konuştuğumuz konuyu sığ, yapay, alelade şekilde, sloganik olarak, papağan gibi aynı şeyleri söyleyerek konuşuruz. Asla derinlemesine konuşmayız. Tafsilatlı tetkik yapmayız. Bir garabette şuradadır; bildiklerimizin güme gideceği korkusu sarmıştır bizi. Ödümüz patlar inandıklarımızın devrilmesinden. Oysa çürükse devrilecek kardeşim. Ki, bırak devrilsin, daha sağlamına tutun. Çürük olan çürütür çünkü! Ya da şöyle olur; konuşursun, dibine kadar inersin, tüm boyutlarıyla müzakere yaparsın, adam kendisinin yanlış olduğunu çok iyi fark etmiştir. Ama bir türlü tolere edemez hakikati. Acayip bir şey! Yahut ta konuşursunuz, anlaşırsınız, adam gider yine bildiğini üfürmekten hicap duymaz. Yani işin hülasası, fikirle işimiz yok, teati ile işimiz yok, konuşmakla, anlaşmakla, hakikate ulaşmakla, yükselip yücelmekle zerre işimiz yok. Sadece varmış gibi yapıyoruz, caka satıyoruz, çamura yatıyoruz. Haddizatında bunu da bildiğimizden yapmıyoruz. Hakikaten bilmiyoruz ama, biliyormuş gibi yapıldığına bakmayın. Alığız, bönüz. Gerçekleri söyleyince de kızarız. Elimizde gücümüz varsa tecziye yoluna gideriz. Böyleysek, o zaman niye okuyoruz, düşünüyoruz ve mücadele veriyoruz? Bence gerçekten biraz sahtekârız. Yazma olayında da aynı. Durup düşünmeden yazıyoruz. Laf olsun icabında yazıyoruz. Boş okuyoruz, yazıyoruz, söz değil laf dokuyoruz. Yazdıklarımızın ayağı yere basıyor mu, basmıyor mu diye düşünmüyoruz. Söylediklerimizin çürütüleceğini bildiğimiz halde yazıyoruz. Yani gerçekten sanki yazmış olmak, ün sahibi olmak, kendimizi göstermek için yazıyoruz. Ya da aynı düzlemde konuşuyoruz. Ve sonra da toplumda ki kötülüklerden şikâyetçi oluyoruz, insanların rezilliğinden şikâyetçi oluyoruz, niçin adaletsizlik-ahlaksızlık toplumu sarmış diye soruyoruz. Ayıp diye bir şey var be! Samimi olmalıyız, dürüst olmalıyız.

 

Aklını kullan kardeşim. Kalbini kullan kardeşim. Dilini kullan kardeşim. İnsanlığını nasıl izhar edeceksin bilakis? Tecessüs et. Herkesi okumaktan korkma. Herkesi sorgulamaktan imtina etme. Her şeyi sorgula. Tefekkür et. Sor, sorgula. Dibine kadar in bir mevzunun. İyice anlayasıya kadar tetkik, tahlil, tahkik et. Asla ve kata hiçbir şeye hiçbir zaman anında inanma. Bu âlemde bir benzerin olupta layüsel olan tek bir kişi yoktur. Elbette erdemli olarak soracak ve sorgulayacaksın. Hakaretle, küfürle değil. Her olguyu, her olayı tafsilatlı olarak araştır ve iyice anla. Kur’an’da ki okuma yöntemini olguları ve olayları okurken de kullan; tertil, tedebbür, taakkul ile oku her şeyi. Kendini, tabiatı, hayatı, yaratılışı, tüm kitapları ve varlığın tüm tecessümlerini.  Unutma ki, şu dünyada hakikate ulaşmak kadar zor ve çetin bir iş yoktur. Hakikat ve yalan seçimi yapmak kadar da yorucu, ağrıtıcı, zor bir seçim yoktur. Bizim vazifemiz naçizane kulluk vazifemizi ifadan başka hiçbir şey değildir. Asla ve kata önyargılı olma. Dinle ve anla! Düşün ve konuş! Merak et ve sor! Hakikati izah ve izhar etmek, bu düzlemde ikaz yapmak, bir aydın için namus ve şeref borcudur. Haysiyetli, hassasiyetli, hissiyatlı bir aydının ödevi; hakikati, karanlığın tam ortasından alıp çıkarmaktır ve bir güneş kıvamında halkın karanlık ufuklarına tutup, halkın karanlık ufuklarını aydınlatmaktır. Aydın vicdanı, kin, nefret, çıkar ile hareket etmez, edemez. Aydın vasfına haiz olan, dini, devleti, vatanı, milleti ve ümmeti için kavga eder ve asla ihanete tevessül etmez, bu değerlere.

 

"Ya Rab! Bir fikri doğru ve tam olarak tanımadan önce olumlu ya da olumsuz yargıya varmayayım diye beni sürekli bilinçli ve uyanık kıl!"[Ali Şeriati]

 

 

SÖZLER:

 

Zengin karşısında eğilen, dininin yarısını kaybeder.

 

Hz. Muhammed

 

Varlıklı olmak mutsuzluktur.

 

Tolstoy

 

Nesnelere sahip olmak sizi köleleştirir.

 

Nietzsche

 

Ne kadar az şeye sahipseniz, o kadar zenginsiniz

 

Marks

 

Huzur mu istiyorsun? Az eşya, az insan.

 

Kafka

 

""İnsan olma yolumda en büyük yoldaşım olan acılarıma ve kitaplarıma selam olsun! Acı çektirenlere kızsam da, acılarıma minnettarım. Almış eline feneri ve insan arıyorum demiş Diyojen!""

 

Bendeniz

 

""Fikir adamı için namus, abesde direniş değil, hakikate teslimiyet.""

 

Cemil Meriç

 

""Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!""

 

Francis Bacon

 

“"Allah’ın iradesine teslimiyet, insan iradelerine bağımsızlık demektir. Allah’a itaat, insana itaati men eder. Böylece insan ile Allah ve insan ile insan arasında yeni bir münasebet inşa eder.”"

 

Aliya İzzetbegoviç

 

""İdeolojik gürültüleri ciddiye almak, yürüme bandında koşmak gibidir, terlersin ama ilerleyemezsin.""

 

Dücane Cündioglu

 

""Bizi yok edecekler şunlardır: İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlâktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.""

 

Gandhi

 

""İslam’da aşırı bilge, her şeyi bilen, hatasız ve ölümsüz kimseler yoktur ve Kur’an-ı Kerim kahraman karşıtı bir kitaptır.""

 

Aliya İzzetbegoviç

 

‘’’’Beni severseniz eğer, ruhunuzla sevin ve ruhumu sevin, insanlık görüyorsanız sevin. Ne düşüncemle sevin, ne yaşam tarzımla sevin, ne rengimle sevin, ne maddi ve manevi kimliğimle sevin. Zira beni bunlarla severseniz, gün gelir düşüncelerim değişebilir, yaşam tarzım değişebilir, rengim değişebilir, kimliğim değişebilir ve sizin sevginiz bitebilir. Benim insanlığım bitmediği halde sizin sevginiz bitebilir ve bu insanlığın gereği olmaz. Ben sevdiğimi insanlık derecesiyle seviyorum. Bir kişiyi insan olduğu halde düşüncesi benden değil diye sevmiyorsam bu beni düşürür. Bu yüzden düşüncesi benden olan ama insan olmayan birini sevmiyorum. Bu yüzden düşüncesi bana zıt olduğu halde insan olan birini seviyorum. İnsanlık derken neyi kastediyorum peki? Ahlakiliği, adil olmayı, dürüstlüğü, özü sözü bir olmayı, riyakâr olmamayı, dostunu satmamayı, maskesiz olmayı, vefayı, güveni, tevazuu, saygıyı vb. ’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Bugün, Yüce Önderimi anlatan bir film üzerine 17 uyarı mesajı aldım. Mesajı gönderenlerden Yüce Önderimin izini takip edenler vardı ve bunların uyarı mesajları samimi ve namuslu idi ve söyleyeceklerim temiz yürekli, haysiyetli, hassasiyetli, hissiyatlı tavırlarını bildiğim bu dostlarıma değildir. Amma velakin, bunların içerisinden bazıları, üç dört kişi, Yüce Önderimin izini takip etmeyen yani ahlaktan behresi olmayan, güven duyulmayan, adaletle ilintisi bulunmayan, hülasa; mümeyyiz vasıflarla teçhiz olmayan hatta tabirimi lütfen mazur görünüz, bilmeden ya da bilerek şeytanın izini takip eden üç dört kişi vardı. Diyeceğim odur ki; sen, Yüce Önderimin izini takip etme, O’nun öğütlerini dinleme, O’na olan sevgini hayatınla ispat etme, hatta zımnen O’na isyan et, sonra kalk O’nun Yüce Varlığını tahrif ve tahrip ederek anlatan bir filme isyan et ve dostlarını uyar. Bu nasıl bir iğrenç riyakârlıktır Allah aşkına? Ya da birisi bana anlatsın bu nedir? İşte böyle Müslümanlığa itirazım ve isyanım var ve böyle bir Müslümanlığı asla ve kata kabul etmiyorum. Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol! Ama asla samimiyetsiz, ciddiyetsiz, mürai biri olma.’’’’

 

Bendeniz

Tarih: 01.11.2016 Okunma: 719

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?