KALP VE KAFA DOST OLMALI...

Özgür DENİZ - 13.10.2016

‘’Zekâ öğrenmek, ahlak yapmak içindir’’ derler Üstat Nurettin Topçu. Yani kafa öğrenmeye, kalp yapmaya tavassut eder. Kafa öğrendiklerini kalbe sunar ve kalp onay verdikten sonra gövde eyleme sevk olunur tüm mekanizmasıyla. Denge! Evreni sarsan, oynatan, altüst eden, kaosu kozmosa tedvir eden iki olgu vardır; kalp ve kafa. Kafa, beyin, zekâ; bitevi düşünen olgudur, organdır. Beyin, kâinatta ki, canlı, cansız tüm varlıklardan doneler elde etmemize ve o donelere göre yön bulmamıza vesile olan bir organımızdır. Tüm bilgilerin merkez üssüdür, temerküz noktasıdır. Hayatın kaotik yapısı dâhilinde gözlerimize ilişen tüm olgulardan elde ettiğimiz doneler üzerinde mütemadiyen tefekkür ederiz. İşimizi, eşimizi, aşımızı, çocuklarımızı, dostlarımızı, arkadaşlarımızı, vatanımızı, milletimizi, devletimizi, ümmetimizi vb. en ufak bir olguyu, olayı, sorunu ve durumu bitevi düşünürüz, bunlar üzerinde çıkarımlar yaparız. Olguları ve olayları tahattur eylemek, tetkik etmek, tahlil etmek ve müşahede etmek demek; zekânın vehleten duruma müdahil olması demektir. Zira tabiatta ki tüm olguların ve olayların müşahede edilmesi demek direkt olarak beyinde makes bulması demektir. Bu anlarda tamamen olmasa da kalp, yürek geri plandadır. Amma ve lakin buralardan elde ettiğimiz donelerle ilgili bir eylem tezahür edecekse ve tezahür edecek olan eylem bir neticeyi intaç edecekse kalp orada anında devreye girecektir. Hissin membaı olan bir organdır, olgudur; yürek, kalp. Çünkü insanı amele, eyleme kanalize eden şey yürektir. İnsan yüreği hissettiği dem, insanlığın devasa yüreği sarsılır, sendeler. Ayrı ayrıymış gibi yansısa da bize, filhakika yürek bir bütündür. Ve büyük yürekten kopmuş küçük yürek hissettiği zaman, büyük yürekte sendeleme sadır olur. Yürek dediğimiz şey, ortaya çıkan eylemlerin neticesinde, derunumuzda oluşan ve hareket yönümüzü tayin eden, tavrımızı belirleyen bir organdır, olgudur. Küçük bir misal; herhangi bir işiniz olmadığı zaman, aklınıza anında aileniz gelir değil mi ve ailenizle ilgili düşünceler beyninizin göklerinde gezinmeye başlarlar. Aklınıza gelenleri eyleme dönüştürememe hissi yüreğinizi burkar ve üzülürsünüz. Veya herhangi bir işiniz varsa, böyle bir şey de güzel neticeleri intaç etmektedir ve sizi içsel bir huzura gark eder. Yani kafa ve kalp mütenasip işlemektedir. İkisi arasında muazzam bir denge vardır. Birbirlerini tamamlayıcı unsurlardır. Böyle durumlarda ilk evvelde beyin devreye girmektedir, önce sebepler ve genel durum algılanmaktadır ve sonra sonuç tezahür etmektedir. Bazı durumlarda ise, kalp daha önce tepki göstermektedir. Açlıktan kanı çekilen ya da zalimler elinde zulme maruz kalan bir çocuğu gördüğünüz zaman ilk önce yüreğiniz burkulur, isyan edersiniz, sonra durum beyne yönelir ve beyin sorgulama yapar, çare arar ve isyanla dolar. Zira burada da önce sonuç görülmektedir ve sebepler daha sonra algılanmaktadır. Aynı şekilde bir askerimizin ya da polisimizin şahadetini haber alınca hemen yüreğiniz cız eder, acı duyarsınız, kahrolursunuz, lanet okursunuz, işte burada bir sonuç vardır ve ilk önce yürek devreye girmektedir. Veriler direkt beyin tarafından, eylemlerin sonuçları da direkt yürek tarafından algılanır. Ya da şöyle diyebiliriz; sebepler beyinde, sonuçlar yürekte etki yapar ilk önce. Yüreği ve beyni aktive olmamış bir insanın, insanlığı şaibelidir.

 

Kafasız ve kalpsiz yaşamak kabil değildir. Haddizatında böyle bir şeyi ifade etmekte absürttür. Kalpsiz insan bir canavardır, kafasız insan ottur. İkisi de insan olmanın önkoşuludur. İnsicam içerisinde hareket etmek zorundadırlar, yaşamın insicam içerisinde ilerlemesi için. İki hayati mekanizmayı yerli yerinde istimal eden ve ikisini yaşama karşı mezcettiren gerçek insandır. Varlığı, varlık âlemi için artı değer olan ve insanlığa faydalı olan insanlarda bunlardır. Düşünen ve düşündüklerini kalbinin otokontrolünde işlevsel kılan insan mutlu sonuçlara ulaşır. İki mekanizması da aktive olmuş insan ve iki mekanizması da muhkem temellerde insicam içerisinde bulunan insan üst insandır. Küçük bir misal verelim; kafası ile dostluğun değerini idrak edebilmek ve kalbi sayesinde de dostça davranmayı becerebilmek, insanı yüceltir. İnsan dostluğun ne olduğunu bilmeyi ve dostluğun önemini idrak etmeyi kafası sayesinde başarır. Dostça davranabilmeye insanı iten ise kalbinde ki ulvi duygulardır. Dostluğun kıymetini ve değerini bilen ama dostunu satan biri ancak kuru üşünceye sahip biridir ve adidir, yüreksizdir. Dostunu kalbinde nükseden ulvi duygulardan dolayı seven ama dostluğun değerini bilmeyen biri ise kafasızdır, ottur ve zaman içinde dostuna gösterdiği dostluktan vazgeçer. Hülasa; kafa ve kalp, muhakkak konsensüsü sağlamalı ve ortak hareket etmelidir, insicam içerisinde olmalıdır. Bilakis kaos tezahür eder. Keza, milletin, kendisine oy verdiğini bilen, verilen oyun değerinin ve anlamının farkında olan ama o oyun icaplarını ifa etmekten geri durarak aldığı oya ihanet eden biri yüreksizdir, adidir. Batı münhasıran düşündüğü ve aklına tapınç içinde olduğu için vahşi bir hayvan gibidir ama bu durum ona kuru bir terakkiyat temin etmiştir. Doğu aklını geri planda bırakıp münhasıran hissettiği ve hislerinin kurbanı olduğu için ezilmiş ve tedenniyata mahkûm olmuştur. Tabi burada ki tedenniyat maddi anlamdadır ama ne hazindir ki maddi alanda ki tedenniyat manevi alanda da tedenniyatı intaç etmiştir. Böyle olunca da Batı’ya nazaran manevi alanda takaddüm etmiş olması bir anlam arz etmemektedir. Batı sırf akılcıdır, Doğu ise, aklı işler halde olsa bile, kesif olarak duygusaldır. Batı’ya baktığınız zaman realitenin ve rasyonalitenin tutsağı olanları görürsünüz. Orada hakiki ve asli manada yürek titremesi diye bir şeye şahitlik edemezsiniz. Çünkü yürekler öldürülmüştür, setredilmiştir. Batı, bu yüzden imansızdır, vicdansızdır, kansızdır, soysuzdur ve aşağılık bir domuzdur. Doğu imanlı olduğu için, Doğu’da; duygu dominant unsurdur. Çünkü iman sahibi olan insan, gerçekten imanının farkında ise ve imanın manasından haberdar ise yürek sahibi biridir, insaflıdır, merhametlidir. Osmanlı sadece düşüncenin esiri olsa idi, onca insan topluluğunu bağrına basar mıydı? Ya da bugün Osmanlı’nın torunlarına kan kusturan siyonist pisliğine merhamet eder miydi? Onu en üst mevkilere getirir miydi? Münhasıran düşünen insan, küçük ve ucuz çıkarlarının kurbanı olur, kendinden başka kimseyi düşünmeyen egoist biri haline gelir, bitevi kendisi için mal terakümüne yönelir, dostunu en küçük zorda satmaktan imtina etmez, güzellikleri katletmekte sakınca görmez ve safi rasyonalist, realist ve materyalist düşünür. Zamane insanları, yüreklerini setretmişler, münhasıran beyinlerini ön plana geçirmişlerdir. Binaenaleyh, değerler tefessüh etmeye, çürümeye yüz tutmuş, tabiat bu yüzden bozulmuş, denizler bu yüzden kirlenmiş, insanlık bu yüzden ölmüş, insanlık coğrafyaları bu yüzden kan gölüne dönmüştür.  Zira mutlak olarak kafaya odaklanıp, kalbi ihmal etmek, insanlığın felaketini tevlit edecektir. Tersi içinde aynı şey geçerlidir. Fakat beyin ve yürek ortaklığını sağlamış olsaydık ve beynimizi, yüreğimizin-vicdanımızın emrine verseydik ya da kalbimizde galeyana gelen ulvi duyguları aklımızın kontrolünde işleyeydik bu halde gelmezdik. Daha güzel bir dünyada yaşıyor olurduk. Şerefimizi asla yerlerde süründürmezdik. Münhasıran duygularıyla yön bulan insanda aldanır ve kullanılmaya meyyal olur. Zira duygusal insan daha kolay kandırılır, kullanılır ve sömürülür. Ülkemizin yüz yıllık siyasi serüvenine bir göz atınız, durumu sarih olarak müşahede edeceksiniz. Çünkü bizim siyasetimiz kahir ekseriyetle duygu eksenlidir. Beyin ise çok geri plandadır. Oysa bu sonsuz yanlıştır. Bu yüzden bütün sömürücüler, ideoloji simsarları direkt yüreklere hitap ederler. Çünkü daha kolay tesir edeceklerini bilirler. Beyin ve yürek ortaklığının gerçekleştirilmesi şarttır. Gelecekte ki dünya, bu iki ulvi organın ortaklığıyla kurulmazsa şayet, insanlığın bitişi ve yekpare esaretin tahakkuku mukadderatımız olacaktır. İşte tam da bu sebeple, kafa ve kalp mutabık olmalıdırlar ve insicam içerisinde hareket etmelidirler. Bilakis, insanlığın istikbali tehdit ve tehlike altındadır. Bu mutabakatı, konsensüsü sağlayacak yegâne olgu ise; İslam’dır. Gerisi angaryadır.

 

Son tahlilde; insanlığın, en dipte ki en hakiki sorunu budur. Mutlak kafacıların, mutlak kalpçileri ezdiği, sömürdüğü bir dünyada yaşıyoruz. Elan kafa ve kalp mutabakatını tahakkuk ettirebilmiş değiliz. Güya beyinler işlemektedir ama kalpler ıskat edilmiştir, susturulmuştur, setredilmiştir. Bizim ülkemizin, politikacılarının da, aydınlarının da, âlimlerinin de, bilim adamlarının da, sanatçılarının da vb. tümünün de en gerçek sorunları budur. Kafanın ve kalbin birbirilerine mugayir olmaları ve ters işlemeleri, kadim insicamlarını kaybetmeleridir. Yürek sonsuz önemli bir mekanizmadır. O durduğu ya da küflendiği vakit, bu durum tüm mekanizmaya sirayet eder ve tüm mekanizmanın işleyişini etkiler. Duyguların temerküz noktasıdır kalp. İnsanlığın, coştuğu ve taşıp fışkırdığı kutsal kaynaktır yürek, kalp. Yüreği ölmüş olanın, vahşi bir hayvandan farkı yoktur. O her şeyi basit bir madde olarak telakki eder ve talan etmekten geri durmaz, imtina etmez.  Bu ülkede ki, politik ortamı, medyayı ve iş âlemini gözünüzün önüne getiriniz, ne demek istediğimi bizatihi müşahede edeceksiniz. Bu ülkenin de niye bu hale geldiğini idrak edeceksiniz. Hatta ve hatta ümmetin evlatlarının niye perişan halde olduklarını idrak edeceksiniz. Bu ülkede yıllardan beridir duygu katledilmiştir. Beyin ise hep yanlış işlemiştir. Çünkü bu ülkede, kafa ve kalbi buluşturacak olan yegâne kaynak mehcur bırakılmıştır; KUR’AN! Âlimlerimiz hisseden yürek, aydınlarımız düşünen beyin, siyasetçilerimiz her ikisinin bileşeni olabilseydi ve üç taraf ortak akıl ve vicdanla hareket edebilseydi bu ülke asla bu hallere düşmezdi. Bu millet daha yükseklerde olurdu, bu devlet daha güçlü olurdu, bu topraklarda hayat daha başka olurdu, mevsimlerimiz daha güzel yaşanılırdı. İnsanlarımız kışlarda bile baharı yaşardı. Sevgimiz topraklarımızdan taşar, sınırları aşardı. Soydaş ve dindaşlarımız yüksünmeden bize koşardı. Amma olmadı ve oldurulmadı maalesef. Bunları bırakınız, köy öğretmeninin ve köy imamının birlikteliğinden bile rahatsız olundu. İhanet geçit vermedi güzelliklere, sevgilere, hizmetlere, yükselmeye ve yücelmeye. Ve olan bize oldu. Ülkemize, milletimize, devletimize oldu. Yazık oldu!

 

En son tahlilde; artık güzel ülkemiz Türkiye’miz de beyin-aydın ve yürek-âlim ortaklığını sağlamalıyız ve bu ortaklığı siyasi platformda müşahhaslaştırmalıyız. Ve ülkemizi geleceğe bu şekilde taşımalıyız. İlmin-beyin ve imanın-yürek ışığına yüzümüzü dönmedikçe karanlığın mahkûmları olarak yaşamaya devam edeceğiz. Hep şeytanilerin tasallutuna mahkûm olacağız. Yazık, günah ve ayıp değil mi sizce? Yüreğimiz yoldaş olsun beynimize dostlarım!

 

SÖZLER:

 

Ne zaman Kur’an sizin vicdanınız oldu ve siz vicdanınızla söz söylediniz, hareket ettiniz, yaşadınız yani insanlığın vicdanı oldunuz, işte o zaman tüm vicdanların bir olmasıyla adalet güneşi doğacak ve tüm üşüyenleri ısıtacak. Yoksa dünya hep soğuk kalacak ve biz hep üşüyeceğiz!

 

ÖZGÜR DENİZ

 

Düşününüz Düşününüz Düşününüz Düşününüz Düşününüz Düşününüz Düşününüz Düşününüz Düşününüz Düşününüz Düşününüz Düşününüz Düşününüz Düşününüz Düşününüz diyor ALLAH.

 

Amma velakin, Allah, Önder, Kur'an şahit olsun Kİ;

 

Düşünmüyoruz Düşünmüyoruz Düşünmüyoruz Düşünmüyoruz Düşünmüyoruz Düşünmüyoruz Düşünmüyoruz Düşünmüyoruz Düşünmüyoruz Düşünmüyoruz Düşünmüyoruz Düşünmüyoruz Düşünmüyoruz Düşünmüyoruz Düşünmüyoruz

 

Bu yüzden de, bilmeden, anlamdan, kavramadan, hesapsız, kitapsız iş yapıyoruz ve hep kaybediyoruz ve hep böyle kaybettik, böyle gidersek hep kaybederiz.

 

ÖZGÜR DENİZ

 

Biz millet olarak DÜŞÜNENİ sevmiyoruz. DÜŞÜNEN eğer düşünecekse bile ancak bizim DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ gibi düşünmelidir diye düşünüyoruz. Ki, bizde DÜŞÜNMÜYORUZ ancak nasıl DÜŞÜNMEMİZ isteniyorsa öyle düşünüyoruz. Burada ince bir nüans var; ya insanlar bizim istediğimiz gibi düşünürlerse ama düşündükleri şey düşündükleri gibi değilse ve KUL HAKKINA girerlerse ne olacak? Kim çekecek vebalini? Bu yüzden KENDİ KAFAMIZLA, KALBİMİZLE DÜŞÜNMELİYİZ. Bırakalım üzerimize oklar fırlatsınlar, bırakalım bizi kalplerinden ve kafalarından silsinler, bırakalım bizi darağacına göndersinler, bırakalım bizi tarihe gömsünler. Yeter ki; ALLAH'ın huzuruna KUL HAKKI ile varmayalım.

 

ÖZGÜR DENİZ

 

Allah'ım! Senin izninle bilerek yapmam ama Sen, beni, bilmeden bir kuluna haksızlık yapmaktan, bir kulunun günahına girmekten koru lütfen. Eğer bilmeden, düşünmeden böyle bir günah işlemişsem affet ve kendisine karşı bu suçu işlediğim kulunla beni bu dünyada karşılaştır ve hakkını helal etmesini istememi kolay kıl. Senin yüce huzuruna bir kulunun hakkıyla getirme beni. Allah'ım ne olur affet. Amin.

 

ÖZGÜR DENİZ

 

""Kimseyle alay etme, asla kimseyi küçük düşürme, kalbinin en ücra köşesinde bile yapma bunu. İnsan yaşamı alaya alınmayacak kadar hüzünlü ve ciddidir.""

 

Fernando Pessoa

 

NOT: ancak haysiyetli, hassasiyetli, hissiyatlı, şerefli, namuslu, insan gibi insan olanların gösterebileceği erdemli bir davranış değil mi? Ne diyorsunuz? Şerefsiz ve namussuz olanlar gösterebilirler mi böyle erdemli bir davranışı? (özgür deniz)

 

""Yalnızca düşüncenin silahlarıyla yürütülmeyen bir kavga beni tiksindirir. Ölü düşman, yalnızca kendi ölümünün kanıtıdır.""

 

İnsanın Taşrası, Elias Canetti

 

""İç çekişlerimizle kurarız en uzun cümlelerimizi.""

 

Ali Şeriati-Kevir

 

 

""Bizim tanıdığımız insan; düşünebilen, seçebilen, oluşturabilen, kendisi hakkında karar alabilen, kendisini değiştirebilen, kendisinde inkılab yapabilen, kendisine güveni olan, isyan edebilen, kuşkulanıp, şüphe duyan bir varlıktır..!""

 

Ali Şeriati-İnsan

 

""Asırlardır halklarımız eğitimli insanlara sahip değildir. Onların yerine, aynı derecede istenmeyen iki ayrı sınıf insana sahiptir: Eğitimsiz ve yanlış eğitimli.""

 

Aliya İzzetbegoviç, İslam Deklarasyonu

 

""Bahtiyarlık, onu sonsuzluğun yolunda yaşamaktır. Lâkin mekân, ülke, vatan ve insanlık derdiyle kıvranırken, acıyı acı olarak duymaktan kendimizi alamıyoruz. Vatanın bugünkü derdi her zamankinden derindir. İnsanın şimdiki hali mahşerdekinden çirkin olsa gerek. Zavallı insanlık ve bedbaht milletim.""

 

Nurettin Topçu / Kültür ve Medeniyet

 

""Para ile şöhreti, devletle serveti seven, bunların getirdiklerinden başka hiçbir şeyi sevmez. Onun Allah sevgisi de yalandır. Cihad yolunda yürüyen, ne yakınlarını, ne zümresini, ne de kendi istikbâlini düşünür. Hakk'a doğru yürüyüşte, Hak'tan başkasına bakılmaz. Aşkın şânı, kendisinden başka herşeyi unutturmaktır.""

 

Nurettin Topçu / Kültür ve Medeniyet

 

"""Eleştiriden yararlanmak yetenek ister.""

 

Dücane Cündioğlu

Tarih: 13.10.2016 Okunma: 724

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?