EY ŞEYTAN- EY DEVLET BABA- EY MÜSLÜMAN- VİCDANİ UYARI...

Özgür DENİZ - 17.09.2016

EYYY MELUN ŞEYTAN!

 

Siyonizmin uşaklığını yapmakla eline ne geçti pislik? Şeytanın kucağında, ülkeni ele geçirme planı yapmak mıydı yoksa bu memleketin evlatlarını ruhen beslemek miydi vazifen? Katliam eğitimi mi talim ettirdin? Ne oldu şimdi? Yüzbinlere haram ettin bayramı. Başlarını önlerine eğdirdin insanların. Sevgiyi katledip nefreti ektin gönül toprağına. Kulluk toprağını, kardeşlik otağını zehirledin. Bu toprağa, yetiştirip canavarlaştırdığın haydutlar kan damlattı ve üstelik binlerce masumun hayatının zehir olmasına neden oldular, nicelerinin ekmeklerinden olmasına neden oldular haksız yere ve hayatlarına leke bırakılmasına yol açtılar. Küçücük yavruların istikballeriyle oynadılar. Öyle bir nifak soktun ki milletin evlatlarının arasına. Şeytanlar ellerini ovuşturarak izledi kirli, kanlı, karanlık tezgahını. Kahrolasıca münafık. İslam'ı kirlettin. Müslüman'ı lekeledin. Bitirdin lan ne kadar güzel şey varsa insanlığa dair. Geleydin ya müptezel adam ülkene adam gibi. Kim kovdu ki seni? Kim gelme dedi? Mahvettin lan herkesin hayatını. Dünyayı zindan ettin gariplere. Aldattın ve ağlattın! Şerefsiz pislik, madem aldattın, erkekçe gelip, suçlu benim, beni ve haydutlarımı idam edin diğerlerini bırakın diyemez miydin? Ama diyemedin, bilakis şeytandan istimdat umdun. Adam mısın sen be? Allah seni öldürmesin. Allah seni perişan etsin. Allah seni alçak, aşağılık katil Siyonist Şaron’dan daha beter etsin emi Gülen şeytan. Şeytanın bile masumiyet karinesi vardır senin yanında. Sana diyecek hiçbir şey bulamıyorum. Ve bunu sonsuz ve derin bir bilinçle, farkındalıkla söylüyorum biliyor musun Gülen şeytan? Öyle laf olsun babından söylemiyorum. Bunun ne demek olduğunu idrak edecek zekân var mı? Sen de zekâ ne gezer be Gülen şeytan. Lanet olsun sana be, lanet olsun, sonsuz kez lanet olsun! Ocaklara ateş saldın. Yuvaları dağıttın. Çocukları mutsuzluğun orta yerinde bıraktın. Sen zaten tasmalı bir it olarak babanın evindesin. Kalantor itlerinde kaçtı gitti babalarına sığındılar. Ya kalanlar kimler? Olanlar kimlere oldu? Acı kime kaldı? Ölme sürün lanet olasıca!

 

EYYY DEVLET BABA!

 

Mübarek bayram gününde vicdanımın çığlığını duyurmak istedim sana naçizane, duymak istersen. Şunu bilelim ve baştan kabul edelim ki; sen bir babasın. Herkesin emniyeti, sağlığı, sevinci, hayali, umudu, istiklali, istikbali, hürriyeti ilk evvelde senden sorulur. Ne demek istediğimi anlıyorsun. Allah'ın izniyle ve yardımıyla senin korumadığını kim korur, aydınlatmadığını kim aydınlatır, yaşatmadığını kim yaşatır? Burada da ne demek istediğimi anlıyorsun. Sen, Allah'ın yeryüzündeki gölgesi gibisin. Allah'ın merhameti, adaleti senin elinle tecelli eder. Ki yeryüzünde en merhametli, en adil olması gereken sensin. Evlatların merhametsiz ve zalim olabilirler. Sen hakemsin! Senin merhametsizliğinle, adaletsizliğinle, evlatlarının ki asla bir olmaz. Bendeniz bir birey olarak nefsime yenik düşüp yanlış yapabilirim ama senin böyle bir ayrıcalığın yok ve olamaz. Sen merhametsiz ve adaletsiz olduğun zaman düzen çöker, düzen çökerse varlığın anlamsızlaşır ve hayata kaos hakim olur. Sen, sana güvenenlere kucağını açmalısın. Affedici olabilmelisin. Sana olan güven biterse, evlatların kime güvensin? Evlatların yaşayacak ki, sen yaşayacaksın. Evlatların gülecek ki, sen güvende olacaksın. Evlatların güvende olacak ki, sen güçlü olacaksın. Evlatların olmasa ne anlamın olurdu? Sen evlatlarını zalimlerin, canavarların kanlı ellerine bırakamazsın. Onların ellerinden tutmalı ve kucaklamalısın. Sen, adaletiyle müsemma bir imparatorluğun küllerinden doğdun. Zalim ve melun şeytandan kurtardığın evlatlarını, yeniden zalim ve melun şeytanın kirli, kanlı, karanlık inine mahkum ve mecbur edemezsin. Sen yanlışı doğruyu, iyiyi kötüyü, haklıyı haksızı, suçluyu suçsuzu ayırmak zorundasın. Çünkü varolmanın önkoşulu bu. Payidarlığının garantisi bu. Büyüklüğünün alamet-i farikası bu.

 

Bugün, bu mübarek bayram gününde, uzaklardan bir mağdur evladın aradı ve ne dedi biliyor musun Devlet Baba? ‘’Ben devlete güveniyordum’’ dedi. Üstelikte suçsuzum dedi. Ağladı, ağladı, ağladı ve ağlattı be Devlet Baba. Ve bittim o an. Dünyam karardı bir an. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemedim. Senin sadık bir evladın olarak utandım, yüreğimi acılar boğdu, kahroldum. Bayram diye bir şey yaşayamadım. Günüm zehir oldu. Ve biliyor musun Devlet Baba? O mağdur hem vallahi, hem billahi, hem tallahi bin pişmandı, nedamet gözyaşları döküyordu, şeytanla zerre merbudiyeti yoktu, Allah şahidim olsun ki nedametine kani oldum ve onun gibi nice pişman olanlar vardı kim bilir ve art niyetli olanlar taammüden mağdur etmişlerdi ve bunu bizatihi izah ve izhar ettin. Ki filhakika şeytana dokunmamış kim vardı ki bu topraklarda? O zaman herkes suçlu pozisyonunda olmaz mıydı? Nice kallavi tipler zamanın da neler söylememişti? Üstelikte dün şeytana eleman taşıyanlar bugün serbest değiller miydi? Güya günah çıkarmıyorlar mıydı kanal kanal dolaşarak? Bunların tolere edildiği yerde diğerleri kimdi ki? Ki merhamet, vicdan, adalet temelinde yapılacak iyi bir tahkik, tetkik ve tahlil neticesinde de onların suçsuz oldukları muhakkak ortaya çıkardı. Belki de onlar kazanılırdı be Devlet Baba. Ki hala da kazanılabilirler. Zaten pişman olduğunu bilmesem hatta bigünah olduğunu bilmesem bunları yazmazdım, söylemezdim. Sen kucaklardın be Devlet Baba. Sen merhamet ederdin. Sen pişman olanları bağrına basardın. Sen affederdin. Allah bile affederken, sen nasıl affetmezdin ki zaten? Sen yaşatırdın ki, yaşayasın. Bugün çok acılar düştü ocaklara be Devlet Baba? Affedeydin ama takip edeydin olmaz mıydı? Ya da farklı bir ceza vereydin. İyi bir tahkik, tetkik ile lanet olasıca şeytanın kanlı, kirli, karanlık tezgâhına bilfiil müdahil ve müzahir olanları seçerek, gerçekten pişman olanları ayırabilseydin keşke. Ya da suçsuz olanları hiç almayaydın olmaz mıydı? Mehmet’ime kurşun sıkanlarla aynı yatakta yatanlara bu milletin meclisinde başkanlık görevi veren ve ona benim alın terimi milyarlarca lira olarak sunan sen, lanet olasıca şeytana inanan ama bin pişman olan evlatlarını affedebilirdin be Devlet Baba. Senin çok düşmanların vardı bu topraklar üzerinde dolaşan, it gibi havlayan. Onlar senin topraklarının en güzide yerlerinde keyif çatıp, votkalarını yudumlarlarken, sana güvenen, affına sığınan gariban evlatlarını bağrına basamaz mıydın be Devlet Baba? Sana, şeytana bilinçli, şuurlu, farkında olarak kulluk yapanları affet demiyorum ki, sana halkına kurşun kusanları ve onlara müzahir olanları affet demiyorum ki, sana lanet olasıca kalkışmadan bizatihi haberdar olanları ve kalkışmaya müdahil olanları ve dahi onlarla bilfiil iletişime geçenleri affet demiyorum ki. Ah be Devlet Baba! Vicdan nerede kaldı? Merhamet nerede kaldı? Adalet nerede kaldı? Senin ruhun İslam’dı be Devlet Baba. Sen asırlık bir çınarın varisiydin. Senin tören vardı be Devlet Baba. Bir kez babalık yapaydın olmaz mıydı be Devlet Baba? İkincisinde affetmezdin ve kimsenin de söyleyecek sözü olmazdı. Ki zaten affedeceklerinde hiçbir şey yapamayacak olanlardı be Devlet Baba. Kimsenin hayatını karartmayabilirsin, kimsenin hayatında leke bırakmayabilirsin. Buna senin gücün kifayet eder. Hala yapabileceğin çok şey var be devlet baba! Sen babasın ve bir defalık babalık yapmakla hiçbir şey kaybetmezsin ama sonsuz şey kazanırsın inan ki, Allah, Önder, Kur'an şahit olsun ki.

 

EYYY MÜSLÜMAN!

Ey ilahiyat profesörleri, ey eli kalem tutan, dili konuşan yazarlar, ey cemaat liderleri, ey politika ehli, ey sivil toplum yapıları! Ben mi görmüyorum, duymuyorum yoksa sizler mi suskunsunuz? Ya da sesiniz çok mu az çıkıyor? Görmüyor, duymuyor isem eyvallah, sizler suskunsanız bulunduğunuz yerlerde nasıl varsınız, varolduğunuzu hissediyor musunuz? Oynanan oyunu niçin açık seçik yazıp, daha duyulur, hissedilir şekilde uyarmıyorsunuz? Niçin yapılan bir yanlış varsa uyarı görevinizi aktive etmiyorsunuz? Niçin Kur'an'a göre söz söylemiyorsunuz? Niçin hakikatte yapılmak istenen nedir yazmıyor, konuşmuyorsunuz? Bir yığın lakırdı yapmaktan başka ne yapıyorsunuz? Niçin haysiyetli, hissiyatlı, hassasiyetli bir Müslüman gibi, soylu bir dava adamı gibi hareket etmiyorsunuz. Ey Müslümanlar! Bizler hangi gelenekten geliyoruz? Düzgün olmazsan seni kılıçlarımızla düzeltiriz diyen bir gelenekten. Yanlış bir iş olduğunda hesabını soran bir gelenekten. İyiliği emredip, kötülüğü yasaklayan bir gelenekten. Devlet büyükleri uyarılmaz diye bir kanun mu var? Biz kötülük mü yapıyoruz? Küfür, hakaret mi ediyoruz? Haddimizi, hududumuzu mu aşıyoruz? Uyarmayanlar da, şayet bir yanlış varsa o yanlışa ortak olmazlar mı? Ki yapılan şey kötülük için mi, iyilik için mi yapılıyor? Uyarmakla kötülük mü ediyoruz? Hem biz adaleti ikame etmek ve ayakta tutmak zorunda olanlar değil miyiz? Allah, Önder, Kur'an adaletten başka ne diyor? Ahlaktan başka ne diyor? Ki bendeniz Sayın Cumhurbaşkanı'mızın da, Sayın Başbakan'ımızın da samimi duygu ve düşüncelerin izharını yanlış anlayıp, tecziye edeceğini de hiç sanmıyorum. Ayrıca maalesef yanlış yönlendirme yapanların olduğu da bariz. Bu konuda da bir şeyler söylenemez mi? Sesiniz daha iyi ve net duyulacak, anlaşılacak şekilde konuşamaz mısınız? Bu ister lanet olasıca Gülen şeytanla, ister lanet olasıca PKK şeytanı ile ilgili olsun. Daha duyarlı olup adaletin tam tecellisi konusunda konuşamaz mısınız? Birilerinin tezgah kurduğunu ihsas edemiyor musunuz? Bakınız Beyaz Türklerin bu ülkede hiçbir zaman acı yaşadığına şahit oldunuz mu? Bu ülkenin yerlileri yaşıyor tüm acıları. Oyunu kuran da onlar, sonucu kendi lehlerine çeviren de onlar oluyorlar, gülenler da onlar oluyorlar mütemadiyen. Gözlerinizi açıp bir temaşa etmiyor musunuz hayatı hiç. Bu topraklarda her daim yaşayanlar kimler oluyorlar, acı biçenler kimler oluyorlar? Bu bayram ne oldu mesela? Garipler, yoksullar acıyı yudumladılar. Beyaz kalantorlar ve onların köleleri şaraplarını, votkalarını içip kahkaha ile tezgahlarının nasıl işlediğini izlediler. Denizi, kumu, güneşi yaşadılar. Bizler böyle nasıl Müslümanlar olduk? Nasıl oldu da vicdani duyarlılığımızı kaybettik? Olguları ve olayları tetkik, tahkik, tahlil edemeyecek kadar nasıl körleştik, zihnimizi harap ettik. Niye böyle olduk? Biz Muhammed'i insanlar olmalı değil miydik? Son tahlilde, bizim insanlarımız, bu toprakta doğmuş olanlar, ya atıldılar, ekmeklerinden oldular ya da açığa alındılar ve hala açıktalar. Hiç empati yapıyor muyuz? Hiç vicdanımızın tınılarını duyumsamaya çalışıyor muyuz? Atılanlar zaten atıldılar. Açığa alınanlarında hayatlarında leke bırakılmaya çalışılıyor. Olaya Kur'an'ı hakem tutarak bakabiliyor muyuz? Hakikaten kalbimizi ve kafamızı mezcederek tefekkür edebiliyor muyuz? Biçmeye ne ara teşne olduk böyle? Kimi kime biçtiriyorlar? Kimi kime katlettirdiler? İnsanları dinliyorum da, hayatlarında küfre bu kadar büyük bir nefretle mukabelede bulunduklarını tahattur etmiyorum. Hayır, lütfen insaflı olalım, dürüst davranalım; lanet olasıca kan kusucu itlerin, onlara farkında ve bilinçli şekilde yardım ve yataklık edenlerin, onlarla kara günde temas kurup iletişime geçenlerin, onlara finansman sağlayan kalantor itlerin, onlara müzahir olan politik düzenbazların affını istemiyorum. Ki izaha da gerek yok, haddizatında bendenizi çok iyi anlıyorsunuz. Sahi bu bayramı nasıl yaşadık, neler düşündük bu bayramda? Lokmalar geçebildi mi boğazımızdan? Çocuklarımızla kahkaha atarak mı yaşadık yoksa acı hissedebildik mi yüreğimizde? Midemizi doldurduktan sonra ekranların karşısına geçip olan biten her şeyi hiçbir şey yokmuş gibi izleyebildik mi? Biz Müslüman olabildik mi? Biz insan kalmak için hiç direnç gösterdik mi? Allah'ın, Önder'in, Kur'an'ın sözünü yüreğimizle, beynimizle işitebildik mi? Hissetmek, hissetmek, hissetmek; gerisi boş, angarya, hikaye. Biz hissiyatımızı kaybettiğimiz için her şeyimizi kaybettik ve kaybetmeye devam ediyoruz maatteessüf. Her şeyimizi kaybettiğimiz de, paylaşmak için dövüşecek bir şeyimiz bile kalmadığında mı aklımız başımıza gelecek?

 

SAYIN DEVLETİME NAMUSLU VE VİCDANİ UYARI!

 

Malum konjonktüre matuf zımni manipülasyonlar yapılmaktadır taammüden. Bahusus şeytan ve şeytanın kriptolu adamları ve bazı kesimler hatta devletten yanaymış gibi pozisyon belirlediği için güvenilir görülen kişiler manipülatif hareket etmektedirler. Hareketler, yazılanlar ve konuşulanlar çok ince ve derin müşahedeye tabi tutulduğunda, bu gerçek ihsas edilecektir. Öyle tahrik edici hareket ediliyor, yazılıyor ve konuşuluyor ki, derin bir korku, tehdit ve tehlike propagandasıyla devlet resmen ve alenen kışkırtılıyor. Devletten daha çok kişi attırma gayreti içerisindeler. Tüm bunlara rağmen sonsuz teennili ve sağduyulu olmak zorundasın sen Sayın Devletim. Şimdi soruyorum: bu niçin yapılır? Böyle yapmak kimin işine gelir? Böyle yapan ne kadar samimidir? Bir kişi insani ve Müslüman vicdana sahipse böyle mi yapar yoksa daha namuslu telkinlerde mi bulunur? Ahlakilik ve adillik temelinde hareket edilmeli değil midir? Hiçbir yanlış iş yapamayacak olanların tard edilmesi kimin işine gelir? Ne yapılmak istenmektedir gerçekte? Malum şeytani organizasyon ile aktif bağlantısı olmayanların hatta hiç bağlantısı olmayanların üzerinde ki leke tamamen giderilerek bir an önce görevlerine iade edilmeli değil midirler? Devletten asıl tard edilmesi gerekenler; kan dökenler, onlarla temas halinde olanlar, onları koruyup kollayanlar, onlara politik ve devasa finansal yönden müzahir olanlar değil midirler? Taammüden hareket edenler, yazanlar, konuşanlar dünya menfaatleri doğrultusunda konuşmakta, yazmakta ve hareket etmektedirler. Velakin bendeniz dinimin garip kalmaması, senin yani devletimin bekası ve payidarlığı, milletimin vahdeti, ülkemin bütünlüğü için konuşuyor, yazıyor ve hareket ediyorum. Bir beklenti içinde miyim? Bu kadar haysiyetsiz olabilir miyim? Böyle bir ihtimal var mıdır? Bugüne kadar ne elde etmişim? Ben evladının mevcudiyeti, münhasıran senin mevcudiyetin içindir. Devlet-i Ebed Müddet içindir varlığımız!

Tarih: 17.09.2016 Okunma: 772

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?