YAŞAMAK, AĞRIDIR VE AĞIRDIR...9...

Özgür DENİZ - 11.07.2016

İslam, insanlık ailesinin ortak vicdanıdır. İnsançocuklarının bundan bihaber olmaları hiçbir şeyi değiştirmez. İnsançocukları tek tek birbirlerine eklemlidirler. Bireyselken kolektiftirler, kolektifken bireyseldirler. İnsanlık bir bütündür, ayrı gibi gözükseler de. Tıpkı insanın sonlu, insanlığın sonsuz olduğu gibi. Şöyle ki, fert olarak insanteki ölür ama kolektif olarak insanlık var olmaya devam eder. İnsanı bozan dünyadır ve dünyadan türemiş seküler yani insan ürünü olan telakkilerdir. Ve bu telakkiler ortak vicdanı tahrif ve tahrip etmeye, akabinde de o vicdanın yerini almaya çalışmıştır mütemadiyen. Fert bir şey yaparken bunu bütüne yönelik yapar, bütüne yönelik yaparken haddizatında kendisi için yapar. Yapılan şey, kendisi ölünce de devam eder ama var olduğu süre içerisinde de kendisine geri döner. Eğer ki, insanlık vicdanı ölmüşse, insanlık adına yapılabilecek fazla bir şey yoktur. Çünkü ortak vicdan öldüğü zaman, bu bireye de sirayet edecektir ve bireyin de ölümünü intaç edecektir. Binaenaleyh, her bir birey kendi varlığında ortak vicdanı canlı kılmak zorundadır. İslam, insanlık ailesinin ortak vicdanı olduğu gibi, dünyanın da ruhudur. İslam ruy-i zeminden çekildiği an, insanlığın da, dünyanın da harap ve türap olması yakındır. İşlenen tüm masiyetler vicdandan çalmaktadır maalesef. Zira her masiyet, bireyi çürütürken aynı zamanda insanlık ailesinden de bir şeyler koparmaktadır. İnsanlık ailesinden kopan şeylerde dünyadan bir şey alıp götürmektedir. Yani varoluş nasıl birlikte kabilse, yok oluşta aynı şekilde birlikte olmaktadır.

 

İnsan, kitaptan yüz çevirince, yüzünü dönüğü her şey, insanı çürüttü ve karanlığın tam ortasına bırakıverdi! Sahi, Allah, kitapta neyi eksik bıraktı da, biz onu ikmal etmeye yeltendik? Din adamlarını Rabler edinmedik mi? Onları layüsel görmedik mi? Rabler edindiklerimiz, bizim, dini anlayamayacağımızı, ancak kendilerinin, dini bize anlatabileceklerini söylemediler mi? Ve bizler Önderimizin izini bırakıp, onların peşlerine takılmadık mı? Kur’an’ı bırakıp, hakikatleri ve müstakim yolu onların yazdıkları kitaplarda aramadık mı? Aklımızı onların ceplerine koymadık mı? Kur’an ile onları anlayacağımıza, Kur’an’ı onlar ile anlamaya çalışmadık mı? Oysa Allah, bize, akıl diye bir şey vermişti ve hiç Akletmiyor musunuz demişti. Ve Kur’an’ı aklımızla idrak edebileceğimiz bir mahiyette göndermişti. Üstelik Kur’an’ı daha iyi anlayalım diye, bizden daha iyi anlayan ve yaşayan bir de Önder göndermişti bize. Niçin, aklımızı kullanmaktan imtina ettik? Niçin Önderimizin kutlu izini takip etmedik? Önder ve Kur’an, bize hangi kötülüğü tavsiye etti, bizi karanlıktan aydınlığa çıkarmadı mı? Hangi emirleri bizim zararımıza idi de tabi olmadık? Hülasa, kendi kendimize zulmetmedik mi? İşte insanlığın ortak vicdanını böyle böyle tahrif ve tahrip ettik, tabir caizse çürüttük. Adeta hayatın dışına attık. O vicdan kuruyan nehirler gibi çekilince hayatımızdan, çakıldık kaldık ve kendimizi hayatın dışında bulduk. Kargalar cesedimizin başına üşüşmeye başladı. Her şeyimizle tarumar olduk. Yani ne acıdır ki, ne yapılıyorsa, vicdandan gidiyor. Hadi cahiller cahildir de, okumuşlarımız da cehalet limanında demir atmışlar ne yazık ki. Ki, ortak vicdana asıl kıyanlarda onlardır maalesef. Bu ise adamı kahrediyor. Kızılsa da, gocunulsa da, küfredilip hakaret yağdırılsa da hakikat budur bebeğim! Namussuz değiliz, namussuzca konuşmuyoruz. Değil mi ki görevi Allah vermiş, kim engelleyebilir, hangi zalim ve hangi zulüm set çekebilir önümüze? Hani hatırlayınız lütfen, ne demekti; ‘’emr-i bil maruf, nehyi anil münker?’’ Susmak ihanettir bebeğim! Geçiyoruz! Okumuşun cahili olmazmış, peh, siz asıl bu zümrenin cahillerinden korkunuz. Dini, güya okumuş, bilmiş din adamları değil midir mahveden? Kendilerinin Rabler edinilmelerine, layüsel görülmelerine ne zaman karşı çıktılar, olmaz böyle şey dediler müritlerine, şakirtlerine? Zira sistematik, disiplinli ve denetimli zulmü ancak ve ancak okumuş cahiller becerebilirler. Bugüne kadar insanlığı herhâlde dağda ki çobanlar yönlendirmediler. Ki vallahi, o çobanlar ki, okuduğunu sanıp ortalıkta sükse yapan mallardan çok daha akıllıdır emin olun. Soylu devrimci Ali Şeriati üstat der ki; bizler payeleri haddizatında boş insanlara veriyoruz ve o yüksek payelere kıyıyoruz, o payeleri verdiğimiz insanlar aslında köylü Mehmet emmiden, Ayşe teyzeden daha cahildirler. Bu hakikattir dostlar, canlarımızı acıtsa da. Çok böyyük profesörlerimiz var ama gençliğimizin hali pür melali ortada. Peki, sormazlar mı adama; bu profesörler ne işe yarar kardeşim diye? Ya da insanlığın bulunduğu durum ortada. Ya da şöyle düşünelim: İki dünya savaşından çıkmış olan Almanya’nın haline bakınız bir de kendi halimize. Sahi bizleri her alanda, bulunduğumuz duruma, okumayanlar mı getirdiler?  Ne hazindir ki, derin cehaletin hüküm sürdüğü tabaka, okuduğunu sandığımız tabakadır. Okumayanlarımız ise modern oyuncaklarla iyice cahilleştiriliyorlar ve sahip oldukları değeri ve doğal bilgiyi de kaybediyorlar.  Bu yönde görevlendirilmiş çok etkili ajanlar vardır, işlerini sonsuz iyi yapan. Ya bizler, halifeliğimizi yapabiliyor muyuz? Bize hamledilen kutsal vazifelimizi bihakkın ifa edebiliyor muyuz? Kendini sigaya çekmeden ve aklını kullanmadan olmaz bebeğim! Vicdan terk etti mi, terk etmeyen hiçbir şey kalmaz.

 

 

Bir:

 

SİZİ;

 

Kimliğiniz kurtarmaz ve yüceltmez

Dininiz kurtarmaz ve yüceltmez

Partiniz kurtarmaz ve yüceltmez

Cemaatiniz kurtarmaz ve yüceltmez

İdeolojiniz kurtarmaz ve yüceltmez

 

SİZİ;

 

İnsan olmanız, insanca yaşamanız, insan kalmakta muannit ve sebatkar olmanız yani takvanız kurtarır ve yüceltir. Siz kurtulur ve yücelirseniz, müntesibi olduğunuz şeyleri de kurtarır ve yüceltirsiniz.

 

BU NASIL MÜMKÜN OLUR?

 

Hayatı;

 

Feraset, basiret, taakkul, tedebbür, tertil odaklı yaşamakla olur.

 

İki:

 

ÖNDERİN ÖPTÜĞÜ ELLER

 

Peygamber sadece iki eli öpmüştür: biri kadın-anne, diğeri işçi. İşte çalışmanın ve kadının-annenin İslam'daki kutsallığı! Tarihte hiçbir düşünce, kadına ve çalışana, İslam'ın bunlara verdiği değeri vermemiştir. Oysa hem kadın, hem de işçi bütün düzen, uygarlık ve kültürlerde zillet, hakaret ve yoksulluğun alabildiğine üzerlerinde odaklaştığı insan simalarıdır. Bunların elini öpmek! İşte her yerde horlanan bu insanların elini öpüyor Peygamber. Peygamber ve sahabesi bir savaştan dönmüş; Medine halkı da onları karşılamaya çıkmıştı. Peygamber ve mücahitler, Medine şehrinde kendilerini karşılayanlarla görüşmeye başlamıştı. Peygamber, tokalaştığı bir adamın ellerinin nasırlı olduğunu fark etmiş ve hayrete düşmüştü. "Ne iş yaparsın?" dedi Peygamber. "Hurma işiyle uğraşıyorum." dedi adam. "Toprağı belliyordum biraz önce. Sizin geldiğinizi duydum ve karşılamaya geldim." Peygamberimiz adamın iki elini de tutup havaya kaldırdı. Büyük bir heyecan içindeydi Peygamber. Adamın elleri, halkın ve mücahitlerin karşısında bir bayrak gibi yukarı kalkmıştı. "Bu eller, hiçbir zaman ateş görmeyecek." dedi Peygamber. Ve sonra eğildi, o elleri öptü.

 

Ali Şeriati-Kendini Devrimci Yetiştirmek

 

Üç:

 

 

ÖNDERİMİZ DİYORLAR Kİ;

 

En kutsal kazanç alınteri akıtılarak elde edilen kazançtır.

 

İşçinin ücretini alnının teri kurumadan veriniz.

 

Yer ve gök adalet üzerine ikame olunmuştur.

 

Dört:

 

NURETTİN TOPÇU üstad kesin ve net olarak diyor ki;

 

"Türk çocuğu asla mason olamaz, çünkü mason olan birinin Türk Milleti ile gönül bağı kalmaz ve mason olan biri Türk milleti adına hiçbir fedakarlıkta bulunamaz"

 

NOKTA!

 

Üstad'ın mezkûr sözünden yola çıkarak diyebiliriz ki;

 

Bazıları akademik şerefsizlik yapıyorlar ve zımnen masonik propagandaya yelteniyorlar. Adeta masonluğu tazim ve tebcil edip temiz dimağlara ve yüreklere zerketmeye çalışıyorlar. Her türlü yolu, yöntemi deniyorlar bu uğurda. Bu haysiyetsiz adilere inanmamalıyız. Bunlara verilen payelere bakarak bunlara inanmak, güvenmek alıklıktır. Paye hiçbir zaman haklılık vesilesi olamaz. Bilakis şimdi tam da bunlardan uzak duracaksınız. Çünkü payelerini öne sürerek zımni misyonerlik faaliyetleri yürütüyorlar. Masonluğu iyi bir şeymiş gibi göstermeye yelteniyorlar. Gayelerine vasıl olabilmek içinde ecdadı kullanmaktan imtina etmiyorlar. Hatta ceddimizin Mason olmaya temayül gösterdiğini ama masonların bu yönelime red cevabı verdiklerini iddia ederek zımnen ceddimizi bilerek ya da bilmeyerek tezyif ve tahkir ediyorlar hayasızca. Masonluk varolduğundan bu yana mütemadiyen şeytaniyetin hadimi olmuştur. Hiçbir zaman iyilik üzerine varolmamıştır ve iyiliğe temayül göstermemiştir. Ve kesinlikle Türk milletinin, ümmetin ve İslam'ın muhalifidir.

Tarih: 11.07.2016 Okunma: 678

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?